03 Ocak 2017 Salı Saat 14:53
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, yüz yılın başlangıcını “kaos
aralığı olarak tanımlamıştı. Eskinin kuram, kurum ve kuralları ile aşıldığı,
ama yeninin de henüz açığa çıkarılıp, inşa edilmediği bir dönem olarak tarif
etmişti. 2016 yılı bu gerçekliğin derinleştiği ve en çıplak haliyle yaşandığı
bir yıl oldu. Eskiye dayalı statüko bırakalım insanlığın sorunlarına çözüm
olmayı, sürekli sorun üreten bir konuma geldi. Siyasi, iktisadi ve askeri
olarak aşılma- çürüyüp dağılma 2016 yılı boyunca daha derinleşti.
Dünyaya hükmetme iddiasında olan küresel güçler kendi iç
bünyelerindeki sorunlar ile boğuşma, enerjilerinin büyük bir kısmı buraya
aktarma durumunda kaldılar. 2016 da küresel güçlerin tek başına yada ittifak
halinde mutlak muktedir olmadıkları daha fazla görünür hale geldi. Yıl boyunca
tüm saldırı ve yıkım çabalarına rağmen halkların iradesinin kırılmayacağını ve
halkların kolay-kolay denetim altına alınmayacakları kanıtlandı. Bu anlamda
2016 yılı birkaç emperyal merkeze dayalı küresel imparatorluğun daha fazla güç
yitirdiği, kendi içinde savunma pozisyonu geçtiği ve halkların özgürlük
arayışların güçlenip- yaygınlaştığı bir zaman dilimi oldu.
ABD hem uluslararası düzeydeki politikalarında başarısız
kaldı, hem de iç sorunlarını çözümünde başarılı olamadı. Dünya genelinde
kendisine karşı yükselen dalga daha fazla güçlendi, küresel çapta ABD
karşıtlığı zirve yaptı. Dünyanın her yerinde ABD karşıtı gruplar-örgütler
gelişti, eylemlikler açığa çıktı. ABD’nin bu durumu önleme ve küresel hakimiyetini
tahakküm etme amaçlı giriştiği askeri operasyonda ise genel olarak başarısız
kaldı. Afganistan, Yemen, Suriye, Libya ve Irak’ta tüm imkânlarını seferber
etmesine rağmen mevzi kazanmadı, gerileme yaşadı. Küresel çaptaki rakipleri ile
giriştiği ekonomik, siyasi ve kısmen askeri rekabette ciddi anlamda darbeler
alarak yılı kapattı. İçte ise beklenmedik bir şekilde Tramp’ın iktidara gelmesi
her yönüyle kaygıların oluşmasına neden oldu. Özellikle göçmen ve Müslüman
karşıtı söylemleri Tramp dönemine dair soru işaretlerini arttırdı. Mevcut
durumda ABD’nin küresel imparatorluğu devam etse de siyasi-ekonomik olarak
ciddi çelişki ve açmazlar ile karşı karşıyadır. Askeri olarak ise dünyanın dört
bir yanında kendisine yönelen saldırılar karşısında tutunamamakta, darbeler
almaktadır.
AB için 2016 Kayıp Yıl Oldu
ABD’nin küresel çaptaki en büyük müttefiki AB için ise 2016
yılı kayıp yıl oldu. AB, 2016 yılı boyunca önemli oranda küresel denklemin
dışında kalarak kendi içi sorunları ile boğuştu. Yunanistan’da ki ekonomik
sorunlar ile kıtaya yönelen göç ve buna karşı yükselen yabancı düşmanlığı yıl
boyunca AB’nin yumuşak karnı olmaya devam eti. Yunanistan da ki ekonomik krizin
İtalya ile İspanya’ya yayılması ve burada kıta çapında bir yıkıma dönüşmesi
önlenmiştir. Fakat AB ülkeleri bu vb. sorunlarla boğuşarak, yıl boyunca önemli
oranda küresel denklem dışı kalmışlardır. Kıta geneline yayılan göç dalgası ve
buna karşıtlık temeline yükselen yabancı düşmanlığı AB’yi büyük oranda felç
etmiştir. İngiltere Referandumunda ayrılık kararı çıkması ve üye ülkelerinin
tamamına yakınında içe kapanmacı eğilimlerin yükselmesi gittikçe Avrupa
birliğini küresel gelişmelerin dışında kalan, seyreden ve sadece kendini
korumaya esas alan bir konuma sürüklemiştir. Türkiye’ye yapılan geri iade
anlaşması ve faşist Türk rejimi karşısında göçmen politikasına dair tutumları
bunun en bariz örneğidir.
Çin ve Rusya gibi diğer küresel güçler içinde 2016 yılının
fazlası ile sorunlu, sıkıntılı geçtiğini söylemek mümkündür. Çin de uzun
yıllardır süren yüzde 12 ve benzeri yüksek düzeyli büyüme oranları 2016’da sert
bir düşüş yaşanmıştır. Ekonomideki veriler yeni istihdam alanı açabilecek
büyüme oranlarının gerisinde kalmıştır. Bu durum Çin’in uluslararası çaptaki
rekabet gücünü darbelediği gibi içte de yeni bir çok sorun ile karşı karşıya
kalmasına neden olmuştur. Bu gelişmenin tetiklediği sorunların 2017’de Çin’i zorlaması
kaçınılmazdır. Ayrıca Tramp’ın uygulayacağı politikalar Çin’de iktisadi ve
siyasi etkide bulunmaya adaydır. Bu nedenle 2016 yılı boyunca Çin son derece
edilgen bir konumda kalmıştır.
Rusya ise uluslararası gözlemcilerin iddialarının aksine
güçlü mevzi kazanması söz konusu değildir. Hem içte, hem de uluslararası alanda
ciddi aşmazlar ile karşı karşıyadır. Kafkasya ve Orta Asya’da Rus karşıtlığı
temelinde cihadist potansiyel gelişme halindedir. Bunun Rusya’ya karşı
saldırılara dönüşmesi her zaman ihtimal dahilindedir. Abhazya- Gürcistan,
Ermenistan- Azerbaycan, Ukranya ve kırım sorunları her an patlamaya hazır birer
bomba olarak Rusya’nın bünyesinde durmaktadır. Bu anlamda Rusya’nın hem kendi
bünyesi, hem çevresi adeta mayın tarlasındadır. Orta Asya ve Kafkasya’daki
küçük bir kıvılcım tüm alanı Rusya için cehenneme çevirebilir. Bu yönüyle
Kırımın ilhak edilmesi yoluyla Ukrayna ve Esat’ın iktidarda tutmasıyla da
Suriye de Rusya’nın zafer kazandığından bahsetmek zordur. Mevzilerinin kısmen
koruması olarak değerlendirilebilinir- ki bu da Rusya’nın başarılı
politikalarından çok diğer aktörlerin başarısızlıklarının yol açtığı bir
sonuçtur.
Bölge genelinde üçüncü dünya savaşı Suriye, Irak, Yemen ve
kısmen Libya da derinleşerek devam etmektedir. Türkiye’de bu denkleme dahil
olmaya adaydır. Bu alanlarda savaşan güçlerin iç –içe, yan yana olmaları her
alanda değişkenliklere yol açmaktadır. Bu nedenle İttifaklar ve karşıtlıklar
günlük -anlık değişmektedir. Tüm bu alanlardaki savaşlarda kazanan yoktur.
Türkiye, Arabistan gibi tümden kaybeden ve kısmen daha az kaybeden güçler
vardır. Zafer kazandığını ilan eden Suriye rejiminin eline geçen
yıkıntılardan-enkazdan oluşan şehir ve kasabalardır. Buralardaki savaş tüm
küresel güçleri bünyesine çekse de geçici başarı ve başarısızlıklar ötesinde
bir sonuç yaratmamaktadır. Halep ve Musul örneğinde görüldüğü gibi şehirleri
toptan yıkmaktadır. Oralarda yaşayan kitlelerin imhası pahasına elde edilen
başarılar ya da askeri zaferler daha fazla sorun üretmekte, insani dramı
derinleştirip, kitlesel göç dalgalarını tetiklemekte ve etnik yada mezhepsel
boğazlaşmaların zemini haline gelmektedir. Şialiğin merkezi İran ile Sünniliğe
dayalı mezhepçi politikaları esas alan Türkiye ile Arabistan kutuplaşması bu
konuda en tahripkar rolü oynamaktadır. Türkiye her türlü kirli yöntemlerle tüm
bölgenin demografik yapısı ile oynayıp bölgedeki çatışmayı daha fazla
derinleştirilmektedir. Irak, Suriye gittikçe mezhepsel cepheleşmenin, ayrışmanın
ve boğazlaşmanın merkezi haline getirilmek istenmektedir. Tüm uğraşlarına
rağmen İran uzun vade de bölgesel güç olarak kalması düşünülemez. Çünkü mevcut
politikası ile bizzat ilişkileri çelişki üretiyor. Bölgesel gerçeklikle
örtüşmeyen sonuçlara neden oluyor. Türkiye ve Arabistan ise uygulamaları ile
bölge halklarının geleceğini yok ediyor. Daha şimdiden bölge denkleminde
yerlerinin olmadığı daha fazla açığa çıkıyor. Türkiye’nin yayılımcı neo
Osmanlıcı politikaları tüm bölgeyi yakma potansiyeline sahip olduğu görülüyor.
Türkiye’nin yayılımcı ve aşırı pragmatizme dayalı politikası Halep’te yenildi.
Diğer alanlarda da buna benzer bir akıbetle karşılaşması kaçınılmazdır.
Kürdistan özgürlük mücadelesi açısında da önemli mevzilerin
kazanıldığı ve her alanda niteliksel büyümenin yakalandığı bir yıl oldu. Yılın
geneline yayılan faşist sömürgeci saldırılar boşa çıkarıldı. Saldırı
pozisyondaki sömürgeciler ve bağlantılı çetelerin iradeleri ciddi anlamda
kırıldı. Başarma ve kazanma umutları yok edildi. Özgürlük güçleri ise siyasi,
askeri vb tüm alanlarda güçlü mevziler kazandığı bir yıl oldu. Sömürgeci TC
siyasi olarak hem genel, hem de bölgesel düzeyde derin bir tecritle
karşı-karşıya kaldı. Ekonomik olarak derin bir krize sürüklendi, bu durum her
geçen gün derinleşmektedir. Askeri olarak ise karada hareket edemez hale geldi.
Hem Kürdistan hem de Suriye’de tekniğe dayalı savaşır durumdadır. Özgürlük hareketinin Bakurê Kürdistan’da yakaladığı
ivme diğer parçalara da yansımakta, buradaki kazanımları büyütüp, güvence
altına almaktadır. Rojava’da ki kazanımlar adım adım tüm halklara mal edilerek
güçlü bir alternatife dönüşmektedir. Başurê Kürdistan’da var olan yapılar
halkın sorunlarına cevap olma bir yana kendileri sorun kaynağına dönüştüler. Bu
alanda da özgürlük hareketinin ideolojik-felsefim olarak alternatif olma düzeyi
daha fazla örgüt gücüne kavuşarak yaşamsallaştı.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”