28 Şubat 2016 Pazar Saat 13:38
HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı
Süreyya Önder, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nın birinci yıldönümüne ilişkin kaleme
aldığı yazısıdır.
Söylenmek İstenenin
Tek Şey Olduğunu Görüyoruz: ‘Barış öldü, yaşasın savaş’
“Dolmabahçe fotoğrafında gizlenen en önemli yer, Sayın
Öcalan’ın durduğu yerdi. Sistemin tuttuğu köşelerden savaşçı takımın ağlarını
delen şutun sahibiydi. O golde akıl, sabır, yaratıcılık ve teknikle yoğrulmuş
bir irade vardı.
İnsanlıktan, barıştan ve evrensel kabul gören değerlerden
nasiplenmemiş gazeteleri önüme koyduğumda, manşetlerinde ne yazarsa yazsın,
söylenmek istenenin tek şey olduğunu görüyoruz: “Barış öldü, yaşasın
savaş.”
Fraksiyonlaşmış toplumun bir kısmı, lime lime edilmiş bir
barış ihtimalinin üstünde kana bulamış ayaklarıyla gezinmeyi sürdürüyor. Oysa
geçen yıl tam da bugün birilerinin hâlâ inkar ettiği bir dönüm noktasındaydık.
Kendilerini en demokrat, en özgürlükçü, uluslararası toplumun en samimi dostu
ilan edenlerin bir şer kaynağı olarak gördüğü, bugüne kadar iktidar partisinin
yaptığı belki de tek doğru düzgün meşru iş olan 28 Şubat Dolmabahçe
Mutabakatı’nı açıklamak üzere buluşmuştuk. O fotoğraf bu ülkenin yakın siyasi
tarihindeki en önemli fotoğraflardan biriydi. Bunu söylememin sebebi, bu
fotoğrafın Batı’dakilerin her gün berbat bir demo’sunu izlediği, bölgedekilerin
ise tamamen tecrübe ettiği bu savaş halinin engellenmesi için bu hepimize
sunulmuş bir anahtar olmasıydı.
Birileri barışın
anahtarının arkasına belli ki hileli bir ip bağlamıştı
Yine de birileri barışın anahtarının arkasına belli ki
hileli bir ip bağlamıştı. Hileli jetonlarla sevdiğini arayıp onlarla kaçak
konuşmalar yapanlarınki denli masum olmayan amaçlarını anlamamız uzun sürmedi.
Her gün üst üste yaptırdıkları kamuoyu yoklamalarıyla barışın bu ülkede kime
neyi kaybettireceğini hesapladılar. Kendi hegemonik alanlarını kaybetmemek için
her yolu meşru kılmaya çalışacaklarını biliyorduk. Ülkemiz ve bölgemiz için
elde edilen o fırsatın, kısa vadeli başarılara böylesine kurban edileceğini,
çözüm süreci gibi meşakkatli bir işe girişen insanların bu toplumun demokratik
bir seçim yapmasından bu kadar korktuğunu sezsek de umutla yaklaşmaya devam
ediyorduk. Öyle ya büyük düşünürlerden böyle öğrenmiştik, aklımız karamsar,
irademiz iyimserdi.
Devlet 7 Haziran’dan
kazanç elde edilemeyeceğini Diyarbakır’ı bombalayarak gösterdi…
Beklendiği gibi olmadı. Seçimlerde görülmemiş bir başarı
kazandık ama kazançlı çıktığımız bir ortamdan zafer çıkarmayı beceremedik.
Devlet zaten 7 Haziran’dan bir kazanç elde edilemeyeceğini Diyarbakır’ı
bombalayarak bize anlatmaya çalışmıştı, anlamamakta diretmiştik, hâlâ da
diretiyoruz. Toplumsal bir zafer haline getirilebilecek 7 Haziran seçim
sonuçları, devletin bana kalırsa genel merkezlerine altın kaplama
“Statükonun teminatıdır” levhası yapıştırılması gereken sistemin
bütün partileri tarafından suikasta uğradı. Dahası Baykal ve Türkeş gibi
aktörler devletin mirasını sahiplenerek yenilmenin eşiğinde olan bir siyasal
iktidara can suyu verdiler. Bugün onların verdiği can suyu eşliğinde
gazetecilerin serbestçe sokaklarda dolaşabilmesini neredeyse bir bayram gibi
kutlar olduk. Kürtlerin bugün 10’ar 10’ar değil de 1’er 2’şer ölmesinin mucize
olduğu bir ortamdayız. Oysa Dolmabahçe Mutabakatı bir şanstı. Arkasında
durulabilseydi, ne olduğu belirsiz anketlerin, insanın sırtını rahat tutan ama
onu yozlaştıran ve karakterini yok eden makamların konforuna teslim
olunmasaydı, bugün bu ortamı yaşamıyor olacaktık.
Dolmabahçe
fotoğrafını arama motorlarından silmek için kim bilir ne yaptılar ve
yapacaklar?
Son günlerde birilerinin barış güçlerine ayar vermek için
“vatanperverlik” adına kullandığı o 10 maddeyi açıklarken kimin
haberi olup olmadığı dahi mesele hâline geldi. Bir anda süreçle ilgisi olan
herkes üç maymunu oynamaya, bu süreç hiç yaşanmamış, devletle Kürt Hareketi
farklı düzeylerde hiç temasa geçmemiş, çözüm sürecini koruyan bir kanun
tasarısı çıkmamış gibi konuşmaya devam ediyorlar. Ellerinde iple gezenler,
geçmişte çözüm iradesi gösterir gibi görünenlerin de caymasıyla birlikte yeni
ve daha da tehlikeli bir aşamaya geçtiler. Dolmabahçe fotoğrafını, arama
motorlarının hafızalarından da toplumun hafızasından da silmek için kim bilir
neler yaptılar ve yapacaklar? Yaptıklarını öğrenecek kadar bile güce sahip
olamamak, yasama organı olarak meclisin bir parçası olarak bu fotoğrafta ifade
edilen iradeden uzaklaşma sürecine yeterince müdahil olamamak, bu sonsuz şiddet
rejiminin esiri hâline gelmek en büyük eksikliğimiz. Ama meselemiz o şiddet
rejimiyle asla kesişmeyecek yeni bir rota çizmek değil miydi? Hedef buydu ama
olmadı. Şimdi, o gün yapılan her şey bu toplumun günah vitrininin nadide bir
parçası gibi sunuluyor. Oysa çözüm sürecinin her şeyin sorumlusu olarak
gösterilmesi, Kürtlerin, Öcalan’ın ve barışın aktörlerinin kötü olan her şeyde
imzası olduğunun defalarca tekrarlanması, sanki 28 Şubat’a kadar Kürt Hareketi
ve HDP toplumu oyalamış gibi davranılması bu ülkede ajandayı belirlemeye
yarayan devletin ideolojik aygıtlarının ne denli işlevsel olduğunun kanıtı.
Çözüm sürecinde yükselişte olan ve bölgeyi anlatan
filmlerden dizilere, devletin açtığı kanalda dahi yayınlanan içeriklere kadar
açılan o kocaman kapıların bu kadar hızla kapanabilmesinin ardında AKP’nin
Davutoğlu’nun deyişiyle 360 derece tersinde durduğu mantıkla kurduğu söylemsel
ve eylemsel ittifak var. Üstelik bu ittifakın arkasını kazıdığınızda, içinden
onlarca yıldır işlenmiş cinayetlerin ardındaki aktörlerin çıkması, 90’ların
post-modern kılığıyla JİTEM artıkları ve hükümeti bir araya getirerek tekrar
canlandırılan bir ortam yaratılması, kendi başına yeterince açıklayıcıdır.
Frankestein’in can bulduğu bu yeni çatışma ortamının bir manifestosunu yazacak
olsanız bizim 28 Şubat’ta ortaya koyduğumuz gündemin tam tersi gündemi olan bir
metin çıkar karşınıza.
Savaş halinde
göründükleri çevrelerle birlikte barışın üstünde tepiniyorlar
AKP bugün işte bu manifestoyu tüm damarlarında şevkle hissediyor.
Tüm bakanlıklar birer savaş bakanlığına dönüşmüş durumda. Güya savaş halinde
göründükleri çevrelerle birlikte barışın üstünde tepiniyorlar. Bir yanda devlet
milliyetçileri var. Meselelerinin başkanlık değil Kürtler olduğu her
kelimelerinde, yüzlerindeki o “Führer bakışlarında” hissediliyor. Öte
yanda birileri Türkiye’nin hak ihlal tarihini fiilen oluşturmuş savcıların,
eski bakanların söylemlerine sığınarak lanetliyor barış girişimlerini. Bir de
bunlar kadar tecrübeli olmayan benim TÖH dediğim Troll Özel Harekat ekipleri
var. Çok da yaratıcılar, bir partinin kısaltmasının sonuna KK ekleyince onu
“terörist” ilan etmiş oluyorlar. Photoshop’u pek çözememiş olan bu
yeni nesil özel harekatçıların arasında kim yok ki. Bakanlar, müsteşarlar, tırnak
içinde gazeteciler, diplomatlar, “Bu adamı buraya kim çizdi”
diyeceğiniz absürtlükte icat edilmiş pozisyon işgal eden tipler…
Yine de birilerinin önünde eğilmeden…
Biz Dolmabahçe Mutabakatı’ndan utanmıyoruz. Mutabakattaki 10
maddenin hangisine itiraz ediyorsanız da tartışmaya, konuşmaya hazırız. Ama
bizi bir sene öncesine bizi götürecek bir zaman makinesi de yok, dünya da o
eski dünya değil, farkındayız. Yine de birilerinin önünde eğilmeden, toplumun
takdirini kazanıp daha önce aşılamamış zulüm barajını yerle bir ederek siyaset
yaptığımız için özür dilemeyeceğiz. Dileyeceğimiz tek özür sahip çıkamadığımız,
koruyamadığımız insanlaradır. Özrümüzün konusu yalnızca bitiremediğimiz savaş,
sürdüremediğimiz barış olabilir. Gerisi Frankestein’lerin cephesinde olmak ya
da olmamak meselesidir.
Bitirirken yine fotoğrafa dönmek istiyorum.
Eskiden gazeteler bir fotoğrafın önemli bir parçasını
eksilterek okurlarından o eksiği tanımlamalarını isterlerdi. Doğru cevabı
verenlere armağanlar gönderilirdi. En çok gol fotoğraflarındaki kaleye giren
top gizlenirdi.
Dolmabahçe fotoğrafında gizlenen en önemli yer, Sayın
Öcalan’ın durduğu yerdi.
Sistemin tuttuğu köşelerden savaşçı takımın ağlarını delen
şutun sahibiydi.
O golde akıl, sabır, yaratıcılık ve teknikle yoğrulmuş bir
irade vardı.
Barışı armağan olarak halklarımıza götüreceksek bu sorunun
doğru cevabını böyle bilmek durumundayız.
İmralı Heyeti Sözcüsü
Sırrı Süreyya Önder
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”