Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunu özellikle 1990’lardan bu yana, milliyetçi, faşist ve kafatasçı dar çevreler dışında hemen herkesin kabul ettiği toplumsal ve politik bir gerçekliktir. 21. Yüzyılda çözülmeyi bekleyen sorunların başında gelmektedir. Kürt halkının soykırım tehdidi altında olduğu, uzun yıllar boyunca can ve mal kaybına sebebiyet veren, halen tüm şiddeti ile devam eden, 41 yıllık silahlı savaşın nedeni olan Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye halklarının ağır sorunlar yaşamaya devam edeceği açıktır. Türkiye’de siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamı her boyutuyla etkileyen Kürt sorunu başkaca sorunların da tetikleyicisi durumundadır. Sorunu çözmek yerine çözümsüzlükte ısrar edenlerin sürdürdükleri kirli ilişki ve politikalar tüm halklara ağır bedeller ödetmiş ve ülkede darbe dinamiğini her daim canlı tutmuştur. İktidar gücü tüm kirli işlerini savaşın ardına saklayarak yürütmekte ve milyonlarca insanı milliyetçi argümanlarla uyutmaktadır.
Yıl 2025, Kürdistan özelinde şiddetlenen savaş hali Ortadoğu genelinde zirveyi yaşamaktadır. Kapitalist hegomon güçlerin yaşadığı kaos ve krizin derinleştiği böylesi bir süreçte bölgesel haritalar yeniden şekillenirken Türk devlet aklının, kendisi için de tehlike çanlarının çaldığını gördü. Bu minvalde Kürt sorununa ilişkin adı konulmamış yeni bir sürecin startını vermek için Önderliğin ayağına gitti. Süreç belirsizliğini korurken ve somut pratikte henüz bir adım atılmamışken, 41 yıldır devam eden savaşın geldiği evreyi, Özgürlük Hareketi (PKK) ve Türk devleti arasında yapılan ateşkes süreçlerini yine dünya tarihindeki ateşkes deneyimlerini sizler için mercek altına alacağız.
22 Ekim 2024 tarihinde faşist şef Erdoğan’ın önderlik ettiği “Cumhur İttifakı”nın parçası olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, meclisteki parti grup toplantısında, “Şayet terörist başının [PKK lideri Abdullah Öcalan’ın] tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun,” diye ilan etti.
Bahçeli, “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ’Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın,” diye ekledi.
Tehlike çanlarının sesini duyan Bahçeli bu eşi görülmemiş açıklaması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD ve Avrupalı güçlerin desteğiyle, Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırımı ve Lübnan’a yönelik saldırıları tırmandırır ve İran’a kapsamlı bir saldırıya hazırlanırken geldi.
İran’a karşı savaş tehlikesinin arttığına dikkat çeken Erdoğan iktidarı, savaşın genişlemesine karşı olduğunu söyledi. Erdoğan iktidarının bu girişimi, Ankara’nın NATO müttefikleri ile Rusya ve Çin arasında manevra yapma siyasetinin bir parçası olarak, Ukrayna savaşı tırmanırken BRICS’e katılma başvurusu yapmasının ardından geldi.
Erdoğan iktidarının PKK’ye karşı “askeri imha” politikasını değiştirme işareti vermesinin arkasında, öncelikle bu imha ve inkar politikasının çökmesidir. Yine Türk egemen seçkinlerinin, ABD ve İsrail’in İran’a ve müttefiklerine karşı savaşı tırmandırmasının Türkiye’yi de içine çekmesinden ve bağımsız bir Kürt devletinin kurulması dahil Ortadoğu sınırlarının yeniden çizilmesini gündeme getirmesinden duyduğu endişe yattığı görülmektedir.
Erdoğan yaptığı konuşmalarında, bu adımın Türk egemen seçkinlerinin Ortadoğu’da tırmanan savaşa karşı ellerini güçlendirmeyi amaçladığını açıkça ortaya koydu: “Haritalar yeniden kanla çizilmek istenirken, İsrail’in Gazze’den Lübnan’a taşıdığı savaş sınırlarımıza yaklaşırken, iç cephemizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz. Türkiye ortak paydasında 85 milyon olarak bir araya gelelim istiyoruz.” dedi.
1993’TEN BUGÜNE ATEŞKESLER
Türkiye’de iktidara gelen partiler tarafından Kürt sorununun varlığı azami düzeyde kabul edilse de inkâr ve imha konsepti kesintisiz bir şekilde yüzyılın başından bu yana devam etmektedir. Cumhuriyetin demokrasiyle buluşamaması meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmekte, çözülemeyen Kürt sorunu ülkenin geleceğini her geçen gün daha fazla tehlikeye atmaktadır.
Kürt Özgülük Hareketi’nin 1993, 1995, 1998, 1999, 2006, 2009 ve 2013 yıllarında ilan ettiği tek taraflı ateşkes ve eylemsizlik kararlarının hiçbiri kalıcı barışa dönüşmedi. Türkiye ateşkes ilanlarını genelde zafiyet olarak yorumladı. İnkâr ve imha politikasından vazgeçmedi. Buna karşı Kürt Özgürlük Hareketi 7. defa süreli bir eylemsizlik süreciyle barış ve demokratik çözüm çabalarında ısrarlı olduğunu bir kez daha gösterdi.
Operasyonlarını durdurmayan işgalci Türk ordusu, bu dönemlerde Kürt gerillalarına, savaşın sürdüğü döneme nazaran daha fazla kayıp verdirdi. Türk devleti açıklanan barış çağrılarına provokasyon ve komplolarla cevap verdi. Bu yüzden de ilan edilen her dört tek taraflı ateşkes de sonuç almadan son buldu. KKK birçok aydın ve demokrat kesimin dışında bölgede ve dünyada birçok kesimin art arda son dönemlerde yaptığı ateşkes çağrılarını, 23 Ağustos 2006’da yayınladığı deklarasyon ile cevapladı. Geçmişte ilan ettiği tek taraflı ateşkeslerin sonuçlarını değerlendiren Kürt Özgülük Hareketi, temkinli davranarak, bu sefer Türkiye’ye çift taraflı bir ateşkes önerisinde bulundu. Ardından 5. kez ateşkes ilan etti.
1993 ATEŞKESİ
1992 yılı sonbaharında Türkiye, Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (YNK) oluşan ittifak sonbahar PKK’ye saldırdı. Kırk beş gün süren savaşın ardından PDK ve YNK ile anlaşmaya vardı. Çatışmaların yaşandığı Haftanin, Zap ve Xakurke alanlarında ise çok az sayıda gerilla gücü bulundurulmaya devam edildi. Gerilla güçleri yeni bir bahar hamlesine başlamadan Önder Apo 19 Mart 1993 tarihinde Bekaa’da bir basın toplantısı düzenledi. YNK lideri Celal Talabani’nin de hazır bulunduğu toplantıda Önder Apo, PKK tarihindeki ilk tek taraflı ateşkesi ilan ettiğini açıkladı. Türk devletinin dolaylı yollardan ve arabulucularla ateşkes yapması yönünde çağrılarına olumlu cevap veren PKK, ateşkes kararı aldı. 15 Nisan 1993 tarihine kadar tek taraflı ateşkes ilan etti. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın istemi üzerine YNK Lideri Celal Talabani, bu ateşkese aracılık etti.
PROVOKASYONLA CEVAP
15 Nisan tarihi gelip çattığında Türk devletinin karşılıklı bir ateşkes için herhangi bir adım atmadığı görüldü. Bunun üzerine yeniden bir durum değerlendirmesi yapan PKK yöneticileri Türk devletinin 21 Mart -15 Nisan tarihleri arasında ateşkes koşullarını yeterince uygulamadığı, ama büyük ve kapsamlı saldırı veya operasyon da yapmadığı sonucuna ulaştı. Türk devletinin bu tutumunu ateşkesin şartlarına kısmi olarak uyma şeklinde yorumlayan Önder Apo tek taraflı ateşkesin bir ay daha uzatılması kararını aldı. 15 Nisan 1993 tarihinde Bekaa’da yine Talabani’nin de hazır bulduğu basın toplantısında bu karar açıklandı. PKK’nin ilan ettiği tek taraflı ateşkes süreci daha bitmeden Türkiye cephesinden Turgut Özal devletin kontrgerilla güçleri tarafından zehirlenerek öldürülürken PKK içerisindeki Şemdin Sakık çetesi ve ekibi tarafından terhis olmuş silahsız 33 Türk askeri vuruldu. Şemdin Sakık’ın denetiminde gelişen bu olayda teskere almış silahsız askerlerin geçiş hattına ilişkin bilginin Yeşil (Mahmut Yıldırım) tarafından verildiği iddia edildi. Önder Apo tarafından provokasyon olarak yorumlanan Özal’ın şaibeli ölümü ve 33 asker olayı, tek taraflı ateşkesi sona erdirdi.
1995 ATEŞKESİ
PKK’nin gelişip güçlenmesinin önünü alamayan işgalci Türk devleti, Güneyli Kürt örgütlerinin PKK’ye 1992 yılındaki gibi bir yönelimini sağlamak için ABD başta olmak üzere uluslararası güçlere baskı yapmaya başladı. 1995 yılında ABD ve İngiltere’nin denetiminde gelişen Dublin süreci bunun hazırlıkları temelinde geliştirildi. Dublin’de ABD ve İngiltere’nin siyasal desteğini alan Türkiye, KDP ve YNK’nin de askeri desteğini alarak PKK’ye yeni bir savaş açma hazırlığındayken, PKK gerillaları 26 Ağustos 1995’te KDP güçlerine savaş açarak Dublin sürecini boşa çıkardı. KDP ve PKK güçleri arasında üç ay süren çatışmalar, 11 Aralık’ta ilan edilen ateşkes ile son buldu. Bu ateşkes sürecini sadece Kürtler ile sınırlı tutmak istemeyen Kürt Halk lideri Önder Apo, bu ateşkesi Kürt sorununun siyasal çözümünün önünü açabilmek için Türkiye’ye karşı da tek taraflı bir ateşkese dönüştürdüğünü açıkladı. Bu ateşkes de sonuç almadan bitti. Çünkü 1996 kışı Kürt halkına yönelik baskılar devam etti. Baharla birlikte Kürdistan’ın genelinde çok büyük operasyonlar geliştirildi. Türk devletinin bu yaklaşımları ilan edilen tek taraflı ateşkesin cevap bulmadığı sonucunu ortaya çıkarıyordu. Özellikle 6 Mayıs 1996’da dönemin Türk Başbakanı Tansu Çiller ve ekibi Doğan Güreş’in Önderliğe karşı suikast girişimi gerçekleşince, PKK tarafında ateşkesi sürdürmenin imkânının kalmadığı görüşü hâkim oldu.
1998 ATEŞKESİ
PKK, 1 Eylül 1998 yılında üçüncü sefer tek taraflı ateşkes ilan etti. Bu ateşkesin ilan edilmesi için Türkiye’den birçok kesimin PKK ile dolaylı yollardan görüştüğü sonradan açığa çıktı. PKK’den Erbakan hükümeti ve Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere birçok kesimin tek taraflı bir ateşkes ilan etme istemini ilettikleri öğrenildi. Hatta bu ateşkes sürecinin geliştirilmesi için bir mekanizmanın yaratılması önerisinin Türk tarafından geldiği, Kürt ve Türk kamuoyunun barışa hazırlanması gerektiğini bile dolaylı olarak PKK’ye iletildiği ifade edildi. Önder Apo’ya aktarılan bu görüşmeler 1 Eylül 1998’de tek taraflı bir ateşkese dönüştü.
TÜRKİYE ŞARTLARA UYMADI
Ekim ayı başlarında Türk Ordusunun kara kuvvetleri komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Suriye sınır hattı üzerinde yaptığı sert açıklamalar ve bir askeri tatbikat gerekçesiyle Akdeniz’de konumlanan ABD ve İsrail savaş gemileri Türkiye ile Suriye arasında bir savaşın sinyallerini veriyordu. Kürt Halk Önderine karşı uluslararası komplonun startının verildiği bu günlerde Suriye’nin üzerine baskılar artılınca 9 Ekim günü Önderlik Suriye’yi zorlamamak ve olası bir savaşın önünü almak için kendi isteğiyle Suriye’den ayrıldı. Önderliğin tek taraflı ilan ettiği ateşkes, uluslararası komploya rağmen devam etti. Fakat bir taraftan uluslararası komplonun sürmesi diğer taraftan da Türk ordusunun gerilla güçlerine karşı operasyonlarını arttırması ateşkesi fiiliyatta sona erdirdi.
TOPYEKÛN SAVAŞ KONSEPTİ
Önderlik Suriye’den çıkıp, Avrupa’ya gittikten sonra da uluslararası komplo kendisini yeniden örgütlemiş bir biçimde devam ediyordu. Önderlik çok zor koşulların kendisine dayatıldığı Avrupa sürecinde de 1 Eylül’de başlattığı ateşkesi sürdürdü. Önder 15 Şubat 1999’da sahte dost ve yetersiz yoldaşlığın zemin olduğu Uluslararası bir komployla Kenya’da yakalanıp, Türkiye’ye getirilince örgüt ile olan bağlantıları da kesildi. O sırada 6. kongresini yapan PKK, tek taraflı ateşkesi bitirdiğini ve topyekûn savaş ilan ettiğini açıkladı.
Metropoller başta olmak üzere Türkiye’nin her yerine ve Kürtlerin yaşadığı bütün ülkelere sıçrayan çatışmalar bir Türk-Kürt çatışmasına dönüşüyordu. Kontrolden çıkan çatışmaları durdurmak için Türk devletinin geri adım atmak zorunda kaldı. PKK’nin ilan ettiği topyekûn savaş kararı, Türk devletinin geri adım atmasını sağladı. Önder Apo’nun devreye girmesiyle yeni bir süreç başladı.
Militan RÊHAT