15 Şubat 1999’da, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik bir komplo yapıldı. Önder Apo, Kürt sorununun demokratik çözümünün gerçekleşmesi için, Avrupa’ya gitmeyi uygun bulmuştu. Avrupa’nın, Kürt sorununun demokratik çözümüne yardım edebileceği düşünülmüştü. Nede olsa, Avrupa kendisini, demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının merkezi olarak görüyordu. Ancak Avrupa, sadece kendisine demokrattı. Avrupa, Kürtler söz konusu olunca, bu denli katı hareket edecek ve Türk devletiyle el birliği yaparak, günümüze kadar Kürtlerin ulusal varlığını inkar edecekler ve Kürtlerin soykırıma uğratılmasına her desteği verecekti. Çünkü Kürtlerin inkar edilmesinin siyasi mimarları İngiltere ve Fransa’ydı. Ortadoğu’nun emperyalist emeller-planlar doğrultusunda yeniden dizayn edilmesi ve uyduruk ulus devletlerle emperyalist Avrupa’ya bağımlı hale getirilmesi hayata geçiriliyordu. 1. Paylaşım savaşı sonrası, bu planlar uygulanmaya başlandı. Kürt Halk Önderi, bu plana ” tavşan kaç tazı yakala ” planı diyor. Yani böl parçala, birbirine düşman et ve yönet planı. Araplar, tek bir ulus oldukları halde, yirmi iki devlete bölünmüşler ve bir Arap devleti diğer Arap devletini sevmez ve birinin Avrupa’ya kafa tutması durumunda, diğerini, kafa tutana karşı kullanma durumu var.
Saddam’ın hayat hikayesi, devrilmesi ve Irak’ın durumu buna örnektir. Kürt topraklarının dört parçaya bölünmesi, bilinçlice yapılan bir plandır ve Kürt toprakları üzerinde kurulan-kurdurulan ulus devletlerde kendilerine karşı olası bir isyanda, Kürt kartını öne sürecekler ve bu ulus devletleri terbiye ederek kendi denetimlerinde durmaları sağlanacaktı. Öcalan’a iltica hakkının verilmemesinin nedeni, işte belirttiğimiz, yüz yıllık emperyalist siyasetin Kürtlere, TC’nin eliyle uygulattığı soykırım siyasetidir. TC, Kürtleri Türkleştirmeyi devlet politikası haline getirip, uygulayacak, Avrupa’da buna destek verecek ama bu desteğin karşılığında, Türkiye’de NATO üslerinin kurulmasına izin verilmesi, Avrupa’ya ekonomik bağımlılık ve Türkiye’nin kendi ağır sanayisini kurmaması, Avrupa’nın ileri bir karakolu olması ve NATO’nun talep ve ihtiyaç duyması durumunda, Türk ordusunu istediği yerde emperyalist emelleri doğrultusunda kullanması, Kore’de olduğu gibi. Sanayileşmeyle Avrupa, güçlenmeye başladıktan sonra, Ortadoğu gibi, bin yıldır sömürmeyi hayal ettiği bir coğrafya ve muazzam tarihi ve kaynaklarını ele geçirme ve bölgeyi kendisine bağımlı hale getirme fırsatı doğmuştu. Kürtler burada, koz ve kart olarak görülecekti.
Bundan dolayı, Kürt sorunu çözülmemeliydi, Türkiye ve bölge demokratikleşmemeliydi ki Avrupa bu bölgeyi rahatça ve hiçbir engele takılmadan yönetebilmeliydi. Avrupa, bundan dolayı, Kürtleri, günümüze kadar ekonomik ve siyasi çıkarlarına kurban etme gibi, ahlaksız bir kirli siyasetin sahibi oldu. Öcalan, bir ulusu ve yeni bir ideolojik çizgiyi temsil ediyordu ve bu ideolojik çizgi, Kürdistan’da artık kabul görmüş, filizlenmeye başlamıştı. Bölge halklarının da bu ideolojiye şiddetle ihtiyaçları vardı. Öcalan, dört ay gibi uzun bir süre, Avrupa semalarında ülkeden ülkeye geçmiş ama kabul edilmemişti. Normalde BM iltica yasaları gereğince, Öcalan’ın iltica ettiği herhangi bir ülkenin iltica verme yükümlülüğü vardı. Ancak Öcalan ve Kürtler için, ne ulusal yasalar nede uluslararası yasalar geçerli olmuyordu. Son yıllarda, Öcalan, ağır bir tecrit altında tutuluyor, ailesiyle ve avukatlarıyla görüştürülmüyor ve AİHM ve CPT gibi kurumların hiçbir işlevi görülmüyor. AİHM ve CPT, birçok sıradan siyasi baş vurulara olumlu cevaplar verirlerken, ilgilenirlerken, Öcalan söz konusu olduğunda, körleşiyorlar, sağır oluyorlar, bir şey duymuyorlar. Kürt sorununun şimdiye kadar çözümsüz kalmasında, Kürtlerin her türlü katliama uğramalarında işte Avrupa’nın bu çıkarcı kirli siyaseti var. Öcalan’a yaklaşımlar tatbikî kişisel değildir, ideolojiktir.
Öcalan ve ideolojik çizgisi, Avrupa ve Batı için, bu denli tehlikeli olmalı ki, Öcalan kabul edilmedi ve TC’ye teslim edildi hem de korsanca. Çünkü uluslararası yasalara göre, bu yakalama ve teslim etme, korsanlık ve eşkıyalıktır. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit bile, Avrupa’nın Öcalan’ı bize neden teslim ettiklerini hala anlamadıkları söylemişti. Öyle anlaşılıyor ki, TC’nin sivil yönetimi, bu komplo ve yakalamadan haberdar değillerdi taki Öcalan yakalanıp Türkiye’ye götürülene kadar. Kenan Evran ve bazıları, bu adamı-Öcalan’ı başımıza bela edecekler gibi açıklamalar yapmışlardı. Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kendi ayakları üzerinde durmasıydı. Ve bu durum, Avrupa’nın hesaplarını bozabilir, Ortadoğu’yu, demokratikleşmiş ve güçlenmiş bir Türkiye ile hareket etmeye yöneltebilirdi. Öcalan, Avrupa’da kalabilseydi, Kürt sorununun demokratik çözümü büyük ölçüde gerçekleşirdi, Kürtler ulusal olarak kabul edilirlerdi, Türkiye demokratik olurdu ve bunun etkileri Ortadoğu’da büyük olurdu. İngiliz ve Fransız emperyalizminin yüz yıllık siyaseti böylece etkisiz olurdu. Çünkü Avrupa’nın Türkiye ile her türlü ilişkisi Kürt inkarına dayanıyor ve Kürt sorununun çözülmesi, işte bu kirli siyaseti sona erdirebilir. Avrupa bundan dolayı, Kürt sorununu çözmüş ve demokratikleşmiş bir Türkiye görmek istemiyorlar. PKK’nin halkların kardeşliğine dayalı çizgisi, demokratik ulus paradigması, komünalizm Avrupa emperyalizminin ve kapitalizmin yaratımı olan ulus devlet sisteminin panzehiridir. İşte PKK’ye ve Öcalan’a düşmanlık bundan dolayıdır.
Kürtler, şubat komplosunu boşa çıkardılar, PKK de daha çok kitleselleşti ve güçlendi. Avrupa ve Amerika, Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi durumunda, PKK’nin başsız kalacağını ve kısa sürede dağılacağını hesaplamışlardı ve buna gerçekten de inanıyorlardı. Ama durum, hiçte düşündükleri ve hesapladıkları gibi olmadı. Öcalan, Türkiye’ye teslim edildiğinde, Kürt halkının, Önderliğine sahip çıkmaları Avrupa ve Amerikalı yöneticileri şaşkına çevirmiş, AB ve ABD’li devlet yöneticileri, Kürt halkının Öcalan’ı bu kadar sahipleneceklerini ve bu teslim etmeye bu denli bir tepki beklemiyorduk dediler. Yani Öcalan’ın sahipsiz bir önder olmadığını, Öcalan’ın bir halkın önderi olduğunu görmüş oldular. Komplo etkisizleştirildi ama tam bitmedi, hala devam ettirilmek isteniyor. TC’nin her gün Kürdistan’a askeri operasyonlar yapması, Öcalan’ın tecrit altında tutulması, komplonun devam ettirilmek istendiğini gösteriyor. Ancak, Kürt halkının zaferinin de yakınlaştığı gerçekliği de var. Özel kirli savaş rejimi, son zamanlarını yaşıyor. Çıkara dayalı yüz yıllık emperyalist destek olmasa, TC üç ay bile dayanamaz. TC hala çırpınıyorsa, Avrupa’nın verdiği destekle oluyor ama Avrupa’nın Türkiye’ye daha fazla destek vermesi, Avrupa’ya da zarar verecek bir noktaya kadar gelebilir. Türkiye’nin Kürt inkarında daha fazla ısrar etmesinin, Türkiye’yi bir iç savaşa sürükleme riski bile var. Bu durumda, Avrupa sanıyorum, iç savaştan kaynaklı, on milyon mültecinin Türkiye’den Avrupa’ya gelmesini istemez.
Avrupa, Türkiye ne demokratik olsun nede iç savaşa sahne olsun diyor, sürekli hastalıklı ve problemli olsun, bana bağımlı olsun diyor ama Türkiye’nin geldiği nokta, şimdi vahim denebilecek bir noktadır. Irak ve Suriye iç savaşları, Avrupa’ya zarar vermedi ama Türkiye’de çıkması muhtemel bir iç savaş Avrupa’yı boğabilecek potansiyele sahiptir. Avrupa’nın yapması gereken, kendi içinde işlettiği demokrasiyi, dünyaya karşıda işletmesi ve NATO denen kurumu lağvetmesi, dünyaya karşı barışçıl olması, Avrupa’nın da lehine olacaktır. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi bir Avrupa Rusya savaşıdır ve Avrupa için tehlikeli sonuçları olabilir. Yüzyıllık Kürt inkarı da Avrupa’ya zarar verebilir. Avrupa’nın artık Kürt inkarına destek vermemesi gerekiyor. Avrupa, Kürt inkarına destek vermese, TC şimdiye kadar Kürtlerin ulusal varlığını kabul etmek zorunda kalmıştı. Avrupa, ne pahasına olursa olsun, inkar siyasetini devrede tutmak ve devam ettirmek istemektedir. Ama Kürtlerin artık bu inkara ve saldırılara tahammülleri kalmadı. PKK ve Kürtler şimdi en güçlü dönemlerini yaşıyorlar ve Önder Apo, İmralı’da büyük bir iradeyle büyük bir ideolojik direniş göstererek rejimi dize getirmeyi başarmıştır. TC, PKK ve Öcalan karşısında siyasi olarak yenilmiştir ve askeri olarak da son çırpınışları yaşıyor. Çünkü Özgürlük Gerillası, TC’yi hareket edemez hale getirmiştir. Komplo, gerillanın ve Kürt halkının kararlı direnişiyle bir kez daha boşa çıkarılmıştır. İnkar rejimi ve çıkara dayalı emperyalist siyaset, bir bitişi yaşamanın eşiğine gelmiş bulunuyor.
Kemal SÖBE