Emperyalizm ve bölge temsilcileri için, Kürtlerin inkar edilmesi ve bölgenin sömürge statüsünde kalması gerekiyordu. Komplo aslında yeni değil 1916’da Kürtlerin topraklarının dört parçaya bölünmesi ve Kürtlerin ulus olarak inkar edilmesiyle başlamıştı. Bu komplo ve inkarın arkasında İngiliz ve Fransız emperyalizmi vardı ve Osmanlı artığı olan yeni Türk ulus devletine uygulatılacaktı. Türkiye, bir taraftan Kürtleri inkar, imha ve asimile edecek bir taraftanda emperyalizme ne kadar sadık olduğunu kanıtlayacaktı. Emperyalizm de bu sadakat karşılığında Kürtlerin inkar ve imha edilmesinde TC’ye her türlü siyasi, askeri
ve teknik desteği günümüze kadar aksatmadan verecekti. Türk, Arap ulus devletleri, hiçbir zora ve zahmete girmeden, emperyalizmin mimarlığıyla derme çatma kurulmuşlardı. Kürtlerin payına düşende asimilasyondu, eğer direnirlersede imhaydı. Bütün bunlar, Kürtlerin aslında ulusal bilince, birliğe sahip olmamalarının, ulusal önderlikten yoksun olmalarının sonucu olarak yaşam buluyordu.
Çünkü uluslaşamamış ve ulusal birliği ve önderliği olmayan bir toplumu asimile etmek ve dağıtmak daha kolaydı ve Kürtlerin üstüne aç kalan kurtlar gibi üşüştüler. Ancak Kürtler öyle kolay lokma olacak bir toplum değildi. Çünkü tarihin ilk toplumlarındandı ve asimile edilmeleri, emperyalizmin düşündüğü gibi kolay olmayacaktı ve emperyalizm hala bu konuda, kurduğu uyduruk ulus devletlerle büyük bir hazimsizlik yaşıyor. 20 yüz yılın son çeyreğinde, Kürtler, PKK’yle yeniden bir diriliş yaşadılar. PKK’nin kuruluşu öyle kolay olmadı, büyük bedel ve emeklerle oldu. PKK, düşmanın midesine bir hançer gibi saplandı. Son yüz yılda ilk defa, emperyalizmin bölge oyun ve planlarını masaya yatıran ve bozan en büyük güç, kuşku yokki PKK’dir. Kürtler ilk kez PKK’yle hem uluslaştılar hemde yeni insan olma yolunda büyük bir gelişme sağlıyorlar. Kürtler uluslaştıkça, PKK’nin geliştirdiği büyük mücadele bütün bölgeye yayıldıkça, emperyalizm büyük bir korkuya kapılıyor, yüz yıllık hesaplar bozuluyordu.
Çünkü emperyalizmin hesapları, Kürtlerin inkarı ve bölgenin diktatörlerle yönetilmesi ve efendilerine hizmet etme temelindeydi. PKK’nin yürüttüğü mücadele enternasyonalizm özü olan ve bütün Ortadoğu’yu demokratikleşmeyi hedefliyor. Emperyalizm, bölgenin demokratik olmasını istemiyor. Çünkü Ortadoğu’nun demokratik olması, emperyalizmin can damarının kesilmesi demektir. Demokratikleşmeye PKK’nin önderlik etmesi, hem bölge diktatörlüklerinin hemde emperyalizmin korkulu rüyası olmuştur. PKK, kuruldu kurulalı bütün emperyalist güçlerin hedefi olmuştur ve hala hedef olarak görülüyor ve PKK’ye yönelik yapılan operasyonlarda Türkiye her türlü desteği alıyor. Kürt Halk Önderi Öcalan, Kürt sorununun demokratik çözümünün gelişimi için, Avrupa’ya gitmeyi tercih etmiş. böylece Kürt sorununun diplomasi yoluyla çözümünün gelişebileceğini düşünmüştü. Öcalan, gittiği ülkelerde iyi karşılanmadı, ülkeden ülkeye gitti, bazen uçaktan dışarı bile çıkamadı.
İtalya’da kısa süre kaldı. Yunanistan gibi, yıllarca dost görünen yada Kürtlerin dost bildiği bür ülkenin gerçek yüzü belli oldu. Rusya gibi, ezilen dünyaya daha yakın olduğuna inanılan bir güç bile, bazı ihaleler karşısında, emperyalizmle birlikte hareket edip, Önder Öcalan’ı kabul etmediler. Sovyetler dönemi olsaydı büyük ihtimal kabul edilirdi. Bu lanetli komploda, her ülkenin, siyasi ve ekonomik çıkarları vardı. Kürtlerin ulusal kimlik ve statü kazanmaları ve Türkiye’nin demokratik olması, emperyalizmin işine gelmiyordu. Demokrasi mücadelesinin en büyük önderliği tabiki PKK önderliğidir. Bu öyle bir önderlikki bütün tarihi yeniden ele alıyor, bütün tabuları kırıyor, Kürtler şahsında yeni özgür insanı yeniden inşa ediyor, kadını yeniden diriltiyor yaşamın öznesi yapıyordu. İşte bütün bunlar, emperyalizmin planlarını bozan devrimsel gelişmelerdi. 1998’in ekim ayında başlayan, şubat ayında da Kenya’da bir komplo sonucu, Önder Öcalan özel bir operasyonla yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi.
Bu komploda bütün insan hakları çiğnenmiş, uluslararası yasalar hiçe sayılmıştır. Abdullah Öcalan, normalde Suriye’de bile çıkarılamazdı. Çünkü Öcalan, Suriye’de siyasi bir mülteci olarak kalıyordu ve BM’nin koruması altındadır. Yani bir ülkenin, siyasi bir mülteciye, falanca ülkeden çık diyemez. Ama sorun emperyalizmin global egemenlik sorunu olunca durum değişiyor, bütün yasalar ve insan hakları geçersiz oluyordu. Bütün insanlar için geçerli olan insan hakları, Öcalan için geçerli değildi. Öcalan, söz konusu olunca bütün ülkeler lal, sağır ve kör oluyorlar. Çünkü Öcalan, bir kişi olarak değil bir evrensel ideoloji hemde kader değiştiren bir ideoloji olarak görülüyor. Bundan dolayı bütün yaklaşımlar, davranışlar özel oluyor. Önder Öcalan, Türkiye’ye teslim edildiğinde, hem emperyalizm hemde kuklaları, PKK’nin üç ayda biteceğini ve dağılacağını düşünmüşlerdi ama düşündükleri gibi olmadı. Kürtler bütün alanlarda önderliklerine ve partilerine sahip çıkmasını ve komployu kırmasını bildiler.
Komplo tam olarak sona ermiş değil ama başarıyada ulaşamadı ve hala devam ettirilmek isteniyor. Kürtler ve PKK birlik olduğu ve özgürlük gerillası kahramanca direndiği sürece, komplonun başarıya ulaşması mümkün değildir. Kürt halkı ve kurtuluş gücü olan PKK, düşmana dünyayı dar etmiştir. Kürt halkını statüsüzlüğe mahkum edenlerin kaderleri, Kürtlerin elindedir. PKK’nin ve önderliğinin başarılı olması, insanlığı, özgürlüğü, hakikati temsil ettiğindendir. Baştan sona, sahtelik üzerine kurulu olan inkar rejiminin, bir gelecekleri olmaz, sadece zora ve şiddete dayanarak varlıklarını sürdürürler ama sonları yıkımdır. Türkiye’nin şimdi geldiği nokta, sistemsel olarak yıkımdır. Türkiye, ya Kürtleri kabul edecek demokratikleşecek, kurtulacak, yada Osmanlı gibi bir akıbet yaşayacak. Türkiye için, başka bir yok kalmamıştır. Bu noktada, Kürtlerin yapmaları gereken, ulusal birliği daha çok güçlendirmek ve PKK’yle her bakımdan bir bütünleşmeyi sağlamaktır…
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi