Barışa en çok ihtiyaç duyulan zamanlar, egemenlik ve iktidar savaşlarının olduğu ve toplumun her bakımdan zarar gördüğü zamanlar olmuştur. İnsan toplumu barışa her zaman ihtiyaç duyar ve aslında doğal yaşamın kendisi barışçıl bir karakterdedir. İnsan doğallığını kaybedip iktidar ve egemenlik peşinde koştuğu günden beri barışçıl yaşam kirletildi, iktidar ve egemenlik dünyayı parselledi, insan iktidarın ve devletin esiri haline geldi ve doğal yaşam alanları adeta zindana dönüştü. Devlet gardiyan dünya zindan toplum ise esir oldu. Savaşları yürütenler devletler olduğu için, barıştan söz edenlerde hep devletler oldu ve halklar, devletlerin barışı tesis etmelerini beklediler. Oysaki devletlerin olduğu yerde barış içinde yaşamak bir hayal ve beklenti olur ve barıştan sadece söz edilir. Devletlerin barışı aslında dönemsel ateşkeslerdir ve bunun halkların barışı olamayacağını bilmek gerekiyor. Devletlerin halkların yaşamı üzerinde derin etkide bulunduğu, özellikle kapitalizm ve katı ulus çağında şovenizmle halkların birbirine nasılda düşman edildikleri ve emperyalist savaşlara alet edildikleri koşullarda barış mümkün değildir. Üstün olan adalet ve eşitliktir. Sınıfsız, sınırsız, savaşsız, sömürüsüz bir yaşamla ancak gerçek barış yaşanılır. Egemenlerin barışı, demokrasileri gibi sahtedir ve iktidarlarına meşruiyet kazandırmak içindir. Bir yerde, sürekli barıştan söz ediliyorsa bilinmeli ki orada devlet ve iktidar çok güçlüdür. Barıştan söz edilmez, barış yaşanılır. Barış sadece savaşların olmaması demektir. İnsan toplumunun doğallığını kaybedip iktidar ve egemenlik altında esaret altında sınıflı sistemi yaşaması sessiz savaş demektir. En kötü köleci sistem hiç ihtirazların olmadığı ve toplumun gönüllüce yaşadığı köleliktir. Köleliğin olduğu her yerde barış yoktur. İnsan, önce insanın, sonrada eşyanın ve paranın, mülkün kölesi oldu, modern kölelik tüm hızıyla sürüyor. İnsan, doğal olarak değerini kaybettiği andan itibaren zaten barışı da kaybetti. İnsanın en büyük düşmanı insanın içinde üreyen kibir, hırs ve sahip olma zihniyetidir. Gerçek insan, var olmanın sahip olmayla olmayacağını bilen ve egemenlik peşinde koşmayan insandır. İktidar olma, egemenlik peşinde koşma, sahip olma ve bu konuda sınır tanımama, mevki ve makam sevdalısı olma insanın doğal yapısını bozar, kendisiyle savaşır hale getirir ve insanı insanın düşmanı yapar. Barış iktidarın ve devletin olduğu yerde olmaz, doğal yaşamın olduğu yerde olur. Bütün savaşların ve kavgaların nedeni mülkiyet ve iktidar ilişkileridir. Son beş bin yıldır bu gerçek yaşanılıyor ve dünya iktidar ve egemenliğin güç olma alanı olarak adeta kanser oldu. İnsanlık harap bitap düştü, insanı değerler yok edildi. İktidar ve egemenlik uğruna yaşam çok kirletildi, insan, insan olmaktan çok uzaklaştı. Önder Apo, bundan dolayı, binlerce yıllık insanlık tarihini elekten geçiriyor ve analiz ediyor.
Sadece birkaç yüzyıllık endüstriyel gelişimle ortaya çıkan kapitalist sistemden kaynaklı toplumsal sorunlara karşı sınıf mücadelesini geliştirmekle insanlığın birikmiş sorunlarına çözüm bulunması zordur. Reel sosyalizm bile, devlet ve iktidar ortamında sosyalizmin kurulabileceğini düşündü ve devletin yarattığı zihniyet içinde boğuldu. Demek ki insanlığın sorunları tarihin derinliklerinde gizlidir. İnsanlığın barış ve huzur içinde yaşaması için, insanlığın doğal yaşamını iyice tahlil etmek ve doğal yaşamı yok eden iktidarcı ve devletçi sistemlerin hepsinin ret edilmesi gerekiyor. Kürtler ulus devlet kurarlarsa barış içinde yaşarlar şeklinde düşünmek büyük bir yanılgıdır. Ulus devletin hangi ulusa faydası oldu ki, Kürtlere de faydası olsun. Kürt halkı ulus devlete sahip olmadıkları için ezilmiyorlar, tam tersi ulus devletler olduğu için eziliyorlar. En gelişmiş Avrupa ulusları bile, aslında sınıfsal olarak eziliyorlar ve gerçek barışa hasretler, ekonomik olarak biraz iyi şartlarda yaşamaları barış deryasında oldukları anlamına gelmez. Halkların, ulus devlet prangasından kurtulmaları ve kapitalizmin emperyalist egemenlik savaşlarından uzaklaşmaları, kendi doğal komünal yaşamlarını kurmaları olmazsa olmazdır. Devletçi barış zihniyetiyle halkların kardeşliği ve barışı kurulmaz.1 Eylül, 2. paylaşım savaşı sonrası barış günü olarak kutlansa da bu, kan kokan, iktidarı ve devleti önemseyen bir barış olmuştur. Halklar barış içinde yaşıyorlar mı?
Egemenlik savaşlarından kurtulmadıkça, devleti toplumsal yaşamda yok etmedikçe barış kurulmaz. Devletten kurtulmanın yolu, demokratik ulus ve doğal komünal yaşamın inşa olmasıdır. Bunu devletten beklemek devletin zihinde yaşamak demektir. Devlet ve iktidar gerçekliğini iyi tanımak gerekiyor. Önder Apo, devleti ve iktidarı çok iyi tahlil etmiş ve devletin, iktidarın mutlaka toplumsal yaşamdan sökülüp atılması gerektiğini tespit etmiştir. Toplumun geleceğini devletçi ve egemenlikçi sistemler içinde aramak doğruya götürmez. Toplumsal yaşam ne zaman bozuldu, iktidar ve egemenlik toplumu ne hale getirdi? Barış nedir ve nasıl yaşanılır? Bunları iyi çözümlemek ve doğru sonuçlara ulaşmak gerekiyor. Barışın sahibi devletler değil halklardır. Çünkü halkların barışa ihtiyacı olur. Devletler ise savaşlarla kendilerini var ederler, yaşatırlar. Nerede çok devlet/güç ve iktidar varsa orada barış yok demektir. Bu açıdan, barış toplumsal gelişimin en üst düzeyde olduğu ve öz yönetimin yaşanıldığı özgür toplum ve yeni insanı insanın olduğu koşullarda olur. Sosyalleşmek barışın temelidir. İnsan olmayı başaran bir insanlığın yaşayacağı onurlu bir barış olur. Emperyalizmin, kapitalizmin egemenlik dünyasında barış olmaz. Kalıcı bir barışın yolu demokratik ulustan geçer. Barış, insanca yaşayabilmenin doğal toplumsal düzenini kurabilmektir.
Kemal SÖBE