19 Eylül 2017 Salı Saat 18:02
Bu kutsallık kimi
zaman tapınmaya, kimi zaman sahiplenmeye, kimi zaman sadece varlığa saygıya yol
açmıştır. Bu aslında insanlığın maneviyat yanının gelişmesiyle ve güçlenmesiyle
bağlantılıdır. Denir ki insanı diğer canlılardan ayıran şeyin düşünebilme
yetisi olduğudur. Bu doğru, anlam verme, düşünmenin gelişimi insanın diğer
canlılardan farklı olmasını getirir. Bunu derken insanı merkez alan ya da
farklılığı insana indirgeme niyetim yok. Doğada varlık bulan her şeyin bir
diğerinden farkı mutlaka vardır. Ama işte insan farkı da evreni kapsadığı gibi
ayrıca düşünce gelişimi, anlam verme yetisinin olması olmaktadır. Ama bunu
maneviyatla beslemezse bir değeri olmaz. Bu anlamda düşünce gelişimi, anlam ve
duygu yani maneviyat insanın insan olmasında temel üçlüdür denebilir. Varlık
olarak insan toplumsallığının sürdürülmesi için beslenme, savunma ve üreme ne
anlamdaysa insanın tamamlanması, insan olarak duyabilmesi, his edebilmesi,
yaşayabilmesi için maneviyat da o anlamdadır.
Maneviyat nedir?
Neden insanın insan olarak yaşamasında gereklidir? Nasıl ki ateş, su, hava,
toprak ve diğer elementler evrende olmazsa olmazdır Maneviyatta insan olgusunun
tamamlanması için olmazsa olmazdır. İşte maneviyat düşünerek, his ederek,
duygularla bilmenin, anlamlandırmanın ruhudur. Maneviyatsız insan düşündüm bir
an şimdi. Gözümde ne canlandı biliyormusunuz? Var olan, kanlı canlı, yürüyen,
bakan, yiyen, içen ama cansız, ama kuru, ama renksiz, ama sadece olan, var olan
bir varlık. Anlamsız demek abartı olmaz. Anlam yani mana maneviyat yüklenince
varlık bulur. Maneviyatsız ya da maneviyatı eksik yaşamlar, topluluklar eksik,
yarım hatta dengesiz ve sorunludur. Bugün toplumsal olarak yaşadığımız
sorunların nedenlerinden biri ve bana göre en temel neden toplumsal olarak
insanda maneviyatın zayıflamış olmasında. Bu durumun içinde yaşadığımız çağın
en temel sorunu olduğunu düşünüyorum. İnsan soyunun tüketilmesi amaçlı
kullanılan ve her gün biri diğerinden daha güçlü, daha yok edici silahlar
üretilmesi. Bu silahları kullanma alanı olan savaş meydanlarında yaşanan
savaşlar ve açığa çıkan insan kıyımları. Yıkılan yakılan kentler, savrulan
hayatlar, çevresel sorunlar, kirlilikten tutalım, canavarlaşan kentleşme
sorunlarına kadar ve daha burada sayamadığım bir o kadar sorunlara kadar. Bütün
bunlar ancak insan maneviyatının zayıflamasıyla izah edilemeyecekse daha ne
denir.
İnsan şekillenmesi, kültürlerin belirginleşmesi, ahlak
kurallarının gelişmesi ve güçlenmesi, yaşamın daha politik örgütlendirilmesi ve
sürdürülmesi toplumsallığın anlam ve akıl gücünün gelişim evreleriyle
bağlantılıdır. Maneviyat da gelişen aklın duygu, his boyutunu oluşturuyor
sanırım. İşte insan denen biz varlıklarda anlamla oluşan ve bilinçle varlık
bulan, maneviyatı da en zirvede yaşayan canlılar olmalıyız. Bizleri diğer
canlılardan ayıran yanımız bu olmalıdır. Ama bu günün dünyasına bakalım.
İnsanlar o kadar maneviyattan uzak yaşamakta, o kadar dengesiz ve psikolojik
sorunlar kendini dışa vurmakta ki dünya yaşanılacak bir yer olmaktan cıkmış
neredeyse. Yukarıda saydıklarımız dışında yaşadığımız ve en güncel örnek olarak
DAİŞ vahşeti, insanlık başına bela ve sadece Kürtlerin yiğit genç kız ve
erkeklerinin başa çıkabildiği DAİŞ bu gerçeği ifade etmektedir.
Bir gün bir DAİŞ
unsuruna sorulan sorulara ve kendisinin verdiği cevaplara tanıklık ettim. Ve
verdiği cevaplar karşısında yaşadığımız dünyanın ve insanın daha doğrusu
insanlığın içinde bulunduğu konumu anlamak için her kesin ama her kesin daha
çok düşünmesine ihtiyaç olduğu inancına vardım. Birçok soru soruldu tabi ama
ben bir soruya ve aslında cevaba, verilen cevaba takıldım. Soru :‘DAİŞ çete
örgütü, terör örgütü sizin DAİŞ’te ne işiniz var? Cevap: ‘DAİŞ benim kendimi
ifade edebileceğim zemini, silahı bana veriyor. Kendimi burada buluyorum.
İçimde biriken öfkeyi dışa vuruyorum’ diye yanıtladı. Ve orda bulunan her kes
nasıl olur bu tarzında düşündük. O kadar hastalıklı bir toplum yaratılmış ve
yaşatılmışmı diye sorası geliyor insanın.
Yani düşünün cevap bu, insanlık bu dereceye varmış. Bu
kıyamet değil de nedir. Şengal de yaşanan vahşeti, suçu sadece binlerce yıldır
yaşayıp gelmiş kadim kültürü taşımaları olan Ezidi halkına reva görülenleri
başka türlü nasıl izah edebiliriz. Binlerce masum çocuğun açlıktan,
susuzluktan, sıcaktan, kimilerinin küçücük bedenlerine atılan kurşunlardan
öldürülmeleri hangi toplumsallığa, hangi insanlığa sığabilir. Nasıl akıl, anlam
gücü ki bu vahşeti uygulayabiliyor kendisi gibi yaşam hakkı olan farklı ve yine
kendisi gibi insan olan canlılara. Yine kadınlar, yaşamın yaratıcı gücü, kutsal
analar, gencecik kızlar bütün dünya pazarlarında cariye olarak satılmadımı.
Binlercesi can havliyle dağlara vurdu, susuz, aşsız ağustos sıcağında. Bunları
nasıl bir anlam, akıl gücü ifade eder. Bu biten, tükenen maneviyat değil de
nedir.
Ama şu da var Şengal’de Kobane’de yürütülen destansı
mücadele ve devamında Gıresıpi, Mınbıç ve bugün Rakka yarın başka bir yerde
yürütülen ve yürütülecek olan mücadele, DAİŞ e karşı savaş da aslında
insanlığın umudunun yeşermesi mücadelesidir. Yeniden anlam ve bilincin
maneviyatla yoğrularak inşa edilmesi, insana armağan edilmesi savaşıdır.
Kesinlikle özgürlük inançlı insan yaratma çabasıdır. Ve çok değerlidir.
Solin Bahar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,” ”