KUZEY KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE
Berat Albayrak’ın tasfiyesinden ve Bülent Arınç’ın Habertürk’te yaptığı konuşmadan sonra istifa etmesi ile birlikte, önceki süreçlerde yaptığı konuşmalarda gündem belirleyebilen Recep Tayyip Erdoğan’ın vasfını kaybettiği aleni bir biçimde görünmeye başladı. Erdoğan’ın bu ay içinde Avrupa’ya yaklaşma emelleri olarak yorumlanan “Reform Düzenlemeleri” çıkışı, gelişen Arınç’ın istifası ve farklı olaylar üzerine iktidarın üzerinden yürüdüğü bir düzlük değil biran önce kurtulmaya çalıştığı ve deyim yerindeyse unutmak istediği bir engebeli yol halini almış görünüyor. Katar ile yapılan 10 anlaşma ki bu anlaşmalardan en çok öne çıkanlardan Borsa İstanbul hisselerinin %10’unun Katar’a satılması anlaşması Türkiye’de en çok öne çıkan ve İktidar’a üzerinden en çok saldırılan konular oldu. Tayyip Erdoğan’nın buna karşın izlediği taktik olarak kişilere saldırı (Kemal Kılıçdaroğluna yönelik tüm iktidar odakları aynı ölçüde saldırıyor), gündemi saptırmak için izlediği bir yoldur. İktidarın üzerinden yürüdüğü ve koltuk değneği konumundaki güç ise halen CHP’nin lideri ve vekilleridir. Katar anlaşmaları üzerinden kullanılan “TSK, Katar’a satılmıştır” kelamları hakikat olsa da İktidar’a koltuk değneği oldu. Muhalif olduğunu iddia eden CHP’nin iktidarı daha fazla sıkıştırması gerekirken, hiçbirşeyin yolunda gitmediği ülkede Cumhurbaşkanı sıfatıyla dolaşan Tayyip Erdoğan’ı neden istifaya davet etmediği muammadır. Herşey batık bir durumda ve muhalif partilerin en üst düzeyde yapabildiği çıkış şuana kadar ekonomi bakanı Berat Albayrak’ı istifaya çağırmak oldu. Ancak biliniyorki ülkenin yaşadığı sorun sadece ekonomik değildir. Toplumsal sorunlar, pandemi sürecinde ortaya çıkan yönetememe ve halkı kandırma oyunları, dış politikada sürekli ülke insanının başında patlayan yolların izlenmesi, sınıfsal uçurumun giderek yükselmesi ve ülke yönetim anlayışının 90’lardaki Çiller döneminden daha kötü hale gelmesi gibi bir gerçeklik yaşanıyorken, muhalif partilerin yapması gereken şey ekonomi bakanını istifaya davet etmekle sınırlı kalabilirmi? Türkiye’de yaşanan bu sıkışmanın patlamaya dönüşmesi durumunda tek sorumlu AKP-MHP iktidarı olmayacaktır, CHP ve diğer muhalif partilerde bundan sorumlu tutulmaktan kaçamayacaktır. Halkların Demokratik Partisi’nin hareket alanının daraltılması, sürekli saldırılara maruz bırakılması ve bunun bu partiler nezdinde görülmüyor olması bile, bu partilerin çözüm odaklı değil Çiller döneminin kafa yapısının özeti mahiyetindeki “kökten çözüm” anlayışına denk gelen “görmüyorsan yoktur” veya “Görme! Duyma! Söyleme!” yaklaşımıdır. Çözüm gücünü bünyesinde barındıran partiye yapılan baskılar ve bu baskılara diğer partilerin göstermediği tepki, her açıdan tehlike arzeder.
GÜNEY KÜRDİSTAN VE IRAK
Güney Kürdistan’da Medya Savunma Alanlarına yönelik KDP destekli Türk Devleti saldırıları sonuçsuz kalırken halkın bu saldırıların ve saldırılara zemin sunan yönetim anlayışının günyüzüne çıkardığı sorunlara yönelik tepkileri ön plana çıktı. Süleymaniye, Duhok gibi kentlerde geçim sıkıntısı yaşayan kitlenin eyleme kalkması ve bu eylemlerde “Yıkıl Hükümet” sloganlarının atılması, halktaki öfke düzeyinin dışa vurumu oldu. Diğer yandan Irak Hükümeti ve Güney Kürdistan hükümeti arasında yapılan anlaşmalar gereği peşmerge güçlerinin düzenlenmesinde, peşmergelerin yol kapatma ve düzenlemelere karşı çıkma gibi tepkileri görüldü. Bu eylemler ve tepkilerin yanı sıra Güney Kürdistan’daki Goran Hareketi arasında da çelişkilerin yaşandığı görüldü. Goran Hareketi’nde KDP’nin yönetim anlayışı ve Türk Devleti’ne zemin sunma, ekonomik sorunları derinleştirme gibi sebeplerden dolayı 2 gruba ayrıldığı ve bir grubun hükümeti desteklerken diğer grubun bu sorunlara göz yummadığı ve karşı durduğu görüldü.
Şengal’e yönelik saldırılarda Irak Hükümeti’nin Şengal’e yaptığı sevkiyat halkın eylemlerine takıldı. Şengal girişinde Şengal gençliği öncülüğünde halk ile beraber geliştirilen yol kapatma eyleminin kısmi sonuç aldığı görüldü. Eylemselliğe ilişkin halkın ve gençliğin kararlı tutumunun devam edeceği görülüyor. Eylemdeki kitle ile yapılan röportajlarda eylemlerin devam edeceği Şengal Halkının iradesini kabul etmeyen hiçbir anlaşmanın kabul edilmeyeceği açıklamaları yapıldı. Şengal halkının Irak hükümetinin ve KDP’nin kente yönelik izlediği yolun kabul edilmeyeceği halk tarafından ifade bulurken gösterilen direniş tarihi sonuçlara kapı aralayacaktır.
ROJAVA VE SURİYE
Rojava’da Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile ENKS arasında süren birlik görüşmelerinde bir tıkanma yaşandı ve görüşmeler durduruldu. ENKS’nin Rojava’yı bir şirket olarak gören ve bu şirketin paylaşılmasını isteyen yaklaşımları Özerk yönetim tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Yine ENKS’nin Türkiye’ye yaptığı ziyareti ve Hevrîn Xelef’in katiliyle verdikleri pozlar halk tarafından ciddi bir tepki toplamıştır. Son dönemlerde Türk devleti ve çetelerin özellikle Eyn Îsa, Til Temir ve Şehba bölgesindeki saldırılarında ciddi bir artış var. Aynı şekilde Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’deki savaş suçlarında da ciddi bir artış bulunmakta. BM’nin hazırladığı Türkiye’nin savaş suçlarını içeren rapor ve kamuoyundaki tepkiler önemli olsa da raporun gereklerinin yapılmaması çeteleri cesaretlendirmektedir.
Türkiye, İdlib’de Morek’ten sonra Şir Mağar’daki askeri gözlem noktasından da çekilirken geri kalan noktalara güç aktarmaya devam ediyor. Öte yandan İdlib’deki taraflar karşılıklı olarak mevzilenip, güç aktarırken, Rusya; HTŞ ve Feyleq El Şam gibi çetelerin karargâh ve kamplarını vuruyor. Bununla kalmayan Rusya, kent merkezinde de Türkiye destekli çeteleri havadan vurmayı sürdürüyor. Öte taraftan İran’a bağlı milis güçlerin yanı sıra Suriye rejimi, Haleb ve Şam’dan İdlib’e güç kaydırmaya hazırlanıyor.
Suriye krizinin ilk çıktığı yerlerden olan Deraa, kriz gündemiyle yine öne çıktı. Şam hükümet güçlerine yönelik suikastların ve sevkiyatların olduğu Deraa’da şimdi de İran’ı İsrail sınırından uzaklaştırmak için bölgeye hâkim olma savaşının çıkabileceği konuşuluyor. ABD, İsrail’in Suriye’de İranlı milislerin mevzilerine geçen hafta düzenlediği hava saldırılarında birçok kişinin öldüğü ortaya çıktı. Yine son zamanda Esed rejiminin kimyasal silah kullanması ve kimyasal cephaneliklerin bir bölgeden diğerine transfer edildiğine işaret eden haberlere gündem olmaya başladı. Suriye’deki gelişmelere ABD’de seçimleri kazanan Biden ve ekibinin izleyeceği politikanın da etki edebileceği tartışılırken, mevcut durumda var olan dengelerde tüm tarafların sıkıştığı bundan kaynaklı kartların yeniden karılacağı biliniyor.
ROJHİLAT VE İRAN
Özellikle Ermenistan Azerbaycan Karabağ savaşında taraf olmamaya çalışırken sürekli nötr açıklamalarında bulunarak İran’da bulunan Azeri toplumunun tepkisini çekmemeye çalışıyor. İran rejimi yeni seçilen ABD Yönetimi’nin politikasına göre hareket edeceği seçimle ilgili yaptıkları bazı açıklamalarda bunu görmek mümkündür. Rojhilat kürdistanında’da hem Türkiye’nin tepkisini çekmemek hem de iç güvenlik adı altında daha çok sınır güvenliğini almaya çalışıyor. Suikastler için yapılan değerlendirmeler devam ederken perde arkasının esasına ilişkin tartışmalar devam etmekte.
1 Ocak 2019’da Kasım Süleymani’nin Bağdat Havaalanında ABD tarafından suikastle öldürülmesinden sonra geçtiğimiz günlerde İran Nükleer Araştırmacısı Fahrizade, Tahran’da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. İran’lı önde gelen isimlere yönelik suikastler Fahrizade ile de sınırlı kalmadı. Suriye’deki İran’a bağlı güçlerin komutanı’da geçtiğimiz günlerde basında çıkan birtakım iddialara göre suikast ile öldürüldü. İran yetkililerinin genel olarak takındığı tutum suikastlerin İsrail istihbarat örgütü MOSSAD tarafından yapıldığı açıklamalarında anlaşılıyor. İran yetkilileri suikastlerin MOSSAD tarafından gerçekleştirildiğini ve buna cevabın verileceğini ifade ediyor. Bu suikastlere cevap olarak nitelendirilen nükleer silahların geliştirilmesi hamlesi, İran’ın Fahrizade suikasti sonrası yaptığı hamlelerden biri. Farklı algılar yayılıyorken Fahrizade suikasti’nin araştırmalarından da somut sonuçlar çıkmadı. Üzerinde durulan bir ihtimalin de söz konusu suikastte KDP’nin de rol sahibi olabileceğidir. İsrail’li bir yetkilinin Fahrizade suikastinden sonra Güney Kürdistan’ında İran’a hedef olabileceği açıklaması sonrası, suikastte Güney Kürdistan’dan bir kesiminde suikastte rol aldığı ihtimalini öne çıkarıyor.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi