11 Eylül 2010 Cumartesi Saat 07:38
DOĞAYI İMHA ZALİMLERİN İŞİDİR
Doğayla uyumlu tarım köy ekonomisine dayalı yaşamını sürdüren Kürt halkı, en otantik yaşamını bırakmaya zorlanılıyor. Yine yaşamını bitki toplayıcılığı ile sürdüren halk topluluklarının kültürü yeryüzünden silinmeyle yüz yüze bırakılmak isteniyor. Kapitalist modernitenin toplumlara biçtiği savaşlarla yaşamaya alıştırılma ve bu savaşların onarılamaz sonuçlarına karşı duyarsız, belleksiz insanlar, savaş grupları, faşist topluluklar oluşturma politikaları engellenebilir. Yeniden insani değerlere sahip çıkma belleği oluşturulması için, kendine müdahale edebilme iradesini açığa çıkartmak yeterli olmaktadır. Kendi kendine sahip çıkma insanın yeniden insan olma değerleriyle buluşması ve buna olan inanç yeterli olacaktır. İnsanın kendisiyle tanışması, buluşması “eşref-i mahlûkat düzeyini yakalaması bizleri doğaya yeniden kazandıracaktır. Şuanda doğa, insanı kabul etmiyor. Nükleer santralleri, barajları, operasyonları, kucağına alacağı parçalanmış gerilla naaşlarına yapılan saygısızlığı kabul etmiyor. Kürdistan yakılırken görmezlikten gelmeyi de kabul etmiyor. Gelecek nesilleri şimdiden kaybettiğimizi bilerek, bugünün insanlarını kendisine çağırmaktadır.
Yukarıda, duyarlılığa çağrı yapmadığımızı belirttik. Gelecek zihniyetinin geçmiş bellekten koparılmasına güç getiremeyen bireyin kendini eyleme geçirmesi, bugüne kadarki egemen tek cins hâkimiyetli ataerkil, cinsiyetçi toplumun son geldiği tüketme sınırlılığına yapılacak olan müdahale olacaktır. Bu müdahale, toplumsuzlaştırılan insanın yeniden toplumsallıkla buluşup toplumsal bağlarını güçlendirmesi anlamına da gelir. Eylem, toplumsallık ve toplumsallaşmanın kendisi olmaktadır. Toplumu, topluluğu olmayan insan, her yerde ve her şeydir. Ama insan değildir. Özünde topluluk veya toplumsal ahlakından, yaşamından kopuk kalmadır. Her an birileri veya diğer canlı varlıklar için, onların yararına yaşamı örgütleme, ahlakını oluşturma ve bu ahlakın uygulayıcısı olma duruşu temel toplumsal olmanın kıstaslarıdır. Doğa ile ilişkinin kesildiği nokta tartışmalıdır. Ama bazı tartışılamayacak gerçekler de vardır. Yaşanamayacak bir hale getirilen dünya gerçekliği ile karşı karşıyaysak, yaşanabilir bir dünyanın olabileceğine olan inanç önemli olmaktadır. Her gün veya günde birçok bölgelerin, alanların operasyon adı altında yakılması, doğadan kopuşun en üst düzeyi ve bunun tehlikesini göstermektedir. Diğer taraftan, doğadan kopmayan ve maddenin kendindeki özü taşıdığına olan inancın halen sürdüğünü eylemleriyle ortaya koyanlar görmezden gelinemez.
Felsefeden kopuk bir çağda yaşıyoruz. “filozofu olmayan yirminci yüz yılın çocuklarıyız . Yirmi birinci yüzyıla felsefesiz girmenin acıları yaşanıyor. Felsefeden kopukluk, doğadan ve onun yaşamından da kopukluk anlamına gelir. Bunun sorumlusunu tarihte aradığımızda, iktidarcı, savaşçı egemen erkek ve onun modernite uygarlığının olduğu görülecektir. Sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki, ekonomik olarak incelemeler konusunu bir kenara bırakarak, doğadan kopukluğun sonuçları üzerinde durmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
İnsanlık tarihi göstermiştir ki insanın insan üzerindeki sömürüsünden sonra doğa sömürülmeye başlamıştır. Kapitalist modernitenin tekelci sömürücü sisteminin, iktidarı getirdiği düzey AKP iktidarının geldiği düzeyi gözler önüne sermektedir. Aldatıcı, hilekâr, politikalarıyla Kürdistan’ı yeniden işgal etmek istemektedir. Demokratik açılım adı altında askeri operasyonları daha da arttırarak, Kürt halkının imhası hedefini yerine getirmek istemektedir. Ormanlar yakılıyor. Operasyon adı altında gerçekleştirilen, özünde katliamdır. Gerilla bedenlerine uygulanan vahşetin hiçbir insani açıklaması olamaz. Hiçbir insani ve toplumsal ahlakın kabul edemeyeceği uygulamaları, Kürt halkı ve onun özgürlük savaşçılarına uygulamaktadır. Hiçbir ahlak tanımayan AKP hükümeti cansız gerilla naaşlarına akıl almaz uygulamalar yapılmasına göz yummaktadır. İslamiyetin “Eşref-i mahlûkat ilkesine yaklaşımı, AKP’nin ne kadar Müslüman olduğunu açıklamaya yetmektedir.
TOPLUMSUZLAŞMANIN DÜZEYSİZLEŞTİRİCİSİ, AKP
Ekolojik dengesizliklerinin yaşandığı günümüzde, yaşamak için en ihtiyaç duyulanlara yaklaşımda da dengesizlikler yaşanmaktadır. Bundan, çeşitli çevre, doğa ve ekoloji kurum, örgüt ve yapılanmalar da payını almaktadır. Türkiye’de, Anadolu’da sellerin olması, erozyonların toprak kaybına neden olması, endemik bitki tabakalarının tahribi, yangınların oluşma koşullarının giderek daha da önü alınamaz bir biçimde gelişmesi bunun ifadesi olmaktadır. Durumun böyle olmasında şu anda Kürdistan’da yürütülen savaş ve onun sonuçlarının görülmemesinin veya bu savaşa göz yummanın payı olduğu ortadadır. Otuz günde otuz üç alanda ormanlar Türkiye askerlerince yakılmakta, dağlar ve tepelikler bombalanmaktadır. Tüm bunlara tepkisiz, eylemsiz kalmak neyin ifadesi olmaktadır? Savaşın tüm tahribatlarının bedelini herkes ödüyor. İnsanlık acı çekiyor, anaların yüreğinde… Doğa acı çekiyor, her bir yanan Kürdistan meşe ağacının dallarında…
Kürt sorununun çözümünde samimi olmayan, demokrasinin yerine demagojiyi koyma ustası olan AKP hükümeti savaşı daha da yükseltmeden yana seçimini yapmıştır. Anayasa referandumu aldatmacası ile Türkiye halklarını bir kez daha kandırmak istemektedir. Kürt halkını ise kandıramayacağını bildiğinden, tüm şiddet yöntemlerini, her yerde ve her şekilde uygulamaktadır. Son bir ayda Kürdistan ormanlarını ateşe vererek, ne kadar zayıfladığını çok açık ortaya koymuştur.
Doğayı imha etmek, zalimlerin en son yaptığıdır. İktidarcılığın vahşetini her yerde uyguladıktan sonra yok etme zihniyetinin toplumsallık zihniyetini geriletip, toplumsal zihniyetteki düşüşün en derine indirildiğinin de ifadesi olmaktadır. Otuz günde otuz üç alanda ormanları yakmak, geleceği yakmak, insanı yakmak, insanlığı yakmaktır. Her bir orman ağacının varlığı ile insan da varoluşunu devam ettiriyor. Altmış sekiz yaşındaki Candır Üstün kendi varlığını korumak için orman yangınında yaşamını yitirdi. Katili, T.Erdoğan’dır. Erdoğan, tüm ormanların da katilidir! İnsana olan düşmanlığını Kürt’e olan düşmanlığa, Kürt’e olan düşmanlığını doğaya, ormanlara dönüştürme, işgalci AKP hükümetinin temel politikası olmaktadır.
Kürt sorunundaki çözümsüzlük sadece Kürt ve Türkiye halklarını etkilemiyor. Çözümsüzlükteki ısrar, ekolojik toplumsal yaşamı da olumsuz etkiliyor. Yüzyıllarca yaşında olan meşe ormanlarının hesabını, yaşanmaz hale gelen kentlerin bitiminden sonra yaşayacak toprak arayan gelecek nesle kim verecek?
Doğa, toprak bedenimizdir. Her gün her saat bombalanan bedenlerimizdir. Bedenimize sahip çıkalım. Her bir bomba atıldığında vücudumuzda bir yara açılıyor demektir. Yaralar, acı verir… Öldürücü saldırılar, pervasızlıklar bedenimizi imha ediyor, imha olan bedenlerimiz bile yakılıyor… Böyle bir uygulama insanlığa sığmaz. İnsanlığın kirlenmesinin hangi boyutlarda olduğunun çarpıcı bu uygulamalarını, şiddette sınır tanımayan AKP hükümeti tarafından yapılmaktadır. Anaların gözyaşının siyaseti olmaz. diyen Erdoğan’a Doğa ananın yakılmasının siyasetini kim yürütüyor diye soruyoruz.
İnsanlık yakılıyor! İnsan yakılıyor! Doğa, ormanlar yakılıyor! Gelecek, yarınlar yakılıyor! Yaşanamaz hale getirilen dünyamızın, en doğal kalmış Kürdistan coğrafyası, AKP eliyle yok edilmeye çalışılıyor.
Tüm toplumu insanlığa ve doğasına sahip çıkmaya çağırıyoruz!
Melsa Çiya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info