İnkarcı rejimin yeşil dinci çizgisi olan ve 2002’den beri iktidarda olan AKP faşist soykırımcı rejimi, normalde Haziran 2015’de iktidarı kaybetmişti. Dikkat edilirse 2015 yıllı aynı zamanda, kirli özel savaşın tekrardan başladığı ve günümüze kadar son hızıyla devam ettiği ve Kürdistan tam olarak Vietnam haline getirildiği durum sürecidir. Türkiye’de seçimler tarihine baktığımızda, birçok argüman ileri sürülmüş, toplum hep beklentin içinde bırakılmış ve bu argümanların hepsi de iktidarda kalmanın ve iktidar olmanın sermayesi ve temeli olarak kullanılmış.
İç ve dış düşmanlar argümanı hala kullanılıyor. İç düşmanlar Kürtler, komünistler, Alevi inancına mensup olanlar ve sol muhalif kesimler olmaktadır. Aşırı sağ muhafazakâr Kürt düşmanı zihniyet, bütün bu argümanları hala kullanmaktadır. Ekonomik olarak da çok vaadlerde bulunuyorlar, doğal gaz ve petrol buluyorlar ama bu argümanlar, toplum nezdinde artık inandırıcılığını kaybetmiş, işe yaramamaktadır. Geleneksel kandırma yöntemleri işe yaramaz hale gelmişse, doğrudan açık faşizm devreye giriyor.
Yani sözle yola gelmeyenleri, devletin zor aygıtlarını kullanarak etkisiz hale getirme ve kontrol altına almak ve her türlü devlet terörüyle toplumun teslim alınması siyaseti uygulanıyor. Bu faşizan uygulamalar, Kürdistan’da özel kirli savaş rejimi olarak yıllardır zaten var. Son yıllarda, inkâr rejiminin siyasal alandaki sözcüleri ve uygulayıcıları, Kürdistan’da tam olarak bir yenilgi yaşadılar. Kirli özel savaşın topyekûn tekrar başlaması, inkâr sisteminin Kürdistan’da siyasi olarak iflas etmesiyle gerçekleşti.
HÜDA PAR denilen zebanilerin, piyasaya sürülmesi tamda bu süreçte başladı. Yasal zeminde HEP ile başlayan ve HDP ile devam eden demokrasi mücadelesi, inkâr rejimini her alanda kuşatma altına almış durumda. İnkarcı rejim, Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesi karşısında bir çıkmaza girmiş durumdadır. Dinci AKP’nin, siyasal İslam siyasetinin Kürtler üzerinde bir etkisi kalmamıştır. Yani Kürt düşmanı rejim tam olarak bir çıkmaza girmiş durumdadır. 14 Mayıs seçimleriyle, aslında RTE’nin yüzde 45, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 52 oy aldığı gerçeği gizleniyor.
RTE’nin, kendisine, ailesine ve mal varlığına dokunulmaması durumunda iktidarı bırakacağı söyleniyor ve büyük pazarlıkların perde arkasında yapıldığı söyleniyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendinden emin konuşması bundan dolayıdır. YSP’nin tahminen 2 milyon oyu ya sayılmadı ya da çalındı AKP’ye kaydırıldı. Bunların hepsi gerçektir. HDP’nin kitlesinde bir azalma olmamıştır, bilakis yükselme olmuştur. Ancak AKP-MHP zebanileri, devletin bütün kurumlarını ve yandaş medyayı kullanmakla, seçim sonuçlarını kendi lehine gösteriyorlar.
HDP-YSP, Türkiye’de üçüncü büyük partidir ve kilit bir rol oynamaktadır. Ancak tabiki HDP-YSP demokrasinin gelişim gücüdür ve sorunları çözme anahtarıdır. Yani Türkiye’nin demokratikleşmesini ve başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere, Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümünde büyük bir rol oynayacaktır. AKP-MHP faşist rejimi, ne yaparsa yapsın demokrasinin gelişimini durduramayacaktır. AKP-MHP rejimi tabiki demokrasiden, özelliklede Kürt halkının eliyle kurulacak demokrasiden korkarlar.
Kürtlerin yok edilmesi üzerine var olanlar, Kürtlerin her şeyinden korkarlar. Kürtlerin her bir oyu, Kürt düşmanları için bir kurşun işlevi görüyor. RTE ve Devlet Bahçeli ikiz faşistleri, normalde kaybettiler ama iktidara yapışıp kalmak istiyorlar. Çünkü yere çakıldıklarında bir daha ayağa kalkma imkanları ve güçleri olmayacaktır. Türkiye’de hala Erdoğan ve Bahçeli ikiz faşistlerine oy verenlerin bir bölümü, alışkanlıkların verdiği bir durumdur ve her an değişebilir bir durumdur. RTE iktidardan düşerse, AKP çil yavrusu gibi dağılır. İktidarı bırakmak istememeleri bundan dolayıdır.
Türkiye artık bir dönüm noktasındadır. Yani bir demokratik değişim gerçekleşecek ve bu değişimin en büyük gücü kuşkusuz Kürtler olacaktır. Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme iç içe gerçekleşecek. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürdistan’ın özgür olmasıyla, Türkiye’nin gerçek iç düşmanlarının Kürtlere, Alevilere ve solculara düşmanlık yapan sağ muhafazakâr kesimler ve bunlara destek veren emperyalist güçler olduğu net olarak ortaya çıkar. Türkiye’de Kürtler ve solcular bu hırsızlar düzenini kurmadılar. Türkiye’yi gırtlağa kadar borçlandıran AKP-MHP faşistleri Türkiye’nin düşmanlarıdır.
Evet, Türkiye’nin iç düşmanları AKP MHP faşistleridir. Dış düşmanları da, AKP-MHP rejimine destek veren emperyalist güçlerdir. Türkiye demokratik hale gelirse, Türkiye halkı bunu öğrenecektir. Türkiye’de toplumda demokrasi bilinci gelişmediği için, Türkiye’nin onlarca yıllık siyaset gerçekliğini ve emperyalizmin ne olduğunu ve dolayısıyla iç düşmanların ve dış düşmanların kimler olduğunu bilemiyorlar. Kapitalizm ne olduğunu bilmeyen bir toplum, sağcı ve faşist partileri, halkın dostları olarak bilirler.
Sağcılar ulus devlet zihniyetini kullanarak, toplumun eğitimsizliğinden istifade ederek ve birçok argümanı ve değeri kullanarak ve ulus devleti kutsayarak iktidalarının devamlılığını sağlarlar. Demokrasi, adalet, özgürlük ve vatanseverlik, kapitalistler tarafından, özelliklede seçimlerde sıkça kullanılan toplumsal değerler olmaktadır. Sosyalistler ve radikal demokratik güçlerin görevi, bu toplumsal değerleri sağcı kapitalistlerin elinden almaktır ve halka, demokratik ve özgür bir yaşam olarak iade etmek ve demokratik komünal bir yaşamla halkların kendi kendisini yönetmesini sağlamak olmalıdır.
Kemal SÖBE