Kürtler yeni bir Şehitler Günü’nü yaşıyor ve özgürlük mücadelesinin kahraman şehitlerini anıyorlar. PKK Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Benim gizli ruhum gibiydi’ dediği Haki Karer’in şahadet günü olan 18 Mayıs, Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi için ‘Şehitler Günü’ oluyor. Bu yıl 44’üncü Şehitler Günü yaşanıyor. Başta şehit anaları olmak üzere tüm şehit yakınları ve halk, her alanda şehitlikleri ziyaret edip evlatlarının anı ve amaçlarına sahip çıkıyor. Bu Şehitler Günü’nün en çok tartışılan konusu ise, AKP-MHP faşizmi tarafından Kürt özgürlük mücadelesi şehitlerine yönelik yapılan sistematik ve planlı hakaretler, şehitliklere ve şehitlere yönelik insanlık dışı saldırılar oluyor.
Bilindiği gibi, baştan beri TC Devleti Kürt şehitlerine yönelik tahammülsüz davranıyor ve her türlü insanlık dışı yöntemle hakaret ediyor. Örneğin yirminci yüzyıl Kürt direnişlerinin önderleri olan Şex Sait ve Seyit Rıza’nın cenazelerine ne yapılmış olduğu bile bilinmiyor. Oysa her ikisi de düzmece yargılamalar ardından devlet tarafından idam edilmişlerdir. Yani cenazelerin sorumluluğu devletin üzerindedir. Onlarla birlikte yüzyıl boyunca Kürt özgürlüğü için mücadele etmiş hiçbir savaşçıya ait mezar ve şehitlik bulunmamaktadır. Hepsi devlet tarafından tahrip ve yok edilmiştir.
Bu tutumu 43 yıllık PKK direniş şehitleri karşısında da aynen görüyoruz. Gerilla savaşının ilk yıllarında şehit düşenlerin ‘Kasaplar Deresi’ gibi çöplüklere atıldıklarını ve kurda-kuşa yem edildiklerini biliyoruz. Yine şehit cenazelerine basarak Türk askerlerinin fotoğraf çektirme olaylarının, cenazelerin araçlara bağlanarak sürüklenme durumlarının, şehit cesetlerinin parçalanma ve şehit kadın gerilla cenazelerinin çıplak sergilenme olaylarının sıkça yaşandığı herkesçe biliniyor. Uzun süre Kürt halkının kendi şehit evlatları için cenaze töreni yapmasına izin verilmediği ve 1990 başındaki Kürt halk serihildanlarının önemli bir gerekçesinin de şehitlere sahip çıkma ve cenaze töreni yapma istemi olduğu yine bilinen bir gerçek oluyor.
Söz konusu bu tutumun AKP-MHP iktidarı döneminde de sürdürüldüğü ve hatta daha da çoğaltılarak hiçbir insani ölçü bırakılmadığı görülüyor. Kürt ailelerinin şehit çocuklarının cenazelerini almaları ve tören yapmaları tam bir işkenceye dönüştürülmüş bulunuyor. Yıllarca morglarda tutulan cenazeler, morgların önünde haftalarca ve aylarca bekleyen aileler, sokaklarda haftalarca açıkta tutulan cenazeler, ‘kimsesiz’ denilerek bilinmeyen yerlere gömülenler ve en son ise şehit mezarlıklarına devlet tarafından yapılan sistematik ve planlı saldırı ile şehitliklerin tahribi ve şehit cenazelerinin yerlerinden çıkartılıp başka yerlere kaçırılması olayları sıkça yaşanıyor. AKP-MHP faşizmi sadece yaşayan diri Kürt’le değil, onunla birlikte ölü ve mezardaki Kürt’le de savaşıyor. Kürt olarak yaşamayı yasakladığı gibi, Kürt olarak ölmeyi ve mezarda yatmayı da yasaklamaya çalışıyor.
Peki AKP-MHP faşizmi bu tür uygulamaları niçin yapıyor? Kuşkusuz Kürt düşmanı zihniyet ve siyaseti gereği böyle yapıyor. Kürt halkına karşı uyguladığı ‘Kök kazıma’ politikasının gereği olarak böyle davranıyor. Kürt olarak ölmek ve mezarda yatmak da Kürt varlığı anlamına gelip Kürtlük bilincini canlandırdığı için, Kürt halkına dair hiçbir şey, bir mezar bile bırakmak istemiyor. Kürt halkının canlı veya ölü her şeyini yok etmek istiyor. Kürt şehitliklerine ve şehit cenazelerine yönelik insanlık dışı saldırılarının esas nedeni şüphesiz bu oluyor.
Fakat bununla birlikte, Kürt özgürlük mücadelesinin şehitlerinin ve şehitliklerinin varlığı, TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin “Kahraman şehitlerimiz” edebiyatını tartışılır hale getiriyor. Öyle ya, AKP-MHP faşizmi Kürt halkına yönelik yürüttüğü soykırımcı özel savaşında en çok ‘Kahraman şehitlerimiz’ edebiyatına dayanıyor. Böyle bir edebiyatla Türk insanında şoven-milliyetçi duyguları körükleyip Kürtlerin üzerine sürüyor. Böyle bir ırkçı-şoven zihniyet ve siyasetle zehirlediği Türklere ‘Kürt kardeşlerini’ katlettiriyor. “Kürtlerin ihanet ettiği, dış güçlerle birleşerek Türk vatanını ve milletini bölmeye çalıştığı, Türkleri öldürdüğü” yalanını her gün ve her yöntemle söyleyerek Türkiye toplumunu Kürtlere düşman ediyor.
AKP-MHP faşizminin Türkiye toplumunda Kürt düşmanlığı yaratmasında dayandığı en güçlü argüman ‘Kahraman şehitlerimiz’ söylemi oluyor. Çünkü ‘şehit’ söylemi tüm Müslüman toplumlarda çok fazla etkilidir. AKP-MHP faşizmi de işte bu etkiye dayanarak Türkiye toplumunda Kürt düşmanlığını geliştirip Kürt katliamları yapar hale getirmektedir. Peki gerçekten de TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin Kürtlere karşı yürüttüğü savaşın şehidi olur mu? Ve hatta böyle bir savaşta gazi olunabilir mi? Varlık ve özgürlük mücadelesi veren Kürt insanına karşı savaşarak ölenler şehit olabilir mi?
Bizce varlık ve özgürlük mücadelesi veren Kürtlere karşı savaşta şehit ve gazi olunamaz. Öncelikle bu gerçeğin iyi görülmesi ve Türkiye toplumu tarafından doğru ve yeterli anlaşılması gerekir. ‘Şehitler ve gaziler’ edebiyatına dayanan özel savaş sistemine ve psikolojik savaş yalanlarına aldanmamak gerekir. Neden? Çünkü dini yaklaşım açısından, Müslümanlar için, Müslüman olmayan toplum veya kişilere karşı savaşta ölünürse ‘Şehit’ olunur. AKP-MHP faşizmi her yerde “Allahu Ekber” diyerek işte bu dini argümanı fazlasıyla kullanmaya çalışmaktadır. Oysa Kürt toplumunun hemen tümü Müslümandır. İslam’ın farklı mezheplerinden olunması, Müslüman olunmadığı anlamına gelmez. Bu açıdan, dini argüman gereği Müslüman Kürt toplumuna karşı savaşta ölenler şehit olamazlar.
Siyasi açıdan, ancak zulme ve zalimlere karşı yürütülen savaşta ölenler şehit olabilirler. Yoksa mazluma karşı yürütülen savaşın şehidi olmaz. Bu noktadan baktığımızda da Kürtler zulüm uygulayanlar ve zalimler değildir, tersine dünyanın en mazlum halkı konumundadır. Bu açıdan da TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin mazlum Kürt halkına karşı savaşında ölenler ‘Şehit’ olamazlar. Ayrıca işgalciliğe, sömürgeciliğe, soykırıma karşı direnişlerde ölenler şehit olurlar. Oysa Kürtler işgalci ve sömürgeci değildir, Türklerin yurdunu işgal etme, sömürgeleştirme ve Türkleri soykırıma uğratma gibi bir yaklaşımları ve pratikleri yoktur. Tersine TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin Kürdistan’ı işgal ettiği, sömürgeleştirdiği ve Kürt halkını soykırıma uğratmaya çalıştığı ortadadır. Dolayısıyla “Bölücüler, işgalciler, hainler” gibi yalanlarla Kürtlere yönelik savaşın insani açıdan meşruiyeti yoktur, dolayısıyla öleni ‘Şehit’ olmaz.
Demek ki TC Devleti ve AKP-MHP faşizminin Müslüman olan, varlık ve özgürlük mücadelesi veren, işgale ve soykırıma karşı direnen Kürt halkına karşı savaşı hiçbir açıdan meşru değildir. Dolayısıyla böyle bir savaşta ölenler şehit, kalanlar gazi olamazlar. Müslüman ve mazlum Kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşının şehidi olmaz. Öyleleri ancak zalim ve katil olabilirler. Tersine varlığı ve özgürlüğü için işgale ve soykırıma karşı direnen Kürt halkının mücadelesi meşrudur ve bu mücadelede can verenler ancak şehitlik mertebesine ulaşabilir.
O halde öncelikle Türkiye toplumunu, kadınlarını ve gençlerini, işçi ve emekçilerini, aydın ve sanatçılarını bu gerçekler temelinde bilinçlendirmek gerekir. TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin ırkçı-şoven özel savaş yalanlarına kanmalarını engellemek gerekir. Türkiye’de Kürtleri katleden ve soykırıma uğratan savaşa katılmamalarını sağlamak çok önemlidir. Geçmişte askere gitmeyi reddeden ‘Vicdani Ret Hareketi” önemli bir etkinliğe sahipti. Şimdi bu tür hareketleri de geliştirerek, Türkiye insanının Kürt soykırım savaşına katılmasını ve desteklemesini engellemeye çalışmak gerekli ve önemlidir.
Atakan ÇETİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi