Bugün 29 Ekim 2023! 29 Ekim 1923’ten bu yana dile kolay tam 100 yıl geçti. Bundan tam 100 yıl önce Kürt halkının yokluğu temelinde adına Türkiye Cumhuriyeti denilen Sömürgeci soykırımcı Türk Devleti (SSTD) resmen kuruldu. Kuruluşunu kutlamak için şatafatlı törenler, yürüyüşler, şölenler yapıldı ve kadehler kaldırıldı. Bugün de Sömürgeci-Soykırımcı Türk Devleti sınırları içerisinde bulunan her alanda benzer kutlamalar tekrarlanmaktadır.
Peki kutlanan nedir? Bu kadar keyif, coşku, dualar ve kadeh kaldırmalar ne için? Kutlanan, Kürtlerin ve diğer tüm halkların inkarı ve yok edilmesi temelinde Türk devletinin kurulmasıdır. Kutlanan, yapılacak katliamlara ve soykırıma hazırlıktır! Kutlanan, tüm halkların köleleştirilmesidir. Kutsal İslam dini adına okunan hutbeler, edilen dualar ve kılınan namazlar da Kürdün yok edilmesinedir.
Havaya kalkan kadehlerde kimlerin kanı vardı? Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk devletinin tarihi katliam, soykırımlarla doludur. Çünkü geldikleri yerlerin sahipleri vardı. Türk egemenleri bu alanlara yerleşip, kendilerine yurt etmek için, bu toprakların sahiplerini, ya korkutup kaçırttılar, ya da katledip-soykırıma uğratarak kendilerine yer açtılar. Demografik değişiklikleri o günden beri yapmaktadırlar. İşte kutlanan budur; yüzyıllık katliamın tarihi, başta Kürt halkı olmak üzere Mezopotamya ve Anadolu’da bulunan halkların resmen yok sayılmalarıdır. Bu soykırım fermanın yazılmasına kutlamalarda kadehler kaldırılıp camilerde hutbeler verildi. 100 yıldan beri her yıl ‘Yaşasın Cumhuriyet’ çığlıkları yükseltildi. Peki Kürtler için bu atılan çığlıkların anlamı neydi? ‘Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti’nin anlamı Kürtlere ölümdü… Çünkü faşist cumhuriyetin yaşaması için, Kürtlerin yok edilmesi gerekirdi. ”Tek millet, tek devlet, tek bayrak…”’ın anlamı diğerlerinin yok edilmeleridir. Dolayısıyla kutlanan soykırım bayramıdır. Bir halkı yok etmeyi bayram saymak gerçekliği şimdi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Onun için de, 29 Ekim’e, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Soykırım Bayramı’ demek en doğrusudur. Çünkü ancak bu kavramlaştırma, onların gerçeğini ifade etmektedir.
SSTD’nin eğitim kurumlarında, bu soykırım Cumhuriyetin ilelebet yaşayacağı söylenir. Bu sözler büyük soykırımcı katil M. Kemal’in adına büyük harflerle duvarlara, panolara vb. yazılır. Bunun Kürtler ve diğer halklar için anlamı ise sonsuza dek Kürtlerin ve diğer halkların yok edilmeye çalışılacağının ifadesidir. Bunun yemini, ısrarı ve inadıdır. Bunun için 1924 Anayasa’sında devlet sınırları içerisinde yaşayan herkes için Türk’tür ifadeleri kullanıldı. En son 1982 Anayasası’nın 66. Maddesinde ise “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı bulunan herkes Türk’tür” demek suretiyle, inkar ve soykırım kanunu kesinleştirilmiştir. Bütün bunların izahatı şudur; sömürgeci, soykırımcı Türkiye Cumhuriyeti özünde Kürt halkı ve diğer halkların inkarı ve soykırımı temelinde kurulmuş, inkar edilenlerin ise tümden yok edilmesi için anayasal, yasal, askeri, siyasi, istihbari, idari, kültürel, eğitim ve ekonomik tedbirler alınmıştır. Bunlar öyle üstünkörü alınan kararlar değildir. Dünya çapında araştırmalar yapılarak ve Kürtlerin sosyolojik-kültürel olarak incelenmesi ve nasıl yok edileceğinin araştırılması temelinde alınan kararlardır.
Kürtlere ve diğer halklara şu dayatılmıştır; Mahmut Esat Bozkurt denilen faşist çetenin belirttiği gibi tek bir hak tanınmıştır, o da “Türklere köle olma hakkıdır.’ Sömürgeci faşist Cumhuriyetin kurulmasından önce başlayan soykırım uygulaması 1925’ te Şark Islahat planı ile Kürtlere ve Kürdistan’a ilişkin gizli bir devlet anayasası hazırlanmıştır. Bu 100 yıllık süre içerisinde yüzlerce hatta binlerce sayfalık gizli soykırım raporları hazırlanmış ve bu temelde bunlar yürürlüğe girmiştir. Aslında devletin esas kuruluş felsefesi budur, gerisi bunu örtbas etme, görünmez kılmaya ve bu durumu meşrulaştırmaya dönük açıklamalardır. Kutsal İslam dinini dahi bu temelde kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bir taraftan laiklik dillendirilirken öte yandan din adı altında Kürtlerin yok edilmesi temelinde bir diyanet mekanizması oluşturulmuştur. Siyasal partiler kanunu, dernekler kanunu ve iskan kanunları tümü ile bunun için oluşturulmuştur.
Şeyh Sait, Seyit Rıza ve İhsan Nuri Paşa’nın öncülüğünde gelişen Serhildanlar kanlı bir şekilde soykırımı tamamlamak için bastırılmışlardır. Bütün bunlar demek oluyor ki bu faşist soykırımcı Cumhuriyet bir avuç çete, katliamcı, soykırımcı ve onun çıkarları ve Kürt, Ermeni, Asuri, Rum, Gürcü ve Laz halklarının yok edilmesi Türkleştirilmesi temelinde kurulmuştur. Bu ilanla da ‘sizi yok edeceğiz’ kararı dile getirilmiş ve 100 yıldan beri yapılan bu uygulama kutlanmaktadır.
1071’de Kürdistan’a gelen Türkler, Kürtler ile dostluk geliştirirken bu ilişki 1500’lü yıllarda bir ittifaka dönüşmüştür. Yine 1919’da Emperyalist işgale karşı birlikte mücadele etme yeminine dönüşmüştür. Ne yazık ki 29 Ekim 1923’te, Kürtleri ve diğer halkları yok etmek için Kürdistan’ı Türk uluslaşma alanı haline getirmek için karar kıldılar. Ve bu karar bugün faşist soykırımcı şef Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli tarafından geçen 100. Yıldan daha alçakça bir biçimde gündemleştirilmektedir. Rojava’da yapılan bombardımanlar tartışmasız bir biçimde bir soykırım uygulamalardır. Efrin, Serêkaniye ve Gire Spi’deki demografi değişimleri tam anlamı ile soykırımın ifadesidir. Yine Güney Kürdistan’daki saldırılar da aynı amaçla yapılmaktadır.
1921 ve 1923 arası süreçte bazı gafil Kürtler, Kürt soykırımcısı Mustafa Kemal’in oyununa geldiler. Meclisin bir Türk ve Kürt meclisi imajını güçlendirme için sarf ettiği sözler ve yapılan davetlere uyarak yer aldılar. Kürt’ün soykırım belgesi olan Lozan anlaşmasını hararet ile desteklediler. Fakat 1923’ten sonra bunların hepsi ya meclis dışına atılmış ya sürgün edilmiş ya da öldürülmüşlerdir. İsteyen bu süreci anlatan kitap, dergi ve internet sitelerine bakabilirler. Hasan Hayri bunların en önde gelenidir. O da gaflet uykusundan ancak idam sehpasının önüne gelince ayıkabilmiştir.
SSTD’nin kemalizmi, liberalizmi, faşizmi, Türk-İslam sentezini Kürt ve diğer halkların soykırımı tamamlamak için kullanmışlardır. Ancak her türlü yola baş vurmasına rağmen Önder APO ve PKK öncülüğündeki Kürt halkı ve diğer halkların devrimci uyanışı ve örgütlenmesi ve savaşmasının önüne geçememişler ve geçemeyeceklerdir de.
Durumun anlaşılması için Kemal Pir’i ve onun ünlü bir sözünü anmanın yeridir. Kemal Pir büyük bir enternasyonal devrimci idi ve bu büyüklüğünün sonsuza dek korunacağından kimse şüphe etmemelidir. İnsanlık var oldukça onun büyüklüğü aşılamayacaktır. O her zaman büyük yaşayıp büyük mücadele edip ve yeri geldiğinde büyük, unutulmaz sözler söylemesini de bilmiştir. 12 Eylül askeri faşist cuntasının zindan karanlığında Esat Oktay ile bir tartışmasında aralarındaki diyalog şöyledir: Esat Oktay, Kemal Pir’e ‘bazıları teslim oluyor ama onlar küçük balıklardır, bana senin gibi büyük balıklar lazım ve senide teslim alacağım’ der. İşte o esnada Kemal Pir yüzünde hafif bir tebessüm ile işkenceci Esat Oktay’a şu cevabı verir. ‘Büyük balıkların kılçığı da büyük olur, o balığın kılçığı boğazında kalır sen o balığı yutamazsın o kılçık seni boğar’ der.
Hatırlatmakta fayda var. SSTD tam yüzyıldan beri fiziki ve kültürel soykırım, demografi değişimi ile Kürtleri yok etmek ve Kürdistan’ı hafızalardan silerek yutmak istedi. Ancak Kürdistan büyük bir ülke, Kürt halkı da Ortadoğu’nun en büyük köklü halklarından birisidir. Önder APO, PKK ve Kürdistan özgürlük gerillası da 21.yy’ın en büyük çözüm ve en büyük direniş gücüdür. Nasıl ki soykırımcıların şahı Mustafa Kemal ve İnönü soykırımcıları Kürtlüğü ve Kürdistan’ı yutamadıysalar kendisini ikinci Atatürk yerine koyan faşist Erdoğan ve onun yamağı Devlet Bahçeli soykırımcıları da 21.yy’da ne Kürtleri ne de Kürdistan’ı yutabilir ne de PKK’yi ezebilirler. Çünkü kılçık büyük, sömürgeci soykırımcı Türk devletinin boğazına takılmış ve onları nefessiz bırakmaktadır.
Kemal PİR’in büyük sözü pratikte gerçekleşiyor!
Boğaz hırıltılarını duyuyor musunuz?
Halkların kanı üzerinde iktidar kuranlar, döktükleri kan gölünde boğulacaklardır!
Göreceksiniz!
Son söz: Büyük fedai eylemci Derweş yoldaş, sömürgeci soykırımcı Türk devletinin esas başkenti İstanbul’da 2010 yılının 31 Ekimin’de eylemini yapmadan önce, çektiği video da şöyle diyordu: “Cumhuriyet Bayramını kutluyorlar. Milyonlarca Kürdün inkarı temelinde kutluyorlar. 31 Ekim’de yapacağım eylemimle bunu size zehir edeceğim!” diyordu.
Eğer, sömürgeci soykırımcı Türk devleti inkar-imhada geçen yüzyılda olduğu gibi ısrar ederse, Derweşler çoğalacaktır!
Yasin NAVDAR