24 Şubat 2010 Çarşamba Saat 16:51
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Kürdistanlılar için doğal tedavi yöntemleri
ve bitkisel tedavi, doğal toplum özelliklerini hala yaşattıklarından dolayı
hayatın içinden çıkagelmiş ve adına “alternatif tıp denilmeden binlerce yıldır
yaşatılan sağlık alanıdır. Bütün yörelerimizde “Dermanê Kurdî ya da “Dermanê
Hekîmê Loqman diye bildiğimiz doğal tedaviler ve bu bilgilere sahip hekimler,
doktorlar hep olagelmiştir. Bitkilerle beslenme, yetiştirme, bitkilerden
dermanlar yapma Kürdistan toplum yaşamının önemli bir dokusudur.
Kürdistan’da doğal tedavi, hastaları
iyileştiren bir alanla sınırlı ele alınamaz. Beslenme kültüründen yaşam
biçimine, düşünce yapısından duygu dünyasına kadar uzanan doğal yaşam köklerini
taşıyıcılığıyla 10 – 15 bin yıllık kültürü bugünlere kadar getirmiştir.
Kürtler doğayla olan bağlarını en güçlü
koruyan Mezopotamya halklarındandır. İnsanın içinde olan ve Japonların Ki,
Çinlilerin Çi, Yunanlıların Prevma, Polonyalıların Mana, İbranilerin Ruah,
Sanskritçede de Prana denilen ‘esrarengiz’ yaşam enerjisi vardır. Kürtler için
ise güneş ve ateş enerjiyi (hêz, vejen, wuze) sembolize eder. Kürtlerin eski
dini Zerdüşt inanışında da ateş ve güneş, gücün ve enerjinin sembolüdür. Aynı
zamanda kutsallık atfedilmiştir. Güne güneşi selamlayarak başlanır. İbadetgâhlarda
ateşler sönmez. Güneş ve ateş yaşamın sürdürücü ışığıdır.
Kürdistan köylerinde bitkiler üzerine
yoğunlaşan ve dağ – bayır gezen insanlar vardır. Bitkileri baharda ya da bazı
özel bitkileri yazın ve sonbaharda toplar, kurutur ve özenle kaldırırlar.
Bitkilerin yaprakları, kökleri, tohumları yapılacak dermanlarda kullanılır.
Hazırlanan dermanlar yaraları iyileştirir, hastalara şifa verir. Kürdistan’da
bu insanlara hekîm (otacı), nojdar (doktor), bijîşk (sağaltıcı, doktor),
pîrik(ebe) denilir. Bin yılların tecrübelerini taşıyan ve adına Dermanê Kurdî
denilen sağlık alanı günümüze kadar da şifa kaynağı olmuştur. Aslında bu alanı
gizemli kılan ve doğanın derinlerinde saklı yaşatan, şifa veren koruyucu
özelliğidir.
Doğa, insan bedenine en uyumlu olan ürünlerle
doludur. Özellikle yeni geliştirilen genetiği değiştirilmiş gıdalar ve suni
ilaçlar insan vücuduyla uyum göstermez. İnsanın organik evrimi aslında karşıt
bir saldırıyla karşı karşıya kalır ve bu saldırı “modern besinler olarak ya da
“modern beslenme alışkanlıkları olarak lanse edilir. Doğadan koptukça topluma
neredeyse kapsüllerde, tabletlerde gıdalar sunulur.
Diğer yandan şehirlerde açlık, yoksulluk
çeken insanlarımız buza kesmiş beton yığınlarıyla örülmüş hastane
koridorlarında günlerce kuyruklarda bekleyip derman aramaktadır. İnsanlar bu
kapılarda hastalıklarını iyice derinleşmekte, çaresizliğe, sevgisizliğe,
inançsızlığa terk edilmektedir. Dilini bile anlayamadığı doktorlara derdini
anlatıp bir umut aramaktadırlar. Görüldüğü, bilindiği ve yaşanıldığı gibi hasta
ve doktor arasında büyük bir yabancılaşma yaşanmaktadır. Oysaki şifacılar
binyıllarca hastalarını başta iyileştireceklerine inanır, adeta ruhlarına
girer, şifa veren elleriyle muayene ederlerdi. Hekim, hastanın iyileşeceğine
inanmıyorsa, tek başına bu inançsızlık bile tüm emekleri boşa çıkarabilirdi.
Şimdi birçok doktor hastalarına iyileşemeyeceklerini çok rahat söyleyebiliyor.
Hastasının iyileşeceğine inanmayan ve ona “tıp bilimi dışında deva veremeyen,
hastasını aydınlatmayan, ruhuna girmeyen, sevgisini vermeyen, hastasının
anlayamadığı bir dilde yazılmış bir kağıt parçasını ona vererek gönderen bir
doktor doğayla, insanla, toplumla bağlarını koparmıştır. Oysaki bin yıllar
öncesinde hekimler doğaya yakın oldukları için insana da yakın olmuşlar ve
hekimlere kurtarıcı gözüyle bakılmış ve inanılmıştır.
Kürdistanlılar doğadan şifayı görmüş,
iyileşmişler ve doğayla yaşamışlardır. Anneler bu geleneği taşımada değerli bir
yere sahiptirler. Tek bir bitkiyi tanımayan bir kişi bile annesi sayesinde
hafızasında doğayla ilgili birkaç bilgiyi yer edindirmiştir. Bizim doğayla
bağımızı koparmamamızı sağlayan annelerimizdir. Bin yıllarca kadınlar doğaya
tutkun yürekleriyle, doğa ana gibi çocukları beslemiş, insan toplumunun
yaratıcısı olmuşlardır. Kürdistan’da analarımızın hafızamıza kazıdıkları
bitkiler dışında derin bitki bilgisine sahip, uygulayıcı kadın hekîmler (sayıları
az da olsa) bu köklü geleneği günümüze kadar getirmişlerdir.
Kürdistan’da her bitkinin bir hikayesi, her
yemeğin bir doğa-insan kaynağı vardır. Doğadan akan şifa nehri sofraları da
zenginleştirmiştir. Baharda otlar pişirilerek, salataları yapılarak bolca
yenir. Toplanır, kurutulur, baharatları yapılır. Kahvaltılıklar, kışlık
hazırlıklar doğal ürünlerle hazırlanır. Köylerde halen ekmekler kendi buğdaylarıyla
yapılır, ateşte, tandırlarda ya da sac üzerinde pişirilir.
Botan’ın şifalı bitkileriyle dermanlar
yapılır, Gever yaylasının siyabo, kenger ve mendê otlarıyla keladoş pişirilir.
Mehîr Kürdistan’ın hemen hemen her yerinde adeta baharı karşılayan bir yemek
olarak çeşit çeşit otlarla, ayranla, dövülmüş buğdayla ateşte pişirilir. Yaz
sonu buğdayların toplanıp kaynatılması ardından damlara serilip kurutulması,
ayıklanıp değirmene gönderilmesi de ayrı bir şölen havası verir. Çünkü bu işler
kolektif yapılır. Aileleri, komşuları, köylüleri bir araya getirir. Hepsinde
geçmişten gelen doğanın nimetlerine karşı teşekkürlerini ifade eden doğa
ritüelleri vardır. Toplumun kutsal-kolektif işleridir. Tüm bunlar Kürdistan
toplumunun kültürel yaşantısını geliştirip zenginleştirmiştir.
Bir çobanın dağlarda özgürce koyunlarını,
keçilerini otlatması, kavalının sesiyle dağlardan aşağılara kadar tüm canlılara
gazeller okuması kadar insanı doğayla bütünleştiren vakitler, bugün mega
kentlerde insanların mumla aradığı, nice paralar döktürdükleri ruh-beden
sağlığı, bu sadelik ve doğallığıyla bulanabilir mi? İnsanlar için kırda bir
saat yürümek, otların, çiçeklerin, toprağın kokusunu içine çekmek, yürüdükçe
terleyip vücuttaki zehirli maddeleri atmak başlı başına dermandır, iyileştirici
ve arındırıcıdır.
Her ne kadar günümüzde yoğun nüfuslarla
patlayan şehirlerde bu gelenekler pek uygulanmıyorsa da Kürdistan’da birçok
yöremizde hala doğayla yaşam, doğayı tahrip etmeden, yakıp yıkmadan doğadan
beslenme, şifasına inanarak dermanlar yapma köklü bir gelenek olarak devam
etmektedir. Kürdistan’ın teknolojiden, endüstriden uzak yerlerinde doğayla
yaşayan insanlar daha sağlıklıdırlar. Kürdistan toprakları zengin florasıyla
insanlarını yaşatacak, iyileştirecek öze ve eşsiz güzelliğe sahiptir. Bizler bu köklere tutunarak, onu yok
edicilerden, kemiricilerden koruyarak, bu uğurda mücadele vererek doğaya dönüşü
sağlayabiliriz.
Pelin Dicle
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
– www.lekolin.net – www.lekolin.info
Pelin Dicle