Kürdistan’ın binlerce yıllık tarih sayfalarına sıkça serpiştirilmiş ve konu olmuş ‘ihanet ve işbirlikçi’ çizgisi günümüzde tekrardan kendini güncellemiş ve üzerinde en çok tartışılan konu olmaya başlanmıştır. Şengal’de, Zini Werte’de, Rojava’da ve en güncel haliyle gerilla kontrolünde olan medya savunma alanlarındaki Gare alanındaki KDP’nin provokasyonları tüm Kürdistan yurtsever kesim tarafından tepkiyle ve esefle karşılandı.
Yaptıkları her hamle PKK gerillaları özelinde, Kürdistan’ın özgürlüğü adına mücadele veren her kesime zarar vermeye devam etmektedir. İçine girmiş olduğu ihanet ve işbirlikçi çizgisinde yürüttükleri çalışmalar büyük bir kararlılık, istek ve iştahla yapılmaktadır. Süreci okuyan ve anlamak isteyen herkesin tarihsel bir akıl tutulması yaşamasına sebep olan, birbiriyle çelişen, tutarsız ve son derece tehlikeli bir yol izlemektedirler. Güney Kürdistan partileriyle tam anlamıyla kopuk, onları görmezden gelen ve üstten bakan aşiret-aile çıkarlarını Kürdistan’ın tüm değerlerinden üstün gören yaklaşımları her kesimi rahatsız etmektedir.
Tek derdi PKK olmayan aksine Kürt’e dair tüm kazanımları yok etmek isteyen, işgalci Türk devletinden yana tavır alan bir KDP/Barzani gerçeği tüm kesimler tarafından görülmektedir. Zaten eskisi gibi saklama, gizli yapma gibi bir dertleri de yok. Türkler istediğinde Şengal’le ilgili kirli tüm anlaşmaları yapan, istemediğinde ulusal birlik çalışmalarından kalkan, giremediği ve yıkamadığı PKK’nin kontrolünde ki alanları kendisi girip işgalcilerin kalelerini yapmaktadırlar. Heftanîn’de sosyal medya ve basınada yansıyan görüntülerde de ifşa olunduğu gibi T.C askerlerinin önündeki mayınları temizleyerek onlara yol açmaları aslında kendi içlerinde gelmiş oldukları çürümüşlüğü bizlere göstermektedir. Zini Werte’de yine işgalcilerin olası bir Kandil operasyonu için iki bölgenin birbirleri ile olan bağlantılarını kopararak onlar adına ileri karakol görevini üstlenmişlerdir. Üstelik yanlarına gelip onları uyarmak isteyen gerillaların koordinatlarını vererek uçaklara vurdurtup bunu videosunu da kendileri çekmiştir. Uçaklar vurmadan öncede gerillaları tarayıp üzerlerine bomba atmışlardır. Keza Roj Peşmerge güçlerinin Şengal’e usulsuzca girme teşebbüsüne karşılık, silahsız gerilların üzerlerinden zırhlı araçlarla geçerek şehit etmelerini tüm dünya görmüştür. Tabi aynı olayda YBŞ savaşçısını ve gazeteci Nujiyan ERHAN’ı hedef alarak suikastle katletmişlerdir. Bunun gibi birçok provokatif ve saldırgan eylemler unutulmuş değildir.
Tüm yurtsever duyguları ayaklar altına alarak, yıllardır sınır hattı boyunca içeriye girmeye çalışan Türk ordusuna, bölgede oluşan tüm tepkilere karşı sonsuz bir misafirperverlik örneği gösterildi. Kutsallaştırıp her yerde ‘kahraman Peşmerge’ olarak reklamı yapılan değerlerin yerlerine geçerek, onların elbisesini giyerek Güney Kürdistan’a sokulmuştur. Stratejik tüm yerlere önceden mevziler, karakollar inşa edilerek işgalci Türk ordusu yerleştirildi. Karınları doyurulup beslendi. Onlarca insan bilinçli olarak hedef alınıp hava saldırılarında şehit düştüler. Bazen bahçelerine giderken, bazen hayvanlarını otlatırken, bazen sınır hattında kolberlik yaparken, bazen de gerilla cenazelerini almaya giderken. Bu halkın değerleri ile çelişen korkunç adımlar atılmaktadır. Hangi yüzle bu halkın savunuculuğundan bahsediliyor? KDP hiçbir zaman Kürdistan halkının iradesine dayanmadığını, içine girdiği ihanet buhranını pratikleriyle bizlere kanıtlamaktadır.
Bugünlerde televizyon kanallarında konuşan son derece zehirli kesimlerin Güney Kürdistan’ın tek savunucularının kendileri olduğunu söylemektedirler. Fakat bu söylemini eylemsel bir gerçeğe dayandıramamaktadırlar. Mesela nasıl bir savunuculuktan bahsediliyor? 15 Ağustos 2000 yılında Xakurke eyaletinde bulunan Kendakola alanında yaşanan katliamda 11’i çocuk, 13’ü kadın 42 sivil katledilerek şehit edildi. Bu halkın tamamı, savunucusu olduğunu iddia edilen Güney halkı idi. 20 yıl geçmesine rağmen hala sessizlik korundu ve tek bir açıklama dahi yapılmadı. 2018 yılında o bölgede yaptığım bir çalışma esnasında, döneme tanıklık etmiş eski bir KDP Peşmergesi olan S….. B…. adında yurtsever biriyle konuşmuştum. Bana o katliamı detaylı bir şekilde anlatırken, bir an işgalci Türk devletine lanetler okuyacağını zannetmiştim. Fakat o katliamın sorumlusu olarak sadece Barzani/KDP olduğunu söyledi. Sesindeki ve gözlerindeki hayal kırıklığına uğramışlık hemen fark ediliyordu.
Güney Kürdistan’ı da, her yeri soykırım kıskacında bırakmış Kuzey Kürdistan gibi yapmak isteyen işgalci Türk devletine geçit vermeyerek Güney halkını korumuş olan Özgürlük savaşçıları şuanda güney halkı için gerekli olan tek güç olduğunu, vermiş olduğu mücadele ile kanıtlamıştır. Bir yanıyla tüm teknik imkanlarıyla donatılmış NATO gücüyle savaşırken bir yandan da ‘Kürtçülüğü’ ağzından hiç düşürmeyen tüm hücrelerine kadar ihanete batmış KDP/Barzani güçleriyle siyasi, askeri mücadelesini yürütmektedir. Yıllardır bir ‘cam bebek’ misali kırılgan bir süreç yaşanırken, KDP işgalcilerin üzerine biçilen rolü titizlikle yerine getirmektedir. Türkiye MİT’çilerini Güneyde en iyi yerlerde ağırlamakta, en iyi yemekleri yedirtmekte ve onların her istediğini, karşısında el pençe durarak yerine getirmektedir. Erdoğan hükümeti Kürtler üzerinde yapmak istediği katliam ve enfalleri öncesinde Neçirvan’a aktarıyor, daha temiz ve detaylı nasıl yapabileceğini Neçirvan’dan öğreniyor. Neçirvan için, itibarını ve servetini genişletmekten daha önemli bir mesele yoktur. Kürt, Kürdistan, halk, halkın iradesinin ve özgürlüğünün üstünlüğü…
Bunlar hiçbir zaman ilgilendiği konular olmamıştır. O kadar Kürt ve Kürdistan’dan bahsetmesine rağmen asla Kürtçe resmi yazı dilini bile kullanma gereği duymamıştır. Aşiretinin servetini ve gücünü koruma güdülerinde her zaman öncü olduğunu, fakat halkın özgürlüğünü korumak isteyen gerilla ve PKK’nin her zaman karşısında yer aldığını göstermiştir.
Yaşanan sıcak temas ve gerilimin somut etkileşimler sonucunda oluştuğu bir gerçektir. Fakat bunun dışında yaratılan gerilimlerde vardır. Bu yaratılmak istenen gerilim Kürt varlığını çok daha büyük tehlikelere atmaktadır. Resmiyet dilinin dışında ortalıkta dolaşan kuduz olmuş diller, yaşanan sorunları derinleştirmek ve içinden çıkılamayacak bir noktaya taşırmak niyetindedirler. Bunların en başında basın yayın organları ve sosyal medya üzerinden yürüttükleri haber kaynaklı adresleri gelmektedir. Rudaw ve K24 kanallarını izleyen bir yurtsever, uydunun ayarları Türksatta mı yoksa Kürt kanallarını çeken uydu ayarlarında mı diye ikilem yaşamaktadır. Keza yayın politikası ve dili AHABER, CNNTürk, ÜLKE TV vb… kanallardan farklılık göstermemektedir. Öyle ki Türkiye’deki gündem çok değişken olduğundan, bazen Kürt saldırganlığına ara verebiliyorlar. İşte boşluk anlarında bu kanallar (Rudaw-K24) devreye girip onların boşluklarını en iyi şekilde dolduruyorlar. İç savaşın olması için büyük bir çaba gösteren bu kurumlar, üzerlerine düşen misyonu en iyi şekilde yerine getirmenin heyecanı ve tutkusuyla çalışmaktadırlar.
Kürt toplumunda hiçbir değeri olmayan, şarlatan, işbirlikçiliği, tasdiklenmiş ucube kişilikleri çıkarıp, var olan krizleri derinleştirme görevleri verilmektedir. Bunların en başında gelen kişiler Ali AVNİ, İbrahim GÜÇLÜ ve Arif ZEREWANİ…vb. Hükümet bile bazen yaşanan krizlerde keskin bir dil kullanmaktan kaçınırken, bu kişiler farklı güçlerden aldıkları talimatlarla var olan krizlerin bir çıkmaza dönüştürmek için, yeminli bir arabozucu işini yürütmektedirler. Üstlendikleri görev, eline tutuşturulan kağıtların okunması ve MİT tarafından ezberlettirilen metinleri söylemelerinin ötesine geçmemektedir. Hem de araştırmacı, yazar, gazeteci, tarihçi, siyasetçi gibi unvanlar adı altında yapmaktadırlar.
Bununla ilgili geçenlerde bir haber çıkmıştı. Haberin başlığında şu; Serbest Tirwanişi: ”Kürdistan Bölgesine saldırı, Kürt Halkının Umutlarına Saldırmaktır.” Serbest Tirwanişi gibi bir karakterin bu biçimde açıklama yapmış olması hayret vericidir. “Bu isim nasıl olurda böylesi yurtsever ve devrimci bir dil kullanır?” Bahsi geçen konu tabiki de işgalci Türk ordusuna karşı kullanılmamıştı. Şimdiye kadar, bu toprakların her metre karesini bombardımana tutmuş bir işgalciye karşı, toprağını ve halkını savunacak tek bir açıklama yapmayan bir kişiden farklı bir açıklama yapmasını beklemek, hata oldu.
Sonuç olarak şunu söylemekte fayda var. Yaşanan son krizde de görüldüğü üzere, hegemonik güclerin üzerlerinde oluşturdukları müthiş bir baskı var. Bu baskı sonucunda ise, Barzani aşireti ve ona bağlı olan parti, basın, siyasi ve provokatif kişiler, işin sonunu bir savaşa ve hesap edemedikleri bir sona doğru götürmektedirler. Eline gözüne bulaştırmış olduğu bu durumu ise yurtseverlik, vatanseverlik, ulusal bilinç ve halk vurgusu üzerinden yapmaya çalışmaktadır. Fakat tüm parçalarda ki Kürdistan halkı şunu artık çok iyi biliyor; PKK, Kürdistan yurtseverliğini en derinlikli çözümleyen, Ortadoğu’da halkların ortak iradesiyle geliştirilecek olan Özgürlükçü Demokrasiyi oluşturacak tek harekettir. Bunun içinde sonsuz bedeller ödemiş ve ödemeye de hazır durumdalar. Katilimize hiçbir biçimde el pençe durmadan direnerek ve Önder Apo ile öğrendiğimiz yurtseverliği, KDP’den öğrenecek değiliz.
Ali KASIM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi