27 Şubat 2016 Cumartesi Saat 12:20
Zengin kültürü ve
doğayla bütünleşmiş yaşam tarzıyla, derin bir kültürün taşıyıcısı olan
Çerkezlerin tarihi, kendi topraklarına tutunmaya çalışan bir halkın, dünyanın
birçok bölgesine sürgün edilişinin de tarihidir. Toprak altında kalmış köyleri
ve miraslarıyla tekrar kendi kimlikleriyle buluşma arayışında olan Çerkezler,
yaşadıkları her toprak parçasında dilleri, gelenekleri ve toplumsallıklarını
koruma mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Tarihte Çerkez trajedisi olarak
geçen sürgün ve katliamlara rağmen, bu kadim halkın öz kimliğini koruma
direnişleri büyük derslerle doludur. Çerkezlerin tarih ve kültürüyle ilgili
kısa da olsa bir hatırlatma yapmak yerinde olacaktır.
ÇERKEZYA’DAN BUGÜNE
Birçok tarihçi Çerkezlerin yurdu anlamında, sadece Adıge
boylarının, Abhaz-Abazin boylarının ve Ubıh halkının topraklarını kapsayan orta
ve kuzeybatı Kafkasya için Çerkezya kavramını kullanmaktadır. Kafkas
halklarının tümünü (Adıge, Abhaz, Ubıh, Karaçay, Oset, Çeçen-İngus
ve Dagıstanlılar) Çerkez üst kimliği kapsamında değerlendiren tarihçiler ve
kuruluşlar, tüm Kuzey Kafkasya’yı Çerkezya adıyla ifade etmektedirler.
M.Ö 5.yüzyıldan itibaren Kafkasya’yı gezip gören ve
eserlerinde buradan bahseden Heredot, Hellenikus, F.Arrian, Strabon, Romalı Pliny gibi antik dönem
seyyah ve tarihçileri ile Ruslar, Gürcüler, Tatarlar ve Araplar Kuzey Kafkasya’nın otokhton
(yerli) halkları için Kas, Kask, Kasog, Kasogi, Sirkas, Kerkes, Kerakes gibi isimler
kullanmışlardır. Bu tanımlamalar, zamanla batı söylemi ile Cirkas, Cirkassi,
Cirkasıyen ve nihayet Arapların kullandığı Serakise, Çerakise gibi
ifadelerinden hareketle “ÇERKEZ sözcüğüne dönüşmüş ve edebiyata geçmiştir.
Çerkez ismi yaklaşık 13. Yüzyıldan beri bilinmektedir. Batı Kafkasya’nın yerli halklarından olan
Çerkezler, kendilerine Adıge adını verirler. Boyun yakın akrabası olan ve ‘dağ
çerkezleri ‘olarak bilinen Abazalar(Müslüman kolu) ile Abhazlar(Hıristiyan
kolu) topluluğun dışında kalırlar. Abhazlar, Çerkezleri Azıhua, Osetler de
Kaşgon olarak adlandırırlar. Çerkez boyu başlıca iki gruba ayrılır
Adigeler(köle soyu) ve Kabartaylar(Soylular ya da bey soyu).
Rusya’da bugün de kullanılan terminolojiye göre ise ‘Çerkez
’adlandırması, aslında etnik değil, sadece Karaçay- Çerkez Cumhuriyetindeki
Çerkez’leri belirten coğrafi bir tanımdır. Türkiye’de ise Çerkezler dışında
Kafkas göçmeni olarak Abaza, Oset, Çeçen, Karaçay, Dağıstanlı Avar-Lezgi
halkları da yaşamaktadır. Yaklaşık 150 yıl önce Osmanlı topraklarına gelen
Kuzey Kafkasyalı halkların büyük çoğunluğunun Çerkez olması, kıyafet, gelenek,
görenek, dans, müzik vb. kültür öğelerinin benzerliği gibi nedenlerle diğer
Kafkas halkları da bu coğrafyada Çerkez olarak adlandırılmıştır.
Anavatanları
Çerkezlerin anavatanı, Osmanlı kaynaklarında Çerkezistan,
Batılı ve Rusça kaynaklarda ise Çerkezya olarak adlandırılan Kuzey Kafkasya’nın
batı ve orta bölgesidir.1864’teki savaştan sonra Çerkezlerin Osmanlı
topraklarına sürgün edilmesiyle ülkenin büyük bölümünde Çerkez yerleşimlerinin
varlığı sona ermiştir.
Çerkezler bugün Kafkasya’da, 1920’lerde Sovyetler Birliğiyle
birlikte kurulan ve tarihi Çerkezya’nın küçük bir bölümünü kapsayan üç idari
biriminde(Adıge, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkez Cumhuriyetleri) yaşıyorlar.
Çerkez nüfusunun beşte dördü Rusya Federasyonunda, beşte biri de Türkiye’de
yaşar. Türkiye’deki en yoğun nüfusları Sinop, Samsun, Çorum, Amasya, Tokat,
Yozgat Sivas, Kayseri, Maraş, Adana hattı ile Eskişehir, Bilecik, Bursa,
Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Sakarya, Düzce’de bulunmaktadır. Ayrıca Suriye,
Ürdün ve İsrail’de de Çerkezler yaşamaktadır.
Nüfus olarak da göç yollarındaki felaketler, daha sonra
yerleştirildikleri yerlerde hastalıklar ve ayrıca savaşlar nedeniyle yaşanan
büyük nüfus kaybı sonucunda 20.yüzyılın başında Anadolu’da Çerkez nüfusu 500
bine inmiştir. Bu bilgelere dayanarak bugün Türkiye’de Çerkez nüfusunun 2 ila 3
milyon arasında olduğu tahmin edilebilir. 1967’de İsrail’in Çerkez nüfusunun
yoğun olduğu Golan’ı işgal etmesiyle, burada yaşayan Çerkezlerin bir kısmı
Şam’a yerleşmiş, bir kısmı da ABD’ye göç
etmiştir. Bugün Suriye’de 80-100 bin, Ürdün’de 30-40 bin Çerkez nüfusu olduğu
tahmin edilmektedir. İsrail’deki iki köyde (Kfar-Kama ve Reyhaniye)3 bin Çerkez
yaşamaktadır.
Toplumsal yapı
Çerkezlerin büyük bir bölümü Kafkasya’nın kuzeyindeki
düzlükte, bir başka bölümü Kafkas dağlarının eteklerinde, küçük bir bölümü de
yaylalarda ve Kafkas dağlarında yaşar. Ekonomileri büyük ölçüde hayvancılığa ve
çiftçiliğe dayalıdır meyve yetiştiriciliği de önemlidir. Ancak daha çok
atları, keçe kumaşları ve eğeleriyle ünlüdürler. Geleneksel Çerkez toplum
yapısı, 19.yüzyıl ortalarına kadar Çerkezya’da yaşadıkları bölgeye veya bağlı
oldukları soylulara göre adlandırılan Abzeh, Besleney, Bjeduğ, Çemguy, Hatukov,
Kabardey, Şapsığ ve Ubıh topluluklarından/boylarından oluşur. Janey, Natuhay,
Mahheğ, Mahoş gibi topluluklar, savaş ve hastalıklar nedeniyle nüfusları
azaldığından diğerlerine karışmıştır.
Çerkezler geçmişte sınıflı toplum yapısına sahiptiler.
Soylular(pşı ve vork) ve onlara bağlı
köylülerden oluşan halk tabakası(lhokotl) iki temel sınıftı. Çoğunlukla savaş
esirlerinden ve onların çocuklarından oluşan köleler de (pşıl’i)bazı
araştırmacılar tarafından ayrı bir sınıf sayılmaktadır. Bugün bu sınıfsal yapı
ortadan kalkmıştır. Türkçede ‘sülale’ olarak adlandırılan soy yapısı da Çerkez
toplumunda hala önemini korumaktadır. Aynı atadan geldiğine inanan, birbirine
akraba olarak gören ve kendi içinde evlenme yasağı olan lhepkler sürgünden
sonra büyük ölçüde parçalandılar.
Çerkezlerde aileler ataerkil olup Müslümanlığı benimsedikten
sonra kimi yerlerde de çok eşliydi. Çerkez toplumunda kadınlar evlenene kadar
genç erkekler kadar serbesttiler. Ancak
evlendikten sonra bir kadın, aileye çocuk verene kadar kocasının ve
büyüklerinin yanında sorulmadan konuşamaz, onlarla birlikte sofraya bile
oturamazdı. Aynı köyden bir kız ve erkek ‘kardeş’ sayıldığından birbiriyle
evlenemezdi. Evlenmeler genellikle
anlaşmalı olarak damadın, gelini köyünün meydanından atının terkisine atıp
kaçırmasıyla başlardı. Her köy ‘pısukho’diye anılan bir muhtar başkanlığındaki
ihtiyar heyetince yönetilirdi.
Türkiye’deki 1934 soyadı kanunuyla Çerkezlerin Türkçe soyadı
alması zorunlu kılındı, fakat kendi içlerinde Çerkez soyadlarını korumaya ve
kullanmaya devam ediyorlar.
Dil ve Yazı
Çerkezce(Adığebze), Kafkas dillerinin kuzeybatı grubuna ait
bir dildir. Kafkas dil grubu Abhaz-Abaza diliyle akrabadır. Çerkezler dil
ilişkisi bakımından kendileriyle birlikte Abhazları, Abazaları ve Ubığları da
kapsayan çok daha büyük Abhaz-Nogay aile grubunun bir parçasıdır. İsimler cinslere
ayrılmaz. Doğu lehçesi, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkez Cumhuriyetlerinde
Rusçayla birlikte resmi dildir. Batı lehçesi ise ‘Adıgey dili’ adıyla Adıgey
Cumhuriyetinde resmi dildir. Türkiye’de her iki lehçenin de konuşanları vardır.
Çerkezce 1920’lerde yazılı dil haline gelmiştir. Yazısı Kiril alfabesini esas
alır.
Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkez Cumhuriyetlerinde
Çerkezce yayın ve eğitim hakkı vardır, fakat pratikte iki alanda da dilin
kullanımı sınırlıdır. Suriye, Ürdün ve İsrail’de okullarda Çerkezce öğretimi
vardır. Türkiye’de ise açılan kurslar aracılığıyla çok sınırlı bir dil öğretimi
yapılabilmektedir. Anadilde eğitim hakkının engellendiği Türkiye’de Çerkezce
bilme oranı özellikle gençlerde ve çocuklarda çok düşüktür.
Savaş, yağma ve
sürgünlerle geçen bir tarih…
Tarihçe
Yunan ve Roma tarihçilerince ‘Kerketler’, ‘Henioklar’,
Mayeotlar’, ‘Sindiler’ ya da ‘Ziçiler’ diye anılan Çerkezler, M.Ö 6.yüzyılda
İskit, Alan ve Sarmat boylarıyla birlikte kuzey steplerinden inerek Kafkasya’ya
yerleştiler. M.Ö 1. Bin yılda adları bilinen Sindler ve Mayeotlar, erken
ortaçağdaki Zihler ve Kasoglar, Çerkezlerin ataları kabul edilirler. Doğu Roma
imparatorluğu ve Gürcistan ile ilişkileri sonucu 6.yüzyılda Hıristiyanlığı
kabul ettiler ve 8. Yüzyıla kadar Bizans egemenliğinde kaldılar. Çerkezler görece geç Müslüman olmuş bir
toplumdur. 16.-17. yüzyıllardan itibaren Osmanlı Türkleri ve Kırım Tatarları
aracılığıyla Müslüman olmuşlardır. Kafkasya’da Kuzey Osetya’nın Mozdok
bölgesinde yaşayan 3 bin kişilik bir Hıristiyan topluluk dışında Çerkezler
Müslümanlığı benimsemiş bir haiktır. Aynı yüzyıl ortalarında Emevi
İmparatorluğu döneminde köle ticaretinin gelişmesi ve Çerkezlerin köle-asker
niteliğinde Mısır ile Suriye’ye satılmaları sonucu, oralarda 14.ve 15. yüzyılda
Kölemen beyleri olarak güçlü devletler kurdular (Memluklar).
4.yüzyıldan itibaren Hunlar, Avarlar, Hazarlar, Rus
Tmutarakan prensliği Çerkez topraklarını işgal ettiler. 13. Yüzyılda Moğolların
14. Yüzyılda ise Timur’un istilası daha yıkıcı oldu.16.yüzyılda Osmanlıların
Kırım ve Kafkasya’yı ele geçirmeleri sonucu Sünni müslümanlığı benimseyen
Çerkezler, bu tarihten başlayarak Ruslarla sürekli çarpıştılar.16.yüzyılda
Rusların bölgeye gelmesiyle birlikte başlayan süreç, Çerkezya’nın tamamının
Rusya tarafından ele geçirilmesiyle sona erdi. 1859’da Şeyh Şamil yenildikten
ve 1864’te tam anlamıyla Rus egemenliği altına girdikten sonra büyük kitleler
halinde Türkiye’ye göçen Çerkezlerin bir bölümü Bedevi kabilelerine karşı
Osmanlı yönetimi tarafından İsrail ve Ürdün’e yerleştirildiler. 1862-1864
arasında kanlı Rus-Çerkez savaşlarından sonra Rus ordularının Mzımta nehri
civarında nihai zaferi kazandığı 21 Mayıs 1864 günü, bu kanlı süreci sembolize
eden tarih olarak Çerkezlerin yüreğine ve beynine nakşedildi. Sürgünler iki yıl
daha devam etti. Başta kadınlar,
ihtiyarlar ve çocuklar olmak üzere açlık, hastalık ve soğuktan kitlesel ölümler
yaşandı.
Ayrıca Çerkezler sürgün tarihleri boyunca hayatta kalmaları
için evlatlarını köle olarak satıyorlardı. Bu amaçla, Trabzon ve Samsun’da
geçici köle pazarları kurulmuştu. Tahmini rakamlara göre sadece 1863-1867
arasında 150 binden fazla Çerkez, köle olarak alınıp satılmıştı.
SSCB’de 1928’de kurulan Karaçay-Çerkez Özerk Yönetim
Birimi’nde 1936’da kurulan Kabartay-Balkar Özerk Sosyalist Cumhuriyeti’nde
yaşayan Çerkezler, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra istilacı Alman Ordu ile
işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Stalin tarafından Orta Asya’ya ve Sibirya’ya
sürüldüler bu sürgün sırasında topraklarının bir bölümü Gürcistan Sovyet
Cumhuriyeti’ne katıldı. Stalin öldükten sonra Çerkezlerin anayurtlarına
dönmelerine izin verildi ve 1953’e Kabartay-Balkar Özerk Sovyet Cumhuriyeti,
1956’da da Karaçay-Çerkez Özerk Yönetim Birimi yeniden canlandırıldı. SSCB’nin
1991’de dağılmasından sonra bu bölge Rusya Federasyonu topraklarında kaldı.
Bazı kısa notlar:
*Rusya Federasyonu’nu oluşturan federe cumhuriyetler
arasında yer alan Adıgey, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkes, Kuzey Osetya,
Dağıstan, İngusetya Cumhuriyetleri ile merkez Rusya arasında 1995 yılında
“Yetki Paylaşımı Anlaşması imzalandı.
*Çerkes toplumu, Xabze adı verilen kurallarla yönetilir.
Xabze, etimolojik olarak dışarının,alanın, çevrenin, dili, şablonu, düzeni
demektir. Çocuğun doğumundan itibaren büyüyüp yetişmesine, yaslanıp ölmesine
kadar, insan hayatını düzenleyen ve güzelleştiren çeşitli kurallar vardır.
Bunlar, gelenek ve görenekler, örf, adet ve töre kurallarından ahlak ve din
kurallarına, hatta maddi yaptırımlarla perçinlenen hukuk kurallarına kadar
bütün sosyal kuralları kapsarlar.
* Kuzey Kafkasya’nın otoktan(yerli) halklarının binlerce
yıldan bu yana ürettikleri ulusal destanlar bütünü ise Nart destanları’dır.
Çerkez Mythologia’sının bütününü kapsayan Nart destanları, milattan önceki
yıllardan bugüne Kuzey Kafkasya halklarının dilinde, müziğinde sanatında yer
almış, bugünkü çağdaş Çerkez literatürünün de temelini oluşturmuştur. Nart
destanlarında ana unsur olarak, insan yaşamını daha mutlu daha renkli kılacak
olan, insan onurunu yüksek tutacak “insan sevgisi dile getirilmektedir.
* Çerkezlerin 1859 yılından itibaren başlayan
anavatanlarından ayrılmaları, 21 Mayıs 1864’den sonra daha da şiddetlendi. 1860
yılında 4 milyon olan Kafkasyalı nüfusu, 1897’de 1.660.000 sayısına inmişti.
Adıge-Abaza-Ubıh grubundan oluşan Kuzeybatı Kafkasyalılar yüzde 85’ler
düzeyinde Oset, Çeçen ve Dağıstanlılar yüzde10-15’ler düzeyinde
anavatanlarından sürüldüler. Gerçekte bu sürgün, bir soykırım niteliğine
dönüştü. Bu nedenle, 21 Mayıs 1864 günü Çerkezlerin yas günüdür.
Anavatanlarından sürülen Kafkasyalı sayısı 1.400.000 – 1.500.000 civarındadır.
*XIX. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna doğru Dağıstan
bölgesinde, İslamiyet’e dayanan, eşitliği savunan, işgalci ve saldırgan Rus İmparatorluğu’na
bağlılığı kınayan “müridizm hareketi başladı. Gazi Muhammed ve Hamzat’tan sonra, 1834’te İmam
Şamil bu hareketin başına geçti. Rusya İmparatorluğu, Kuzey Kafkasya’nın
Kabardey, Osetya ve Karaçay bölgelerinin bütününü işgal ederek kendine bağlamak
suretiyle, ülkenin doğu ve batı kısımlarını birbirinden kopardı. Bu hem
Şamil’in, hem de batıda kendi meclislerinin yönetiminde milli kurtuluş
hareketini sürdürmekte olan Kuban bölgesi Çerkezlerinin (Adıgeler ve
Abhaz-Abazalar’ın) durumunu oldukça zorlaştırmıştı. Buna karşın Şamil, kendi
nüfuzunu Çeçenya üzerine de yayarak, 25 yıl kuzey Kafkasya’nın bağımsızlık
mücadelesini yürütmeyi başardı. Naib Muhammed Emin ile de Kuzeybatıda
direnişleri etkiledi. Şamil, direnişin başarısından ümidi kesince, silah
bırakmıştır.
*Osmanlı döneminde II. Meşrutiyet’in ilanının getirmiş
olduğu nispi serbestlik ortamında, birçok mareşal ve generalinde katılımıyla,
1908 yılında Çerkez Teavün Cemiyeti (Çerkez Yardımlaşma Derneği), 1914 yılında
“Çerkez Kadınları Teavün Cemiyeti ve 1918 yılında da “Şimali Kafkas Cemiyeti
kuruldu ve kültürel faaliyetlere başladı. 1911-1914 yılları arasında Guaze
(Rehber) Gazetesi yayımlandı.
* Çerkezler, bugün Türkiye’nin dört bir yanında kendi kimlik
ve dilleri ile değil “Türk kimliği altında yaşamlarını sürdürmeye devam
etmektedirler. Fakat, 1968 Gençlik Hareketleri başta olmak üzere başlayan
uyanıştan etkilenen Çerkesler bugün anadil başta olmak üzere kimlik
mücadelelerini çok boyutlu sürdürme gayreti içerisine girdi.
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com