Kürt sorununun çözümsüz kalması Türkiye’yi, her bakımdan felç etti. Türkiye, hala Kürt sorununun varlığını bile kabul etmiyor. Onlarca yılın inkarcı zihniyeti, katmerleşerek daha çok devam etmektedir. Sadece inkâr yok korkunç bir saldırı var. Kürtler, her yönüyle saldırı altındalar. Türkiye, görünüşte bağımsız bir devlet ve ülke olsa da, aslında kuruluşundan bugüne kadar İngiliz emperyalizmine göbekten bir bağımlılığı var. Bu bağımlılığın, Kürtlerin inkâr edilmeye ve soykırıma tabi tutulmasıyla başlamıştır.
Türkiye’nin emperyalizme bağımlı olması, öyle çokça söylendiği gibi, 1950’de başlamadı. 1950’de NATO’ya girdi ve bu bağımlılığı her yönüyle daha çok öne çıktı ve efendilerinin her söylediğini yapan bir uyduya dönüştü. Önder Apo, bu konuda derin analizler yapmaktadır. Türkiye’nin İngiliz emperyalizmine siyasi bağımlılığı, üstü örtülü bir şekilde, kurulduktan kısa bir süre sonra başladığı tespitini yapıyor. Bu gerçeklik göz önüne alındığında, Türkiye’nin kuruluşunun bile, belli bir anlaşmayla gerçekleştiği ortaya çıkıyor. Osmanlı’nın külleri içinde, öyle çok büyük bir mücadele yürüterek, sıfırdan bir cumhuriyet kurulmuyor.
Osmanlı’nın bölünmesi, parçalanması, Kürt topraklarının dört parçaya bölünmesi İngiliz/Fransız emperyalizminin eliyle, 1. paylaşım savaşı koşullarında oluyor. İngilizlerin, zaten Osmanlı’nın tarihe gömülmesini, kendisine bağımlı bir kukla ulus devletin/cumhuriyetinin kurulmasını istiyor ve hazırlıyor. Anadolu’nun işgali, Osmanlı’nın tam çözülmesini hızlandırmak ve planlarını hayata geçirmek için di. Yunanlılar, büyük Yunanistan hayalleriyle bu işgalde kullanıldılar. M. Kemal, Anadolu’da İngilizlere karşı bir zafer kazandı, 1 ve 2. İnönü savaşları hepsi palavradır.
Yunanlıların Ege’yi, büyük Yunanistan hayalleriyle işgal etmeleri doğrudur ve sadece Yunanlılara karşı, bir zafer var. Onun dışında, İngilizler, Fransızlar, İtalyan, belli anlaşmalar temelinde kuvvetlerini çektiler. Osmanlı’nın genel kurmay başkanı Fevzi Çakmak’ın ve İsmet İnönü’nün, İngilizlerin adamları oldukları düşünülürse, Türkiye’nin, daha kuruluş yıllarında bir bağımlılığın olduğu görülecektir. İşte bu noktada, bağımlı olmak, Kürtlerin inkâr edilmeye, soykırıma uğratılması temelinde başladı. Musul Kerkük petrollerinin İngilizlere bırakılması, Türkiye’de Kürt halkının soykırıma uğratılması yol açtı.
Osmanlı’nın yok olması, İttihat Terakki kadrolarında bir panik ve korku yarattı. Cumhuriyeti kuran kadroların, bir ulus devlet kurma ve bunu da, kafatasçı ve Kürt karşıtı bir zihniyetle yapmaları bu koşullarda gerçekleşti. İngilizler, cumhuriyeti kuran kadroların, içinde bulundukları korku ve endişeyi, bu kadroların en zayıf yönleri olarak günümüze kadar kullandılar. Bölünme ve yok olma korkusu işte bu korkuların başında gelmektedir. Osmanlı’nın bölünmesini ve yok olmasını çok kimliklilik ve çok uluslu olmaya bağlayan İttihat Terakki kadroları, Ermenileri katlettiler ve Kürtleri de soykırıma uğratmak için, bu güne kadar kirli bir savaşla, Türkiye’yi adeta yok ettiler, çürüttüler.
Oysaki Osmanlı, çok kimlikli ve uluslu olduğu için dağılmadı. Değişen koşullara uyumlu olmadığı, demokratik olmadığı ve çok yönlü olarak gelişmediği için tarihe gömüldü. Sadece ekonomik olarak iflas etmek, İngilizlere ve Almanlara olan borçlanma bile, ya bağımlılığın devamı ya da yıkılışı için bir önemli sebepti. Ekonomik koşullar, ülkeleri var da eder yok ta eder. Bir ülke ve devlet, ekonomi/politik bir program ve proje temelinde varlığını sürdürür. Türkiye’nin emperyalizme bağımlı olması, işte Kürt halkının soykırıma uğratılması temelinde başladı ve bugüne kadar devam ediyor.
Arabistan’ın yirmi iki parçaya bölünmesi, Kürtlerin inkâr edilmeye ve soykırıma uğratılması siyaseti, Önder Apo’nun, tespitini yaptığı, İngilizlerin sinsi bir siyaseti olan ” tavşan kaç tazı yakala” siyaseti, günümüzde hala devam etmektedir. Türk ulus devleti, yüz yıldır Kürt halkının soykırıma uğratılması dışında bir hedefi bulunmamaktadır. Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşa, bir trilyon doları aşan, korkunç bir para harcandı. Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığı misli misli arttı. Türkiye, Kürtlerin soykırıma uğratılması karşılığında her şeyini pazarladı. Ancak buna rağmen başarılı olamadılar. İşte bundan dolayı, Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesidir diyoruz. Türkiye, Kürt ulusal varlığını kabul etmediği ve Kürt sorununu çözmediği için demokratik olamadı. Türkiye’nin ve Arap dünyasının durumu, emperyalizme bağımlı ve kendi iç işlerin de bağımsız olan, dış politikada ise merkezi hükümete bağlı olan eyaletlere benziyor.
Türkiye ve Arap ülkeleri, son yüz yıldır İngiliz, Fransız, Alman ve ABD emperyalizmi karşısında, adeta sömürge valilikleri gibiler. Yarı sömürge ve yeni sömürge koşullarında varlıklarını sürdürüyorlar. Emperyalizmin, 2 paylaşım savaşı sonrası, ekonomik ve politik bağımlılık şeklinde sömürü metodları değişti. Buna, son yetmiş yılda ve günümüzde yeni sömürgecilik deniyor. Yani eskisi gibi, askeri işgallerden ziyade, ekonomik borçlandırma, teknolojik olarak gelişimini engelleme ve kendisine bağımlı kılma. Türkiye’nin bağımlı montaj sanayisi ve ekonomik olarak borçlu olması, adı geçen bu bağımlılığın yapısını ve karakterini gösteriyor. Bu siyaset, Latin ve Orta Amerika, Asya, Ortadoğu ve Afrika’nın gelişmemiş bütün ülkelerinde etkince kullanılıyor.
Görünüşte bağımsız devlet ama aslında her yönüyle, İngiliz, Alman ve Fransız mezkezli ABD-Batı emperyalizmine bağımlı oldukları gerçekliği var. Türkiye, emperyalist ülkelerin verdiği destekle Kürtlere karşı bu kirli savaşta ve soykırımda ısrar etmektedir. Demokratik olmuş bir Türkiye’nin kendi kendine yetecek bir coğrafyası ve zenginlikleri olduğu bilinmektedir. Türkiye’de teknolojiyi ve bilimi geliştirecek beyinlerde mevcuttur. Ancak Kürt sorununun çözümsüz kalması ve Kürt halkının soykırıma uğratılmak istenmesi ve özel kirli savaş rejimi Türkiye’yi adete yok etti. Türkiye, yüz yıldır emperyalizmin at koşturduğu ve kendi emperyalist emelleri için kullandığı bir ülke oldu. Denizler, Mahirler, İbrahimler, tam bağımsız bir Türkiye ve yaşasın halkların kardeşliği dediler ve bu uğurda canlarını feda ettiler. Denizler, Mahirler, İbrahimler, Türkiye’de demokrasinin ve tam bağımsız olmanın yolunun demokratik bir Türkiye’nin ve Kürt halkının özgürlüğü ve ulusal varlığının kabulüyle gerçekleşeceğini biliyorlardı ve bunun için, büyük bir devrim yolunda yürüdüler.
Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin devrimci anıları, Kürdistan’da canlılık kazanıyor. 1968 devrimci yürüyüşü Kürdistan ve Türkiye’de devam ediyor. İnkarcı rejimin ve emperyalizmin son kukla yönetimi olan AKP/MHP faşist soykırımcı rejimi, 14 Mayıs seçimleriyle tarihin çöp sepetine atılacak. PKK’nin yürütmüş olduğu büyük mücadele hem Kürtleri özgür Kürt yapacak, Kürdistan’ı özgür ülke haline getirecek hem de Türkiye’yi gerçek anlamda tam bağımsız, demokratik bir Türkiye yapacak. Bu açıdan diyoruz, Kürt halkı özgür olmadan Türkiye tam bağımsız olamaz. Kürt halkının özgürlüğü Türkiye’yi tam bağımsız ve demokratik bir ülke haline getirecek. 6 Mayıs, Denizlerin idam edildikleri gündür. Denizleri idam eden karanlık ruhları kınıyorum ve lanetliyorum. Denizler binler on binler oldular Kürdistan dağlarında. Denizler okyanus oldular, sınırlara sığmadılar, dünyaları aştılar evrenin sonsuz özgürlüğüne koştular…
Kemal SÖBE