AKP-MHP Faşizmi yıkılacak. Hem de yakın zamanda yıkılacak. Bu söylemler çoğu insana propaganda veya iyi niyetli bir söylem gibi gelebilir. Fakat değil. Bu bir niyet beyanı ya da toplumsal doğa gereği zaten hiçbir hükümetin bir süreden fazla iktidarda kalamayacağı gerçeğinden hareketle yapılmış bir totoloji değil. Bir tür kehanetten ya da planlanmış gizli bir komplodan da bahsetmiyoruz. Bu hükümet çok yakın zamanda dağılacak. Ve bu doğrudan Kürt özgürlük hareket öncülüğünde olan toplumsal mücadele sonucu olacak.
Türkiye toplumunu derin bir baskı cenderesinde tutan ve bunu sadece baskı ile değil daha çok yaydığı bu hükümete karşı bir şey yapılamaz duygusu ile yapan faşist hükümet güçlü görünüyor. Bu doğru. Gerek basını gerekse düşün Dünya’sını yavanlaştıran, kamusal tartışma ortamını ortadan kaldıran bu hükümeti doğru dürüst eleştiren bir insanı görmekte zorlanıyor geniş kitleler. Bu da özellikle Türk halkının Türkçe konuşmayı bildiği şüpheli papağanların övgülerinden ya da güya muhalif her düzenin adamlarının suya tirit eleştiriler dışında bir söylem duymamasına yol açıyor. Ve bu da faşist diktatörlüğün başarısı olarak yorumlanıyor çoğu zaman. Göz ardı edilmeyecek bir doğru da bu.
Kürt halkına yapılan işkenceleri bir solukta sıralayabilmek bile güç. Soykırım kelimesinin tüm gereği yerine getiriliyor. Temel kıstas olarak Önderlik üzerinde yürütülen tecrit gittikçe boyutlandırılıyor. Her gün insanlar tutuklanıyor. İşkence, helikopterden atarak katletme boyutuna kadar gelmiş durumda. Kadına özellikle Kürt kadınına saldırı da katliamın ötesine geçmiş durumda. Ve buna göre toplumsal tepki yani serhildan Kürt halkının kendini ifade edişinin en doğrudan yöntemi uzun süredir istenilen düzeyde değil. Özel savaşın kara propagandanın tüm imkanlarıyla özgürlük gerillasına karşı kilitlenmiş savaşını, kaybedişini gizlemede bir başarısı da var. Kürdistan’ın dört parçasında yürütülen amansız bir savaş da söz konusu, faşizm bunu da bir güç olgusu gibi sunuyor. Öte yandan her ne kadar çoğunda eli boş kalsa da Libya’dan Kafkaslara kadar geniş bir coğrafyada hamleler yapabiliyor. Bu durum bölgenin genel durumu gözden kaçırıldığında güçlenmiş bir devlet algısına yol açıyor, bu da doğu. ABD’den Fransa’ya birçok uluslararası güçle kof tartışmalara girip beklenen tepkiyi almaması da sanki bu faşist hükümete kimse bir şey yapamıyor düşüncesini kuvvetlendiriyor.
Başka faktörlerle beraber bunlar faşist hükümete güçlüymüş ve yakın zamanda yıkılamaz gibi bir görüntü sunmasına olanak sağlıyor. Arada belirtmek gerekir ki buna, KDP gibi gerçekten inanan siyasal aktörler de var. Siyasal planlarını faşizmin sürekliliği üzerine kuruyorlar. Oysa hakikatler bu şekilde değil.
Çünkü siyasal bir rejimin kalıcılaşmasının her şeyden öte iki temel göstergesi vardır. İlki kurumlarının mekanizmalarını oluşturup işlevsel hale gelmesidir. AKP-MHP faşizmi devlet organlarından herhangi birini kendi anlayışına göre çalışır hale getirmiş değildir. En basitinden sistemin nirengi noktası olan Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan’ın kişisel pratiğinden bağımsız nasıl çalışacağı muğlak bir mevki durumundadır. Erdoğan megolomanyasını bu unvan gölgesinde konuşturabilmektedir. Fakat başka birinin cumhurbaşkanlık sisteminde bu konumda çalışabileceği müphemdir. Hukuk gibi ya da Bakanlıklar gibi bürokrasinin bel kemiğini oluşturan devletin asli unsurları darmadağınıktır. Birçok örnek mümkün fakat Merkez Bankasının ekonomik kriz karşısında çaresizliğini beyan etmesini düşünmek yeterlidir. Öte yandan bu kriz Erdoğan’ın damadını feda etmesine de yol açmıştır. Faşist diktatörlüğün Erdoğan da kişiselleştiği düşünüldüğünde bu istifa ve ardından Erdoğan eski söylemlerini yeni plan diye ortaya sermesinin önemi daha iyi anlaşılır.
Faşist saldırganlığı en üst noktada sergilese bile AKP-MHP faşizmi zor aygıtlarını bile nizama kavuşturabilmiş değildir. Sürekli tutuklanan kurmayları ile ordunun gerçek durumunu tarif edebilmek güçtür fakat askeri performansının hava kuvvetlerinin teknik araçları etkin kullanımı dışında hiçbir yerde sıradanlığı aşamaması fikir vermektedir. Cenga Haftanin ordunun gerçek durumunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Özgürlük hareketine karşı her zamanki vasatlığını keşif uçakları ile kapatmaya çalışırken, İdlip’ten Libya’ya farklı güçler karşısında da başarılı bir sınav vermemiştir. Esasta yine gerilla faşizme vurduğu darbelerle toplumsal mücadelenin öncü gücü olduğunu kanıtlamıştır. Bu noktada faşizmin yegâne ayakta duran ya da en azından bu görüntüyü başarılı bir şekilde sunan kurumunun MİT olduğunu ifade etmemiz gerekir. Özel savaş tekniklerini en üst seviyede kullanmaktadır. İstihbaratın devlet için artan önemi göz ardı edilemez fakat hiçbir hükümet sadece buna dayanarak varlığını kalıcılaştıramaz.
Bir rejimin kalıcı hale gelmesinin ikinci göstergesi ise toplum üzerinde kurduğu hegemonyadır. Yani toplumu kendi iktidarına zor ve ikna razı etmesi ve bunun yanında toplumun çoğunluğunu kendi zihniyeti çerçevesinde şekil vermesi gerekmektedir. TC’nin 100 yıllık faşizm geleneğinin bir halkası olsa da AKP-MHP faşizmi yeni devlet çerçevesi inşa etmek istemektedir. Türk toplumuna hastalıklı bir elbise öngörmesinin yanında bu devlet şekli Kürt soykırımını tamamlamak istemektedir. Bunu sağladığı oranda kalıcılaşacaktır. Oysa Türkiye’yi gözlemeyen herkes faşist hükümete desteğin ciddi oranda düştüğünü tespit etmektedir. Fakat oy oranlarından öteye insanların zihinlerini biçimlendirmede başarısızdır. Faşist şefin kendisi bile geçen aylarda bu durumu “Gönülleri kazanmada başarısız olduk” diyerek itiraf etmiştir.
Kürt özgürlük hareketinin ideolojik egemenlikte faşizme oluşturduğu set ise nettir. Çünkü özgürlük hareketi bir yandan soykırım saldırılarına karşı direnişi güçlendirirken öte yandan Türkiye toplumundaki demokratik güçlerin faşizme karşı mücadele umudunu büyütmektedir. Tüm ülkede muhalif güçleri büyük oranda cılız kılmış olmasına rağmen Kürt halkına boyun eğdirememektedir. Bu da topluma anlattığı masalların gerçek yüzünü açığa çıkarmaktadır. Osmanlı rüyaları gören ve topluma bunu empoze etmek isteyen faşizm Kürt direnişinin potansiyeli yüzünden çaresiz kalmaktadır.
İki noktada faşizmi çöküşe götüren Kürt halkının direnişidir. Bu direniş merkezi İmralı’dır ve kora kor mücadelenin en önemli cephesi de burada olmaktadır. Faşist hükümet burada bir geri adım görebilse kendini başarılı sayacaktır. Fakat bugünlerde 43 yılını geride bırakan Önderliğin PKK’si yarım asırdır olduğu gibi bugünlerde de faşistlerin rüyalarını kabusa çevirmektedir.
Yasin Kılıçkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi