13 Mart 2013 Çarşamba Saat 09:57
Sömürgeci TC devleti ve onun hükümeti bir taraftan Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan ile diyalog kurarak Kürt sorununun çözeceğini iddia
ederken, öbür taraftan sorunun adını bile doğru dürüst koyamıyor. Daha önce verdiği sözlerle ve yaptığı
konuşmalarıyla kamuoyunda sorunu çözme havası yaratan, ancak sonrasında hem
verdiği sözleri tutmaması hem de konuşmalarının arkasında durmaması nedeniyle
kamuoyunun inancını ve güvenini kaybeden AKP hükümeti böylesi çürük bir
zihniyetle sorunu nasıl çözecek?
Geçmişten bu yana faşist zihniyetin ürünü TC ve onun şimdiki
mirasçısı olan AKP devleti her ne konuda olursa olsun değişmeyen milliyetçi
geleneğini esas almaktadır. Eğer bu zihniyetle sorun çözüm getirilebilseydi bu
güne kadar gelirdi ancak çözümün gerine tam aksine sorunu daha da
derinleştirmiş ve sorunun büyük acılarla günümüze kadar gelmesine neden
olmuştur. Son dönemde çözüme dönük yapılan tartışmaların merkezinde bu yaklaşım
yine öne çıkıyor. Bu durum en çokta kendini Kürt sorununda gösteriyor. AKP
devleti ne kendisi bir çözüm üretiyor ne de dünya da yaşanan tecrübelerden
yararlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Sinop’ta HDK heyetine yönelik organize
edilmiş linç girişiminin Kürtlere karşı tahammülsüzlüğün yıllardır söz konusu
Kürtler olunca aynı zihniyette olan üçlü ittifakın bir sonucudur. Bu da gerek
protesto esnasında açılan pankart ve dövizlerde gerekse sözde müdahale için
orda olduğunu söyleyen AKP İl Gençlik Başkanları, çekilen fotoğraf ve görüntülerle
kendini göstermektedir. Böylece asıl meselenin yine Kürtleri imha ve inkar
politikası olduğu açıkça ortaya çıkıyor. İnanması güç ancak burada dikkat çeken
bir başka konu polisin bir araya gelmiş sayıları iki yüzü bile bulmayan serseri
bir gruba karşı nazik ve kibar tutumuydu. Oysa AKP’nin yeminli polisleri Kürdistan’da
en ufak bir yürüyüş esnasında bile Kürt gençlerini panzerleriyle ezerken,
çocuklarının kollarını kırıp ve silah dipçikleriyle kafalarını parçalarken,
Sinop ve Samsun’daki bu grubu dokuz saat dağıtamaması insanı düşündürüyor.
Son zamanlarda çözüm adı altında tasfiye planları ile yatıp
kalkan işgalci AKP devleti ve heyetinin yaptıkları her konuşmada ikide bir
silahları susturun, silahları bırakın, siyaset ve diyalog olsun çağrılarında
bulunurken, diğer taraftan aralıksız bir şekilde Kürdistan dağlarına bomba
yağdırıyorlar. Silah bıraktırmakta ki asıl meselenin AKP’nin 1999 yaşanan geri
çekilme durumu üzerine kurduğu hayalleridir. Ama adı üstünde bu sadece
hayaldir. Çünkü gerçekten PKK’nin böyle bir durumu tekrar yaşayacağını düşünmek
büyük bir ahmaklıktır. Kürtler bunu eleştirdiği zamanda aman süreç çok hassas
her önüne gelen konuşmasın, herkes konuşmalarına hal ve hareketlerine dikkat
etsin deniliyor. Ancak kendisi her yerde canının her istediğini söyleme hakkını
görebiliyor. Sanırım hassasiyet sadece Kürtler konuşunca geçerli!
Şimdi denilebilir ki gerçekten hayati önem taşıyan bu soruna
hükümet basit bir şekilde yaklaşabilir mi? Evet yaklaşabilir. Bunun en önemli
nedeni de 2014’te yapılacak olan yerel seçimlerdir. İktidarını kaybetmek
istemeyen Erdoğan yaşadığı sıkıntıları gidermek için yapılacak seçimler için
zaman kazanma plan ve hesapları içerisine girmiştir. Bunun içinde Kürt özgürlük
hareketini oyalamak istemekte ve buna araç olarak da Kürt sorununu araç olarak
kullanmak istemektedir. Gündeme getirdiği yeni paketlerle sanki sadaka dağıtır
gibi yaklaşımlar sergileyen AKP devleti tek seferde yapılabilecek paketleri
herhangi bir şey çözmek için değil, kendine daha rahat bir seçim ortamı
hazırlayabilmek için ortaya koymaktadır.
İşgalci AKP devletinin bırakın çözüm getirmesini bu soruna
sıradan ve gayri samimi yaklaşımları ülkeyi büyük felaketler getireceği
açıktır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun çözülmesi için
tarihte hem teorik hem de pratik olarak örnekler sunduğu biliniyor ancak önemli
olan AKP hükümetinin kendini bu konuda ikna etmesidir. Yoksa Kürt Halk
Önderinin ve Kürtlerin tek başına çabaları yetmez. Onlar zaten uzun yıllardır
büyük bir çabanın ve emeğin sahibi ve büyük bedeller veren tarafı olmuşlardır
ve her gerektiğinde taşın altına ellerini koymaktan kendilerini geri
çekmemişlerdir.
Kürtler olup biten her şeyin farkındadır, önemli olan barış
isteyen her kesimin oyunların farkında olmasıdır. AKP başbakanı her gün yaptığı
açıklamalarla sorunu çözecek ciddiyetten uzak durmaktadır. Erdoğan’ın basını
örgütün ayrı başları ayrıldığı asparagas haberler yapması, ve yine PKK’nin
silah bırakması için yapılan ısrarlar, askeri operasyonların sürmesi ve Kürdistan’ın
bütün sınır illerine askeri yığınakların devam etmesi ne yapmak istediklerini,
gerçek niyetlerini dışa vuruyor.
İktidara geldiğinden bu yana “Kürt sorunu benim sorumdur, bu
sorunu ben çözeceğim diyen ancak söylemlerinin ardından pişmanlık duyan Erdoğan’ın,
umarız son olarak “bu sorunun çözülmesi için gerekirse baldıran zehiri de olsa
içerim sözünden pişmanlık duymamasıdır. Biz diyoruz ki kimsenin zehir içmesine
gerek yok. Sadece bu soruna samimi, dürüst ve ciddi yaklaşılmasıdır.
Erdoğan’ın, dünyanın her yerinde yapılan müzakerelerde yapılan anlaşmalarda en
son madde olan silah bırakma konusunda ki ısrarını bilinçaltından çıkarması
gerekiyor. Sanal bir barış havası yaratıp özgürlük hareketini, güney
Kürdistan’a çekilmeye zorlayarak, akıl hocalarının Tamil modelini uygulamak
kurnazlıklarından vazgeçmesidir. Çünkü 1999’da ki koşullar ile şimdiki koşullar
birbirinden çok uzak ayrıca PKK bugün çok daha güçlü bunun da unutulmaması
gerekiyor.
Amed Dılxwaz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info