03 Eylül 2019 Salı Saat 06:29
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
Sorunun çözümü konusunda Özgürlük Hareketi tarafından tüm
demokratik çözüm önerileri sömürgeci Türk rejimi tarafından reddedilmiştir.
İşgalci Türk rejimi soykırımı tek çözüm yöntemi biçiminde benimseyerek yaygın
ve yıkıcı bir savaş sürecini geliştirmiştir. Böylece Kürdistan devrimi
tekrardan radikal bir mücadele sürecine evirilmiştir.
19 Ağustos 2019 darbesiyle AKP-MHP iktidarı Kürt soykırımına
bağlı olarak planladığı üç büyük operasyonu devreye sokmuştur. Aynı günde üç alanda
gerçekleşen saldırı soykırım planının bir halkası biçiminde gelişmiştir. Siyasi
darbeyle atanan kayyumların amacı toplum iradesinin gaspı ve demokratik siyasal
alanın Kürtlere tamamen kapatılması ve tasfiye edilmesidir. Toplu gözaltılar
siyasi soykırımın devamı ve örgütsel yapının etkisizleştirilmesini
hedeflemektedir. Botan sahasını merkez
alan, Hakkâri, Şırnak, Van, Zagros-Cilo alanlarını kapsayan “Pençe ve “kırım işgal
hareketini de içine alarak Behdinan’a uzanan askeri operasyon ise gerillayı
imhayı amaçlamaktadır. Siyasal, örgütsel ve askeri alandaki bu operasyonlar
devletinin Kürtlere karşı topyekûn bir savaş kararını ve ısrarını bir kez daha
göstermektedir. 19 Ağustos darbesi aynı zamanda sömürgeci devlet aklının
Kürtlere verdiği cevaptır. Bu sürecin önünü almaya çalışan ve sorunu savaşsız
demokratik yöntemlerle çözme arayışında olan PKK önderliğine ve çağrılarına bu
şekilde cevap verilmiştir. Savaşın daha da şiddetleneceği, saldırıların daha da
yoğunlaşacağı görülmektedir. Bu durumda Kürtlerin tek seçeneği meşru savunma
araçlarını en etkili şekilde kullanmaktır.
Meşru savunmanın meşruluğu dayandığı demokratik toplumsal
olgudur. Bu açıdan meşru savunma evrensel bir haktır. Ataerkil sınıflı toplumla
şekillenen ve toplumlar üzerinde iktidarcı-devletçi-talancı tahakküm kuran
sömürücü sisteme karşı özgürlükçü her türlü toplumsal direnmeler ve başkaldırılar
mücadeleler bu çerçevededir. Zorla köleleştirilmiş kölenin efendiye,
toprağından edilmiş köylünün ağaya/derebeyine, emeğinin karşılığını alamayan
proletaryanın kapitalist burjuvaziye, ülkesi işgal edilmiş, sömürgeleştirilmiş
ulus ve toplumun sömürgeciye, binlerce yıldır kapatılıp köleleştirilen kadın
ulusunun ataerkil sisteme karşı kurtuluş ve özgürlük direnişi kutsal savunma
anlamına gelmektedir. Zalim Nemrut’a karşı İbrahim’in, acımasız Firavuna karşı
Musa’nın, köleci Roma zulmüne karşı Spartaküs ve İsa’nın, insanı diri diri
toprağa gömen cehalet sistemine karşı Muhammed’in direnişi ve diğer benzeri tüm
mücadele ve direnişleri bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Sovyet
Bolşevik devrimiyle birlikte bağımlı ve sömürgeleştirilmiş toplumlar için yeni
bir mücadele dönemine girilmiştir. Sovyet devriminin etkisiyle klasik
Sömürgeciliğe karşı gelişen Çin, Hindistan, Vietnam, Cezayir, Gine, Mozambik, Küba
gibi ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadeleleri 20. Yüzyıla damgasını vurdu.
Halkların kaderini tayini ve bu kaderi tayin araç ve yöntemleri konusunda ciddi
tartışmalar yaşandı yeni hukuksal tanımlamalar ve yorumlar geliştirildi. Büyük
bedeller pahasına elde edilen bu haklar insanlığın genel kazanımlarına
dönüşerek evren hukuk normları haline geldi. Kuşkusuz bu haklar sömürgeci
güçlerin bahşettiği haklar olmayıp büyük bedellerle insanlığın kazandığı
demokratik haklardır. Üç kuşak temel haklar da bu mücadelelerin sonucu olarak
elde edilmiştir.
Evrensel Hukukta Üç
Kuşak Haklar
Evrensel Üç kuşak temel haklarıyla evrensel düzeyde birey,
sınıf, ulus, din-mezhep, cins ve farklı kültürlere dayalı grupların hakları
düzenlenmiş ve güvenceye alınmıştır.
İnsan Hakları: Sınıf, ulus, din, cinsiyet, etnik, grup ve
ırk ayrımı yapılmadan insan oldukları için herkesin sahip olması gereken
özgürlükler ve bunların güvenceye kavuşturulmasını ifade eder. Uluslararası
hukukta belirlenmiş bu üç kuşak haklar şunlardır.
1.Kuşak Haklar: Bireysel sivil ve politik temel
haklar. Düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü, örgütlenme, toplantı ve gösteri
hakları, anadilde eğitim, yaşam vb. haklar
2.Kuşak Haklar: Ekonomik, sosyal, toplumsal ve
kültürel haklar.
3.Kuşak Haklar: Grup ya da Topluluk hakları. Halklar
ve Halkların kültürel, ulusal varlıklarını özgürce geliştirme ve yaşama hakları
Ezilen, sömürülen sınıf, ulus, kadın ve halkların tarih
boyunca yürüttüğü mücadeleler sayesinde elde edilmiş bu haklar tüm insanlığa
mal olmuş demokratik değerlerdir. Günümüzde de bu uğurda verilen mücadele
hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Ancak demokratik kazanımlar
ve haklar hukukta tanımlansa da bu hakların kullanılmasında egemen devlet ve
sömürge rejimlerinden kaynaklı ciddi sorun ve engeller söz konusudur. Demokratik
hakların kullanılmasında getirilen kısıtlamalar, uygulanan politik çifte
standartlar ve bu yönlü toplumsal taleplere şiddetle karşılık verilmesi
çağımızda temel bir sorunu teşkil etmektedir. Söz konusu uluslararası sözleşmelere
imza atmış devletlerde bile uygulama problemleri yaşanmaktadır. Demokratik ve
hukuki bu normlar siyasi ve ekonomik çıkarlara endekslenmiştir. Dolayısıyla
halkların yaşadığı problemler kalıcı bir çözüme kavuşmamaktadır. Hâkim hale
getirilen, halkların ve toplulukların hak ve özgürlükleri değil devletlerin ve
egemen sınıfların çıkar ilişkileri olmaktadır. Öyle ki, insanlığın binlerce
yıldır yarattığı yeryüzü maddi ve manevi zenginlikleri egemen azınlık bir
sınıfın elinde toplanır ve burada sınırsız bir tüketim yaşanırken, insanlığın
ezinci çoğunluğu sefalet düzeyinde bir yaşama mahkûm edilmektedir. En büyük hak
gaspı öncelikle bu alanda yaşanmaktadır. Oysa tüm insanlık yaratılan bütün
zenginlik ve birikimlerden eşit düzeyde yararlanma hakkına sahiptir. Ancak bu
eşit paylaşım, sınıflı kapitalist sistemde gerçekleşemez. Sosyalizme dayalı
Demokratik Komünal mücadelenin haklılığı ve meşruluğu bu gerçeklikten
doğmaktadır.
Kapitalist
modernitenin sömürücü, iktidarcı-devletçi ve milliyetçi zihniyeti yüzünden
çağımızda kriz derinleşmiş ve ciddi birçok sorun yaşanmaktadır. Bu nedenle
gerek dünyada gerekse Ortadoğu’da birçok sorun çözümsüz bırakılmaktadır.
Yaşanan bu kaotik ortamda halklar açık bir imha, işgal ve soykırım kıskacına
alınmaktadır. Varlıklarını koruma ve özgürlüklerini sağlamak isteyen
toplumların meşru müdafaası bu aşamada zorunluluk haline gelmektedir. Kürt
sorununun çözümsüzlüğünün altında da aynı nedenler yatmaktadır. Kürdistan’ı
işgal altında tutan dil, kültür, kimlik gibi doğal hakların kullanılmasına
bile fırsat vermeyen, her türlü insani, demokratik hak ve istemi şiddet ve
baskı kullanarak vahşice bastıran, inkâr ve imhada ısrar edip ve bu konuda
hiçbir hukuku tanımayan sömürgeci rejimler karşısında meşru savunma hakkının
kullanılması kaçınılmaz tarihi bir görev olmaktadır. Kürdistan’da savaş tercih
değil bir zorunluluktur. Var olmanın yegâne şartıdır. Kürdistan’da verilen
silahlı mücadele bu haklılığa dayanmaktadır. Zira Kürt toplumu klasik
sömürgeninde ötesinde uluslararası bir sömürge düzeyinde bir statüsüzlüğe
mahkûm istenmiştir. Kürdistan halkı: Siyasi
anlamda sömürgecilik, ekonomik anlamda açlık, işsizlik, yoksulluk ve talan,
kültürel anlamda asimilasyon ve soykırım, askeri olarak da işgal konumunda
bulunmaktadır. İşgalci güçlerin bu siyaseti Kürt toplumunun demokratik
komünal değerlerini dağıtıp ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Böylesi bir
ortamda direnme ve özgürlüğüne sahip çıkma görevini yerine getirmemek en başta
kendine, özgürlük ve demokrasi mücadelesi vermiş insanlığa ihanetle eş
değerdir. Temel bir hukuku çiğnemedir.
Varlığı ve kültürel hakları inkâr edilen, değerleri talan
edilen, her türlü çağdışı saldırıya maruz bırakılan bir halkın başvuracağı
meşru savunma savaşı bir seçenek değil, varlığını, onurunu, özgür yaşamını,
değerlerini koruyacağı ve geleceğini/ kaderini belirleyeceği bir mecburiyet
olarak öne çıkmaktadır.
Dıjwar SASON
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html