Katliamları temel amaç edinen İttihat-Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa
HABER MERKEZİ – Kurumsallaşması ve uygulamaları ile her türlü ahlaki temelden yoksun İttihat-Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa sömürgeciliğe uzanan tarihçenin her halkasında dayanılmaz zülüm, sınırsız emek sömürüsü, yoksulluk, sefalet, yasak, baskı ve kıyımlar yer almaktadır. Sömürgecilik insan doğasına, aklına ve vicdanına aykırı uygulamalarıyla her daim tarih sayfalarına kara bir leke olarak giren ve inkâr, talan, tahrip, yok etme zemini üzerine kendini yaşatan bu zihniyet gerçeğini doğru tanıma kavuşturmak gerek.
Tarihten günümüze milliyetçiliğe, din ve mezhep ayırımcılığına dayalı sömürgeci politikalara her daim sürdürmeye çalışan Türk devlet geleneğine doğru bilgiler ve belgeler ışığında incelediğimizde Türk istihbarat geleneği, faşizan karakterli, her türlü insani değerlerle saldırı halinde olduğu bir kez daha tüm çıplaklığı ile ortaya çıkaracaktır. “İstihbarat ve Türk Devlet geleneği” adlı dosya çalışmamızın üçüncü bölümünde İttihat-Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa yapılanmalarının ortaya çıkışı, gelişimi, kurumsallaşması, uygulamaları ve yaratığı sonuçlar itibarıyla insanoğlunun en kötü, çirkin, tahripkâr ve yüzkarası uygulamalarını tüm gerçekliği ortaya çıkardık.
Kötülükte ve Soykırımda zirve yaptı
Soykırımcı-katliamcı karakteri ile bilinen İttihat ve Terakki cemiyeti 1889 da İttihat-ı Osmanlı adıyla mektebi tıbbiyede kurulmuştur. Bu örgütlenmenin 1894’te İttihat ve Terakki adını aldığı, 1908’e kadar katliamcı faaliyetlerini bu tarzda sürdürdüğü bilinen bir gerçekliktir. İttihat ve Terakkinin temel amacı yıkılmaya doğru giden Osmanlıyı kurtarma olduğu bu amacın vurucu gücü ise faşizan karakterli, her türlü insani değere acımazsızca saldıran Teşkilat-ı mahsusa olduğu birçok kaynakça doğrulanmıştır.
Teşkilat-ı Mahsusa, kötülükte zirve yapan Türk istihbarat örgütüdür. Teşkilatın kurucu ve önde gelen yöneticileri Kuşçubaşı Eşref, Süleyman Askeri, Hacı Sami gibi isimlerden oluştuğu araştırmalar sonucunda birçok tarih kaynaklarınca doğrulanmaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa, 1913 yılında yayınlanmayan ve resmi olmayan bir talimatla savaş bakanlığı bünyesinde İttihat ve Terakki tarafından kurulduğu ve birçok katliamın gerçekleştirilmesinde başat rol oynamıştır. Örgütün ilk daire başkanı Süleyman Askeri, son başkanı Hüsamettin Ertürk olduğu bilinmektedir. Teşkilatın askeri operasyonlardan sorumlu olan Eşref Kuşçubaşı’nın kirli ve soykırımcı politikalarıyla tarih sayfalarına geçmiştir. Osmanlı ‘nın baş aşağı düşüşünü engellemek için çaba sarf eden Enver Paşa ’nın Teşkilatı Mahsusa’ nın temel amacını şu sözleriyle dile getirmiştir “Osmanlı’yı kurtaracak yegâne adım, Türk ve Müslüman dünyalarını birleştirmektir. Gayri-Müslim topluluklar şimdiye kadar devletin devamına karşı tavır içindeler, bu yüzden Osmanlı’yı ayakta tutmanın acil yolu bu tehdit unsuruna bir çözüm bulmaktır”. Teşkilat-ı Mahsusa’nın İttihat ve Terakki’nin Pan-Türkist ve Pan-İslâmist ideolojisi doğrultusunda, Osmanlının son döneminde kurulmuş ve Osmanlı otoritesine karşı halkların boy veren özgürlük taleplerini ezmeyi temel amaç edindiği bir çok belgeyle doğrulanmıştır.
Halkların özgürlük taleplerini ezmek ve iç muhalefeti tasfiye etmek için kurumsallaştı
Teşkilat-i Mahsusa denilen yapının Osmanlı tahakkümündeki halkların özgürlük taleplerini ezmek ve iç muhalefeti tasfiye etmek için kurumsallaşmıştır. Resmi kuruluş tarihi 1913’ olsa da Enver Paşa tarafında gayri resmi olarak 1903 yılında kurumlaştığı ve 1913 yılında yasallaşarak resmi statü kazandığı bilinmektedir. Kuruluşundan itibaren özgürlük talebi olan her kese karşı bir kıyım makinesi işlevini gördüğü birçok belgeyle kanıtlanmıştır. Özellikle Ermeni soykırımın öncü kuvveti görevini üstlendiği çok açıktır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın her türlü katliamını meşru gören bu zihniyetin fikir babası ve yöneticisi Bahattin Şakir: ‘Ermenilerin kesif bir halde Rus hududu civarında yaşamalarının, memleketimin bekası bakımından büyük bir tehlike olduğu anlaşılmıştır. Tehlikeyi ortadan kaldırmak için, ne mümkünse yapmak milli selametin icabıdır. Bu yolu tutmak, belki de milli ve insani kanunlara karşı gelmek demektir. Bunun vebalini canımla ödemeye hazırım. Hedefe varsam da, varmasam da, beni ayıplayanlar çok olacaktır’ sözleri dile getirdiği bilinmektedir. Ayrıca Bahattin Şakir, 25 Mart 1915’te Cemal paşa’ya yazdığı mektupta: ‘Cemiyet vatanı bu melun kavmin ihtidasından kurtarmaya daima hazırdır. Osmanlı, tarihine sürülecek lekenin mesuliyetini, almaya karar vermiştir’. Dediği ortaya çıkmıştır. Yine 18 Kasım 1915 tarihli bir başka mektubunda ise: cemiyet bundan sonra kat ve imhaya karar vermiş ve bu bapta maalesef pek kanlı tedbir ittihazına mecbur kalmıştır. Emin olunuz ki, bu tedbirlerin dehşet-i hacmiyesinden biz de müteessiriz. Fakat cemiyet temini mevcudiyet tebdiresine bundan başka çare göremiyor’ diyerek yapılan katliam ve soykırımları çok net bir şekilde itiraf etmiştir.
Kirli İstihbaratın ve sömürgecilerin temel karakteri Teşkilât-ı Mahsusa
Resmi kuruluş amacı, yurt içi ve yurtdışında karşı-istihbarat faaliyeti yürütmek, propaganda yapmak, örgütlenme geliştirmek ve suikast ile operasyonlar gerçekleştirmek olarak tanımlanmıştır. 1903’den itibaren yasadışı olarak yaygın bir örgütlülüğe kavuşmuş ve Ağustos 1913’te harbiye nazırına bağlanarak kısmen resmîleştirilmiştir. Teşkilatı Mahsusanın kökleri “Umuru Şarkiye” gibi değişik isimlerle daha eskilere, 1903 yılına kadar dayanmaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa 1918’de resmi olarak tasfiye edilse de fiili varlığını sürdürdüğü ve kirli- kanlı politikalarını her yerde uygulandığı bilinmektedir. Daha sonra Kuvayı-Milliye ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve farklı adlardaki istihbarat örgütlerine dönüşse bilgi toplama dışında aynı zamanda bir çete ordusuna döndüğü ve bir çok katliama giriştiği bilinmektedir.
Teşkilât-ı Mahsusa, esas tarihsel suçu ise Ermeni soykırımında oynadığı roldür. Ermeni soykırımının planlanma ve uygulanmasında en kritik rolü bu kurum üstlenmiştir. Fakat resmi tarih Ermeni soykırımını ret ettiği gibi, kurumun soykırımdaki rolü de hep gizlenmeye çalışılmıştır.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Koçgiri Katliamında başat rol oynayan Ginyan’lı Murat paşa, Dersim kıyımını gerçekleştiren kadroların çoğu bu teşkilatın eski elemanları olduğu araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Kuvayı-Milliye ve Müdafaa-i Hukuk gruplarının önde gelen yöneticilerin tamamına yakını Teşkilât-ı Mahsusa üyesidirler. Buna rağmen Türk resmi tarihi Teşkilât-ı Mahsusa ile Millî Mücadele arasındaki ilişkiyi hep gizlemeye çalışmıştır. Kuruluşun son başkanı Hüsamettin Ertürk Teşkilât-ı Mahsusa’nın kuruluş amacını: “Bu teşkilatın gayesi, bir taraftan bütün islamları bir bayrak altında toplamak, bu suretle Pan-islamizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pan-türkizm hakikat sahasına sokmaktır” biçiminde tanımlamaktadır. Türk egemenleri Teşkilat-ı Mahsusayı Ermeni soykırımında kullandıkları için ittihat ve terakkiden sonra kurulan hükümet ilk iş olarak teşkilatın tüm belgelerini yok etmiştir. Bu nedenle kuruma ve yaptıklarına ilişkin ayrıntılı bilgi-belge bulunmamaktadır.
Yaygın olarak örgütlenen ve I. paylaşım savaşında askeri birlikler oluşturan Teşkilât-ı Mahsusa’nın en geniş örgütlendiği zaman diliminde 30 bin üye sayısına ulaşmıştır. Osmanlının yıkılışı ile Türk egemenlik sisteminin ordu, polis ve sivil bürokrasi örgütlenmesi kesintiye uğramıştır. Devlet yıkıldığında bu yapılar da dağılmış ve ortadan kalkmışlardır. Fakat istihbarat ve kısmen küçük rütbeli subayları Kuvayı millîye içinde yer alan ordu, tam dağılıp ortadan kalkmamıştır. Bu iki yapı aracılığıyla kötülükle örülü tarihsel birikim ve acımasız gelenek Cumhuriyetin bünyesine taşınmıştır. Cumhuriyetin üzerinde yükseldiği zemine dönüşmüştür. Teşkilat-ı Mahsusa artıkları ve düşük rütbeli subayların Kuvayı Milliye de bir araya gelmeleri yeni cumhuriyetin ve devletin karakterini belirlemiştir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi