01 Ocak 2018 Pazartesi Saat 14:49
İlk bakışta
okuyan için kitap Tayip Erdoğan’ın biyografisi gibi görünmektedir. Onun
çizilmiş bir potresi, özlü anlatımı gibi görünür. Fakat kitabın kaleme alındığı
tarih göz önüne alındığında bu olasılık ortadan kalkmaktadır. Tayip Erdoğan’ın
Zübük kitabını bir hayat manifestosu olarak ele alıp uygulaması,
yaşamsallaştırması ise imkânsızdır. Geriye A. Nesin’in bir politikacının
potresine ilişkin sosyolojik tespitlerinin Tayip şahsında vücut bulup bir kez
daha doğrulanması kalıyor. Tayip Erdoğan’ın Zübük ’ten fazlası var, eksiği
yoktur. Yavaş-yavaş hazin sona doğru yol alan Erdoğan, Milli görüş ve akıncılar
zemininde siyasete atılmıştır. Erbakan hocanın elini-eteğini öpen sadık bir öğrencisi
olarak sivrilip, Partinin İstanbul il başkanlığına getirilmiştir. Bu
görevdeyken Erbakan hoca’nın isteği ile Kürt sorununa ilişkin bir araştırma
yapmıştır. Araştırma raporunda çözüm seçeneği olarak federasyon önerince tüm
dikkatleri üzerine çekmiştir. Ayrıca bu araştırmada Kemalistlerin, Kürtlere
karşı işlediği suçların kabarık dosyası ile de karşılaşmıştır. Bunun siyaseten
yükselmek ve rakiplerini alt etmede bulunmaz bir hazine olduğunu fark etmiştir.
Sonrasında salya-sümük bir tarzda “bacılarımın başörtüsüne el uzattılar ve
Dersimde-Diyarbakır cezaevinde Kürt kardeşlerime zülüm yaptılar. ajitasyonu
ile bu alanı sürekli istismar etmiş, bir sermaye olarak kullanmıştır.
Kemalistlerin tarihsel suçlarını teşhiri
ve zulüm- sömürüye dayalı sistemin ürettiği mağduriyetleri istismar
etmek üzerine kurduğu stratejiyle etkisini her geçen gün artırmıştır. Güç
haline gelince o güne kadar öptüğü eli ısırmış ve “gömlek değiştirerek şeyhine
ihanet edip liderliğe soyunmuştur. Liderlikte,
Makyavellinin amaç, her aracı meşru kılar felsefesini, Hitlerin
tekçiliğe dayanan faşizmini, daha fazlada Fouche’nin iktidar olmak ve orada
kalmak için kötülüğü sıradanlaştıran sınırsız pragmatizmini, komplo-entrika,
ilkesizlik, yalan, hile, ahlaksızlık, yüzsüzleşme, hırsızlık, fırsatçılık,
sinsilik ve rakiplerini bir birine kırdırmasını kendisine örnek almıştır. Bu üç
ayrı örneğinin sentezinden Türk tipi ucube bir liderlik tarzı
şekillendirmiştir. Türkiye’de siyasi yozlaşmanın tavan yapması, partilerin aşılması, ekonomik kriz ve ahlaki
çöküntü bir-birini takip edince Tayip’in yükselişi kolaylaşmıştır. İçteki
kaotik tablo, dışta, Ulusalarası güçlerin ılımlı İslam ve büyük Ortadoğu
projelerinde ihtiyaç duydukları taşeron arayışı ile birleşince Türk tipi ucube
liderlik iktidara yürümüştür. İktidara yürüyüş sürecinde Tayip gömlek
değiştirip millî görüşcülüğünü, bir yana bırakmıştır. içte ordu ile özdeşleşen
Kemalist vesayete, dışarda ise “aşırılıklara karşı “mücadele eden demokrasi
savunucusu bir lider kimliğine bürünmüştür. İktidarının ilk yıllarında üç “y
ye karşıtlık temelinde yaratığı illüzyonla ılımlı İslamcı, liberal, demokrat,
muhafazakâr, ütopyasını yitirmiş sol ve ümmetçiliğin etkisindeki Kürtlerin
önemli kısmı, etnik-dini azınlık vb. toplum kesimlerini etrafına toplayarak
adeta bir cephe oluşturmuştur. Cepheyi oluşturduktan sonra hızla bunun
basın-yayın ve iletişim ağını inşa etmiştir. Böylelikle 24 saat durmadan
toplumu zehirleyen lağım medyası ortaya çıkmıştır. Bu medyanın temel misyonu
Erdoğan’a teslim olmayanlara karşı gerçeği karartma ve onur cellatlığı
yapmadır. Bu süreçten itibaren yeşil faşizm hızla kurumsallaşmıştır. Dış
dengeler ve çelişkilerden yararlanmanın yanısıra, içten de etnik, dini
mezhepsel, sosyal vb. farklılıklar temelinde toplumu bölüp-parçalayarak yönetmeye
başlamıştır. Bu dönemde cemaati manivela olarak kullanarak, süreklileşen
operasyonlarla mutlak iktidarı önündeki engeller bertaraf etmiştir.
Ergenekon’la Kemalisler ve eski statüko sahipleri hedeflenmiştir. Casusluk,
balyoz vb. davalarla Türk ordusu, KCK operasyonları ile ise Kürt ve sol gruplar
da sürece dahil edilmiştir. Ergenekon, balyoz-casusluk vb. operasyonlar ile bir
yanda eski statüko sahiplerini kendisi için engel olmaktan çıkarırken, diğer
yandan devletin Kürt halkına, sola, azınlıklara karşı işlediği suçları afişe
edip, bunlara mal ederek toplumu maniple etmiştir. Başarılı oldukça
operasyonları derinleştirmiştir. Hırsızlık yaparken suçüstü yakalanınca,
kendisi de operasyon kapsamına alınmak istenmiş ve mahkemeler yoluyla toplumu
dizayn etme tılsımı bozulmuştur. Tayip yapılanları eski suç ortağının
vefasızlığı ve darbesi olarak tanımlamıştır.15 Temmuzdan sonra ise yüzündeki
maskeleri söküp atarak ilk kez gerçek kimliği ile toplum karşısına çıkmıştır.
Kendi anlatımına göre çocukluk yaşamı yoksulluk içinde
geçmiştir. Simit-su vb. satarak hayata tutunmuştur. Siyaset basamaklarını
yükseldikten sonra ise nerden ve nasıl bulduğu belirsiz zenginliği devlet sırrı
haline gelmiştir. Oğulları, kızları, damatları, eniştesi vb. gemi filolarına,
evde istifledikleri ve sıfırlamakta zorlandıkları milyonlarca dolar ve avroya,
Man adalarında para aklayan naylon şirketlere ve büyük mal varlığına sahip
zenginlere dönüşmüşlerdir. Bu durum adam çalıyor ama iş de yapıyor biçiminde
topluma da kabul görmüştür. Yani yüzsüzleşme normalleşmiş, kötülük
sıradanlaşmıştır. Siyasal olarak günde birkaç kez takla atmak marifete
dönüşmüştür. Bukalemun tanımı bile onu tarif etmekten aciz kalmaktadır.
Rüzgârın yönüne göre konum almaktadır. Fırıldak gibi durmadan dönmektedir. Sabahtan-akşama
görüş, düşünce kimlik ve kişilik, değiştirmektedir. Bir mevsim milliyetçi
kesilmektedir. Sonraki mevsim milliyetçiliği ayakaltına almaktadır. Bir başka
dönem AB yanlısı özgürlükçü kesilmektedir, sonra bunun tam zıddı yasak-baskıcı
yöntemlere sarılmaktadır. Bu anlamda milliyetçi değil, özgürlükçü hiç değil.
İslamcı gömleğini çıkaralı yıllar oldu. Kimliği, kişiliği, inançları, ilkeleri,
beğeni ve ret ölçüleri borsa endeksi gibi sürekli değişmektedir. Böylece Aziz
Nesinin “Zübük karakterini bile gölgede bırakan bir fenomen’e dönüşmektedir.
Zübük’ü cebinde çıkaracak kadar kıvrak, esnek, çıkarcı, sinsi, üçkağıtçı,
bağnaz, ve aynı anda her şey olabilen bir karakterle karşımıza çıkmaktadır. Bu
durumu ile iktidarı boyunca her çevre ve kesimle ilişkilenmiş, hepsine göz
kırpıp-kandırmış, sorunlarını çözecekmiş gibi yapmış, istismar etmiş, yalan
söylemiştir. Kendisi ile ilişkilenen herkesi hile ve komplo ile tanıştırmıştır.
Yalan, hile, komplo-entrika ve her türlü alçaklıkla devlet gücünü ele
geçirmiştir. Devlet gücünü ele geçirince kendisinin Tanrısal olduğuna inanmaya
başlamıştır. Böylece her şeyi “en iyi bilen, yapan ve karşısında asla itiraz
istemeyen bir konuma yükselmiştir. Bu
konumuyla açık- aleni, faşist bir diktatörlüğe yönelmiştir. Çevresinde kümelenen
yalaka takımına ve lağım medyasına göre o, her şeyi düşünen-bilen, dile getiren
ve yapan ‘İslam dünyasının’ umudu bir liderdir. Fakat Erdoğan’ı iyi tanıyan
cemaat onu “Başçalan olarak tanımlamaktadır. Kemalistler “diktatör bozuntusu , Kürtler, aleviler ve
solcular ise kendisine Yezit sıfatını layık görmektedirler. Kendisi ömrünün
önemli kısmını gerçek kimliği, kişiliği açığa çıkmasın diye dilini ısırarak,
susarak hareket etmiştir. Kılıktan-kılığa girmiştir. Gittiği her ortama ayak
uydurarak, oranın gerektirdiği maskeyi takarak yaşamıştır. Yılar sonra ilk kez,
dinci, özgürlükçü, duygusal, hümanist, adil, ilkeli, yoksul, dürüst vb.
maskelerinin tümünü yüzünden söküp atarak, en yalın, utanmaz haliyle gerçek
kişiliği, kimliği ve doğallığıyla toplum karşısına çıkmıştır. Doğal hali ise
tahammül edilmesi, aynı memlekette yaşayıp, aynı havanın solunmasını bile
imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle Erdoğan’ın bu haline bakan için Zübük bir
kitap kahramanı olmaktan çıkıp ete-kemiğe bürünmektedir.
Can Toprak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,” ”