Yıl 2025, Kürdistan özelinde şiddetlenen savaş hali Ortadoğu genelinde zirveyi yaşamaktadır. Kapitalist hegomon güçlerin yaşadığı kaos ve krizin derinleştiği böylesi bir süreçte bölgesel haritalar yeniden şekillenirken Türk devlet aklının, kendisi için de tehlike çanlarının çaldığını gördü. Bu minvalde Kürt sorununa ilişkin adı konulmamış yeni bir sürecin startını vermek için Önder Apo’nun ayağına gitti. Süreç belirsizliğini korurken ve somut pratikte henüz bir adım atılmamışken, 41 yıldır devam eden savaşın geldiği evreyi, Özgürlük Hareketi (PKK) ve Türk devleti arasında yapılan ateşkes süreçlerini yine dünya tarihindeki ateşkes deneyimlerini sizler için mercek altına alacağız.
1999 ATEŞKESİ
2 Ağustos 1999’da PKK silahlı güçlerini Türkiye sınırlarının dışına çekme kararı aldı ve 1 Eylül’de de dördüncü sefer tek taraflı ateşkes ilan etti.
PKK, 1 Eylül 1999’da barış ortamını sağlamak amacıyla gerilla güçlerini Türkiye sınırları dışına çıkarma kararı aldı ve bunu hayata geçirdi. Ayrıca Önder Apo’nun talep ve çağrısı üzerine bir iyi niyet göstergesi olarak biri dağdan, biri de Avrupa’dan olmak üzere 20 kişiden oluşan iki barış grubunu Türkiye’ye gönderdi.
Türk ordusunun ise kapsamlı operasyonları ciddi bir biçimde azalmıştı. Ama Türkiye’deki MHP, DSP, ANAP koalisyonundan oluşan hükümet 11 Eylül saldırısıyla dünyada teröre karşı başlatılan hareketten yararlanmak istedi. Bu sayede dünyada PKK’ye karşı bir hareketin geliştirilebileceğine inandı. Bundan sonra bir ateşkes sağlanmanın koşulları yavaş yavaş ortadan kalktı.
2000’DEKİ DEMOKRATİK BARIŞ PROJESİ
PKK 7. Olağanüstü Kongresinde karar altına alınan Demokratik Barış Projesi gereği çeşitli tarihlerde barış çağrıları ve diyalog arayışını sürdürdü, projeler sundu.
Atılan somut adımlar şöyleydi:
20 Ocak 2000’de Barış Projesi, 4 Kasım 2000’de Demokrasi ve Barış için Acil Eylem Planı, 19 Haziran 2001’de yeni bir savaşın gündemleşmemesi ve çözüm sürecinin gelişmesi için acil talepler bildirisi, 22 Kasım 2002’de Acil Çözüm Bildirgesi ve 2000’in başında ve 2002’nin sonunda olmak üzere iki defa Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ve tüm siyasal partilere Kürt sorununun çözümü konusunda düşünceleri ortaya koyan mektuplar gönderdi.
PKK’nin yoğun çabasına rağmen işgalci Türk devletinin imha yönelimleri bu süreçte de hız kesmeden devam etti. PKK’nin barış ve diyalog çağrılarını bir zafiyet olarak değerlendiren Türkiye, dışarıda Kürt halkına ve gerilla güçleri üzerinde şiddet politikası ile imhayı dayatırken, PKK’yi içten bölme ve parçalayarak tasfiye etmeyi de sürdürdü.
1 HAZİRAN AKTİF SAVUNMA KARARI
11 Eylül 2001’de İkiz kulelere yapılan saldırıdan sonra Önder Apo’ya karşı uygulanan tecrit koşulları da adım adım ağırlaştırıldı. Başlangıçta Önder Apo’nun avukatları ve ailesiyle haftada iki kez yaptığı görüşmeler haftada bir sefere, ardında da iki saatlik görüşmeler bir saate indirildi. Bu da yetmezmiş gibi kosterin bozuk olması veya hava muhalefeti gerekçe gösterilerek haftalarca görüşmeler engellendi. Bu gerekçeler ile Önder Apo’nun avukatları ile yaptığı görüşmeler iki-üç ayda bir yapılır oldu.
Temmuz 2003’te KADEK Meclisi’nin yaptığı toplantıda ateşkes koşullarının sağlanması ve son aşamada silahların bırakılması için üç aşamalı bir yol haritası belirlendi. KADEK, bu toplantının sonuç bildirgesini açıklarken, ‘eğer Türk devleti bu yol haritasını kabul etmezse savaş gelişir’ uyarısında bulunuyordu. Bu dönemde Türkiye’nin askeri operasyonları ve Önder Apo’nun üzerindeki baskıları devam edince, Kürt Özgürlük Hareketinin yöneticileri toplanıp tek taraflı ateşkesi bitirdiğini ve misilleme hakkını kullanacağını ilan etti.
PKK, 1 Haziran kararını bir savaş kararı olarak değerlendirmedi. “Türk devleti geliştirdiğimiz yol haritası karşısında saldırılarını durduracağına, daha çok arttırdı. Bu yüzden de ateşkes anlamını yitirdi. Kürt Özgürlük Hareketinin Yürütmesi, toplantı yaparak tek taraflı süren ve anlamsızlaşan ateşkesi kaldırdığını açıkladı. Fakat bu savaş kararı değildi, sadece 1998 yılında ilan edilen ve sürdürülen tek taraflı ateşkesin sürdürülmesinin zemini kalmadığı için alınan bir karardı. Bu sürecin sonunda bir ateşkesin sağlanması için çift taraflı olması gerektiği sonucuna varılarak gerillanın meşru savunma temelinde misilleme hakkını kullanması kararı alındı. Böylece 1 Eylül 1998’de ilan edilen ve 1999’da da tazelenerek sürdürülen ateşkes kararı fiilen ortadan kalktı.
İşgalci Türk devleti ve PKK arasında yaşanan savaş ve çözümde en kritik süreçlerden biri 2004 yılında yaşandı. Türk devletinin oyalamaları, hilesi Kürt tarafının sabrını fazlasıyla zorluyordu. 2004 yılına gelindiğinde Türkiye’nin Kürtler üzerindeki devlet terörü zirveye ulaşmıştı. PKK altı yıldır yürütmüş olduğu pasif savunma konumundan çıkarak aktif savunma pozisyonuna girmek zorunda kaldı.
Kongra-Gel Yürütme Konseyi Eylül 2004’te üç aşamadan oluşan Demokratik ve Kalıcı Barışın Yol Haritasını sundu.
Geniş kapsamlı değerlendirme ve çözüm önerilerini sunan yol haritasında Kürt sorununun çözümü için çeşitli çevrelere çağrılar yapıldı. Bu proje ve yol haritaları da yine muhatap bulamamış Türkiye Kürtler üzerindeki imha yönelimlerine İran ve Suriye’yi de ortak etmek için yoğun çaba harcamıştı.
Türkiye’nin imha yönelimlerine karşı Kürt özgürlük hareketinin aktif savunmaya başladığı 1 Haziran 2004 yılından sonra Türkiye hem kendi iç kamuoyunda bu savaşın haksız tarafı olma yolunda tepkiler alıyor, hem de uluslararası alanda baskılarla yüz yüze kalmaya başlıyordu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu çıkmazı gören Kürt Özgürlük Hareketi 10 maddeden oluşan yeni bir barış projesini daha sundu. En makul ve çözüme yakın olarak ifadelendirilen altı madde ile ateşkes kararının gerekçeleri de ortaya konuldu. Ateşkes talepleri şu şekilde yer aldı:
-1 Ekim 2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir ateşkes sürecinin ilan edilmesi karar altına alınmıştır.
-Atılacak adımlara ve yaşanacak gelişmelere bağlı olarak bu ateşkes süreci devam edecektir.
-Güçlerimizin üzerine imha amaçlı gelinmedikçe kesinlikle silah kullanılmayacaktır. Ama imha amaçlı saldırı yapılması durumunda güçlerimiz kendilerini her biçimde savunacaklardır.
-Bu süreç boyunca HPG güçlerinin lojistik ihtiyaçları ve tedbir amaçlı doğal hareketlilikleri dışında askeri amaçlı herhangi bir hareketliliği olmayacaktır.
-Bu karara göre HPG Komuta Konseyi tüm güçlerinin mevcut eylemsellik pozisyonunu, hareket tarzını ve planlamalarını ateşkes durumuna göre yeniden düzenleyecektir.
-Kürdistan Demokrasi ve Özgürlük Hareketinin ideolojik, siyasal, örgütsel ve toplumsal alanlardaki çalışmalarını yürüten tüm kadro, örgüt ve kurumlarının hedefi ateşkes sürecinin başarısı olacak ve siyasal-örgütsel-eylemsel çalışma planlamaları buna göre yeniden düzenlenecektir.
-Koma Komalen Kürdistan (KKK) sistemine bağlı olan tüm güçler için bu karar bağlayıcıdır. Hiç kimse zorlayıcı bir tutum içine girmeyecek, her güç sürecin başarısı için çaba içinde olacaktır.
AKP’NİN 2006’DA YENİDEN SALDIRIYA GEÇİŞİ
Kürt halk lideri Önder Apo’nun çözüm önerilerine faşist AKP iktidarı kapsamlı savaş planları yaparak yanıt verdi. Hükümet başta Amerika olmak üzere uluslararası devletlerin kapısını çaldı ve savaşa destek karşılığında Türkiye’nin imkânlarını peşkeş çekti. İçerde savaş için yasal düzenlemeler yaptı.
PKK’nin uluslararası güçlerinde çağrısı ile ilan ettiği ateşkeslere rağmen 1 Ekim 2006 yılından bugüne Türk ordusu askeri operasyonlarına ara vermeden devam etti. Türk devleti gerilla güçlerine karşı imha operasyonları düzenlemekle yetinmedi, Kürt halkının siyasal zemindeki iradeleşmesini bastırmak için siyasal linç dâhil her türlü psikolojik savaş ve sindirme yöntemlerini de kullandı.
SAVAŞ TESKERESİ VE 2007 BAŞUR’U İŞGAL HAREKÂTI
5 Kasım 2007 Washington anlaşmasıyla başlayan yeni dönemde Türk parlamentosu savaş teskeresi çıkartı. Türk ordusu defalarca Medya Savunma Alanlarını bombaladı ve 21 Şubat 2008 tarihinde Güney Kürdistan ve Medya Savunma Alanlarına işgal harekâtı düzenledi. İşgal harekâtı Zap’ta gerilla direnişiyle karşılaştı ve ordu 9 gün sonra bozguna uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Dönemin Genel Kurmay başkanı Yaşar Büyükanıt “Tereyağından kıl çeker gibi çekildik” sözleri Türk ordusunun yaşadığı hezimetin itirafıydı. Fakat İşgalci Türk devletinin saldırıları gerillayla sınırlı kalmadı. Sivil halk, sivil toplum örgütleri ve DTP de saldırıların hedefi oldu.
2009 KCK Eylemsizlik Kararından sonra tıkanan süreci yine Önder Apo açtı ve Demokratik Çözüm sürecini başlattı. 29 Mart 2009’a gelindiğinde yeni bir dönem başladı.
KCK, 29 Mart yerel seçimler sonrasında ortaya çıkan siyasi sonuçları dikkate alarak 13 Nisan’dan geçerli olmak üzere çatışmasızlık kararı aldı.
Faşist AKP hükümeti ve devlet, KCK’nin çatışmasızlık karına DTP’ye yönelik başlattığı siyasi soykırım operasyonlarıyla yanıt verdi. Aralarında seçilmiş belediye Başkanları ve DTP yöneticilerinin de bulunduğu 1700’ü aşkın Demokratik Kürt siyasetçisi rehin alındı. Buna rağmen KCK çatışmasızlık kararını ısrarla sürdürdü.
Çatışmasızlık kararının ilkinin süresi 1 Haziran’da dolmasının ardından, karar 15 Temmuz’a kadar uzatıldı. Ardından 1 Eylül’e kadar uzatılan çatışmasızlık kararı, yapılan yeni bir açıklamayla Ramazan Bayramı sonrasına kadar uzatıldı.
KCK’nin çatışmasızlık kararına rağmen işgalci Türk ordusunun imha amaçlı operasyonları durmadı ve devletin Kürtler üzerindeki saldırıları hız kazandı. Türk Devletinin yaklaşımları beraberinde sürecin tıkanmasını getirdi.
ÖNDER APO YENİDEN DEVREYE GİRDİ
Önder Apo yeniden devreye girdi ve sürecin önünün açılması için üç barış grubunun Türkiye dönmesini istedi.
Önder Apo’nun çağrısına uyan KCK, Kandil, Maxmur ve Avrupa’dan barış gruplarının Türkiye’ye yollanacağını duyurdu. 19 Ekim’de Kandil ve Maxmur Barış grupları Xabur Sınır Kapısı’ndan Türkiye giriş yaptı ve milyonlarca insan tarafından karşılandı. Avrupa’dan gidecek grup Türk devletinin engellemeleri sonucu iptal edildi.
Barış grupları Türkiye’ye geldikten sonra hükümetin, parlamentodaki muhalefet partisi olan MHP, CHP’nin yönlendirmesiyle polis ve yargının baskısı artı. Açılan davalar yetmedi barış grubu üyelerinden bazıları tutuklandı. Geriye kalanlar Türkiye’de kalma koşuları ortadan kalktığı için Güney Kürdistan’a geri döndü. AKP hükümetinin başını çektiği siyasi soykırım operasyonunda içinde eski milletvekilleri, belediye başkanlarının kurum temsilcilerinin ilk başkanlarının bulunduğu 1740 kişi tutuklanarak cezaevine konuldu. DTP kapatılarak Eş başkanlarının milletvekillikleri düşürüldü.
2010 YILINDA ÖNDER APO’DAN KRİTİK KARAR
31 Mayıs 2010 tarihinde AKP’nin oyalama politikasına karşı tavır alan Önder Apo devreden çıktığını ilan etti.
1 Haziran 2010’da KCK yaptığı açıklamada Önderliğin ve kedilerinin barış ve demokratik bir çözüm için attıkları bütün adımlarının faşist AKP iktidarı tarafından boşa çıkarıldığını, cevapsız bırakıldığını belirterek AKP’nin bu adımlarını PKK’yi tavsife politikasına bir zemin oluşturma temelinde kullandığını ve bunun için de 13 Nisan 2009 tarihinde tek taraflı olarak ilan ettikleri eylemsizlik kararını sonlandırdıklarını açıkladı. Böylelikle güçlerini aktif savunma pozisyonuna geçirdiklerini ilan etti.
70 günlük süre içinde hem Kürdistan hem Türkiye’nin her alanında çok kapsamlı çatışmalar yaşandı. Türkiye kamuoyunun temel gündemi bu çatışmalar ve bunun yarattığı ağır insan kayıpları oldu. Türkiye’de yaşanan ağır savaş bilançoları karsısında sivil toplum örgütleri, Aydınlar, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Barış Demokrasi Partisinin (BDP) çift taraflı ateşkes çağrıları oldu. Bu temelde Önder Apo da KCK’ye diyalog ve müzakere surecine vesile olması için eylemsizlik surecinin başlatılmasını önerdi. KCK Yürütme Konseyi Önder Apo’nun önerisi üzerine geniş bir tartışma ardından bu talebi kabul etti.
KCK’den 7. Tek Taraflı Eylemsizlik Kararı
KCK 40 günlük eylemsizlik kararını şu açıklama ile kamuoyuna duyurdu: “Önderliğimiz duruşunun barış çizgisinde olduğunu, çözüm için samimi ve ciddi bir yaklaşımın gelişmesi halinde devreye girip rolünü oynayabileceğini kamuoyuna duyurmuştu. Mücadelenin yükselişiyle birlikte çeşitli kesimlerden yükselen karşılıklı ateşkes çağrılarını ve toplumda gelişen istemi Önderliğimiz dikkatle izlemiştir. Böyle bir süreçte, sorunun çözümü yönünde karşılıklı olarak bir niyet yoklamasını ifade eden bir diyalog süreci başlatılmıştır. Bu diyalog ortamının bir sonucu olarak Önder Apo bir kez daha çatışma sürecinin geri dönülemez bir noktaya varmadan taraflara çağrıda bulunmuştur. Bu amaçla hareketimizin yönetimine bir mesaj göndermiştir. Aynı zamanda mübarek Ramazan ayının başlaması bunun yanı sıra en son DTK, BDP ve diğer çevrelerin geliştirdiği çift taraflı ateşkes çağrılarını dikkate alan hareketimiz, Önderliğimizin mesajı üzerinde çok yönlü tartışmalar yürütmüş ve bir karara ulaşmıştır.
Tek taraflı Ateşkes adımının çift taraflı olması için öne sürülen koşulları şöyle açıkladı:
-1 Haziran’dan bu yana aktif savunma pozisyonunda olan güçlerimizi pasif savunma pozisyonuna çektiğimizi tüm dünya kamuoyuna resmen ilan ediyoruz. 13 Ağustos’tan 20 Eylül’e kadar güçlerimiz herhangi bir eylem yapmayacak, ancak kendisine, halka yönelecek saldırı ve operasyonlar karşısında savunma hakkını kullanacaktır.
-Bu sürecin kalıcılaşarak bir barış ve çözüm sürecine dönüşmesi için Türk devletinin ve AKP hükümetinin de yapması gerekenler şunlardır:
1-Başlattığımız bu yeni sürecin kalıcılaşması için öncelikle Türk devletinin askeri ve siyasal alana dönük aralıksız olarak sürdürdüğü operasyonlarını durdurması ve çift taraflı bir ateşkes sürecinin gelişmesi
2-Haksız yere, asılsız gerekçelerle tutuklanan 1700 civarındaki sivil Kürt siyasetçisinin ve barış grubu üyelerinin derhal serbest bırakılması
3-Önder Apo’nun en son kamuoyuna sunduğu üç maddelik çözüm çerçevesi temelinde bir müzakere sürecinin başlatılması ve Önder Apo’nun barış sürecine aktif katılma koşullarının yaratılması
4- Hiçbir demokratik ülkede bulunmayan % 10 seçim barajının düşürülmesi
2013 NEWROZ MANİFESTOSU VE SONRASI
Ve son ateşkes… Taleplerinden birinin de Öcalan ile görüşmelerin sağlanması olan 12 Eylül 2012’de tüm cezaevlerinde başlayan açlık grevinin 68’inci gününde Mehmet Öcalan, İmralı’da Önder Apo ile yaptığı görüşme sonrası “yeni bir dönemin başladığını ve açlık grevlerinin derhal bitirilmesi gerektiği” mesajı kamuoyuna yansıdı.
Birçok görüşmeden sonra 21 Mart 2013 tarihinde Amed Newroz’unda okunan Önder Apo’nun mektup ve çağrısından sonra 23 Mart 2013 tarihinde KCK ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. KCK, 8 Mayıs’ta ise geri çekilme sürecini başlattı. Bu süreç barış görüşmelerinin yaşandığı bir aralıkta olduğu için farklıydı. Öyle ki somut olarak 11 Temmuz’da TBMM’den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen çözüm süreciyle ilgili kanun 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla Resmi Gazete’de yayınlanarak yasalaştı. Bu yasa kapsamında gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verilmesi ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşların görevlendirilmesi maddesi getirilerek İmralı Heyeti genişletildi. Bu süreçte çalışma yürütenler yasal güvence altına alındı!
Bu noktada Dolmabahçe Mutabakatına özel bir sayfa açmak gerekiyor. Çünkü 2012 yılının sonuna doğru başlayan çözüm sürecinin en önemli sonucuydu Dolmabahçe Mutabakatı.
28 Şubat 2015’te İmralı Heyeti’nde yer alan dönemin HDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu, Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geldi.
HDP Heyeti ile hükümetin Dolmabahçe Başbakanlık Ofisin’de yaptığı görüşmenin ardından 10 maddelik deklarasyon paylaşıldı. Önder Apo’nun PKK’yi bahar aylarında silah bırakmak için kongreye davet ettiği bildirildi. 1 Mart 2015’te, KCK Eş Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Öcalan’ın “silah bırakma” çağrısını tarihi bir adım olarak nitelendirildi ve hükümet üzerine düşeni yaptığı takdirde sorumluluklarını yerine getirecekleri kaydedildi. 22 Mart 2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe toplantısını doğru bulmadığını açıkladı. Ve 2015 Temmuz son haftasıyla yıkıcı bir savaş yeniden başladı.
Özetle, 20 Mart 1993’ten, 21 Mart 2013’e kadar gösterilen tüm çözüm çabalarına komplo ve tecritle cevap verildi.
Militan RÊHAT