11 Haziran 2012 Pazartesi Saat 16:41
Ek not: Cumhuriyet Halk Partisi’nin azınlıklardan sorumlu 9. Bürosu tarafından hazırlanan ve İsmet İnönü’ye sunulan Kürt halkının asimilasyonu esas alan Şark Islahat Planının uygulanması için Bitlis, Diyarbakır, Van, Hakkâri, Muş, Mardin, Urfa, Siirt vilayetlerini kapsayan Birinci Umumi Müfettişliği kuruldu. Müfettişlik, yakın bir dönemde Kürdistan’da uygulanan Olağanüstü Hal Valiliği niteliğini taşıyordu. CHP döneminde Kürdistan’daki valiler aynı zamanda CHP’nin il başkanı durumunda oldukları için Kürdistan’a atanan müfettiş hem genel vali hem de CHP’nin “Azınlıklardan sorumlu büro nun başkanlığını yapıyordu. Kürdistan’dan sorumlu birinci umumi müfettişliğine İsmet İnönü’nün talimatıyla Abidin Özmen atanmıştır. Özmen, Kürdistan’a gelir gelmez hükümete bölgesinin iç siyasal durumunu anlatan ayrıntılı bir rapor hazırlamıştır. Raporda, bölge insanının Türkçe ile konuşur hale getirilmesi ve köy çocuklarının kurulacak yatılı okullarda eğitim görmesi için çalışmaların başlatıldığı belirtilmektedir. Bu süreçte Erzurum’da 139 okul açılmıştır. Okul oranının bölge ortalamasından yüksek olduğu diğer yerler ise Erzincan, Antep, Malatya, Elazığ, Kars, Ağrı, Iğdır, Maraş, Muş, Siirt ve Urfa olurken Hakkâri sonuncu sırada yer almıştır.
Özü: Birinci umumi müfettişlik bölgesindeki Bitlis, Diyarbakır, Van, Hakkâri, Şırnak, Muş, Mardin, Urfa, Siirt vilayetlerinin iç siyasal durumları hakkında rapordur.
İlk sözde, netice ve gayrimi derhal bildirmek isterim. Raporumun hedefi, Kürtlük işinin herhangi bir hal şeklini iktiran ettirilerek tabiatı birçok varlıklar ve zenginliklerle doldurmuş olduğu bu bölgenin daima Türk vatanının öz ve ayrılmaz bir parçası olarak kalmasını temindir.
Bu yazımda, istatistik, teşkilât, bayındırlık işlerinden ne temas edersem edeyim, bu tafsilatımın üçü de ayın gaye için yapılacaktır.
1924 senesinde Şeyh Said isyanında örfü idare bölgesinde Birecik Kaymakamı idim. Ve 1926-1927’de Diyarbakır’da örfü idare âmiri olan üçüncü ordu müfettişinin yanında mülkiye müfettişi olarak mülkiye müşaviri idim. 1928, 29, 30,31 senelerinde de Bitlis ve Muş valiliklerinde bulundum. 15 aydan beri de umumi müfettişlik ödevini ifaya çalışıyorum. Görülüyor ki, doğu vilayetlerimizde meydana gelen birçok hadiseleri, yakından seyretmek ve içinde bulunmak suretiyle kendime göre tahlil etmiş bir haldeyim.
Bu izahımla, kendimi şark vilayetleri mütehassısı diye takdim etmek niyetini beslemedim. Yalnız, bu görgülerimi ve istatistiklere resmi ve özel kaynaklardan aldığım haberlere dayanarak, arz edeceğime fikirlerde haddi geçmiş olduğum kanaatin doğmaması emelimdir.
Büyük başkanımızdan alacağım direktifler, bu bölgenin gelecek selâmeti için en esaslı ve sağlam bir düstur olacağına şüphem yoktur.
Esasın tahliline nüfus meselesinden başlayacağım: istatistik umum müdürlüğü tarafından çıkarılan, 1927 nüfus sayımını gösteren muhtelif broşürlerin rakamları bir birine pek uymamakla beraber, birinci umumi müfettişliğin bu günkü sınırlar içinde yaşayan nüfusu, (868,329) ve miktar fazlasıyla (877.283) olarak göstermektedir.
Bu rapora bağlı cetvelde gösterdiği vesile bir de anasır taksimi yapılmıştır. Çünkü lisan itibariyle yapılan tasnifin, unsur tasnifi diye kabulü zaruridir. Bu cetvelde görülüyor ki o zaman bu nüfusun 206 bin kadarı Türk, 543 bin -ki yarısından fazla demektir- Kürt diye kaydedilmiştir. 1935 sayımından sonra henüz lisan tablosu çıkmamış olduğundan vilayetlerde alınan nüfus kayıtlarına göre bu günkü bölgenin nüfusu (1.126.755) dür. Sayımda bundan çok farklı değildir. Bu malûmat üzerine tanzim edilen tabloda 228 bin Türk, 765 bin Kürt ile 1927 senesi tablosunda çok ehemmiyetsiz birer rakamla gösterilen diğer unsurla da büyük varlıklar göstermektedir.
Bağlı cetveldeki, üçüncü tablodaki önem, Türkün 20 bin kadar olan artmasına karşı, Kürdün 250 bin kadar artmış olmasıdır. 935 nüfus sayımının lisan tablosunun nasıl çıkacağını bilmem. Fakat bu gün Devletin resmi kayıtları bu şekilde göstermektedir.
İskân kanunu gibi bazı yazılı ahkâmda, bölgeyi gezip dolaşan, bölge ve Kürtlük hakkında söz söyleyen büyüklerimizin ve mefkûre adamlarının yazılarında, sözlerinde bu gün Kürtçe konuşan halkı ikiye ayırıyorlar.
Bir kısmı Kürtlüğü ne zaman ne nasıl kabul ettiği belli olmayan Kürtler, bir kısmı da birçok vaziyetler itibarı ile ve tarihi kayıtlara göre Türk iken Kürtlüğe asimile olmuş adamlardır. Bu görüş ve bu taksim yapılacak ulusal ödevi kolaylaştırmak için çok mühimse de bu günkü kayıtlardaki 765 bin Kürdün ne kadarı birinci, kaçı ikinci kısma dâhil diye bir istatistik yapılmış değildir ve yapılması da pek kolay bir iş değildir.
Diğer taraftan 1 milyon yüz bin nüfusun 750 bini Kürt olarak kaydetmenin ne gibi ilmi ve bilgili bir tetkik neticesi olduğu kat’ iyen şüphelidir. Kendi istatistiklerimizin dünyaya ve Kürtlük için çalışan bin bir kuruma bir bölge nüfusunun yarıdan fazlasını Kürt gösterecek surette rakamlar neşretmesi ne kadar muvafık bilemiyorum.
1927 sayımına istinaden çıkarılan istatistik broşürleri Türkiye’de, 53 vilâyette (!.350.375) Kürt kaydetmiştir. Vaktinde Anadolu’nun içine girmiş, Türkçe bellemiş, Türk harsını kabul etmiş kimseleri de Kürt kaydetmiştir. Ve hiç şüphesizdir ki muhtelif yerlerde verilen kararlara göre hareket ederek Bağdat’ta bir Kürt tarihi yazan Mehmet Emin Zeki namındaki adam, Anadolu’nun güney doğusu kısmını hemen hemen tamamen ve diğer vilâyetlerde de birçok yerleri Kürtlük sahası olarak göstermiştir.
Devletlerin birçok unsurları sinelerinde birleştirip bir şahsa veya her hangi bir varlığa ve duyguya istinaden idare kurdukları ve Kürdün de ağası ile, seyidi ile, beyi ile, reisle, sakıt Osmanlı saltanatı içinde bulunduğu zamanki düşünce ve durumunu uzun boylu araştırmağa lüzum görmüyorum. Fakat milliyet prensibi sözle olsun her ağızda mevki bulmasından itibaren Kürtler arasında da bilhassa hudutlarımız haricinde yaşayan Kürtler ve bazı muhalifler vasıtası ile Türk’ten başkalık türe düşmanlık duygusunun yer bulduğu muhitler, tedbir ettiği şahıslar olmuştur. Bu memleket içinde ufak tefek ve bazen da iki üç taburu senelerce işgal edecek şekavetlerden başka alâmetini zahirde az hissettiğimiz su cereyanların hariçteki çalışmalarını artırmakta olduğunu görüyoruz.
Bazı yerlerde yaşlıların gençlerde fazla Türkçe bildiklerini görmememiz bu cereyanın saklanmaz delilidir. Her ne kadar aslen Türk olan büyük kasabalar Van, Erciş, Adilcevaz, Ahlât, Bitlis, Diyarbakır gibi gezildiği zaman halkın kendilerine Kürtlük izafesinden müteessir oldukları ve diğer kasabalar halkının cumhuriyet hükümetinin milliciliği verdiği mevki ve hükümet kuvvet ve kudretine ve yukarda saydığım kasabaların taklit hislerine binaen aynı şekli göstermekte iseler bu hali, bir zaman benim lisanın konuşmayan dağlı Kürdün, propagandaya ve bazı emeller peşinde koşmağa alışmış şahısların duygusuna tercüman olamayacağı aşikâr bir iştir.
Esasen gayemiz, ikinci kısmı birinci parti içinde hal eylemek olduğuna göre, bizim birçok noksanlarımızla resmi şekilde hükümet makinasının gündelik randımanını almak için çevirmemize karışı, Kürtlük cereyanı peşinde koşanların dâhilin de ve bilhassa hariçte yaptığı teşkilat ve propagandalara, her ne kadar hükümetimizin malumu olsa bile şuracıkta bir göz atmağı da faydalı gördüm. Şeyh Said hadisesi Kürtlük duygusu besleyip büyüttüğü bir fakadır. Haco’nun büyük Sasonlular’ın, muhtelif semtlerdeki muhtelif şahısların kalkınması bir pilin verdiği cereyanın tesirinden başka bir şekilde tefsir edilemez. Ağrı vakasında aynı mefkûreye istinat etti.
Zeylan vakasını körükleyeler Kürtlüğü dayanmışlardır. 80-100 avenesiyle hükümet kuvvetlerini senelerce işgal eden Alican, Seyithan çeteleri bu gaye uğrunda çalışmıştırlar.
Mele fanlı Mehmet Ali Yunus’un, bu gün oğlu Abdurrahman’ın Sasonlulara akıl hocalığı Sason memnun bölgesinde bir beylik kurma çalışması Kürtlük duygu ve beylik ananasının yarattığı bir hadisedir.
Hasenanlı Ferzende, Hasenanlı Ado, Yado, Alican, Seyithan, Gevaşlı Adil, İzzet, Musa, Sımko, Cebranlı Halit, Hasenanlı Halit, Bitlisli Maslup Ziya, İhsan, Nuri hoca gibi ölü ya da diri birçok şahıslar bugün halk arasında milli fedakâr olarak telakki edilmektedir.
Dersim vaziyetine temas etmek istemedim. Bence Kürtlük cereyanları ve hareketleri Dersim’den ziyade hariçteki propagandacılarla fazla temas olan ve hariçtekilerini gerek kendi kuvvetlerini gerek hemfikir oldukları Ermeni, Asuri, Süryani, gibi milletlerin varlıkları ve bunların fevkinde başka devletlerinde arka olacakları ileri sürülerek yapılan propagandanın fazla girebildiği ve temasın temin edilebildiği hudutlara yakın yerlerde daha fazla beklemesi icap etmektedir.
Hal böyle iken Dersim için düşünülüp taşınılan şeklin daha esaslı olarak Kürtlük cereyanın belirlediği diğer sahalar için düşünülmemesi geçen her anın kaybedilmesiyle neticelenebilir. Hariçteki Kürtlük cereyanlarının ve propagandalarının kuvvetine inanmak gerektir. Aldığın resmi ve hususi haberlerden mühim olguları kaydedersen sözlerimi, dileklerime, istinat noktası bulmuş olurum. Suriye’de Kürtlük için çalışanlardan bilhassa Bedirhan oğullarının teşebbüsü ile Fransız Akademisyenlerden bir zat Kürtler için bir alfabe yapmış ve Türk harflerini kabul etmiştir. Bir taraftan bizim işimize de gelebileceği düşünülen bu buluş Türkiye içinde oturan Kürde hariçten propaganda yapabilme hedefini gütmüştür.
Erivan da kurulan (Marksizm ve Leninizm) enstitüsünün Kürtlük propagandası yapmakta olduğunu işittim. Amerika’nın Boston şehrinde çıkan Ermenice (Baykar) mücadele gazetesinin 27 Nisan 1935 tarihli nüshasında şöyle bir fıkra okuduğunu işittim. “(Ermenistan da bugün toprağa bağlanmamış ve kendi anadiliyle tedrisat yapmayan Kürt köyü hemen pek az bulunur. Şimdiye kadar çiftçilik için kafilelerle Tiflis’e giden Kürt işçileri, bu gün köylerinde muntazam teşkilat vücuda getirmektedirler. Sovyet idaresi geri kalmış olan Kürt halkının ileriye götürmek için büyük mesai sarf etmektedir.)
Bu sözün meali tam yapılmış olsun olmasın Ermenistan’daki Kürtlerin benliklerini kesafeti bulunan memleketlere karşı herhangi fena düşüncelerle takviyesine gidildiğini göstermektedir.
Hatta bundan bir buçuk iki sene önce Erivan’da bir (KürdoloJi) kongresi bile toplanmıştır. Hususi bir kaynaktan aldığın habere göre kongresinin kararları arasında bizi pek ziyade alakadar eder noktalar vardır.
A- Kürdü, Türk kültürü tesirinden kurtarmak
B- Kürdün aslını eski hadiselere dayanarak bulmak ve bir Kürt tarihi yazmak
C- Kürtlere Yezidilerin ve Ermenilerin ırki münasebetlerini bulmak
D- Bir Kürdistan haritası yapmak
E- Kürtçedeki lehçeleri birleştirip tek dil vücuda getirmek ve bir gramerle bir lügat yapmak. Ve yazıyı tespit etmek.
Görülüyor ki, verilen kararlar Kürdün ilerletilmesi ve benliğine sahip olarak yaşatılması gayesini hedef almaktadır. Bu gidişin kuvvet bulması ise her halde memleketimizin zararına bir inkişaf demektir. Birkaç sene önce Roma da toplanan müsteşrikler kongresinin (Armenoloji, Persoloji, Kürdoloji) mevzuları üzerinde etüt yaptıklarını, Kürtlük ve Yezidiler üzerinde konuşmalar yapıldığını işittim.
Bu gün Suriye’de:
1- Hebun
2- Kürt ittihat
3- Halaskârını Kürt
4- Kürtçe konuşan İslam ve Hıristiyan
5- Kürt teavün
6- Kürt fukaraperwer
7- Kürt dilini tamim
8- Kürt-Nasturi birliği
Gibi Kürtler tarafından teşkil edilen cemiyetler, doğrudan doğruya ve
9- Türk hilafet
10- Taşnak
11- Hoybunculara müzahir Süryani
12- Hidayetül İslamiye
13- Çerkezler
14- Nakşiler tarikatı
Gibi diğer unsurlar ve 150’lik ve diğer vatan hainleri tarafından kurulan Kürt istiklaline teşekkürler durmadan dinlenmeden Kürtlük gayesi uğrunda çalışmaktadır.
Bugün Suriye’de bulunan Kürt, Ermeni, Süryani birçok isimleri Hükümetçe de malum- eşhas Ermenilerle Kürtleri daha sıkı bir süratte birleştirip Süryani, Asuri ve Yezidi gibi ekalliyetlerden de istifade ederek El cezire de dâhil olmak üzere Toroslardan başlamak üzere büyük bir Ermenistan ve Kürdistan birliği kurmak için çalışmakta ve bu gayelerine yardım için hayır halımız, bedbahımız birçok devletlere de başvurdukları duyulmaktadır. Bu teşebbüslerinden kat’i bir ümit göremeyenler Ermeni komitacılarının paralar ile Kürt şakilerine dayanarak çıkaracakları karışıklıklara, dâhil ve hariçteki Kürtleri ve Ermenileri isyanı büyütmek ve bu suretle diğer bir devletin yardımına mail olacaklarını düşünüp görüşmekte ve propaganda etmektedirler. Kuracakları tesanütle su gün bir muvaffakiyet elde etmeğe muktedir olamazlarsa Türkiye’nin her hangi bir harici gaileye ve harbe giriştiği anı beklemek suretiyle gayelerine mail olacaklarını ummaktadırlar. Filvaki kendilerine her hangi bir dar zamanda Türkiye’ye hu um etmek ve dâhildeki Kürtleri de ayaklandırmak arzusunu besleyen Suriye Kürtleri ve Ermenileri 10 binlerce silahlı çıkarabilecek ir Kürdü, Ermeni’yi, Çerkez’i, Asuri’yi ve diğer ekalliyetleri silahlandırmağa saik olmuştur.
Bu hadiseleri kaydetmeden maksadım, içeride ve dışarıda olan Kürtlük cereyanlarının Türkiye Cumhuriyeti için yapılabileceği zararın önüne geçmek çaresini aramak zamanının gelmiş çatmış ve hatta geçmekte olduğunu arz etmektedir.
Büyük başkanımız İsmet İnönü, 1935 yazında doğu vilayetlerinde yaptığı tetkikatta birçok zararlara e noksanlıklara temas buyurmuşlardır.
Dersin işi için de Hükümetin muteberiz kararına bilgi hâsıl olmuştur. Fakat umumi Kürtlük meselesi henüz halledilmemiş ve programlanmamış vaziyettedir.
Her zaman, her iş de ve dünyanın sile en büyük işinde en doğruyu ve çıkar yolu bulup tahakkuk ettiren Devlet ve Hükümet reislerimizin bu işte de en isabetli kararlar alacağına hiç şüphe olmamakla beraber raporumu bir neticeye bağlamak için bazı önergelerde bulunmak isterim.
İlk düşünüş şu olmalıdır:
16 doğu vilayetinde 1927 nüfus sayımı istatistiklerimizin gösterdiğine göre bir milyona yakın Kürt vardır. Bu Kürtler tamamen asimile edilerek cennet kadar güzel olan oturdukları ülke, Türk vatanının ayrılmaz bir parçası haline mi getirilecektir. Yoksa her hangi bir aksülamelden doğacak ufak tefek vakaya bile meydan vermemek üzere Hükümet kuvvetlerinin kontrolü altında birçok senelerden beri sürünüp gelmekte olan halin devamının kabul etmek tarafına mı gidilecektir. Bu halde ileri gelenlere bahşiş vererek bu gün için nispi sükûn tesis etmek yarın gelecek hadiseleri o anın müsaadesine göre halletmek.
Benim düşüncem, devletin iç ve dış siyaseti müsait olduğu anda birinci şekli ihtiyar etmek tarzındadır. O kadar ki doğu ve güney sınırlarımız dışında Kürtlük gayesiyle uğraşanlar su sınırlar içinde kedilerinin konuştuğu fili anlar ve hisleri onlarla müşterek adam kalmadığına kanaat getirsinler.
Bu gaye için, takip edilecek yol bir değildir. Birçok kuvvetler muvazi yollardan yürümelidir.
A- Doğu vilayetlerinin Van Gölü havzası, Muş ovası, Bulanık ve Malazgirt kazları, trenlerin e şoselerin uğradığı sahanın iki taraflı Türk muhacirle iskân edilmelidir.
Bu iş için, senelere ayrılmış bir program iskân sahası olan arazi üzerindeki tasarruf hukukunu kanuni şekilde teyit veya iptal ve araziyi muntazam paftalara taksim elinde mevcut malzemesi muhtelif sanatkâr ve ustalar ile derhal modern bir köy kurmağa muktedir ve sırf su işlerle müstakil idareci, iskâncı hâkim, doktor ve bir mühendis ve bir mühendis bir mimar ve bir fen memurundan müteşekkil daimi köy kuran komisyonlar yapmak lazımdır. Bu komisyonlar mir kaç sene devam etmek suretiyle senede en aşağı 300 ev kurmalıdır. İnşaatta bulacağı kolaylıkla her ev için 600 lira kabul etsek 180,000 lira ev için sarf etmek icap eder. Bunu müteahhide versek ki bulmak imkânı yoktur vaktiyle müteahhit diye iş almış olanların da yapmış oldukları evlerin vaziyetini çok acıklı gördük. Yüzde on beşten kar hesabı ile 27 bin lira kar vermemiz icap eder. İstediğim komisyon ise yirmi-yirmi beş bin liralık bir bütçe ile hem inşaatı temin edecek, hem iskân za9hasının arazi işini halledecektir.
Senelerce devam etmek sureti ile yüzer hanelik her sene üç beş Türk köyü kurmanın önemini büyük görüyorum.
İleri bir milletin kültürü asimile edilebilir. Yoksa bin bir ihtiyaç içinde yırtık pırtık beyaz don ve mavi fermane ile vücudunu saklamağa çalışan sıtmalı ve berbat eski izbelere yerleştirilip yarı aç yarı çıplak hastalıklı bir halde bulunan ve her gün bir dava ile elinden Hükümetin verdiği arazi mahkeme karar ile alınmak istenen bir göçmen iri yarı vahşi kıyafetli olsa bile üstü başı sağlam, zinde bir dağlı Kürt de temsil elemanı olamaz.
İşte bunların hepsinin önüne geçecek olan şekil yukarıda arz ettiğim gibi her türlü kanuni salahiyete alık komisyonların umumi müfettişliğe bağlı olarak ve emirlerine para hazır bulundurularak faaliyete başlattırılmasıdır. Bu işin vüsatı seneden seneye tahsis edilebilecek para ile değişir ise de en az su şekilde iktisadi, kültürü yerinde 300 hanenin bile tesirini göstereceğini kabul etmek icap eder. Bunu temin edecek bir proje ve programı sunacağım.
B- Lisan öğretmek için
Türk camiası içinde kaynatmak istediğimiz kimseleri Kütçe yerine Türkçe ile konuşur hale getirmek icap eder. Bu söz götürmek bir kaziyedir.
Bunun için, yemesi, köyünde köylüsünün, anasının babasının yediğinden ayırmak, yatağını basit tahta kerevetini kendilerine temin ettirmek suretiyle devşirme ile köy çocuklarını alıp yatılı mekte0pler kurmak icap eder
Bu mekteplerin binası geniş, hastanesi, eczanesi yerinde müstakil veya tez tez uğrayan bir doktorun kontrolünde Türklük aşılamak kabiliyetini yetişmiş, azimli, çalışkan muallimlerin idaresinde olmalıdır. Bu yapıyı ve teşkilatı Hükümet kurmalıdır.
Bu mekteplerde sırf Türkçe konuşmağı ve Türklük propagandasının ve Türk büyüklerine karşı sevgiyi uyandıracak bir program takip edilecek ve tahsil müddeti üç sene olup çocuk senenin on, on bir ayında mektepte kalacaktır. Su hal bir kanunla temin edilmelidir. Bu misyoner tarzında ir temsil takibidir. Bu mektep kaza merkezlerinde hatta kalabalık memuru, sabayı olan nahiye merkezlerinde umumi beş senelik ilk mekteplerin mevcudiyetine mani olmayacaktır.
Bu gün vilayetlerin sürçeler ile ancak kazalarda ve saçsı nahiyelerde pek mahdut köylerde 1/3 muallimli birer ilk mektep idare edilebilmektedir.
Büyük Türk köylerinde de beş sınıflı program üzerine müesses mekteplerin varlığı kabul edilebileceğine göre vilayetlerin zirai, baytarı birçok işleri kanuni, idari ve içtimai birçok yardımları bırakmadan leyli mektep meydana getirmelerine medetten imkân görüyorum.
Hükümetçe seneden seneye bir program altında münasip muhitlerden aşlayarak söyle müyessereler kurmanın zaruretine kailim. Böyle müesseseler ilk olarak Van’ın Gevaş, Hakkâri’nin, Beytüşşebap, Bitlisin Hizan, Muşun Malazgirt, Siirt’in Pervari, Diyarbakır’ın Eğil (Şerbeti) Mardin’in Derik, Urfa’nın Viranşehir kazalarında kurulabilir.
C- Asimilasyon işinde Türklük merkezi olarak kurulup kült ive edilecek vilayet ve kaza merkezlerinin büyük rol oynayacağı iyi birçok şahsiyetler tarafından söylenmiş ve şahıs mevzuu olmuş ise de, temsil işinde önemli bir mevkii olan su düşünce ve buluşun tatbik şekli su gün için gündelik işleri çevirmekten başka bir hareket muktedir olamayan lalettayin toplanmış memurlar elinde bir terakki gösterememektedir. Ve devletin genel ilerlemesinin zamanla yapacağı tesirden büyük ir fayda yaratmak şeklinin hasıl olamadığı görülmektedir.
Bu merkezlerin tesirini, ekonomik, sağlık, sosyal ve kültürel olmak üçere üç sahadan ilerletmek kabil olduğunu düşünüyorum.
Ekonomik tesiri
Geniş bir bölgenin ortasında kurulacak bir Türklük merkezindeki iktisadi hâkimiyeti, Kürtçe ile ilgisini katiyen kesmiş bir zümre eline geçirmeli, diğer taraftan da mevcut tüccarlara kendisiyle münasebette solunan her dağlı Kürdü Türkçe konuşturmak ve Hükümet ısındırmak yolunda nasıl çalışacakları münasip kimseler, halkevleri vasıtasıyla pek açık olarak anlatılmalıdır.
Buna mukabil köy köy gezerek her nev’i eşya satan e köylünün yumurtasını, yağını pek az bir değerle, eşya ile değiştiren ve mütemadiyen Kürtçe ve ağ lebi ihtimal köylüyü kasabalara yanaşmaktan uzaklaştıracak haberler yayması kail olan ayak satıcılarını ortadan kaldırmak lazım gelir. Ekonomi bahsinde Türkün, Türk işçi başı kullanmak suretiyle kuracağı farika ve imalathaneler de müessir olacaktır.
Ziraat memurlarının, saytarların8 süvari ve seyyar bir hale konması ve mütemadiyen köylerde gezerek köylü ile hasbıhal ve propaganda yapması düşünülen merkezlerin ekonomik tesirlerini artıracak tedbirlerdendir.
Sağlık ve SosyalTesir.
En vahşi insanları değil, hayvanları bile can düşüncesi, can korkusu, hayat lezzeti yola getirecek büyük bir müessirdir. Bu gün doğu vilayetlerimizde çalışmakta olan memurlarımızın sile sağlıklarını tababet sigortasına bağlayamamışızdır. Ve su günkü şekil terakkiye doğru gitmiş olsa bile bu yoldaki düşünce ve gücüyesin ne kadar sene sonra temin edeceği malum değildir. Takdir edilemeyecek bir çağ kadar uzakta kalır.
İstediğim Şekil Şudur:
Her vilayetin bir sağlık müdürü ile gerek vilayet ve gerek kaza merkezlerinde, yetecek kadar, kaza sağlık doktorları bulunmalıdır. Bu doktorlara icabı kadar ücret verilmeli, hayvanı olmalı, sağlık işine ait hiçbir mesele onun müdahalesi haricinde kalmamalıdır. Öyle belediye, hususi muhasebe veya bilmem şu e bu kurumdan maaş tahsis edilirse o daireler işine sakar, aksi Hükümet doktorudur. Nazariyesi ortadan kaldırılmalıdır.
Hatta sağlık doktorları muayene ve tedavi ücreti almaktan menedilmeli şahsi işlerden harcıraha alması icap ederse Hükümetin kanunundaki miktarlar üzerinden almalıdır.
Sıtma Mücadele Kanunu da dâhil olarak her nevi sağlık kanunlarını tatbik edebilmelidir. Böyle bir sağlık doktorunun yanındaki imanlı bir kaç sıhhat memuru ve dispanserle köy gezileriyle kültür merkezlerinin en derin rolünü oynayan bir varlık olacağı şüphesizdir.
Nahiye müdürlerinin süvari olmaları mütemadiyen köy köy gezerek halkla temas etmesi Türk Kürt ve alevi ailelerin birbirine kız alıp vermeleri, asker e memur olarak satı halkından bu bölgeye gelip Kürt kızlar ile evlenip burada yerleşeceklerin arazi verilmek suretiler iskân da sosyal tesirlerin icrasını tebellür ettirir.
Merkezlerin kültürel tesirleri
Kültürün tesiri olabilmesi için merkez ittihaz edilecek kasabaların etrafa nur verecek kadar inkişaf etmesi lazımdır vaziyet kendi haline bırakılırsa meydana gelecek terakkinin, gayrı muntazır hadiselere takaddüm edebileceğini kimse iddia edemez. Bunun için süratli tedbirler almak icap eder bu tedbirlerin başında halkı arkasından sürükleyecek idare memurları, gençliğe müessir olacak bilgili gaye uğrunda didinir maarif müdürleri, saçacakları irfan nurunun dört duvar arasına sıkışıp kalmasını hazmedemeyecek geniş bir muhiti aydınlatacak muallimlerin kültür merkezlerinde birleşmesi lazımdır.
Teessürle kaydetmek gerektir ki, henüz kültür merkezlerine düşüne taşına memur tayın etmiş, değiliz. Bu günkü memurlarımız da kendilerinden eklenen bu gayeyi temin edecek karakterde değildirler. Büyükler tayin edilirken vekâletlerin ihtimamı, küçükler için umumi müfettişlik merkezinde kurs açılması lazımdır.
Kültür merkezlerinin Türk kültürü aşılamak kabiliyetini artırmağa çalışmak lazımdır. Yoksa Kürt de kendisine bir kültür bulmak yoluna girerse iş daha müşkülleşir.
D- Temsilin süratle temini iç in Kürtçe konuşmak meselesi üzerinde durmak lazımdır. Halkevlerinin, bilumum münevverlerin, Devlet daireleri, müesseseleri memur ve müstahdemlerinin bilhassa vazife başında Kürtçe konuşmasına kat’ iyen müsaade edilmemelidir. İşi olan köylü Türkçe bilmiyorsa bile, memur derhal onunla Kürtçe anlaşmağa başlamamalı, memur olmayandan bir tercüman getirmeğe mecbur tutulmalıdır. Bu suretle yaratılacak müşkülat Türkçe meramını anlatmağa saik olacaktır.
Memurlardan Kürtçe konuşanlar, birincisinde yazılı ihtar, tekerrüründe muhtelif nispetlerle maaş kesilmesi, itiyat edindiği halde memuriyetten çıkarılması cezalar ile cezalandırılmalıdır.
Her daire amiri, zabıta memuru bunu temine muvazzaf olmalıdır. Temsil konusuna son vermezden önce mühim gördüğün bir tedbirden de bahsetmek isterim.
Kürt, muntazam hükümet teşkiline, sebebi ne olursa olsun alışmış değildir. Kendisince en kuvvetli şahsiyet kabilenin reisi köyün ağası, ektiği tarlanın ve kullandığı öküzün sahibi olan adamdır. Onun sözüne kanar, onun emellerinin tahakkuku için çalışır. Cumhuriyet devrinde mütekabil ağ gevşemiş ise de tamamı ile kırılmış denemez.
Kürt hükümet memurlarının ara sıra kendilerine gösterdiği şefkat e mülayemetin hükümet atıfetinden ziyade kendisinin halk ettiği amirlerinden ileri geldiğine zahir olmuştur. İşte su duyguları bu günden besleyen bazı kimselerin ve bilhassa hudut dışında çalışanların ve dâhil de onlara yardın etmek isteyenlerin temsil işinde halkla hükümet arasına girip aksi tesirler husulüne çalışmaları pek tabii görülmelidir menfaattarı kaybolan şeyhler, halkın mesaisini istismara alışmış ağalar, dışarı ile münasebette bulunan propagandacılar, çetecilik yapanlar, hükümet kuvvetlerine karşı gelenler köyleri memnu bölgeden addedilenler, geniş mikyasta kaçakçılık yaptıranlar, geniş arazi işletenler mükerrer cürüm sahibi olanlar bu cümleden addedilebilirler. Bunların temsili zor olduğu gibi zararlarının çok olacağı umulur bu gibi şahısların da Kütler arasından seçilip çıkarılması hazımdır. Bunların kaç nüfusa âlim olacaklarını bu gün tahmin etmek müşküldür. Esasen hükümet bu sene aynı vasıftan üç sin raddesinde nüfusun garp vilayetlerine alınmasını kabul buyurmuştur. 15-20 senelik muntazam bir program temessül etmemiş halkı ortadan kaldırmış kalanları da Türk Kültürüne merbut bir hale getirmiş olacaktır. Bu son tedbire müracaat etmeden temsil işinin halline imkân görmüyorum.
E- Temsil işinde:
1- Halkevlerine önem verilmeli
2- Okuma odaları açılarak halka ajans ve gazete ve mecmuun okutturulması
3- Türk eserlerini çok güzel bir surete teşhir edecek müzeler kurulması gibi teşebbüsler, seyyar temsi oyunlar tertip ve halk türküleri söyleyecek temsil grupları yapıp gezdirmek ve köy sinema ve radyoları tesis etmek de iyi netice verecek amillerdendir. Asimilasyon hususundaki fikirlerini böylece hülâsa ettikten sonra gerek temsil gerek kuvvete istinaden temdidi idare şekli kabul edilmiş olsun tatbiki lazım çeşitli işler vardır ki onlara temas etmek zaruretini duyuyorum.
Madde 1- Kürtlüğün kaldırılması veya sağlam idarenin kurulması için yola ihtiyaç vardır. Her ne kadar yaz günlerinde bölgenin hemen her kazasına tekerlekli vesaitle sevkiyat kasisle de yağmur mevsimi başladıktan sonrada her hangi bir hareket ve sevkiyat anında tekerlekli ve ağır eczamı Diyarbakır’dan ileri götürememek vaziyetle karşılanır. Değil böyle askeri bir zaruret emniyet, asayiş kültür gibi manevi lüzumlar ve temsil adımları bile yolla gitmek iştiharındadır.
Yapılacak yol uzuncadır.
A- Diyarbakır – Silvan – Mehlefan – Ziyaret – Bitlis – Tatvan
B- Ziyaret – Siirt – Pervari – Şatak – Van
C- Van – Başkale – Hakkâri – Pervari
D- Mardin – Savur – Midyat – Gercüş – Siirt
İşte bu yolların inşası maddi, manevi her güne ilerleme çarelerinin birinci umumi Müfettişlik bölgesine girmesini temin edecek ve bu bölgeyi ana vatana daima sağlam bir halde bağlayacaktır.
Bugün Türk kültürüne tenasül etmemiş bin bir propaganda, Kürdün her türlüsünün asker hizmetine alınmasının askerden avdet uygun olduğunu bilmiyorum. Esasen tam Kürt olan muhitte askere icabet % 20 raddesindedir. Her türlü şahsi düşünceleri atarak Kürtlerin askerliğini amele taburlarında geçirmek ve bu yolları kendilerine yaptırmak ve bu esnada Türkçe öğretmek, temsillerine çalışmak şıklarını da takip etmeğe kabul edilmez bir fikir addetmiyorum.
Madde 2-
Doğu vilayetlerinin mühim bir derdi de memur meselesidir. İki safhadan tahkiki icap eder.
A- Memur intihabında lâyık ehemmiyetin verilmemesidir.
Batı vilayetlerinden kaldırılmaları icap eden memurlar doğu vilayetlerine gönderilmektedir. Ne hacet, benim teşkilatıma sile her hangi beğenilmeyen karakteri hesap ile yerinden uzaklaştırılması icap eden memur göndermeye teşebbüs eden vekâlet bile olmuştu. Çünkü intihap işini ellerinde tutan komisyonlar müsteşarlar bölgenin hususiyetini en değerli bir memurun çalışacağı bir saha olduğu fikrini henüz teslim etmemişlerdir.
B- Memur vazife başına geldikten sonra çalışmak, vazifeye merbut olmak hassasını göstermiyor. Bu, bir taraftan şahsi kabiliyet meselesi olduğu gibi, muhitin verdiği bazı elemler de su hali artırıyor veya doğuruyor.
1. Birçok yerde çalışacak -orta vaziyette bile- resmi daireler binalar olmaması
2. Meskensizlik
Bazı kazalarda memurların, subayların ikamet tarzı feci bir hal almaktadır.
Bu vaziyetleri halle çare arayan Büyük Başkanımız, bir milyon liralık bir proje yapılmasını Elazizi teşriflerinde emir buyurmuşlardı. Malum olduğu üzere bu bölgede inşaat için zaman dar ve iş için müteahhit bulmak müşkül ve bütçede memur evleri için tahsisat fasıl, maddesi açılmamış olduğundan bunu bir kanun mevzuu addederek yaptığım projede buna göre tertip edilmiştir. (ayrıca takdim edilecektir.)
Esasen bu inşaatı, yukarıda kurulmasını ara ve teklif ettiğim iskân komisyonuna tevdi etmek en uygun bir şekil olursa da emaneten veya ihale suretiyle bu binaları yapmağı mahalli nafiz inşası komisyonlarına salahiyet vermek de maksadı temin edebilir.
3. Memurları bölgeye bağlayacak tedbirlerden birisi de, yukarıda bildirdiğin veçhile sağlık teşkilatını her kazaya teşmil etmek ve memurların fevkalâde sıhhi hallerinde yol masrafı ve tedavi ücreti hususunda yardın görmesi meselesidir.
4. Doğu vilayetlerine gelen memurlardan işittiğim şikâyetler den biriside, orta mektep veya lise odlmayan8 yerlerde ödev aldıkları zaman bu mekteplerde okuyacak çocuklarının tahsil meselesidir.
Bu meselenin çok kolay ve birçok çalışkan ve dürüst memurları doğu vilayetlerindeki vazifelere gönüllü olarak bağlayacak tarzda halli kabil olduğunu zannediyorum.
Kültür Bakanlığı, bir kanunla, bin talebe meccanen okutmak salahiyetini haizdir.
Esasen memurun garp vilayetleri halkından olarak gelmiş olması ve bulunduğu yerde çocuğunun orta tahsili ikmal edeceği müessese bulunmaması ve memuriyetinin bu bölgede devamı şartlarına istinaden çocuklarının Kültür Bakanlığı hesabına meccanen okutulması, teklifimin esası olduğundan Kültür Bakanlığı almakta olduğu çocukların onda birini bu hesaba ayırırsa memleket için çok hayırlı bir karar almış olacaktır. Bunun da bir kanun mevzun olduğuna şüphe yoktur.
5. Doğu vilayetlerine gelen memurlar, filvaki birçok mahrumiyetler içinde kalmaktadırlar. İhtiyaçlarını giderecek malzeme bulamamak yüzünden ücra köşelerde birkaç lira biriktirmiş olanlar da seneden seneye büyük şehirlere yaptıkları gezinti ile biriktirdiğini harcamaktadır.
Esasen doğu vilâyetlerinde hayat ucuz değildir. Hayatın ucuzluğu ayranla bulgur aşının her gün yemeye alışmış olanlar nezdinde mevzu bahis olabilir. Yoksa gerek bakkaliye ve sebze, gerek manifatura, garp vilayetlerine nazaran çok pahalıdır.
Bir memur Muş’ta da, Antalya’da yaşadığının aynı derecesini temin edebilmesi için hiç şüphesiz ki, Antalya’da ki sarfiyatının bir buçuk mislini sarf etmesi lazımdır. Asli maaşı 90 lira olan valilerin bile geçim bahsinde şikâyet ettiklerini görmekteyim. Hâlbuki bu vilayetlere gelen vali ve kaymakamların –o yerin idaresini iyi tanzime muktedir olduğu takdirde- dört sene kadar vazifesinde kalması kendisinden iyi randıman alınmasını imkân dâhiline koyabilir. Bunun için, bazı rüesayı bölgeye bağlayacak maddi tazminatın muvafık olacağının mütalaa etmekteyim.
6. Doğu bölgelerinde çalışan memurların, hâkimlerin, Jandarma subaylarının sicilleri üzerinde çok durmak icap ediyor. Bunlardan herhangi birinin irtikâbı, su istimali, hırsızlığı, fena karakterleri yakın amirinden itibaren müfettişi umumiye kadar bütün dereceler tarafından teyit edilirse o memur için hiç olmazsa bir seneden aşağı olmamak memuriyetten mahrumiyet cezasını almalıdır. Yoksa –bu gün yapıldığı gibi- bu hallerinden şikâyet edilen bir memur şarkın her hangi bir kazasından alınarak bilfarz İzmir tarafına gönderilmiş olursa, rica, iltimas ve istirhamla bulamadığı gayeye erişmiş olur.
Madde 3-
Kürtlük hakkında ne şekilde hareket edersek edelim, idaresi başında bulunduğum bölgenin, memleketin diğer tarafına hiçbir yönden benzeyişi olmadığını, aynı kanunlarla idaresine devam etmenin bu bölgede arzu u edilen huzur ve sükûnu ve temsil işini ve temsil işini halledemeyeceğini kabul etmek zarureti vardır.
A- Bin bir cereyanları yukarıda izah ettiğim bölgenin habercisini, casusunu, serserisini, şakisini müspet delille kanunun pençesine koymaya imkân yoktur. Hudutların gece gündüz geçilmeye müsait olan bir noktasından bu gün, öbür noktasından yarın dâhile giren bir propagandacı veya casusu, adeta bir cezaya çarpılmadan hudut dışarı edilmesi anası babası çoluğu çocuğu köyünde, tarlası malı başında serbest oturan yol kesici ve şakinin gasp ettiklerinde bunlara refahlarını arttırmak için vermesine mukabil haklarında hiçbir şey yapılmaması, bu çeşit işler yapan adamların cesaretini ve âdetini arttıracağına şüphe yoktur.
Huduttan pasaportsuz veya vesikasız gelen bir şahıs ya hudut boyunda bir kurşunla karşılanacağını veya aylarca yatacağını bilirse köyünde kurulmuş düzeni çoluğu çocuğu olan bir adam şekavette sülük ederken, köyde bıraktıklarının, kendisini himaye edeceklerin derhal oradan kaldırılacaklarını hesaba alırsa, bu gibi fena yerlere gideceklerin âdeti azalacağına şüphe yoktur.
Böyle bir salahiyeti Konya valisine, Amasya valisine, Yozgat valisine vermeğe hiç lüzum görmüyorum. Fakat Mardin valisinde bulunması mülkün selameti icabındadır.
Valiye tevdiinde mahzur, tasavvur edilirse müfettişi umuminin tasvibine terk edilebilir. Hakikat böyle iken Mardin valisinin, polis vazife ve salahiyetleri kanunun 18 maddesine istinaden nezaret altına almış olduğu adamların güya hakkı hürriyetleri Mardin cumhuriyet müddei umumisince ve bin netice adliye vekâletince himayeye teşebbüs edilmiş ve kanunun valilere verdiği hakkında takyidi tarafına gidilmiştir.
Bölgeyi bugün Kürtlük propagandası, yarın Kürtlük istiklal cereyanı kaplarsa, bu günkü adli prensiplerin memleketi kurtaracağına kanaat getiremiyorum. Meğerki bölgedeki amme hukuku müdafii olacak arkadaşlar ulusal duyguyu her şeyin üstünde tutmaya azmetmiş şahıslar ola:
Şahıs itibariyle idare amirlerini daha başka türlü yaratılmış olarak tasavvur etmiyorum. Buradaki fark vazifenin icra tarzında kanunların kayıtlarında mündemiçtir. Bu gün müddei umumi iken icrasına katiyen yanaşmadığı bir işi yarın kaymakam veya vali olduğu zaman (lazımdır) diyerek icraya kalkışan memurlar görülmüştür.
B- Gerek yukardaki (A) fırkasından çıkarılan neticeye, gerek fil aşıl adli teşkilatımızın muğlak, basit ve cahil halkın anlamasından uzak olmasına mebni Birinci Umumi Müfettişlik bölgesinde hususi bir adliye rejimi kurulması lazım olduğu kanaatindeyim.
Bu teşkilatın esas noktalarını şöyle hülasa edebilirim:
1. Sulh, hukuk, ceza ve sair unvanları kaldırıp her kazada, her nevi davaya bakabilecek kaza hâkimliğinin kurulması.
2. Bölgenin uzak olmasına karşın adli işlerin teşrii icap ettiğinden her işin temyize gitmesinin önüne geçememek için üç kişiden mürekkep biri Bitlis, bir Diyarbakır’da olmak üzere iki istinaf mahkemesinin kuruması.
3. Sorgu hâkimlerinin ilga sile kaza hâkiminin ilk tahkikata başlayarak neticeye göre karar vermesinin temini.
4. İlk ve istinaf mahkemelerinde verilen karalardan herhangi bir hadde kadar olanların kati hüküm olarak kabulü.
5. Hukuku umumiye ile beraber dava ve talep sabretmeden şahıs hukukunun da zaman altına alınması gibi esaslara dayanan bir proje ayrıca sunulacaktır.
Bu raporumda arz edilen hususlardan umumi müfettişlikçe yapılabilecekler yapılmakta takip edilmekte olmakla beraber, Türkü büyük saadetlere kavuşturan ve Türk vatanını her gün fersahlarca ileri götüren büyük Hükümet Şefi İsmet İnönü’den memleketin görebildiği bir derdinin hal ve takibi için direktifler alabilmek gayesini güderek yazdığımı arz eylerim.
Birinci umumi Müfettiş
Abidin Özmen
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info