Özünde ideolojik-siyasal olan ve bir psikolojik savaş saptırması olarak topluma “kadına karşı şiddet”, “cinayet”, “tecavüz”, “taciz” vb. olarak sunulanlar, her gün gazete manşetlerinin, haber ajanslarının, TV ekranlarının değişmez bir konusudur. Her geçen gün de, kadına karşı işlenen bu suçlar artış göstermektedir. Sosyologlar bunun nedenleri üzerinde durarak sonuçlar çıkarma yönündeki çabalarına devam etmektedirler. Ne yazık ki, bu çabaların sadece bir durum tespiti yapmaktan öte bile bile çarpıtma vardır.
Her zaman olduğu gibi, 8 Mart’ın yeni bir yıl dönümüne girmekte olduğumuz bugünlerde kadınlara karşı işlenen suçların nedenleri üzerine yapılan araştırmalar, yürütülen tartışmalar bundan sonra daha da yoğunlaşarak devam edecektir. Ancak yürütülen bu tartışmaların, kadına karşı işlenen suçların son bulması için yeterli olmadığı da açıktır. Çünkü yürütülen bu tartışmalar tek başına bir sonuç verseydi, kadına karşı işlenen suçlar bugüne kadar son bulurdu.
Elbette bir sorunun açığa çıkması, anlaşılması ve topluma mal olması açısından yapılan araştırmaların, tartışmaların ve ulaşılan sonuçların ifade ettiği bir gerçekliktir. Fakat böyle de olsa, kendi başına yetmediği o kadar açık ve nettir. Özellikle de kadına karşı işlenen suçların tam bir kırım haline getirilmiştir. Hatta denilebilir ki, sadece bıçağın kemiğe dayanmadığı, kemiği deldiği/parçaladığı bir safhaya gelinmiştir.
Başta kadın hareketleri tarafından defalarca dile getirilmiş olan böyle bir gerçeklik karşısında olması/yapılması gerekenler söylenmiştir. 8 Mart’ın yeni bir yıl dönümüne girerken benzeri sözlerin dile getirilmesi de bir tekrar olmaktan öteye geçmemektedir. Zaten son sözü de özgürlüğü için mücadele eden/direnen kadının kendisi söylemiştir.
Artık söylenen bu sözün ötesinde de bir şey kalmamıştır. Olması gereken, bu söze saygı duymaktır. “Kadının özgürlüğü, tüm özgürlüklerin temelidir”, “Toplumun özgürlüğü, kadının özgürlüğüne bağlıdır” Önderlik ilkelerine bağlı kalarak; sadece senenin bir gününün değil, 365 gününün, yaşamın her anının kadının özgürleşme mücadelesine ait olduğu bilinci ve kararlılığıyla hareket etmektir. Dünya Kadınlarına atfedilen 8 Mart’ta bu bilinç temelinde yeniden bir kararlaşmanın yaşandığı, mücadelenin yükseltildiği günün adı olduğu gerçeğini hiçbir koşulda akıldan çıkarmamaktır.
Dünya kadınları, büyük bedeller ödeme pahasına da olsa böyle bir gerçekliği tüm topluma kabul ettirmenin onuru ile yeni bir 8 Mart’ı karşılamaktadır. Tüm dünyada erkek egemenlikli, cinsiyetçi sömürgen sisteme karşı yürütülen mücadelenin öncüsü olarak tarihsel rollerini oynamada ne kadar kararlı olunduğunu hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bir şekilde herkese kabul ettirmişlerdir. Hindistan’dan Arjantin’e, Brezilya’dan Afganistan’a, Şili’den Polonya’ya, Endonezya’ya, Filipinlere vb. varana kadar dünyanın her yerinde haklı olarak böyle bir gerçekliğin onurunu yaşamaktadır. Kürdistan kadını da ülkesinde yükselen özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki başarısı, oynadığı rol ve sorumluluğuyla böyle bir gerçekliğin onurunu en başta yaşayan, temsil edenler arasında yerini almaktadır.
Kürdistan Devrimi bir kadın devrimidir. İdeolojik, siyasal ve yükselen mücadelesi itibarıyla da böyle bir özellik taşımaktadır. Tüm Dünya halkları da Kürdistan devrimini öne çıkan bu temel özelliğiyle tanımakta ve kabul etmektedir. Rojava devrimi böyle bir özellik taşımakta, büyük bir gıptayla hayranlık uyandırmaktadır. Bakur Kürdistan’da ve yurt dışında Kürdistan kadını başta gerilla olmak üzere tüm mücadele alanlarında öncü olarak rolünü oynamaktadır. Başur ve Rojhilat Kürdistan’da devrim mücadelesinde kadın diğer Kürdistan parçalarında olduğu gibi rolünü oynamadaki ısrar ve kararlılığını göstermiştir. Tüm dünya insanlığı, sosyalist, devrimci, demokrat ve özgürlükçü güçleri kadının Kürdistan devriminde öne çıkan bu özelliğini büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılamaktadır.
Böyle bir gerçeklik nedeniyledir ki, dünyanın her tarafında olduğu gibi, Kürdistan’da da kadın “Önce kadını vurun” düsturunu esas alan erkek egemenlikli, sömürgeci, soykırımcı TC Devleti’nin hedefi haline getirilmiştir. Saldırının her türlüsüne maruz bırakılarak katliamlara tabi tutulmaktadır. İstisnasız her gün basın yayın organlarına yansıyan haberlere gerçekleştirilen bu katliamların boyutlarını ortaya koymaktadır. Öyle ki, yapılan bu saldırılarından da anlaşılacağı gibi, kadın sadece fiziksel değil, kültürel ve sosyolojik olarak da soykırıma uğratılmak istenilmektedir.
Yine dünyanın her tarafında olduğu gibi, tüm Kürdistan’da ve yurt dışında Kürdistan kadını erkek egemenlikli soykırımcı, sömürgeci TC Devleti’ne karşı tüm cephelerde büyük bir kararlıkla mücadelesine devam etmektedir. 2021 yılının 8 Mart’ını da yürüttüğü mücadeleyi mutlaka kazanma azmi ve kararlılığıyla karşılamaktadır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun!
Yasin DOĞAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi