24 Aralık 2018 Pazartesi Saat 07:38
Halepçe Katliamında Saddam
Hüseyin ile TC yöneticilerinin aralarında geçen bir olaydan sıkça bahsedilir.
Halepçe katliamından sonra TC devleti her zamanki iki yüzlü politikları gereği
katliamı kınayan bir mesaj yayınlar. Fakat buna karşı Saddam Hüseyin de “Evet
Kürtler üzerine bomba yağdırdım ama sizin gibi dillerini yasaklamadık, bir
halkın dilini yasaklayan bir devletin kalkıp da başka devletlerin
politikalarını kınamaya ve eleştirmeye hakları yoktur. diye cevap verir.
Saddam Hüseyin’in, TC faşist devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırımcı
zihniyetini çok iyi açıklayan bu söyleminin üzerinde 30 yıl geçti. Fakat
Türkiye’de hala Kürtçe konuşmak Kürtlerin sokak ortasında tek bir kurşunla canlarına
mal olmaktadır. Kürtçe sadece devletin resmi kurumlarında değil, sokakta da
yasaktır. Yani Saddam Hüseyin’in bile bombardımandan dahi tehlikeli gördüğü
soykırım metodu 21. yy’da AKP faşizmi tarafından uygulanmaktadır.
En son 16 Aralık 2018 tarihinde
Türkiye metropolü olan Sakarya’da aslen Muşlu olan Kadir Sakçı, Hikmet Usta
tarafından tabancayla vurularak öldürüldü, oğlu Burhan Sakçı da yaralanarak
hastaneye kaldırıldı. Hikmet Usta yanındakilerle birlikte oğlunu berberden alan
Kadir Sakçı’nın önünü keserek “Kürt müsünüz? sorusunu yöneltiyor. Bunun
karşılığında “Evet Kürdüz cevabını alınca da “Zaten sizi sevmiyorum Diyerek
tabancasını çıkarıp baba ile oğlu üzerine kurşun yağdırıyor.
Sonuç 2019 yılına giriş
yapacağımız son günlerde bir insan sırf “Kürdüm dediği için öldürüldü.
AKP ve Türk medyası son günlerde
bir papağana yapılan işkenceyi haftalarca haber yaparak işlediler. Fakat bu
olayı bir adli vaka mahiyetinde bile olsa tek bir kanal dahi vermedi. Kaldı ki,
olay adli bir vaka da değil, AKP ve Erdoğan diktatörlüğünün topluma empoze
ettiği şovenist duygularının pratiğe koyulmasıdır. Bundan kaynaklı da tek bir
haber kanalı ve sosyal medya hesaplarında Kadir Sakçı’nın öldürülmesine yer
verilmedi.
Her ne kadar tekil gibi görünse
de Kadir Sakçı’nın öldürülmesi bir cinayet değil, katliamdır. Burada öldürülen
ve yaralanan iki Kürt var. Fakat saldırı bunların şahsına değil, dillerinedir,
Kürtlüklerinedir. Dilinden, kültüründen kaynaklı bir insanı öldüren bir
zihniyet fırsat bulduğunda o dil ve kültür sahibi tüm insanları da gözünü
kırpmadan öldürür. Bundan kaynaklı da bu bir cinayet değil, bir insan şahsında
bir dilin, halkın katliamıdır. Nitekim bu maşanın kendisinden güç aldığı esas
katil Erdoğan, Efrin’den Asos dağlarına kadar elinin uzandığı ve gücünün
yettiği her yerde çocuk yaşlı demeden hergün Kürtleri öldürüyor, katlediyor.
Olayın esas katili de söz konusu
şahıs değildir. O da sadece bir maşadır. Fakat bu gücü nereden aldığı da
önemlidir. İktidardaki AKP faşizmi bu tür olayları yaygınlaştırmak ve
meşrulaştırmak için meclisten yasa bile geçirdi. Bu durumda katilin asas olarak
kim olduğu net olarak ortaya çıkmıyor mu? Yasal olarak da bu tür katilleri
sahiplenen AKP faşizmi bu insanları sadece cezasız bırakarak teşvik etmiyor.
Günlük olarak da kendilerine her türlü olanaklar sağlanmakta, imkanlar
sunulmaktadır. AKP faşizminin atadığı kayyumlar eliyle Kürdistan’da Kürtçe
eğitim veren tüm kurslar kapatıldı, Kürtçe yazılı tabelalar indirildi. Bugün
Efrin’de köylerin isimleri değiştirilerek Türkçe yapılıyor. Yine daha birkaç
gün önce sırf Kürtçe müzik dinledikleri için havalimanı işçileri gözaltına
alındı, bazıları tutuklanma talebiyle AKP’nin mahkemesine gönderildi. İşte bu
tür katiller güçlerini, devlet düzeyinde resmi olarak Kürt katliamını yapan AKP
faşizminden almaktadır.
Bu katliamın esas sorumlusu “Terörist Kürtleri iyi tanıyoruz ve “Yursever
gerektiğinde esnaf, terzi, kasap gerektiğinde askerdir, alperendir,
gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gerektiğinde asayişi tesis eden
polistir, gerektiğinde adaleti savunan hakimdir diyen diktatör Erdoğan’dır. İşte
burada “olay esnasında sarhoştum, bir şey hatırlamıyorum diyen Hikmet Usta tam da Erdoğan’ın dediği ‘yurtsever!’ ve Kürt
kimliğini dile getirmekten korkmayan Kadir Sakçı da kendisinin iyi tanıyorum
dediği bir ‘terörist!’tir. Unutulmamalıdır ki, Silopi’de 57 yaşındaki Taybet
Ananın cenazesini bir hafta yerde bıraktıran AKP faşizmi ardından basında onu
terörist olarak göstermiştir.
Olayın faili 28 Mart 2006 serhildanlarında
“Kadın da olsa, çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gereğini yerine getirecektir
diyen diktatör Erdoğan’dır. Çünkü bu söyleminden hemen sonrasında Batman’da 3
yaşındaki Fatih Tekin ve Amed’de de 6 yaşındaki Enes Ata’dan tutalım 78
yaşındaki Halil Söğüt’e kadar onlarca insan katledildi.
Kadir Sakçı’nın ölümünde Kürdün
katilini tanımak gerekir. Roboski’de ‘vurun’ emrini veren yine diktatör
Erdoğan’dı. Ardında yaptığı pişkince konuşması hala hafızalarda yerini
korumaktadır. “30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu
Ahmet mi Mehmet midir? Bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde
yapmıştır. Kendilerini kutluyorum. diyen ve çoğu çocuk yaşta olan ekmek
derdindeki Kürdün ölüm emrini veren ve üstüne bu katliamı gerçekleştirenleri
kutlayan da yine faşist Erdoğan’ın kendisiydi.
Kürtlere karşı başlatılan
kapsamlı soykırım saldırılarının üzerinde tam üç yıl dört ay geçti. İlk
etaplarda sadece PKK’ye karşı savaş ilan ettiğini söyleyen AKP faşizmi önündeki
engelleri kaldırdığında gerçek yüzünü ve esas amacını her geçen gün daha açık
ortaya koymaktadır. Gelinen noktada artık sadece PKK’nin hedef olmadığı,
renklerden tutalım giyim-kuşama kadar Kürtlük adına ne varsa her şeyi kırımdan
geçirmeyi amaçladıkları görülüyor. Şüphesiz, PKK daha savaş başlamadan önce
TC’nin 30 Ekim 2014’teki MGK toplantısında böyle bir karar alındığını
bildiklerini, hareket olarak buna karşı duracaklarını belirtti. Bununla beraber
görüşü ne olursa olsun Kürtlük adına mücadele yürüten diğer tüm örgüt ve
partilerin de bu soykırım kararına karşı hazırlıklı olmaları ve düşman
saldırdırğında da direnmeleri çağrısında bulundu. Fakat Kürt Özgürlük
Mücadelesi dışındaki diğer fraksiyonların tamamına yakını bunu anlamadı ya da
anlamamazlıktan geldi. Saldırının sadece PKK’ye karşı yapıldığını, hatta
PKK’nin zayıflaması durumunda kendilerine alan açılacağı hayallerine
kapılanların sayısı hiç de az değildi. Ve trajik bir şekilde bu dört yıla yakın
devam eden savaşın sonucunda hala bazı gruplar düşmanın amacını anlamakta güçlük
çekmekte ve durdukları tehlikeli yerde kalmaya devam etmektedirler.
Peki Kadir Sakçı PKK’li olduğu
için mi öldürüldü? 3 yaşındaki Fatih Tekin, 78 yaşındaki Halil Söğüt PKK’li
oldukları için mi öldürüldüler? Yine Roboski de yaşamını yitirenler PKK’li oldukları
için mi katledildiler? 6 aylık Solin bebek PKK’li olduğu için mi öldürüldü? Ya
da Başur Kürdistan’ında referandumu gerçekleştiren PKK miydi ki AKP faşizmi
Silopi sınırına yüzlerce tank ve on binlerce asker yığdırdı? Diktatör Erdoğan
kendi ağzından Başur Kürdistan’a bir yere kadar alan açtıkları için hata
yaptıklarını kendi ağzıyla dillendirmedi mi? Yine Efrin işgalinde tüm Kürtler
hedef haline getirilmedi mi, parti ve örgüt düzeyinde Efrin işgalini
destekleyen Kürt oluşumlarının tabanı da Efrin’den sürülmediler mi, köyleri
yakılıp öldürülmediler mi?
Kadir Sakçı’nın ölümü Kürtlerin
Halepçe Katliamından daha ağır bir soykırımla karşı karşıya olduğunu bir kez
daha gözler önüne sermiştir. Çünkü bu şahıs sadece Kürt kimliğinden ve
anadiliyle konuştuğu için katledilmiştir. Şüphesiz Kürtlere karşı yürütülen
bunca soykırım saldırıları süresince bunun gibi binlerce örnek vardır. Fakat
Kadir Sakçı’nın ölümü bize şunu açıkça gösteriyor ki, AKP faşizminin dört yıla
yakındır sürdürdüğü saldırının amacının PKK olmadığı, Kürtlük adına ne varsa
her şeyin soykırımdan geçirilmesidir.
Gelhat Cudî
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html