Kürt halkının Kürdistan’ın dört parçasında gözü dönmüş AKP-MHP faşizmi ile kora kor bir mücadele yürüttüğü bir dönemden geçiyoruz. Özgürlük hareketinden her yerde darbe alan bu insanlık yoksunu iktidar, korkusundan Bakur’da gerilla cenazelerine ve mezarlıklara saldırmak gibi ahlakı hiçe sayan uygulamalara başvuruyor. Rojava’da bir yandan işgal ettiği bölgeleri Kürtsüzleştirirken öte yandan yeni saldırılara zemin arıyor, tehditler savuruyor. Başur’da işgal ettiği alanları genişletmeye çalışırken kendi günahına geçmişten ders çıkarmamış Kürt yapılarını da daha üst seviyede ortak etmeye çalışıyor. Tüm bunları Kapitalist sisteminin ürünü olan yaygın bir hastalıkla boğuşurken yapıyor. Korona hastalığının bu tehlikeli yapısı bile TC faşizminin Kürt düşmanı hamlelerde duraksamasına bile neden olmuyor.
Fakat ironik olan böylesi bir dönemde bile halk gerçekliğine yabancılaşmış, onun özgürlük umudunun boğulmasını kendi varlık sebebi sayan kişilikler arsızca ortaya atılabiliyor, daha ötesi Kürt halkı için bir şeyler yaptıklarını iddia edebiliyor. Aslında ağızlarından özgürlük hareketine küfür dışında bir şey çıkmayan ve katillerine asla toz kondurmayan bu tiplerin varlığı soykırımcı sistemin Kürt toplumsallığında yarattığı tahribatın kanıtı oluyor. Öte yandan beyinleri ve cüzdanları sömürgeci devlete bağlı kişiliklerin yaptıkları aslında ortaya oldukça trajik-komik durumlarda çıkarıyor.
İşte bunlara yakın dönemde yeni bir örnek daha eklendi. Yahya Munis isimli bir kişi adına tertip komitesi (bu ne demekse artık) dedikleri bir topluluk adına sanal medyada bir deklarasyon yayınladı. Bu kişiyi ihanetini pazarlama dışında bir niteliği olmayan kişilerin internet sitelerindeki yazılardan tanıyoruz. Yazı dediysek lafın gelişi yoksa bu kişinin karaladığı şeylere yazı demek yazı emekçilerine hakaret olur. Herhalde bu tür sanal ortamlarda kendi kendini çok dolduruşa getirmiş olmalı ki “değerli arkadaşlar” hitabı ile bir de insanlara çağrı yapıyor. Aslında tabi ağa babalarının yap dediği işi yapıyor.
Peki, ne diyor çağrısında ve insanları neye çağırıyor? Biraz zorlanarak da olsa alt alta dizdiği cümleleri okuyoruz; 40 yıldır Kürtlerin mağduriyetini istismar edip vekâlet savaşı veren bir hareket varmış. Kimin vekili olarak savaştığını söylemediği PKK, Kürtlere kendini intikam hareketi olarak sunuyormuş bu nedenle Kürtlerden öfkeli fakat bilinçsiz olanlarından destek alıyormuş. Fakat birçok insanın intikamını almış, kalplerini soğutmuş olsa da PKK’nin savaşı kazanımlar yaratmadığında aslında Kürt halkı için felaketmiş. Bu nedenle Kürt halkı yıllardır acılarını kazanıma çevirecek bir hareketi bekliyormuş.
AKP’nin üçüncü sınıf kalemşorlarının yaklaşık on yıldır pazarladığı ama sokaktaki çocuğu bile inandıramadığı bu tespitlerle çok mühim bir iş yaptığını düşünen bu kişi teşhis etmekle yetinmiyor üstüne dermanı da buyuruyor. Önerdikleri çözümü anlatmak için baştan özür dileyerek bu kişinin, pardon, milyonların umutla beklediği hareketi başlatanların cümlelerine yer vermemiz gerekiyor:
“Bundan dolayı, “iş başa düştü” fikriyle, bu takdim yazısının ekinde de görüleceği gibi bir grup arkadaşla beraber, şu andaki tahripkâr, Kürt milletinin fıtratı ve toplumsal yapısına zıt mevcut harekete alternatif olacak, onurlu, bilinçli ve ortak akılla hareket edip, hem ulusal, hem de uluslararası camiada, sağlıklı bir şekilde Kürtleri temsil edecek, sahiplenecek bir erdemliler hareketi ile yeni bir oluşum başlatmış bulunmaktayız.”
Ne dediği tam belli değil ama hayranı olduğu egemenlerin dilini iyi kullanamadığı için onu suçlayacak değiliz. Kaldı ki bu saçma sapan fikirleri ifade edebilecek bir dil dünyada var mı, sanmıyoruz. Gerçi belki yegâne varlık alanları olan sanal dünyada bu tip insanların kullandığı bir dil ortaya çıkabilir. Neyse birkaç nokta dikkat çekiyor. Bir, Özgürlük Hareketini kastederek onun Kürt halkının fıtratına ve toplumsal yapısına uymadığını söylüyor. Yalın bir şekilde halkının özgürlüğü ve daha eşit, demokratik bir dünya için fedaice mücadele amentüsüne sahip PKK hareketinin neyinin Kürt halkının yapısına ve yaradılışına uymadığını söylememiş. Direniş mi zıt Kürdün yapısına yoksa tüm halklarla eşit olmaya, statü elde etmeye çalışmak mı yoksa varlığını, geleceğini garanti altına almak, soykırım saldırılarını kırmak için soluksuz mücadele mi? Bu en temel ahlaki değerlerin köle ruhlu bu tiplerin tabiatına uygun olmadığı doğrudur fakat yüzyıllardır onun varoluşunu ortadan kaldırmaya çalışan sömürgecilere baş eğmeyen, sürekli direnen Kürt halkının öz değerleri olduğu da kesindir. Zaten bu nedenle Kürt halkı bu hareketi kendi hareketi, Önderliğini de Kürt halk Önderi olarak görüyor.
O söylemese de neyi kast ettiği anlaşılıyor. Dedik ya bu fikirler onun değil, yıllardır AKP’liler ve bir zaman ortak oldukları Fethullahçı yapı bu çerçevede kara propaganda yapıyordu. Kürt halkının İslam’a yaklaşımını özgürlük hareketinden uzaklaşmasına zemin yapmak istiyordu, tutmadı. Çünkü bu halk PKK’nin dine yaklaşımının nasıl olduğunu biliyor, daha ötesi yaşamda görüyordu. Ayrıca İslam’ın temel kaidelerinden birinin zulme karşı mücadele olduğunu da unutmuş değildi. Dindar Kürtlerin ağırlıklı olarak özgürlük hareketinin sempatizanı olması ve bunun türlü oyunlara, Hizbulkontralara rağmen değişmemesi bunu açıklıkla gösteriyor.
Gelelim ikinci noktaya. Özgürlük hareketine alternatif olacağız diyerek iplerini oynatanların niyetini açıklıkla sergilemesi olumlu bir şey aslında. Ben TC’nin Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmesinde araç olmak istiyorum diyor. Niyetini, misyonunu, varlık sebebini açıklıyor. Fakat bu şekilde Kürt halkını nasıl temsil edeceğini söylemiyor. AKP-MHP faşizminin özgürlük hareketini tasfiye ederek Kürt halkına dair her şeyi ortadan kaldırmayı hedeflediği özellikle Rojava’ya yönelttiği soykırım saldırılarının ardından neredeyse herkes için aşina oldu. Zaten faşist şefler bu niyetlerini haykırıp duruyorlar. Buna rağmen ben PKK’den sonra Kürt halkının temsilcisi olacağım demek absürt ötesi.
Yalnız bir Allah’ın günü kendisi düşünüp bir fikir geliştirmemiş bu kişilerin ortaya tutarlı bir metin çıkarabilmesini beklemek zaten güneşin batıdan doğmasını beklemekle eş değerdir. Devlet bu tiplerin önüne bir kemik atıyorsa bu bile PKK varlığı sayesindedir, o olmasa bu kişilerin rızkı bile kesilir.
Üstünden atlanmaması gereken bir diğer nokta ise bu kişilerin kendilerine erdemliler hareketi demesidir. Erdem kelimesi herhalde hiçbir zaman bu kadar alakasız yerde kullanılmamıştır. Toplumsal ahlakın a’sına bile uzak bu kişiler bir de kendilerini erdemli diye tanıtıyor. İnsan erdem kelimesinin anlamı değişti de bizim mi haberimiz yok diye kendine sormadan edemiyor. Yaşamı boyunca tek bir erdemli hareket yapmamış insanların kendilerini bilmemeleri normaldir. Bu tipler egemenlerin elinde piyon bile değiller, piyon olma değerleri bile tartışılır. Arsızca kendilerine erdemliler diyorlar. Bir de başka insanları da buna ortak olmaya çağırıyorlar. Ben halkımı yok etmek isteyenlerin uşağıyım, gelin siz de olun diyorlar.
Son olarak bu kişinin yine sosyal medyada kendini tanıttığı bir yaşam öyküsü var değinmeden geçemeyiz. Cizreli olduğunu yazıyor. Kahraman Cizra Botan’ın halkının buna üzülmesine gerek yok, bu tip kaza yani bu kişinin Cizre’de doğması Kürdistan’ın her bölgesinin başına gelebilirdi. Mersin’ e göç edeli çok olmuş zaten. Sürekli AKP için çalıştığını ve seçimlerde aday adayı olduğunu yazmış. AKP’nin bile onu herhangi bir temsil organına aday göstermeye değer bulmadığını da bu şekilde itiraf etmiş. Durumu buyken kalkmış bir de uluslararası alanda Kürt halkının temsilcisi olacağım diyor. Yeni yetme bir genç olsa insan kısmen anlar. Ama 60 küsur yıldır tek başarısı Mersin Belediye’sinden emekli olabilmek olan bu kişinin Kürt halkını tüm dünyada temsil edebileceğini düşünebilmesi başlı başına bir komedi. Ha bir de Şeyh ailesinden olduğunu vurgulamış. Tüm semavi dinlerde olduğu gibi İslam’da esas olanın tevazu ve kula kul olmama olduğunu unutmuş. Ama haklı ne de olsa “iş başa düşmüş” sözler verilmiş, bağlantılar ayarlanmış.
Deklarasyon dedikleri şeyde daha fazla saçmalıklar da mevcut. Biz okuyanların sabrını daha fazla zorlamak istemedik. Nereden bakarsak bakalım iler tutar bir yanı olmayan böylesi çıkışlar salt bireysel kişilik bozukluğundan kaynaklansa insan gülüp geçebilir. Fakat olay psikolojik bir yanılsamadan ve sadece iki mantıklı cümle üst üste kuramayan garabetlerin toplanması gibi görece masum bir durumdan ibaret değil. Bu hareketler faşizmin Kürt halkına yönelik topyekûn saldırısı çerçevesinde devreye konuyor ve bu temelde halkta kafa karışıklığı yaratmayı amaçlıyor. 40 yıllık mücadele sürecinde defalarca benzer girişimlere tanık olan halkımız bu tiplemeleri yakından tanıyor. Yine de silik kişiliklerin kendini yaşatma çabasından başka bir şey olmayan ve her koşulda hüsrana uğrayacak bu tip hareketlere karşı duyarlı olmak önem taşıyor.
Hiçbir yerde onları dinleyecek üç beş Kürt bulamayan bu kişilere cevap vermenin onlara hak etmedikleri bir değer verme anlamına geleceği düşünülebilir. Doğrusu çok yanlış bir fikir de değil bu. Fakat Türkçe de bu durumu anlatan güzel bir deyiş var: “Sinek küçüktür ama mide bulandırır.” Bu girişimlerin durumu da bundan ibarettir.
Ayrıca biz daha 18-19 yaşlarında bedenlerini yüzyılın son teknolojisine göğüs gererek halkını savunan gençler yaratan ve Önderliğimizin türlü işkenceler altında dört duvar arasında sonsuz emekle büyüttüğü özgürlük hareketimizin gölgesine bile laf ettirmeyiz, değil ki onun varlığına ve yürüttüğü meşru savunma savaşına dil uzatılsın. Bu nedenle bu kişilere hadlerini hatırlatmak ve cevap vermek farzdır.
Yasin Kılıçkaya