AKP-MHP faşizmi Garê bozgunun ardından önce demokratik siyaset yürütenlere karşı artık periyodik hale gelen siyasi soykırım operasyonları düzenledi, ardında HDP’nin kapatılmasını gündeme getirdi. Aynı anda HDP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırma sürecini de başlattı.
Faşist hükümetin bu adımlarını farklı çerçevelerden değerlendirmek mümkündür. Faşist riyakarlığı gözler önüne sermesi bu olayın bir yönü olurken, faşist ittifakın kendi içinde farklılık göstermeye çalışarak toplumu yönlendirmek istemeye çalışması bir diğer yönü olmaktadır. Esas mühim olan nokta ise faşizmin bu hamlelerin zamanlaması ve bundan beklediği sonuçtur.
Dün ak dediğine bugün kara demek AKP’nin şefi Erdoğan’da çok bariz olan bir politika yapma tarzıdır. Çeşitli manipülasyonlarla geçmişte söylediklerini topluma unuttururak güncel politikasını sadece iktidarını sürdürme çerçevesine oturtmuştur. Bu sayede önce müttefik olduğu Fethullahçılar şimdi düşman olabilmekte, daha birkaç yıl önce kor kora mücadeleye girdiği Ergenekoncular ile bugün kol kola yürüyebilmektedir. İkiyüzlülük bu iktidara içkin bir niteliktir. Siyaset yürütme tarzında tek ilkesi Kürt düşmanlığı olunca bu tür dönüşler mümkün olabilmektedir.
“Parti kapatma” meselesi bu tarz hareketine açık bir örnek oluşturmaktadır. Uzun yıllar parti kapatmaların ne kadar kötü olduğu, bu yüzden ne kadar mağdur olduklarını topluma anlattılar. 2008 yılında AKP’nin kendisine de kapatma davası açılmıştı. Ve bunu Beyaz Türk faşistleri ile yürüttükleri iktidar mücadelesinde yoğun olarak kullandılar. O zaman uluslararası hukuk kurallarına atıflar, partilerin seçmenlerinin iradesini temsil ettikleri argümanları havada uçuşuyordu. Yargıyı Fethullahçılara teslim etmek için yaptıkları 2010 Anayasa değişikliklerine bu konuyla ilgili madde de koyarak(Ama kendilerine bir gün lazım olacağını düşündüklerinden olsa gere parti kapatmayı tümden ortadan da kaldırmadılar.) birçok çevreyi de ikna etmiştiler. Kısacası bu konunun yeterince rantını yedikten sonra şimdi arsızca parti kapatmanın ne kadar gerekli olduğunu söylüyorlar.
Bu noktada faşist ittifak başka bir kurnazlığa da başvuruyor. Sanki HDP’yi kapatmayı isteyen MHP’ymiş ama AKP o noktada değilmiş gibi bir algı yaratmak istiyor. Bununla hem geçmiş hatırlatıldığında manevra alanı bulmak hem de toplumda kafa karışıklığı yaratmayı amaçlıyor. Oysa Bahçeli neredeyse her gün kapatma çağrıları yaparken Erdoğan’ın onayı ve desteği ile hareket ediyor. Erdoğan her fırsatta HDP’ye saldırması da bu çerçeveden bağımsız değildir. Zaten yeni yetme bir AKP başkanvekili yaptığı açıklamada (bir gün sonra çark etse de) HDP’yi hukuksal olarak kapatmanın kendi amaçları olduğunu açıkça söyledi. Kaldı ki ekranları tekellerine alan AKP’li kalemşorlar parti kapatmanın zeminini oluşturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sadece şeflerinden bağımsız adım bile atamayan bu tiplerin tavrı bile bu gündemi AKP’nin yarattığının kanıtıdır.
Bu gündemleri yaratmalarının, demokratik siyaset üzerindeki kuşatmayı tahakküm etmelerinin asıl nedeni ise korkularıdır. HPG gerillarının Garê de yürüttükleri şanlı direniş haklı olarak 2008’deki Zap Destanına benzetiliyor. Nasıl ki Zap’ta askeri vesayet rejiminin iradesi kırıldıysa bugün de AKP-MHP faşizminin kolu kanadı kırılmıştır. Zap sonrası Bakurê Kürdistan’da halk hareketi yükselişe geçmiş, referandum olarak adlandırılan 2009 seçimlerinde demokratik siyaset bu zaferin etkisiyle ciddi bir başarı yakalamıştı.
Şimdi de Garê zaferinin halk üzerindeki etkisini azaltmak için saldırılarını yoğunlaştırıyorlar. HDP üzerinde yoğun baskı kurarak Garê başarısının yarattığı olumlu atmosferi dağıtmak istiyorlar. Demokratik siyasetin yükselişe geçmesini baştan engellemeyi amaçlıyorlar. HDP’li siyasetçiler her yerden soyutlanıp, her tür linçe tabi tutuluyor. Parti kapatma gündemi ile ön almaya çalışıyorlar. Yani faşizm “en iyi savunma saldırıdır” mantığı ile hareket ediyor. Çünkü Garê sonrası artık savunma da olan faşizmin kendisidir.
Garê’nin yarattığı sonuçları muhalif partilerin pozisyonundan da anlayabiliriz. CHP de, İyi Parti de hatta Gelecek Partisi ve DEVA Partisinin konumları Garê bozgunu öncesi gibi değildir. Onların sesi da bu bozgunun faşizm de yarattığı etkiler sayesinde daha gür çıkmaktadır. Bu partiler bile bu zaferden güç alırken demokratik siyasettin olumlu etkilenmemesi düşünülemez. Zaten faşizmi en çok bu ürkütüyor.
Öte yandan Mart ayının Kürt haklı için önemi biliniyor. Bu ay boyunca halk 8 Mart’tan başlayarak Newroz’a kadar neredeyse her gün eylem ve etkinlik içerisinde olur. Faşizm de saldırılarını yoğunlaştırarak halkın gündemini değiştirmeye çalışmaktadır. Bu şekilde Mart ayında yapılacak eylemlerin etkisini kırmaya çalışmaktadır. Saldırıların zamanlamasının bir diğer yönü de budur.
AKP-MHP faşizmi zayıftır ve her geçen gün de zayıflamaktadır. Bu Türkiye nezdinde her gün azalan ona olan oy desteğinin düşmesi ile de bellidir, hiçbir politikayı doğru dürüst pratikleştirememesinden de bellidir. Bu zayıflığı Kürt soykırımı kapsamında vereceği bir “müjde” ile aşmaya çalışmıştı. Fakat bu hesap Garê’den döndü. Şimdi yeni saldırılarla aldığı yarayı örtmeye çalışıyor. Fakat bu nafile bir çabadır. Garê sonrası faşizmin düşüş süreci çöküş evresine girmiştir ve bunu durdurabilmelerinin bir yolu yoktur. Her alanda yürütülecek direniş bu çöküşü hızlandıracaktır.
Ari TUFAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi