26 Aralık 2012 Çarşamba Saat 21:03
0
21
Roboski’de 28 Aralık 2011 tarihinde TSK’ye ait savaş uçakları tarafından
çoğunluğu çocuk, 34 sivil yurttaşın katledilmesi üzerinden bir yıl geçti. 365
gün boyunca Roboski katliamı konusunda binlerce sayfalık açıklama ve raporlar
yayınlanmasına rağmen, katliamın kim tarafından gerçekleştirildiği konusu ve
faillerin yargılanması mevzusunda bir arpa boyu dahi yol alınmadı. Demokrasinin
olduğu bir ülkede hükümetlerin düşmesine neden olacak böylesi bir katliama
ilişkin Türkiye’de, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere hükümet yetkilileri,
Roboskilileri ve insani duyarlılığı olan her kesimi yaralayıcı açıklamalar
yaptı ve yapmaya devam ediyor. İşte bu gerçeklik üzerinden “zamanın 28
Aralık 2011 tarihinde durduğu, acıların ise her geçen gün derinleştiği”
Roboski’ye ilişkin bir yıl boyunca Başbakan Erdoğan, AKP’li yetkililer, Uludere
Alt Komisyonu, MHP, BDP, CHP, sivil toplum örgütlerinin açıklamaları, Roboskilililerin
girişimleri ve yaşadıklarını bir dosya ile sunuyoruz.
Tarih 28 Aralık 2011.
Şırnak’ın Uludere (Qilaban) ilçesine bağlı Roboski (Ortasu) köyünde saat 21.20
sularında karakolun bilgisi dahilinde Federal Kürdistan Bölgesi’ne geçerek
sigara ve mazot getiren çoğu çocuk 34 sivil Kürt yurttaş, dönüş yolundayken
Diyarbakır’dan kalkan F-16 Türk savaş uçakları tarafından yüzlerce kiloluk
kazan bombalarıyla bombalandı. Katliam saat 01.52’de Dicle Haber Ajansı’nın
(DİHA) abonelerine duyurduğu “Savaş uçakları köylüleri vurdu: 20’ye yakın
ölü” başlığını taşıyan ilk haberle duyuruldu. Haberde yaklaşık 50 köylünün
grup içerisinde olduğu ve ölü sayısının artabileceği ifade ediliyordu.
Katliamdan sağ kurtulan ve yanı başında 34 arkadaşı ve akrabası vurulan Servet
Encü’nün köye gelerek olayı köylülere anlatması ile duyulmuştu. Servet Encü,
“Geri döndüğümüz sırada jetler bizi bombardımana tuttu. Bombardıman
sırasında acı bir koku etrafı sardı. Birden insanlar yanarak can verdi. 5-6
kişi bombardımandan kaçarak kayalıkların arasına saklandı. Uçaklar orayı da
bombaladı. Hepsi kayalıkların altında can verdi” demişti. Olay yerine ilk
giden köylüler gördükleri manzara karşısında şoka uğramıştı. Cenazeler
kömürleşmiş, parçalanmış uzuvların her bir parçası dört bir yana dağılmış, katırların
iç organları etrafa saçılmış ve parçalanmış insan ve katırların etleri
birbirine karışmıştı. Köylülerin toprak altından çıkardıkları çocukların cenaze
görüntüleri ise yürek parçalar nitelikteydi.
DİHA’nın katliamı
duyurmasından hemen sonra Roj Tv de canlı yayına geçerek hem olay yerinden, hem
gazetecilerden, hem de BDP’li milletvekillerinden aldığı bilgilerle anı anına
katliamın detaylarını duyurdu. Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, telefonla
katıldığı Roj Tv yayınında, Başbakan Erdoğan’ın özel kalemini aradığını
belirterek, “Başbakan Erdoğan’ın özel kalemine ulaştım. Özel kalem,
Erdoğan’ın sağlık durumundan dolayı onu uyandıramayacağını söyledi”
demişti. Hiçbir yetkilinin gitmediği katliam yerine giden köylüler, kendi
çabaları ile çocuklarının parçalanmış cesetlerini toplamaya çalıştı. Yaklaşık
50 köylü sabah saat 05.30 sularında katliamda yaşamını yitiren 28 kişinin
cenazesine ulaştı. Dakikalar ilerledikçe katliamla ilgili detaylar da
netleşmeye başlamıştı. Görüştüğümüz BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
köylülerin askerler tarafından durdurulduğunu ardından savaş uçaklarının
bombardımanına tutulduğu bilgisine ulaştıklarını belirtmişti. Olay yerinde
bulunan BDP Şırnak İl Başkanı Baki Sondak da cenazelerin kaya altlarında
kaldığını ve çıkarmakta zorluk yaşandığını belirtmişti.
DİHA, Roj Tv ve ANF
katliam görüntülerini servis etti
Saat 07.00 sıralarında ise
köylüler katliamda yaşamını yitiren 34 kişinin cenazelerine ulaşmıştı.
Cenazeleri yolun hemen kenarında yan yana dizen köylülerin görüntüleri DİHA, Roj
Tv ve ANF tarafından bütün dünyaya yayılmıştı ancak Türk basınında tek bir
habere bile rastlamak mümkün değildi. Duruma isyan eden gözü yaşlı yurttaşlar,
Türk basınının sessizliğine “Gelin bu katliamı görün” sözleriyle
tepki gösteriyordu. Her bir katırın sırtına battaniyelere sarılmış 2 cenazenin
yüklendiği görüntülerde, kimisinin çıplak ayakları kimisinin de mekap içinde
kömürleştiği belli olan ayaklarının battaniyeye sığmadığı görünüyordu.
Kimisinin ise parçalanmış uzuvları katırların sırtlarındaki çuvaldan yapma
heybelere konulmuştu ancak buna rağmen en ufak bir gelişmeyi bile “Son
Dakika” diye duyuran haber televizyonları ve haber ajansları sessizliğini
sürdürdü. 4-5 Mayıs’ı birbirine bağlayan gece Bilican Tepesi’nde HPG’liler ile
TSK arasında çıkan çatışmada yaşamını yitiren 12 HPG’liden 7’sinin cenazesini
çatışma bölgesinden sırtlarında taşıyan köylülerin de katliamda yaşamını
yitirdiği belirtiliyordu. O dönem HPG’lilerin parçalanmış cenazelerini taşıyan
köylülerin cenazeleri, bu kez başkaları tarafından sırtlanıyordu.
Katliamın habercisi
açıklamalar!
Fethullah Gülen’in basına
yansıyan “Onların altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine
ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir” sözleri, Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay’ın “mücadele koordineli yürütülüyor” demeçleri, 24
Aralık’ta Şırnak Valiliği’nin Cudi Dağı’nda HPG’lilere yönelik başlattığı
operasyonun ardından yaptığı “Halkın sağladığı bilgiler doğrultusunda
operasyonun gerçekleştirildiğini belirtmesi ve halkın devletin yanında yer aldığı”
şeklindeki açıklaması ve katliam günü (28 Aralık) Milli Güvenlik Kurulu’nun 5
saat 20 dakikalık toplantısının ardından katliamın gerçekleştirilmesi ve
basının “görmedim, duymadım, bilmiyorum, bunlar PKK’li mi köylü mü belli
değil” gibi haberleri herkesin kafasında “katliamın planlı ve
koordineli olduğu” gerçeğini pekiştirdi.
Nitekim saldırıdan
kurtulan Servet Encü’nün “Asker önümüzü kesti, uçaklar bomba
yağdırdı” sözleri de bunun planlı olduğunu gerçeğini daha da pekiştirdi.
Katliamda 14 kişilik gruptan tek sağ kurtulmayı başaran yurttaş da şunları
kaydediyordu: “Biz 14 kişilik bir gruptuk. Bizim önümüzde bir grup daha
vardı. Önce önümüzdeki grup durdurulmuştu. Onlardan biri bizi aradı ve
olduğumuz yerde kalmamızı istedi. Etrafları askerler tarafından kapatılmış ve
bizi uyarıyordu. Biz de katırlarımızdaki eşyaları indirdikten sonra bir şey
olmaz diye gitmeye karar verdik. Bir süre bekledikten sonra bir top atışı sesi
duyduk. Olay yerine gittiğimizde cesetleri gördük. Biz de sağlam bir kayanın
altına saklandık. Heronlar üzerimizden geçiyordu. Biz heronların gittiğini
sandık ve çıktığımızda bizi de bombalamaya başladılar. Bombardımanda bir ben
kurtuldum benimle birlikte olan 13 arkadaşım yaşamını yitirdi.” Yaşanan
olayı “Bugün burası Halepçe, bugün burası Newala Qesaba” feryadıyla
özetleyen Yekmale Köyü’nden Erdal Sağ ise, “Bu vahşetin karşısında
söyleyecek söz bulamıyorum” demişti.
‘Katliamı örtbas etmeye
çalışacaklar’
Yaşamını yitirenlerin
isimleri ve yaşları birer birer netleşmesine rağmen ne Hükümet kanadından ne de
devlet bürokratlarından tek bir açıklama bile yapılmıyordu. BDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ilk tepkisi BDP olarak 3 günlük yas ilan
ettikleri, “Gün evde oturma günü değildir. Herkes meydanlara dökülerek
katliamı lanetlemelidir. Çünkü katliamı örtbas etmeye çalışacaklar. Bu
katliamın sorumlusu ‘gece gündüz hava kara operasyonu sürecek’ diyenlerdir.
MGK’da operasyon kararı alanlardır. Bu olay Muğlalı gibi kapatılamayacak, buna
izin vermeyeceğiz. Tarih bunu büyük bir katliam olarak yazacaktır” oldu.
BDP Eş Genel Bakanı Gültan Kışanak da katliam için, “Bu bir savaş suçudur.
Bunun hesabını sorsunlar. Çiler ve Doğan Güreş ikilisi karşılıklı birbirine
‘tak söyler, şak yaparım’ diyordu ve binlerce insanı katlettiler. Şimdi de
Tayip Erdoğan aynı mantıkla aynı yaklaşımla aynı zihniyetle katliam
yapıyor” diyerek herkesi tepki vermeye çağırdı.
Türk basını basın
tarihinin kara sayfalarında yer alacak sessizliğe imza attı!
28 Aralık’ta saat 21.20
sıralarında meydana gelen katliamı Türk basını 29 Aralık’ta saat 11.00
sıralarında daha yeni yeni “iddia” düzeyinde vermeye başladı.
Katliama ilişkin atılan başlıklar ise “pes” dedirten cinstendi. Olay
yerinden çekilen fotoğraflar ve görüntüler merkezlerine ulaşmasına rağmen yayınlamaya
cesaret edemeyen basın, ilk haber olarak Şırnak Valiliği’nin ”Sadece 20’nin
üzerinde kişinin öldüğü yönünde bilgi var. Konuyla ilgili valilikte kriz
merkezi oluşturuldu” demecini verdi. Türk basınının olaya ilişkin attığı
başlıklarla, olayın sanki bir çatışmada yaşandığı ve yaşamını yitirenlerin
HPG’li olduğu algısı yaratmaya çalışması dikkat çekiyordu. Habertürk “Irak
sınırında operasyon 20’den fazla ölü var” derken, Doğan Haber Ajansı
“Irak sınırında hava operasyonu! 20’den fazla ölü var”, Radikal
“Savaş uçakları PKK’lileri değil sivilleri vurdu!”, Hürriyet
“İddia Irak sınırında hava operasyonu en az 20 köylü öldü 2011’in son ve
en dehşet veren hatası mı?”, İhlas Haber Ajansı “Irak sınırında hava
operasyonu en az 35 ölü!” Star Gazetesi, “F-16’lar köylüleri vurdu
iddiası en az 20 ölü var!”, Zaman Gazetesi “F-16’ların kaçakçılık
yapan köylüleri vurduğu iddia edildi”, Sabah Gazetesi “‘F-16’lar
sivilleri vurdu’ iddiası” şeklinde verdi.
Kürtler her yerde ayağa
kalktı!
Katliamın duyulması ve
Demirtaş ile Kışanak’ın çağrılarından hemen sonra Diyarbakır, Van, Mersin,
Batman, İstanbul, Hakkari, Urfa, Antalya, Hewler, Süleymaniye, Ranya, Rojava,
Şırnak, İzmir, Ankara, Erzurum, Adana, Başkale, Çaldıran, Bulanık, Almanya,
İskoçya, Varto gibi il ve ilçeler başta olmak üzere Türkiye ve bölgenin
neredeyse bütün il ve ilçelerinde Kürtler, sivil toplum örgütleri, meslek
odaları ve sol siyasal partiler sokaklara çıkarak katliamı kınadı. Türkiye’deki
cezaevlerinde kalan PKK’li ve PAJK’lı tutuklular adına açıklama yapan Deniz
Kaya da, katliamı kınayarak 1 Aralık’tan itibaren başlattıkları dönüşümlü
süresiz açlık grevini dönüşümsüz süresiz açlık grevine dönüştürdüklerini
duyurdu. Diyarbakır ve Yüksekova başta olmak üzere polis de hemen devreye
girerek gösterilere müdahale etmeye başladı. Eylemler gittikçe yayıldı ve
günlerce hemen hemen her yerde gösteriler yapıldı, yüzlerce kişi gözaltına
alındı ve onlarcası tutuklandı, yaralananlar oldu.
2 oğlunu
yitiren anne Mercan Encü: Hangisinin yasını tutayım
Katliamın üzerinden 15
saat geçmesine rağmen tek bir açıklama bile yapmayan ancak daha sonra
katliamın ilk dakikasından itibaren haberdar olduklarını itiraf eden AKP’li
Bakanlar, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) için toplandıklarında dahi
açıklama yapmaktan kaçındı. Ancak gerek Şırnak’tan gelen haberler gerekse de
Türkiye’nin dört bir yanında ayağa kalkan halkın öfkesi git gide büyüyordu.
Katliamda 18 yaşından küçük olan 2 oğlu Şervan ve Nevzat Encü’yü yitiren anne
Mercan Encü, “Oğlum Nevzata mı yanayım, yoksa Şervan’a mı? Hangisinin yasını
tutayım. Çocuklarımı yaktılar” feryadında bulunuyor, diğer anneler de
çocuklarının planlı bir şekilde katledildiğini belirtiyordu. Ailelerin tamamı
cenazelerin otopsi için Malatya’ya götürülmesine karşı çıktı. Bunun üzerine
saat 14.00 sıralarında 34 yurttaşın cenazesi ambulanslarla otopsi işlemleri
için Uludere Devlet Hastanesi’ne götürülürken, cenazeler için köyde de mezar
kazma işlemi başlatıldı. Cenazeler ilçe girişinde on binlerce kişi tarafından,
“İntikam”, “Şehîd namirin” ve “Katil Erdoğan”
sloganlarıyla karşılandı.
Aynı saatlerde Roboski
köyüne vekillerle gelen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,
“Genelkurmay Başkanı ‘PKK kamplarını bombaladık’ açıklamasında bulundu.
Gidelim görelim PKK kampları mı yoksa yurttaşlar mı bombalandı görelim”
diyerek, bombardımanın yapıldığı noktaya gitti. Demirtaş, “Halkımız güçlü
bir duruş sergilemeli, aksi takdirde üstü örtülecektir” diyerek,
“Başbakanın vicdanı varsa çıkıp özür dilesin” şeklinde konuştu.
Tamam içeride gazeteci
yok! Dışarıda da mı yok?
Saatler ilerledikçe
katliama tepkiler de artıyordu. DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile
HDK katliamı kınadı. Federal Kürdistan Bölgesi Parlamentosu İnsan Hakları
Komisyonu Başkanı Salar Mahmud, ” Türk devletine karşı uluslararası tüm
insan hakları örgütleri harekete geçmeli ve Türkiye üzerinde baskı oluşturarak
Kürtlerin haklı mücadelesine destek olmalı” dedi. İran meclisindeki Kürt
Milletvekilleri Fraksiyonu Başkanı İkbal Muhammedi, “Türk devleti,
göstermelik olarak, uluslararası arenada diğer ülke halklarının haklarını
savunduğundan söz etmekteyken kendi ülkesindeki savunmasız halka saldırıp
onları katletmektedir” diyerek, uluslararası kuruluşların olaya müdahil
olarak konuyu incelemesini istedi. Kürdistan Parlamenterler Birliği Başkanı
Nimet Abdulla, “Türk askeri böyle bir katliamı oldukça planlı ve bilinçli
yapmıştır. Kürt halkı katliamlara karşı birlik olmalı, katliamların önüne
geçmenin tek yolu özgürlüktür” derken, CNN Türk televizyonunun programına
konuk olan gazeteci Can Dündar ise, ” Gece saat 11.00’de olduğunu
öğreniyoruz. Şu an saat 12.00. 12 saatten fazla olmuş. 30 kişi öldüyse, ülkenin
İçişleri Bakanı’nın şu ana kadar açıklama yapmış olması gerekiyor. Yabancı
ajanslar geçiyor. Katırlarla mazot taşıyan köylülerin bombalandığı söyleniyor.
Ölenlerin çoğu genç. Şu ana kadar 12 saattir televizyonlarda olayın haber
olmaması da beni korkutuyor. Tamam resmi açıklama beklenebilir ama internette
bu kadar şey yazılırken, Vali’nin resmi açıklaması varken, ölenlerin
fotoğrafları görüntüleri varken, olayın olduğunu nereye kadar gizleyebiliriz
ki. Adalet Bakanı ‘içeride gazeteci yok’ diyor da dışarıda da mı yok gazeteci?
Var, haber yapıyorlar ama biz duymuyoruz” sözleri ile ana akım medyayı
sert bir şekilde eleştirdi.
19 saat
sonra Hükümet’ten değil AKP’den ‘kaza’ açıklaması!
Katliamın üzerinden 18
saat geçmesine rağmen ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ne Başbakan Erdoğan, ne
AKP yetkilileri ne de MHP hiçbir açıklama yapmazken, CHP de, Roboski’nin
AKP’nin 33 kurşunu olduğunu belirterek, General Mustafa Muğlalı tarafından
1943’te katledilen 33 Kürt köylüsünü hatırlattı. Cenazelerin otopsileri
yapılırken, 19 saat sonra nihayet ilk açıklama geldi ama bu açıklama da
Hükümet adına değil AKP adına yapıldı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin
Çelik, MKYK toplantısı sonrasında katliama ilişkin, hayatını kaybedenlerin
orada neden bulunduklarının açığa çıkmadan kesin bir yargı yapılmaması
gerektiğini belirterek, katliamı ise “operasyon kazası olabilir” diye
nitelendirdi. Çelik’in, “Hantepe baskınında da malzeme katırlarla taşınmıştı”
izahatı daha sonra Başbakan Erdoğan ve bakanların sık sık dile getireceği ve
AKP’ye yakın medyanın katliama meşruluk kazandırmak için kullanacağı bir
argüman hali alacaktı. Başbakan Erdoğan da aynı saatlerde, böyle büyük bir
katliam karşısında sessizliğini sürdürmüş, AKP Genel Merkezi’nde ABD’li aktör
Isaiah Washington, 3 çocuğu ve eşiyle görüşmüştü.
CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu katliama ilişkin, “Hükümetin bu konuda sorumlulukları var.
Dolayısıyla hükümetin açıklama yapmasını istiyoruz” derken, CHP Genel
Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da, ”Aradan 20 saat geçtikten sonra Uludere
felaketine ilişkin ilk açıklamanın Hükümet yerine AKP sözcüsünden gelmesi bir
iktidarsızlık örneğidir” dedi.
30 Aralık
tarihli gazetelerde medyanın ağız birliği etmişçesine katliamı örtme çabası
dikkat çekti. İHD ve MAZLUMDER’in ön izleme raporunda “Olay yargısız infaz
ve toplu katliamdır” denilmesine rağmen, neredeyse 20 saat sessizliğini
sürdüren AKP’ye yakınlığı ile bilinen medya, tek bir elden çıkmışçasına “Bahoz
Erdal gelecek istihbaratı” haberlerini verdi. Kimi gazeteler ise
“PKK’nin daha önce katır kullandığı” ve “Silah
taşıyorlardı” gibi gerçekliği olmayan bilgiler vermesi katliama meşruiyet
kazandırma uğraşı olarak yorumlandı.
3 gün boyunca kepenkler kapandı
Gece boyunca 8 Adli Tıp
Uzmanı’nın katıldığı otopsi işlemlerinin ardından cenazeler 30 Aralık’ta sabah
saatlerinde Yeşilova Camisi’ne getirilerek yıkandı. Daha sonra tabutlara
yerleştirilen cenazeler tek sıra halinde dizilerek cenaze namazı kılındı. Yeşil,
sarı, kırmızı flamalara sarılan tabutlar binlerce kişinin aynı anda attığı
“Katil Erdoğan” sloganları eşliğinde ambulanslara alınarak köye doğru
yola çıkarıldı. Bölgede yas havası vardı. Bölge esnafının neredeyse tamamı 3
gün boyunca kepenklerini açmadı. “KCK Ana Davası”nda 34 sivil
yurttaşın bombardıman sonucu yaşamını yitirmesini “devlet intikamı”
olarak değerlendiren Şırnak Milletvekili Selma Irmak, yetkililerin olayı
“Operasyon kazası” olarak belirtmesinin “pişkinlik”
olduğunu amacın olayı “ört-pas etme gayreti” olduğunu kaydederek
mahkemeyi protesto etti.
30 Aralık’ta katliamın
soruşturması Uludere Cumhuriyet Savcılığı’ndan alınarak Diyarbakır Özel Yetkili
Cumhuriyet Başsavcılığı’na verildi. Genelkurmay Başkanlığı’nın aynı gün
internet sitesinde “28 Aralık 2011 gecesi sınır ötesinde meydana gelen
olayda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, aile yakınlarına
sabır ve başsağlığı dileriz” şeklinde sıradan bir olaymış gibi mesaj
yayımlaması 34 sivil yurttaşa yaklaşımını da ortaya koydu.
Başbakan Erdoğan’ın ilk
açıklaması da Hüseyin Çelik’in “Hantepe hatırlatması” mahiyetindeydi.
Erdoğan, “Bu ana kadar da benim edindiğim bilgiler bu tür kaçakçılıkları
3-5 kişilik, bilemedin 10 kişilik gruplar yapar. Katırlar fazla olur. Burada 40
kişilik bir grubun olması Gediktepe ve Hantepede’ki alınan talihsiz neticelerde
de silahlar bu tür hayvanlarla taşınmıştı bunu akıllara getiriyor. O zaman
‘Niçin müdahale edilmedi’ diye herkes bunu eleştirmişti” dedi. Erdoğan o
gün gerekli incelemelerin hızlı bir şekilde yapılacağını, ellerinde 4 saatlik
bir görüntü olduğunu, gerek TSK’nin gerekse ilgili kurumların gerekli
görüntüler üzerinde gerekli incelemeyi yapacaklarını söylemesine rağmen aradan
geçen bir yıllık sürede bir arpa boyu yol bile kattedilemedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
de Cuma namazı sonrası, “Bilgiler göstermektedir ki, hayatını
kaybedenlerin hepsi sivil vatandaşlarımızdır” diyerek, araştırmaların
titiz bir şekilde yapılacağını söyledi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise
aynı gün “Konuyla ilgili adli ve idari inceleme başlatıldığında
Genelkurmay Başkanlığı açıklamada bulundu. Tabii bu incelemeler sonucu olayın
gerçek durumu daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Ona göre yapılması
gerekenler ne ise onlar elbette yapılacaktır. Burada bir kastın olmadığı çok
açık” iddiasında bulundu. Ancak bu açıklamaların hiçbiri ne yurttaşları ne
de BDP’yi tatmin ediyordu. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Meclis’e
verdiği soru önergesinde Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a hükümetin istifa edip etmeyeceğini
sordu.
Türk: Bu soykırım değil de
nedir?
Bütün bu açıklamaların
arasında 30 bini aşkın yurttaş da Roboski köyünde yan yan açılmış 34 mezarda 34
canı toprağa veriyordu. 34 tabutu yan yana gören Ahmet Türk, “Bu soykırım
değil de nedir” diye sorarken, Selahattin Demirtaş ise, “Türk medyası
büyük bir kahramanlıkla burada yapılan katliamı saklamıştır. Eğer böyle bir
acıda ortaklaşmayacaksak, ‘yaşanan acı Kürdün acısıdır’ deniliyorsa asıl
bölücülük şu anda olmuştur” dedi. Demirtaş, Hüseyin Çelik’i kastederek,
“Bir halk kendi topraklarında özgürce yaşamak istiyor. Bunun karşısında
duran faşizmdir katliamdır. Tarih şu dağlarda bir katliamı daha yazmıştır. Ne
yazık ki bunu temize çıkarma işi bir Kürde yaptırılmıştır. AKP’li Kürt vekile
yaptırılmıştır. Ankara’dan ‘İş kazası’ diye bu katliam bir Kürt tarafından
temize çıkarılmaya çalışıldı. Bu utancı da tarih yazacaktır” sözleri ile
tepki gösterdi. Toprak altından el ele çıkarılan cenazelere işaret eden
Demirtaş, “El ele tutulmuş vaziyette cenazeleri çıkarıldı. İşte bu bize
verilen bir mesajdır. Cenazeler el ele tutuşmuşsa eğer, dirilerimiz de el ele
verecek bu topraklarda onurluca özgürce yaşayacağız” diyerek birlik mesajı
vermişti. Cenazeler yan yana toprağa veriliyordu ancak basın da gerçeği
saptırmak için sürekli hedef şaşırtmaya çalıştı. Milli İstihbarat Teşkilatı
(MİT), bazı basın kurumlarında çıkan haberlerde katliamın istihbaratının
MİT’den kaynaklandığı haberlerini yalandı.
Kaymakam ‘tepki ölçmek
için’ köye gönderildi
Katliamın üzerinden 3 gün
geçmesine ve taziye çadırı açılmasına rağmen herhangi bir Hükümet yetkilisinin
uğramadığı Roboski’ye Uludere Naif Yavuz gönderildi. 3 gün sonra gelen Yavuz’a,
yaşamını yitiren yurttaşların aileleri tepki gösterdi. Taziye yerine gelen
Yavuz ile beraberindeki AKP’li Şenoba Belde Belediye Başkanı Sabri Babat, çok
sayıda kişi tarafından yuhalanıp darp edildi. Hemen hemen bütün kesimler halkın
Hükümet’e tepkisinin ölçülmesi için Kaymakam Yavuz’un “yem” olarak
köye gönderildiği yorumları yaptı. Nitekim 4’üncü gününde bölgeye gelen
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ve AKP’li
vekiller, acılı ailelerin taziye çadırı yerine yaşamını yitirenler arasında
birinci dereceden yakını bulunmayan Alihan Özhan’ın evine giderek taziyede
bulundu. Başbakan’ın da katledilenlerin ailelerini arayarak başsağlığı dilediği
belirtildi ancak sonradan bunun gerçek olmadığı aileler tarafından açıklandı.
31 Aralık’ta Uludere
Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanlığı’ndan olay bölgesinde insansız
hava araçlarının çektiği görüntüleri istedi. Savcının görüntülerin yanı sıra
görüntü alınmasından sonra yapılan işlemler ve verilen talimatlarla ilgili
yazışmaları ve bilgi de istediği belirtildi. – Abdurrahman Gök / DİHA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info
:” ”
:””
” “,” ”