Faşist şef Erdoğan’ın Bağdat ve Hewlêr ziyaretine ilişkin birçok şey konuşuldu, yazıldı, çizildi; halen de belli-belirsiz ihtimaller ekseninde tartışmalar sürmektedir. Irak merkezî hükümeti serbest ticaret, su, petrol gibi konularda Türklerden bazı tavizler koparıp onunla birlikte PKK’ye karşı tümüyle savaşa girer mi, yoksa daha önce olduğu gibi ama bu defa yüksek yoğunluklu şiddete başvurarak Şengal ve Mexmûr’a yönelir mi soruları önümüzdeki günlerde yanıtlarını bulacaktır. Kimi analist ve uzmanlara göre ise Iraklı yetkililer kendi aralarında PKK ile savaş konusunda bir fikir ayrılığı yaşamaktalar; çoğunluğun, girilecek böylesi bir savaşın Irak’ın toprak üstünlüğünü tamamen kaybetmesi anlamına geleceğini belirttikleri değerlendirilmektedir.
Fakat Erdoğan Ankara’ya ulaşır ulaşmaz KDP güçlerinin PKK’ye karşı fiilen savaş pozisyonuna geçtikleri görülmektedir. Garê, Metîna ve Xakurkê alanlarına doğru güç aktaran işgalci Türk ordusuyla birlikte hareket ederek geçişlerini sağlamaya çalışmakta, yer yer Kürdistan Özgürlük Gerillası ile kısa temaslar yaşamaktadırlar.
Erdoğan’ın bu ziyaretinden önce de KDP yönetimi Türk ordusunun işgal saldırılarında askerî, lojistik, istihbarî olarak zaten yer almaktaydı. Daha önce iptal edilen Erdoğan’ın bu ziyareti zaten gerçekleşecekti. İsterse Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi’ne karşı en tehlikeli anlaşmalara varmış olsunlar, isterse de istedikleri sonuca ulaşmamış olsunlar, bu ziyarette hafızalara kazınan ve asla unutulmayacak tek görüntü Hewlêr Kalesi’ne asılan ve ışıklandırmalarla aydınlatılan dev Türk bayrağıydı!
Çığ gibi büyüyen tepkiler karşısında KDP’li yetkililer ‘protokol gereği’ diye paçalarını kurtarmaya çalışsalar da, bu tablo KDP açısından ulusal anlamda tamamen bitmişliğin, tükenmişliğin, teslim olmuşluğun fotoğrafı olmaktadır. “Kürdistan Federe Bölgesi olarak Türkiye’nin bir eyaleti olmak istiyoruz” diyen Mesut Barzani denen o büyük hain-işbirlikçi değil miydi zaten? Mesrûr ve Nêçîrvan adındaki diğer teslimiyetçiler, Erdoğan’ın her iki koluna yapışıp “biz seniniz, istediğin gibi kullan” grafiğini çizmediler mi? Erdoğan görüşmedeyken kameralara yansıyan Hakan Fidan’ın görüşmeye geç kalışı bile Barzanilerin aslında görülenin aksine Türkler tarafından ciddiye alınmadıklarını ve bir yere kadar kullanıldıktan sonra tekmeleneceklerini fazlasıyla açıklamıyor mu?
Aynı ziyaret sırasında Türk bayraklarıyla donatılan Hewlêr sokakları da KDP şahsında Kürtlük tarihine bir kara leke olarak düşen bu rezil geceye şahitlik etmiş oldu.
Kürtleri soykırıma uğratmak ve tarih sahnesinden silip süpürmek isteyen işgalci faşist sömürgeci Türk güçleri, şehit ettikleri birçok Özgürlük Gerillası’nın cenazesini çiğnerken poz verdikleri bu vahşi-barbar bayrağa karşı Barzanilerin bu yaklaşımı artık neyle izah edilebilir? Faşizmin “bu bayrağı kabul eder ve öpüp alnınıza koyarsanız yaşamaya hak kazanırsınız” dediği Kürtlere uyguladığı işkenceler ve gerçekleştirdiği katliamlar halen akıllarda taptaze dururken ve acıları dinmemişken Barzanilerin eli kanlı Erdoğan’ı yine bu bayrakla karşılamaları artık nasıl ifade edilebilir?
Ulusal-toplumsal şeref, haysiyet, onur, duruş yoksunu bu alçakların, Önder APO paradigmasında vücut bulmuş Şeyh Sait, Seyit Rıza, Qazî Mihemed, Dr. Qasimlo, Babanzade gibi kahramanlık abideleriyle dolu Kürdistan tarihine en ağır hesabı vermeleri gerekmektedir.
Kürdistan Özgürlük Gerillası şimdiye kadar direnmiş, bundan sonra da direnecek ve Kürt düşmanlarına hak ettikleri cevabı verecektir. Fakat Kürt toplumu ve özellikle Başûr halkı Barzanilerin Başûrê Kurdistan’ın tüm kazanımlarını tehlikeye atan bu yaklaşımlarına karşı ayağa kalkmalı, ulusal birlik temelinde ve Wan halkının güçlü iradesini misal alarak KDP’nin üzerine yürümeli ve Barzanilerin “Hewlêr Türklerindir!” mesajını Iraklı yetkililere de kavratabilmelidir.
Ferhat ŞAHİN