Jet hızıyla değişen gündemlerle Türk faşizmi yenilgilerini unutturmaya çalışıyor. Buna karşı Erdoğan/Bahçeli faşist soykırımcı sistemin karşısında yiğitçe ve en gerçekçi haliyle savaşan, bu savaşında 50 yıldır ısrarcı olan tek güç PKK Özgürlük Gerillalarıdır. Bu manipüle edilecek, saptırılacak yada sözde terörist sıfatlamalarıyla inkar edilecek bir durum değildir.
Faşist Erdoğan-Bahçeli, iktidarının sağlamlığını ve devamlılığını bir çok temeller üzerine kurdu. Bunların en geniş ve kapsamlı olanı ise Özel Harp Dairelerinde oluşturulan algı ve manipülasyon sistemidir. Bu sistem, güncel gelişmeleri ve olay döngülerini öylesine ele alıyor ki, rejim sistemi tam köşeye sıkışmışken tüm toplumun uyutulacağı (uyuşturulacağı), herkesin gündemini alakadar eden etkili olaylar silsilesini devreye koyuyor. Yeni oluşturulan gündem toplumun tüm nüfusuna işlemekle kalmıyor, toplum dün sabah kahvaltısında ne yediğini unutturur vaziyete getiriyor.
Bir ülke, Türkiye gibi Faşizm ve diktatörlükle yönetiliyorsa, halkın hiç bir şekilde demokratik hakları yoksa, her türlü özgürlükçü düşüncesi zincirleniyorsa, etnik farklılıklar aşağılanıp yok sayılıyorsa, toplumun büyük bir kısmı insan ve beşeri özelliklerinden uzak bir hayat yaşıyorsa, böyle bir ülkenin toplasan 3 veya 5 temel gündemi olmalıdır.
Hak, Adalet, Demokrasi, Özgürlük ve İnsanca Yaşamak…
İNSANCA YAŞAM İÇİN İKTİDARDAN HESAP SORMAK!
Burada insanca yaşama bölümünü biraz açmakta fayda var sanırım. Şu anda kapitalist finans sisteminin halklar, işçiler, çiftçiler, az gelirli insanları nasıl sömürdüğünü görmekteyiz. Sistem, idari ve ideolojik anlamda her geçen gün dibe çökerken, bu çöken sistemin en ağır buhramı özgürlük ve demokrasi arayışında olanlar, eşit hak talep edenler ve gelir seviyesi düşük olan kesimler yaşamaktadır. Zaman zaman cılız çıkan bu rahatsızlıklar, sistem tarafından bir şekilde yatıştırılmaya ve geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Daha doğrusu güncel olarak gördüğümüz şekilde toplumun GAZI alınmaktadır.
Bu sistem yöntemlerini özellikle azınlıkta olan, demokratik ve özgürlükçü kesim üzerinde, hak talebinde bulunanlara, iktidardan hesap soranlara, genel itibarıyla muhalif kişilere uygulamaktadır. Geri kalan en az 3‘te birlik kesim ise, zaten iktidar tarafından 20 yıl önce yerleştirilen çiplerle hayatlarına devam etmektedir. Onların sistem gibi dertleri ve sıkıntıları hiç olmadı. Onların aslında düşünme gibi bir dertleri de yok. Sistemin ele geçirdiği, sadece zamanı geldiğinde ve söylendiğinde alkış tutan özelliklerini aşamayan bir kesimdir.
Peki ne oluyorda bizim sistemle olan mücadelemiz yeteri sonuç alamayan bir hale dönüşüyor? Zaman zaman suçüstü yakalanan, toplumun en hassas ve kabul etmeyeceği suçları işleyen bu iktidar, nasıl oluyorda ar damarları kuruyup çatlamış bir tavır sahibi gibi yoluna devam etmektedir? Çünkü sistem tarafından korku psikolojisi iliklere kadar işlenmiş 3’te 2’lik bir toplumun analizi iyi yapılmıştır. Evet, toplum bazen o korku duvarlarına ufak ufak delikler açmayı başarıp bazı konularda ısrarcı olabiliyor. O zamanda yine arkasına 3’te 1’lik alkış takımını alarak yeni gündemler silsilesine başlıyor. Burada en büyük sorun, örgütlü olamamak ve sürekli/sürükleyeci bir mücadele tarzında ısrarcı olamamızdır. Şimdiye kadar çoktan yıkılabilinir bir sistemin kurbanı olmayı kabul etmiş bir ruh haline sahibiz. Ne biz ısrarcıyız bunu yıkmak için nede var olan demokrasi güçleri bu mucadelenin hakkını verecek bir alternatife sahip. Sorunları tespit etmekte olan potansiyelimiz, sorunları çözecek yöntemleri bulmakta çok ketum kalmakta.
KARNIMIZ TOK SIRTIMIZ PEK Mİ?
Küçük birkaç örnek…
Devlet eliyle beslenen Vakıflarda 6 yaşında ki kız istismar edilmişti? Geçen sene neredeyse Türkiye’nin çeyreği yandı ve yanan yerler yandaş mütahitlerle parsellendi, lüks oteller yapılmaya başlandı? Günlerce kızıl kıyamet süren Kazdağlar meselesi vardı? Bundan bir kaç ay önce işgalci Türk devleti gerillaya yönelik operasyonda tüm dünyanın gözü önünde KENDİ ASKERLERİNİ YAKTI? Dolar sanki 20TL’ye ulaşmadığı takdirde ekonomi iyiye gidiyor, karnımız tok sırtımız pek gibi bir hava var? Rojava’da okullar, hastaneler, sivil yerleşim yerleri vuruldu ve çocuk, kadın demeden onlarca kişi katledildi? Ellerinde gaz kapsülleriyle ve borularıyla Kürdistan’ın en yiğit evlatları boğularak katledildi?…
Bunun gibi sayısız jet hızıyla değişen anlık gündemler sıralayabiliriz. Sayamadıklarımız eminim yazıyı okuyan herkes tarafından tamamlanabilir. Bu sayabildiğimiz yaşanmış durumların hangisi, her hangi bir ülkenin iktidarını devirmeye yetmez ki? Tabiki de yeter, hatta artar bile… O zaman şu soruyu kendimize sormalıyız. Gerçekten bu iktidar mı çok güçlü, yoksa biz mi nasıl mücadele etmeyi bilmiyoruz? Aslında iktidar tarafından bu mücadelenin önünü almanın kurnazca yöntemlerini iyi anlamak, teşhir etmek ve bunda ısrarcı olmak gerekir.
KENDİ ASKERİNİ YAKMA KEPAZELİĞİ
Zaman aralığını biraz daratarak örneklendirirsek; Kasım ayında gündeme düşen kimyasal silah kullanımına ve cenazelerini almak yerine kendi askerini yakan somut video, belge ve görüntüler çıktı. Arkasından bu durum Türkiye’nin yargılanma sürecini başlatacak bir gündem iken bir anda Prof.Dr.Şebnem Korur Fincancı’nın gündemin seyrini başka yöne kaydıracak tutuklanması devreye sokuldu. Mesaj açıktı; ‘’kim ki bu konuda ısrarcı olur, soluğu cevaevlerinde alır’’. Akabinde Şebnem hocanın haksızve hukuksuzca tutuklanması dünya gündemine düşmüştü ki, taksimde acemice planlanmış bir bomba patlatıldı. Failler, planlayıcılar, azmettiriciler o kadar çok birbirine girmişti ki olaydan neredeyse Erdoğan’ın bile haberi yoktu. Bir hafta konular birbirlerine bağlanmaya çalışılırken, birdenbire Rojava Kürdistan’ına işgal saldırıları başlatıldı. Bu da gündem değiştirmek için çok hızlı alınmış bir karar olarak çok net anlaşılıyordu. Evet, Türkiye’nin Rojava’ya işgal saldırıları çok önceleri, Madrid, Tahran, Astana görüşmelerinde planlanmış bir konsepti fakat 19 Kasım gecesi yapılan saldırılar tamamen Türkiye’nin son dönemlerde içine girdiği çıkmazın bir anahtarı olarak kullanıldı.
ETRAFI KENDİNE ‘GAZ’ VERMEYE KADAR DARALDI
Operasyonun kapsamını kara operasyon olarak genişletme istemi tam bir bataklığa dönüştü. Kararlı ve tehditkar operasyon söylemlerinin sonuç alınamaması toplumda iktidarın yenilgi havasına dönüşecekken, bir sabah uykusundan uyanan halk bir anda Yunanistan’a füze atma tehditiyle karşılaştı. Tamda ‘’Bu nereden çıktı şimdi’’ demeden, İmamoğlu meselesi, HDP’ye yönelik baskı ve kapatma tehditleri, ülkenin heryerinden bir anda fışkıran GAZ’lar… Normal koşullarda bir ülkenin 5 yıllık siyasi, askeri, toplumsal, ekonomik gelişmeleri, Türkiye koşullarında Jet Hızıyla Değişen bir yenilgi saklama politikalarına dönüştürüldü. Bu yöntem aslında topluma karşı kullanılan bir silah olarak üretildi ve etkili bir şekilde, iktidar tarafından sonuç alarak yürütülmeye devam ediliyor.
Erdoğan/Bahçeli faşist soykırımcı sistemin karşısında yiğitçe ve en gerçekçi haliyle savaşan, bu savaşında 50 yıldır ısrarcı olan tek güç PKK Özgürlük Gerillalarıdır. Bu manipüle edilecek, saptırılacak yada sözde terörist sıfatlamalarıyla inkar edilecek bir durum değildir. Nisan ayından bu yada 3binin üzerinde düşman öldürebiliyorsan eğer, bu sisteme baş kaldırmanın ve bu düzeni red etmenin en gerçekçi ve dürüst kanıtıdır.
Ali KASIM