Tarihi günler yaşıyoruz. Her ne kadar kimi yazar ve düşünürler içinde bulunduğumuz zamanı birinci dünya paylaşım savaşı süreciyle kıyaslasa da özünde çok farklı bir süreç yaşadığımızın düşüncesindeyim. Geçmiş ve tarihsel süreçler göstermiştir ki, olguları tek başına ele alarak bir durumun tespitine gitmek sakıncalı ve eksikliklerle dolu birtakım analizlere bizi götürür. Halkların tarihsel mücadele geleneği öğretici derslerle doludur. Mücadele tarihi an be an, soluk soluğa direniş ve derslerle doludur. Yeter ki ders çıkarmasını bilelim. Toplumları bugüne getiren dinamizm içinde yaşadığı değerler mücadele ve direniş geleneğidir.
Toplumsal olguların ilişkilerini, etkileşimleri ve değişimleri incelerken, toplum bilimlerine ve diyalektik bağa-tez-antitez –senteze- dayalı gelişim yasası en aktif biçimde uygulamak durumundayız. Nesnel gerçeklik yasalarını, olay ve olguları tanıma, doğru bir tespite varıp çözümleyebilme veya doğru bir bilgi kuramına ulaşabilmek için geliştirilen araç ve yöntemler önemlidir. Tüm fenomenleri nedensellikleri ve zorunlulukları açısından içerisine girilen her türlü etkinlik bir yöntemi gerekli kılar. Aynı zamanda ele alınan herhangi bir konunun zihinsel muhakemeye tabi tutularak farklı boyutlarını ortaya çıkarma girişimi da sağlam analizler yapmamıza güçlü zeminler sunar.
Toplumsal gerçekliğin kendine has nesnel yasaları vardır. Önder Apo bunu ‘toplumsal gerçeklikler inşa edilmiş gerçekliklerdir’ biçiminde ifadeye kavuşturdu. Toplumsal süreçler ve gelişim dinamizmi insan zihninin ötesinde epistemolojik verileri olsun olmasın, kendini var edip sürdürme süreci içinde var ederler. Toplumsal var oluş ve yok oluş arasındaki bu süreç içerisinde gelişen hareket ve mücadeleler toplumun kendi iç yasaları temelinde vuku bulurlar.
Toplumsal oluşum, gelişim ve çelişkiler karşısında mücadele güçleri arasında ki karşılıklı aksiyonlar, zihinsel ve düşünsel yetkinlik belirleyici rol oynar. Kısacası, toplumsal mücadele olgusu ve sahadaki nesnel gerçekler var oluşu vücuda getirme potansiyelini oluştururlar. Hiçbir varlık kendiliğinde var olup yok olmadığına göre toplumsal mücadele ve dinamizmde kendiliğinden var olup yok olmaz. Doğada bulunan tüm canlı ve cansız varlıkların olduğu gibi toplumsal gerçeklerin de oluşum ve kendini sürdürme yasaları vardır. Toplumsal yasalar doğa yasalarına benzemezler, doğa yasaları inşa edilmezler fakat toplumsal yasaların inşa olgusuyla bire bir bağı vardır. Bu nokta önemlidir. Bu noktada bilmeye yönelik insanın içerisine girdiği çaba, arayış ve mücadeleler tarihi öğretici derslerle doludur. Tüm analizler gösteriyor ki, kapitalist moderniteyi doğuran tüm veriler artık işlemez ve sorun çözemez durumdadır ve bu sistemin çöküşü, yeni bir sistemin oluşumuna kaynaklık etme potansiyeli oluşturmaktadır. Bu kendiliğinde olmayacaktır, ancak doğru mücadele araç ve yöntemleri kullanılarak bu sonuca gidilebilinir.
Suriye genelinde ve son Halep saldırısıyla başlayan olayları çözümlemeye tabi tutarken bazı noktalardaki öğretici yönlerini gözden kaçırarak analiz yapmak bizi kimi yanlış sonuçlara götüreceğini bilmek gerekiyor. Bu noktada çok hassas ve itinalı yaklaşmak önem arz eder. Her şey tolerans kaldırır ama böylesi kritik süreçler tolerans kaldırmaz. En küçük bir hatalı değerlendirme ve analiz büyük felaket ve kayıplar getireceğini unutmamak gerekir. Mücadelenin iki ana bakış açısını ve eksenini düşünsel sistematiğimizde olduğu gibi diyalektik-bilimsel yöntemlerle mücadele pratiğimize de uyarlamak zorundayız. Yanlış analiz yanlış tutuma, yanlış tutum da yanlış pratik mücadelelere götürür ki, bu iki temel yöntem anlayışını oluşturmaktadır. Bu temel noktalarda diyalektik katı kurala işlemek durumundadır.
Kapitalist modernite güçleri paradigmasal olarak ciddi bir tıkanma gerçekliğini yaşamaktalar. Kendi sapkın dünya görüşlerini nobran ve şiddet dolu bir anlayışla toplumlara dayatmaktalar ve bu eksende dünya düzenine müdahaleler gerçekleştirmekteler. Somut olay ve olguları ele aldığımızda bu gerçekliğin yöntem olarak yaygın bir şekilde kullanıldığını görmemek körlük olacaktır. Ellerindeki teknik ve teknolojik araçları da kullanarak kendi düzenlerini dayatmaya çalıştıkları gelişimler gösteriyor ve bunun en açık örneği de Israil’in Gazze ve Lübnan da, TC devletinin de Kürdistan, Ermenistan ve Suriye’de her tur uluslararası ve savaş hukukunu da çiğneyerek sivil, kadın ve çocuk demeden yaptıkları saldırılarla ortadadır.
Toplum, mücadele ve insan birbirinden kopuk ele alınamaz üç temel husustur. Dogma ve klasik şablonlara dayanarak toplumsal oluşum, gelişim ve süreçler doğru anlaşılamazlar. yaşanılan toplumsal çelişkileri ve mücadeleyi incelemek, olay ve olgular arasındaki neden, zorunluluk ve sonuçlarıyla izah ediş tarzının bilimsel ifade edilişi ile anlamlı sonuçlara bizi götürebilir. Nesnel gerçekliğe objektif bir bakış açısıyla yaklaştığımızda mücadele ve saha gerçekliği doğru anlaşılır olur. İçinde bulunduğumuz süreç ve mücadele pratiği de ancak bu temelde anlaşılır olacağını düşünüyorum
Bugün mücadele sahası tüm nesnel gerçekliği ile sürekli bir devinim ve hareketlilik içerisindedir. Önemli olan bu hareketlilik sürecinde meydana gelen karşıtlık ve çelişkileri mücadeleye doğru kanalize etme gücünü göstermektir. Tüm saha güçlerinin ortak bir mücadele perspektif ve eylem ilkesi temelinde bir gelişim ve hareket tarzına kavuşturmak zamanın ruhunu anlamakla eş anlamlı olandır. Çünkü düşünsel, pratik, eylemsel ve yöntem bir bütünsellik arz eder. Bunu yapacak olanda mücadelenin örgütlü öncülüğüdür.
Harun ŞIKAKİ