31 Mart seçimlerinin ardından iki haftaya yakın bir süre geçmesine rağmen sonuçları ve beraberinde getireceği gelişmeler yoğun bir biçimde tartışılıyor. Kuşkusuz bu seçim AKP-MHP faşist iktidarına büyük bir darbe vurdu. Bu açıdan bu seçimlerin önemli bir dönüm noktası olarak ele alınması doğaldır. Faşist iktidar seçimi yaptığı tüm hilelere, yönlendirmelere rağmen kaybetti. Bu yenilgiyi her zamanki gibi inkar etme şansı bile olmadı. Türkiye’nin çoğunluğunda yerel yönetimlerde şuan için artık faşist iktidar yönetim değil. Kürt halkı hem Kürdistan’da hem de metropollerde iradesinin teslim alınmayacağını açık biçimde gösterdi. Sömürgeci valilerin atandığı yerler geri alınmakla kalınmadı, yeni yerlerde halkın temsilcileri seçimleri kazandı. Seçim hilesinin en bariz örneği olarak uygulanan asker-polislerin taşımalı seçmen olarak kullanmasına karşı Şırnak’ta gösterilen tepki ise Kürt halkının özgürlük bilincinin ne denli katmerleşmiş olduğunu gösterdi. Halk, Van’da ise iradesine yapılan saldırıyı sokakta direnişle püskürttü ve direnişin Kürdistan’da yaşamın yegane anlamı olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Kuşkusuz bu gelişmeler bir anda ortaya çıkmadı ve sadece seçimlerle görünür olmadı. 2023 yılını yeni faşist rejimin inşa miladı olarak ele alan ve bu tarihe Kürt soykırımını tamamlamış biçimde girmeyi hedefleyen rejim daha bu tarihte kaybetmişti. Genel seçimleri gasp etmesi Kürt özgürlük hareketi karşısındaki yenilgisini telafi etmeye yetmedi. Kendi kurumsal faşist rejimini kurumsallaştırması için Kürt özgürlük hareketini tümden ortadan kaldırmak zorunda olan ve bunun için Kürdistan’ın dört parçasında elinden gelen tüm kirli saldırıları gerçekleştiren AKP-MHP kliği Kürt direnişini aşamadı. İmralı’da Önder APO’nun emsalsiz direnişinde kaynağını olan bu topyekün direniş Kürdistan’ın her yerine yayıldı, her yerde yeni ölçüler, yeni direniş biçimleri ortaya çıkardı. Bu nedenle istediklerini bir türlü pratiğe geçiremeyen faşist iktidar içe büzüldü. Ekonomi uzun erimli bir iflası yaşarken, faşist iktidar dışarda hemen her güce taviz verir konuma geldi. Aslında 2023 Mayıs seçimlerini de kaybetmişti fakat hem karşısındaki sistem içi muhalefetin acizliği hem de devlet aygıtını yönetiyor olmanın verdiği hilelerle iktidara tutunmaya devam etmişti. 31 Mart’a ise artık mızrak çuvala sığmadı ve AKP-MHP faşist iktidarının Türkiye halklarının çoğunluğu tarafından istenmediği ayan beyan ortaya çıktı.
Bu açıdan 31 Mart seçimlerine önem biçmek, yaratacağı gelişmeleri yorumlamak yerindedir. Fakat bu değerlendirmeler AKP-MHP faşist iktidarın artık aşıldığı gibi bir sonuca varmamalıdır. Keza AKP-MHP iktidarı artık kadüktür fakat bu onun saldırgan, faşist politikalarını artık pratikleştiremeyeceği anlamına gelmez. Çünkü zayıflamış olması onu daha az tehlikeli kılmaz. Aksine Kürt halkına yönelik soykırım saldırılarını daha da yoğun sürdüreceğini görmek gerekir. Başka türlü ne hareket etme yeteneği, ne de seçeneği vardır. Kimi özel savaş manipülasyonlarının aksine mevcut faşist yönetim demokratikleşme, Kürt sorununda diyalog gibi yöntemleri başvuramaz. Bu onun faşist doğası gereği böyledir. Eğer bu tür adımlar atılacaksa ancak şimdiki faşist yönetimin farklı bir biçime evirilmesi gerekmektedir. Mevcut koşullarda böyle bir dönüşümün herhangi bir emaresi yoktur. Aksi işaretleri ise faşist yönetim seçimin hemen ardından vermeye başlamıştır.
Seçimin ertesinde toplanan savaş konseyi MGK Kürt halkına yönelik soykırım saldırılarını hiçbir sınır tanımadan sürdüreceğini ilan etmiştir. Faşist şef Erdoğan ise farklı farklı konuşmalarında savaşı tırmanacağını ifade etmiştir. En son diğer faşist şef Bahçeli ise “Türkiye Cumhuriyeti seçimle kurulmamıştır, seçim her şeyi belirlemez” diyerek soykırımcı sömürgeci rejimin doğru bir tarifini yapmıştır. TC rejimi tüm türevleri ile hiçbir zaman demokrasiye duyarlı bir devlet olmamış, her zaman Kürt soykırımına dayanan faşist çekirdeği üzerinden kendini var etmiştir.
Somut koşullarda faşist TC Medya Savunma Alanları ve Rojava’ya yönelik yürüttüğü savaşa zaten devam etmektedir. Kışın gerilladan yediği büyük darbelerle birlikte Başurê Kürdistan’a daha büyük bir işgal saldırısı yapmanın hazırlıklarını zaten aylardır sürdürmektedir. Irak hükümetini de bu işgale dahil edebilmek için ihanetçi KDP ile birlikte tüm yolları denemektedir. Rojava’ya yönelik hava saldırılarını aşan bir saldırı için ise sürekli fırsat kollamaktadır. Bu yönlü ciddi hazırlıkları vardır. Yine içerde Kürt halkına yönelik siyasi soykırım saldırılarını sürdürmektedir. Seçimden bu yana yüzlerce insan tutuklanmıştır. Van’a da provasını yaptığı irade gasbına tekrardan başvurmak için koşulları oluşturmaya çalışmaktadır. Faşizm ciddi bir biçimde zayıflamıştır fakat bu zayıflığını tekrar Kürt soykırımı ile gizlemeyi hedeflemektedir.
Fakat faşist AKP-MHP’nin eski politikalarını sürdürecek olması, 31 Mart seçimlerinin hiçbir şeyi değiştirmediği anlamına gelemez. Sömürgeci TC’de seçimler demokratik sistemlerde olduğu gibi belirleyici değildir fakat toplumsal mücadelenin önemli aşamalarıdırlar. Bu nedenle seçimlerle TC rejiminde yapısal dönüşümler yaşanmaz fakat seçimler bu dönüşümlerin önünü açabilir, açar. Faşist hükümet 31 Mart öncesi gibi değildir, çünkü bu tarih onun tarihin çöp sepetine atılma sürecinin pratik başlangıç noktasıdır. Öncelikle temel dayanağı olan korku atmosferi, her şeye muktedir devlet, iktidar algısı paramparça olmuştur. Seçim sandıklarında çatlayan bu manipülasyon Van direnişi ile birlikte tuzla buz olmuştur. Direnişin sonuç aldığı pratikte bir kez daha görülmüştür. Faşizm saldıracaktır fakat topyekün direniş onu sadece durdurmayacak, aynı zamanda bu anlayışı da pratik iktidarını da yıkacaktır. Bu açıdan önümüzdeki dönem AKP-MHP faşist iktidarının askeri-siyasi-toplumsal direniş karşısında pratik çöküşüne sahne olacaktır.
Kendal BAGOK