31 Aralık 2016 Cumartesi Saat 03:14
Başurê Kürdistan’da Göç ve İskan Politikası
Birinci Dünya savaşında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu,
30 Ekim 1918 tarihinde imzalamış olduğu Mondros anlaşmasıyla teslimiyeti resmen
kabul ederek savaştan geri çekilmiştir. Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun
hâkimiyetindeki topraklar İtilaf (İngiltere, Fransa, İtalya) devletlerine
bırakılmış olur. Zaten daha önceden İngiltere ve Fransa 16 Mayıs 1916 Kahire’de
gizlice bir araya gelerek Sykes-Picot anlaşmasıyla bölgeyi kendi aralarında
paylaşmışlardı. Bu fiili durum Irak’ın direk İngiltere hâkimiyetine
bırakılmasıydı. İngiltere kukla bir yönetim yerine kendisi ülkeyi idare etmeye
çalıştıysa da halkın şiddetli tepkisi karşısında geri adım atarak kukla bir
hükümet ile işleri idare etmeyi kendi çıkarlarına daha yakın buldu. Böl-parçala
ve yönet politikası çerçevesinde Irak idari yönetimi inşa edilirken, Irak
halkının etnik ve mezhep bileşimi dikkate alınarak yapılmıştır. Irak halkının
tahminen %60’ı dolayında Şii Arap, % 18 Kürt, %12 Sünni Arap ve diğer
azınlıklardan, % 10 dolayında ise Türkmen, Asuri ve diğer etnik gruplardan
oluşmaktaydı. İngiltere, Sünni azınlığı iktidarda tutarak çoğunluğu baskı
altına alarak kendisine sürekli bir
şekilde ihtiyaç duyacak bir idari yapı kurmuş oldu. 1921 Mart ayında Kahire’de
yapılan kongrede Irak için krallık rejimi uygun görülür. İngilizler, Irak
devletinin meşruiyetini ve içerden diğer mezhep ve etnik gruplardan gelebilecek
olası tepkilerin önünü almak için Hz. Muhammet’in soyundan geldiğini iddia
ettikleri Kral Faysal bin Hüseyin’i Irak’ın başına getirirler. Ayrıca bu
yöntemle İngilizler hem Irak’a tamamen hakim olurken hem de Osmanlının ardından
doğan halife boşluğunu bu şekilde doldurularak diğer İslam ülkelerine de
etkilemeye çalışmışlardır. Ama aynı zamanda Sünni azınlığa dayanan bu hükümetin
kendisi dışında dayanağının da olmadığının hesabını iyi yapmışlardır.
Irak’ın Türkiye sınırları uzun süre tartışma konusu olduktan
sonra 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara’da, İngiltere ile Türkiye devleti
arasında yapılan Ankara anlaşmasıyla netlik kazanır. Bu anlaşmayı Kürt halk
önderi Abdullah Öcalan Kürt soykırımının başlangıcı olarak ele alır. Aynı
şekilde Kürdistan tekrardan parçalanmış olur. Bu anlaşma, Kürt inkâr ve imha
politikasının bölgesel ve uluslararası alanda fiili olarak hayata geçirilmesi
anlamını taşıyordu.
İngilizlerin 1925’te Musul’u Irak’a dâhil edeceği netleşince
Birleşmiş Milletler, Irak yönetiminden Kürtlerin haklarını verilmesini ister.
Buna karşılık o zamanının Irak hükümeti BM’ye Kürtlerin tüm haklarının
verileceği taahhüdünde bulunarak gerekli belgelere imza atar. Irak hükümeti
böylelikle Kürtlerin bazı haklarını güvence altına almış oluyordu. Bunlardan
biri Irak’ın resmi dili Arapça fakat başta Kürtçe ve diğer dillerin eğitim
görme ve dili geliştirme olanakları tanınmıştı.
23 Ağustos 1921 tarihinde krallık rejimi olarak ilan edilen
Irak rejimi, 1950’li yıllara doğru gelindiğinde Kral Faysal’ın tutucu ve batı
yanlısı politikalarına maruz kaldı. Buna karşı 1957 yılında ordu içinde Albay
Abdülkerim Kasım önderliğinde örgütlenen Özgür Subaylar birliği, 14 Temmuz 1958
tarihinde hükümetçe planlanmış bir askeri hareketten yararlanıp askeri bir
darbe yaparak krallık rejimini devirerek yerine Cumhuriyet ilan ettiler. Kasım,
yeni Cumhuriyet’in rengini 27 Temmuz 1958 tarihinde geçici bir anayasa yaparak
vermeye çalışır. Bu geçici anayasada şu değişikliği yapar “Irak toplumu tüm
yurttaşların tam bir işbirliği, hak ve özgürlüğü temeli üzerinde kuruludur. Bu
ulus içinde Arapların ve Kürtlerin işbirliği esastır. Irak anayasası, ulusal
hakları güvence altına almıştır” der.
Ve ayrıca iki halkın eşitliği, yeni cumhuriyetin armasında da sembolize
edilerek bir Kürt hançeri Arap kılıcıyla çapraz resmedilir.
Yeni kurulan Kasım hükümeti, genel politik çizgisini de şu
şekilde ortaya koyar: “Ulusal Birlik Cephesi, Irak’ın mevcudiyetinin bütün
yurttaşların işbirliğine, onların haklarına saygı gösterilmesine,
özgürlüklerinin korunmasına dayandığı görüşündedir. Ulusal Birlik Cephesi, bu
hakların gerçekleşmesine yardımcı olacaktır der.
Kürtler, Irak’taki Abdülkerim Kasım darbesinin en önemli
müttefiki idiler. Darbeyle iktidara gelen Kasım, kısa zamanda kaleme alınan
yeni anayasada Irak’ın asli unsurlarının Kürtlerden ve Araplardan oluştuğunu
teyit etti. Albay Abdülkerim Kasım, Kürtlerle ilişkilerini sıcak tutmak ister.
Bu amaçla 1947 yılından beri hapiste bulunan Şeyh Ahmed Barzani’yi serbest
bırakır ve Moskova’da bulunan Mustafa Barzani’nin de Irak’a dönmesine izin
verir.
Celal Talabani’nin kayınpederi ve dönemin KDP parti meclis
üyesi ve sekreteri olan İbrahim Ahmet bu dönem için, Kürt Halkı Önderi Abdullah
Öcalan ile 1995 yılında ulusal sorun, Kürt partilerinin geçmişi ve geleceği
üzerinde yapılan tartışmalarda şunları ifade eder “14 Temmuz Devrimi’nden
sonra, Başurê Kürdistan halkı için bir fırsat ortaya çıkıyor. Fakat bu parça,
bu tarihte kısa bir dönem içinde Kürt meselesini çözmediği gibi, daha da
ağırlaştırıyor. 1961 Devrimi’nin başlamasıyla yarattığı hastalık sevaptan,
oluşan isyanın kötülüğü ise iyiliklerden daha fazladır. Bunun nedeni
önderliktir. Çok yanlış taktikler de vardır. Sonuçta Irak’ta diktatörlük egemen
oldu. Kürt hareketi çok zayıfladı. Bu anlamda bütün Kürdistan’a da zarar
verdi. Abdülkerim Kasım döneminde Kürt hareketi, Kürt meselesi yalnız Güney’de
değil diğer Kürdistan parçalarında da dönemin temel sorunlarından biri oldu
diyen İbrahim Ahmet şunları ifade ediyor “Bölgede ve dünyada temel sorunlardan
biri olduğundan üzerinde durulması gerektiği ortaya çıktı. Hatta dünyada ve
bölgede Irak ile ilişkileri olan devletlerin Irak’taki konsoloslukları, Kürt
hareketi ile özgün ilgileniyorlardı. KDP’yi siyasi bir hareket olmanın yanı
sıra, bir milletin temsilcisi olarak da görüyorlardı. Irak hükümeti ilk defa
Irak topraklarının Arapların ve Kürtlerin olduğuna ilişkin itirafta bulundu.
KDP’yi de bir Kürt siyasi partisi olarak kabul etti. Bunun üzerine Bağdat’ta,
KDP’nin yayın organı olan Xebat isimli gazeteyi Abdülkerim Kasım döneminde
çıkarmaya başladık. Bu organda, İran ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili yazılar
açık ve özgür bir şekilde yazılıyordu.
Bu dönemde Kürtler açısından Parti kurmak, hükümet olmak
veya koalisyonlarda yer almak mümkündü. Gizli yürütülen KDP’nin faaliyetleri bu
süreçten sonra resmileşti. Daha sonra Abdülkerim Kasım önderliğinde kurulan
ulusal cephe içinde KDP’de yerini alır.
Böylelikle resmen hükümette yer aldılar, kendilerine bakanlıklar
verildi. Irak’taki bu gelişmelerden başta ABD, İsrail, İngiltere olmak üzere
birçok Arap emir ve şeyhleri ayrıca Türk ve İran devletleri rahatsızdılar.
Bunun için içerden ve dışardan Irak’taki yeni rejime müdahale ederek alt etmek
istiyorlardı. Özelikle içerden bazı Arap ve Kürt aşiretleriyle yapılan
görüşmeler, yine zamanın KDP lideri konumundaki şahsiyetlerle yapılan gizli
görüşmeler sonucunda Kürtler lehine olan bu süreç tersine çevirilerek boşa
çıkarılmıştır. Örneğin İbrahim Ahmet bu konuda şunları ifade eder “Adı geçen
devletler (İran, Türkiye ve Arap devletleri) o dönemde Kürtlere, Araplara ve
Irak Cumhuriyeti’ne karşı komplo ve oyunlara girişmeye başladılar. Bu devletler
içerde Kral Faysal döneminde çıkarları olan bazı Arap ve Kürt aşiretlerine
dayanarak, meliklik rejimini geri getirmek istiyorlardı. Çünkü bu çevrelerin
çıkarları A. Kerim Kasım tarafından yerine getirilmiyordu. Bu muhalefet,
sömürgeci ülkelerin yanı sıra ABD tarafından da destekleniyordu. ABD, Kasım
rejimine karşı Musul’dan başlayıp yavaş yavaş tüm Irak’ı kapsayacak bir darbe
planladı. Böyle bir darbe hareketine başlamadan önce özellikle de Kürtlerle
ilişkiye geçti. Ayrıca KDP ile ilişkiye geçip, “sizin partinizin Kasım’a
karşı girişeceği hareketi maddi, manevi ve silahlı olarak destekleyeceğiz”
dediler. Hatta bizden dost ve üyelerimizi Lübnan’a Ketayiplerin -gerici bir
Lübnan Hıristiyan hareketi- yanına gönderip eğiteceklerini, bunları
silahlandıracaklarını bile söylediler. 1961-62 yıllarına kadar bu süreç böyle
devam etti. Daha sonra Irak hükümeti ile Kürtler arasında sorunlar çıktı ve
nitekim savaş başladı.
8 Şubat 1963’te
Abdülselam Arif komutasındaki ordunun gerçekleştirdiği darbe ile Baas Partisi
iktidara gelir ve Abdülselam Arif devlet başkanı olur. Ama ömrü pek uzun olmaz
çünkü 18 Kasım 1963’te Baas Partisi içindeki bölünmeden sonra yetkileri
kısıtlanan Abdülselam Arif, ordunun desteği ile Baasçıları tasfiye eder. 17 Temmuz 1968’de Baas Partisi yeni bir darbe
ile iktidarı tekrar ele geçirir ve Saddam Hüseyin’in akrabası olan General
Hasan El-Bekr devlet başkanı olur. Bu süreçten sonrası Başurê Kürdistan için
yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Koyu Arap milliyetçiliğinin şekillendiği
dönemdi. Sadece Irak’ta değil, bölgede ve tüm Arap camiasında yükselen bir
durumdu. Milliyetçiliğin yeni adı Baasçılıktı. Baas ideolojisinin Irak’ta
iktidara gelmesinden sonra Kürtlere karşı uygulanan asimilasyon, göç ve
demografik yapının değiştirilmesi çalışmaları planlı ve sistematik bir hal
alır. Devlet memuru, askeriyede subay, devlet şirketlerinde çalışan olabilmek
için öncelikle Baas partisinin bir üyesi olma zorunluluğu getirilmiştir. 1968
yılında “Irak Arap kimliğinin düzeltilmesi adı altında çıkarılan bir yasa ile
Fiili, Kakai, Goi, Ömeri, Harunî, Ezîdî Kürtlerin hepsinin kütüklerinde
değişiklik yapılarak Arap milliyeti yazıldı. Çünkü Baas yasalarına göre
Kürtler’in, Irak’ta hiçbir şekilde gayrimenkul, araba ya da mülkiyet edinme
hakları söz konusu değildi. Bu hak ancak Arap olduğunda tanınırdı. Bu yasa ile
Baas rejimi Kürtlerin Irak’ta azınlıkta olduğunu göstermeye çalışırken, uzun
sürede ise Kürtleri tamamıyla asimile ederek Araplaştırmayı hedeflemiştir.
Baas rejimi petrol ve yer altı kaynakları bakımından zengin
olan Musul, Kerkük, Xaneqin, bölgelerine özel politika uyguladı. Öncelikle Irak
devleti, petrol şirketinde çalışan tüm Kürtleri çıkardı. Daha sonra bu
bölgelerde ikame eden Kürtleri ya Irak’ın daha içlerine ya da Kürdistan’ın
Hewler, Süleymaniye ve Dohuk gibi yerlerine sürmeye başladı. Bunlar yerine koyu
Arap milliyetçisi olan Sünni Arapları yerleştirmeye çalıştı. Bu bölgelere
yerleştirilen her Arap ailesine ev, arazi ve ayrıca 10 bin dinar para verdiler.
Topraklarından ve evlerinden çıkarılan Kürtlere ise şayet Basra, Bağdat yani Irak’ın
daha içlerine gitmeyi tercih ederlerse devlet olarak eşyalarıyla birlikte
onları taşıyabileceklerini ama Kürdistan’a gitmeyi tercih ederlerse eşyalarına
da el konularak sürülmesi yöntemini izlemişlerdir. Böylelikle kendileri
açısından stratejik gördükleri bölgeleri Kürtlerden temizleyerek Araplaştırmaya
çalışmışlardır.
Bu tür uygulamalar sonucunda Kürdistan’da, Baas rejimine
karşı direniş gelişince rejimin uygulamaları da giderek sertleşir. Bu dönemde
rejim tarafından dağlık kesimde bulunan birçok Kürt köyü direnişe destek
veriyor adı altında yakılıp yıkıldı. Yine birçok Kürt’te zorla Irak’ın içlerine
doğru sürüldü. Bu konuyla ilgili alıntı yaşanılanları daha iyi ifade
etmektedir: “1975 yılında Genel af ile İran’dan dönen Barzani Aşireti
bölgesinden binlerce mültecilerinde bulunduğu bazı Kürtler Başurê Irak’ta ki
düz ve ıssız bölgelere zorla yerleştirildiler. Taşındıktan sonra geleneksel
çiftçiliklerini devam ettirmeye dahil hiçbir umutları kalmamıştı. “Hükümetin
Kürtlere tahsis ettiği evler birbirlerinden yaklaşık 1 Km uzaktaydı diyordu.
Geri dönen bir mülteci.“ Bana burada oturmam ve artık burada çiftçilik yapmam
gerektiğini söylediler. Ama orada çiftçilik yapamazdık her taraf çöldü. Kasım
1975’te bir Iraklı görevli 50 bin Kürdün güneyde ki Nasiriye ve Divaniye
bölgelerine sürgün edildiğini itiraf etmişti. Gerçek rakamlar bunlardan daha
fazlaydı. (65)
6 Mart 1975 tarihinde
Irak ve İran arasında yapılan Cezayir anlaşması Kürtler açısından tam bir
yıkım, katliam, sürgün ve Kürdistan demografik yapısının büyük bir bölümünün
Irak rejimi tarafından değiştirilmesiydi. Irak ile İran arasındaki sorunlardan
faydalanmak isteyen Molla Mustafa Barzani öncülüğündeki peşmerge güçleri, Irak
rejimine karşı direnişe geçerken tamamıyla İran rejimine dayanarak bunu yapmak
istedi. İran rejimi kendi öz güçlerine dayanmayan bu güçleri Irak rejimine
karşı sonuna kadar kullandı. Bu süreç Cezayir anlaşmasına kadar devam etti.
Cezayir anlaşmasıyla İran ve Irak rejimleri anlaşmaya varınca bu anlaşma gereği
İran devleti, Molla Mustafa Barzani’ye verdiği desteği geri çeker. Molla
Mustafa Barzani kimi kaynaklara göre 130 binden daha fazla peşmerge gücüne
“İran bize yaptığı yardımı kesti ve dolayısıyla mücadele sona erdi, herkes
kendi başının çaresine baksın der. Böylelikle direniş dağılır. Bu süreci
Kürtler “aş betal olarak isimlendirirler. Molla Mustafa Barzani’nin kendisi
İran şahı tarafından Amerika’ya gönderilirken peşmerge güçleri ve aileleri
ortalıkta kalır.
Barzani önderliğindeki hareketin teslimiyeti kesinleşince
Irak Baas rejimi, 1977 yılında Cezayir anlaşmasında varılan anlaşma gereği
Başur’ê Kürdistan’ın sınırları boyunca “güvenlik koridoru adı altında
derinliği kimi yerlerde 15 km, kimi yerlerde ise 30 km’yi bulan bir güvenlik
hattı oluşturmaya başlar. Plan, Başur’ê Kürdistan’ın ve diğer Kürdistan’ın üç
parçası(Batı, Doğu ve Kuzey) sınırları boyunca uygulandı. Irak rejimi olası bir
direnişin önünü almak, İran ile ilişkilerin bozulma durumunda Kürtler üzerinden
Irak’ın iç işlerine müdahalenin önüne geçmek, Kürtleri geçim kaynaklarından ve
üretimden kopararak göbekten devlete bağlamak ve kendi denetim alanlarına
çekerek uygulayacağı asimilasyon politikalarından sonuç almak için bu planı
hayata geçirdi. Devletin gerekçesi ise Kürt köylerinin bulunduğu alanların çok
dağlık ve dağınık olduğu, devlet olarak bu alanlara gerekli hizmeti -yol, su,
okul ve elektrik- veremedikleri için Kürt köylerini ovalarda ve daha merkezi
köylerde birleşmelerinin gerekliliği üzerineydi. Bu yapılırken boşaltılan köy
ve ekim arazilerinin tümünün para karşılığı ne kadarsa Irak rejimi tarafından
kendilerine ödenir. Kerkük ve Musul gibi petrol rezervlerin bulunduğu
şehirlerden Kürtler zorla göç ettirilirken bırakın mülkiyetlerinin karşılığının
ödenmesi eşyalarının alınmasına bile izin verilmez iken, Kürdistan’ın dağlık
arazilerinde bulunan köylülere ev ve arazilerin karşılığının ödenmesi elbette
politik bir yaklaşımdı. Böylelikle o mülkiyetlerin tamamı devlet hazinesinin
malı oluyordu ve bir daha Kürtler isteseler bile dönemeyeceklerdi. Yani geri dönüşün
tüm yolları ellerinden alınmış oluyordu.
Bunun üzerine Xınere ve Lolan alanlarında bulunan köyler boşaltılarak
Sideka ve Diyana şehirlerine yerleştirildiler. Böylelikle 500 ile 600 köy
boşaltılmış oldu. Aynı yıllarda Rojava sınırında bulunan Şengal’de de bu
politikalar geliştirildi. Şengal dağının etrafındaki köyler gelişen direnişlere
destek verdikleri için, Irak rejimi bu alanlarda hâkimiyet kuramıyordu. Bunun
üzerine rejim güçleri Şengal dağındaki tüm Ezîdî köylerini, susuz ve kurak bir
ovada ismine mücemma’at dedikleri her birinin ortalama nüfusu 40-50 bin olduğu
tahmin edilen 9 tane stratejik merkezi köyde bir araya getirdi. Böylelikle
Ezîdîler hem üretimden koparılır hem de tamamıyla denetime alınarak sindirme ve
asimilasyon politikalarının cenderesine alınmış olunur.
Bu konuyla ilgili aldığımız alıntı oldukça çarpıcıdır:
“1977-1978’de 1975 tarihli Cezayir anlaşması uyarınca Irak, kuzey sınırlarında
cordon sanitaire, güvenlik kuşağı oluşturmaya başladı. Irak ordusunun eski bir
subayının Middleeast Watch’a verdiği bilgiye göre, bu güvenlik kuşağı önce Irak
içerisinde 5 km’ye daha sonra 10 km’ye sonra 15 km’ye ve en son olarak 30 km’ye
kadar genişletildi. Bundan en kötü etkilenen İran ile uzun bir dağ sınırı olan
Süleymaniye vilayeti oldu. Birinci sınır temizleme dalgasında, büyük bölümü
Süleymaniye’de olmak üzere yıkılan köylere dahil tahminlerde toplam sayı 500’e
kadar çıkmaktadır. Yine resmi açıklamalar söz konusu rakamların en az ne kadar
olduğu hakkında bir fikir vermektedir. Baas partisi gazetesi El-Thawra 1978
yazında sadece 2 ay içerisinde sınır bölgesinde 28 bin ailenin ( 200 bine kadar
insan) sürüldüğünü yazdı. Sürgün edilenlerin söylediklerine göre toplanmak ve
evlerini terk etmek için kendilerine 5 gün verildi ve bu süre dolduğunda
ordunun yıkım ekipleri evlere girdiler. (66)
Yarın: İran ve Irak Savaşında Kürtler / Enfal
Operasyonları ve Kürtlere Uygulanan Soykırım
Göç Dosyası-Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”