21 Ekim 2019 Pazartesi Saat 05:38
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
Faşist TC/AKP-MHP işgalci ordusu ve
ÖSO adını verdikleri El Qaide uzantıları olan DAIŞ-Cephet El Nusra tarafından 9
Ekim günü Kuzey-Doğu Suriye halklarının topraklarına yaptığı işgal saldırısı
10’uncu gününe girdi. Faşist AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından
Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) TC devleti sınırları dediği Bakurê Kürdistan
sınırlarına saldırı yaptığı, Kürt statüsüne (Devleti) izin vermeyeceği şeklinde
amacını ilan ediyor olsa da, tüm dünya kamuoyu tarafından asıl amacının
El-Qaide’nin en azılı çeteleri olan DAIŞ’i yeniden sahaya döndürmek, İdlib’teki
terörist çete örgütü El Nusra’nın öncülüğünü yaptığı Heyat Tahrir El Şam (HTŞ)
çetelerini Rojava’ya konuşlandırmak ve bölgenin demografik yapısını tamamıyla
değiştirmek olduğu biliniyor.
“Benim Kuvay-i Milli, Milli ve
Yerli Ordumuz dediği El-Qaide uzantılı DAIŞ-El Nusra/ÖSO çeteleri ile
savaş-keşif uçakları, her türlü teknik, basın ve kurumları, sözde en büyük
muhalif partisi CHP ve iYİ Partisi dedikleri muhaliflerle NATO’nun ikinci en
büyük işgalci ordusu ile böbürlenen Erdoğan, ABD ve Rusya’nın kışkırtmalarıyla
Kuzey Suriye sınırı olan Girê Sipî ve Serêkaniyê kentlerine saldırı başlattı.
Tüm bu imkân, uçak ve savaş tekniğine karşı Kuzey Suriye halklarının savunma
gücü olan QSD savaşçıları ve halk ile birlikte büyük bir irade gücünü gösteren
direnişin 10. gününe girildi. Direnişin yedinci gününde Kuzey Suriye yönetiminin
devam eden çok yönlü diplomasiyle Rusya ile Suriye Rejim yönetimine “Bu büyük
kazanım ile sonuçlanacak direnişte sizin de bir tuzunuz olmasını istiyorsanız
ordu güçlerinizi sınır bölgesine getirerek, Suriye topraklarını TC. işgaline
karşı koruyabilirsiniz çağrısını yaparak, hesapları bozdu ve bu haklı direnişte
dünya kamuoyu ve halklarının desteğini alan Kuzey Suriye yönetimi kontrolü
eline aldı denilebilir. Tüm bu teknik ve
uçak saldırıları karşısında alandaki halkları savunan güçlerin büyük irade
direnişi ve dünya kamuoyunun bu haksız saldırıya karşı tepkisini hesap edemeyen
AKP-MHP işgalci-faşist iktidarı kendisini bu kaos-çıkmaza getiren ABD’ye “Beni
sen bu çıkmaza soktun şimdi de sen çıkar diyerek, arabuluculuğa çağırdı ve 5
günlük bir ‘ateşkes’ sağlamaya çalışarak, halkların savunma güçlerini teslim
alacak yeni planlar arayışına girdi.
BU DURUMA NASIL GELİNDİ?
AKP-MHP işgalci-faşist iktidarının
bu duruma gelmesinin nedeni son 31 Mart 2019 Belediyeler seçimi sonrası büyük bir
hezimete uğraması olarak belirtilmesi eksik kalır. Şüphesiz Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan’ın büyük çabasıyla yürütülen Kürt sorununun demokratik yollarla
çözüm sürecinin en nihayetinde “Dolmabahçe Mutabakatı masasını deviren işgalci-faşist
Erdoğan ve devlet zihniyeti 2014 yılında yeniden Kürt imha politikasını devam
ettirme kararı ardından yaşanan gelişmelerle bağlantılı olarak
değerlendirilebilir. Masayı devirmesiyle büyük bir iç kamuoyu tepkisiyle karşı
karşıya kalan AKP/Erdoğan, iktidarını ayakta tutmanın argümanlarını oluşturmada
yaşadığı boşluğu hem iç hem de dıştan Kürtlere yönelik topyekün bir imha
politikasını geliştirerek devam etti. Bu sürecin daha iyi anlaşılması için
2015-2017 yılları arasında ilkin Ankara diğeri ise Tahran’da tüm bölgesel
güçlerin katıldığı iki toplantıda çıkan kararları hatırlatmak yeterli
olacaktır. Türkiye’de Anayasal düzenlemeler içeren referandum öncesi Ankara’da
yapılan toplantı ile referandum sonrası Tahran’da yapılan toplantı da aslında Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkmadan önce yapılan Adana
Mutabakatı esas alınarak iç ve dış politikasına yeni bir düzenleme getirilmesi
ve Kürtlerin başta Rojava ile Başur Kürdistan’da olmak üzere yaşadığı her yerde
tüm kazanımlara karşı her türlü yol ve yöntemi devreye koyarak karşı çıkmak ve
tamamen yok etmek olarak belirtilebilir.
Öcalan üzerindeki tecriti
derinleştirerek devamlı hale getirilmek, Bakur ve Türkiye’deki Kürtlerin legal
alandaki parlementer ve belediye başkanlarını, parti ve kurum yöneticilerini
gözaltı, tutuklamalarla baskı altında tutmak, AKP-MHP rejimini kabul etmeyen
Bakur şehirlerindeki genç-kadın tüm yurtsever halk üzerinde daha önce yok etme
planını “Sokak barikatları gerekçe gösterilerek devreye konularak onlarca kişi
bodrum katlarında diri diri yakıldı, Medya Savunma Alanları başta olmak üzere
Başûrê Kurdistan’a aralıksız savaş uçaklarıyla bombalaması, Başur’daki
Bağımsızlık Referandumuna karşı su ve Halil İbrahim Sınır Kapısı’nı kapatma
ambargosu ve tehditleri, içte ve dışta her türlü özel savaş politikası devreye
konuldu. Bunun ikinci ayağı olan 2011 “Halkların Baharı Suriye’ye sıçramadan
önce “Komşularla sıfır sorun çerçevesinde “Kardeşim dediği Esad ile Şam’da
aile yemeğine giden, neredeyse bölgedeki tüm ülkelere ziyaret turunu atan
faşist Erdoğan iktidarı adeta ‘U’ dönüşü yaparak, El-Qaide uzantılı çete
gruplarına destek vererek Suriye topraklarına saldırmaya başladı.
Uluslararası
güçlerin Esad yönetiminden vazgeçecekleri görüşünde olan TC-AKP/MHP faşist devleti
zaten Ankara otellerinden hiçbir zaman çıkmayan Müslüman Kardeşler (İhwan-i
Mislim) yöneticilerini devreye sokarak, Suriye’deki opozisyon (muhalif) güçleri
adı altında tüm çete grupları ve öncesinde İdlib ve Halep çevresinde
yerleştirilen Cephet El Nusra çete gruplarına silah, mühimmat ve lojistik
desteğini verdi.
ERDOĞAN
SERÊKANİYÊ DE EL NUSRA VE DAIŞ’İN İNTİKAMINI ALMANIN PEŞİNDE
Söz
konusu çetelere her türlü desteğini esirgemeyen AKP-Erdoğan, ilk olarak 2013
yılında El Nusra öncülüğünde Müslüman Kardeşler’in bünyesinde oluşan ÖSO adını
verdikleri çete gruplarını Serêkaniyê’ye saldırtarak büyük katliam girişiminde
bulundu. YPG-YPJ öncülüğünde büyük bir direniş gösteren Serêkaniyê halkı
yaklaşık 7 aylık süreçte çetelerin saldırısını kırdı ve El Nusra Fırat’ın
batısına yani İdlib ve Halep çevresine çekilmek zorunda kaldı. Ardından da DAIŞ
çetelerini Kobanê’ye saldırtarak Rojava Devrimi’ni ortadan kaldırmak istedi
ancak burada da sonuç elde edemedi. Sözde ateşkese rağmen Serêkaniyê ye ısrarla
saldırmanın nedeni hem El Nusra hem de DAIŞ’in intikamını almanın peşinde
olduğu şeklinde değerlendirildi. ABD’nin de içinde bulunduğu uluslararası ve
bölgesel güçlerin desteğiyle oluşan insanlık düşmanı DAIŞ, 2013’te ilk defa
İdlib ve Halep bölgesinde ortaya çıktı ve ilk çatışmasını da El Nusra ile
yapmıştı. İki çete grubu arasındaki çatışmanın nedeni uluslararası ve bölgesel
güçlerden gelen finansmanı paylaşıyor olması olarak belirtilirken, Erdoğan’ın
girişimi ile her iki grubun çetebaşları olan Ebubekir El Bağdadi, İman Zewari
ve Mehemed Colani tarafından her iki grubun birlikte hareket etmesi ve elde
edilecek kazanımlar sonucunda ortak bir Halife çıkartılması gerektiği, çünkü
her iki tarafında amacının bir olduğu şeklinde video ve ses kayıtları
dağıtıldı. Bu açıklamaların ardından her iki grup aralarında iş bölümü yaparak
anlaştı. DAIŞ Kürtler başta olmak üzere Suriye ve Irak yönetimine karşı askeri
anlamda mücadele verilecek, El Nusra ise Müslüman Kardeşler kartını kullanarak
hem siyasi hem toplumsal hem de finans anlamda Türkiye, Katar ve kısmen de
Suudi Arabistan’daki zengin kesimin desteklerinin kesilmemesi için girişimleri
devam edecek şeklinde ortaklaştılar. AKP-Erdoğan her iki çete grubuna yaptığı
her türlü silah, mühimmat ve lojistik desteğini dünya kamuoyunda her iki grup
terörist olarak bilindiği için gizliden Suriye opozisyon (muhalif) grupları adı
altında ÖSO çeteleri üzerinden ulaştırıyordu. MİT tarafından TIR’lar ile silah
gönderilirken Hatay’da yakalanan ve hala devam eden söz konusu dava bunun
nişanesidir. “Nerede olursa olsun hiçbir Kürt statüsüne izin vermeyeceğim
politikasını o dönemde El Nusra ve DAIŞ üzerinden yürüten AKP-MHP faşist
iktidarı 2017 yılı sonundan bu yana bizzat kendisi sahada gerçekleştirmek
istiyor.
AMAÇ
MİSAK-İ MİLLİ PLANI
TC.
ve AKP-MHP işgalci-faşist iktidarı özellikle Suriye alanında Kürt kazanımlarını
ortadan kaldırmak için 2012-1013 yılından bu yana bir çok yolu denedi ancak
genel olarak tüm denemeler sonuçsuz kaldı denilebilir. Suriye’ye yeni yeni giren
hem Rusya hem de ABD’nin Suriye politikalarının bir belirsizlik yaşamasından
kaynaklı TC, bu durumu fırsat bilerek her iki taraftan da faydalanarak kendi lehine
çevirdi ve ‘Neo Osmanlı’ anlayışı ile Misak-i Milli planı çerçevesinde
Cerablus, Ezaz, Bab ve en son Efrin’i işgal etti. 9 Ekim günü Kuzey Suriye
topraklarına işgal saldırısı da bu çerçevede yani AKP’nin kuruluş amacı olan
ve çok öncesinde karar verilen Ermeni Soykırımı gibi Kürtleri yok etmek, diğeri
de Osmanlılar tarafından işgal edilen ancak 100 yılı aşkın önce masada kaybeden
Irak ve Suriye topraklarını tekrardan işgal etmek olduğu ifade edildi.
KUZEY
SURİYE İŞGAL SALDIRISINDA RUSYA VE ABD’NİN ROLÜ
Hem
Rusya hem de ABD TC-AKP/Erdoğan’ın Kürt soykırımı politikası nedeniyle birçok
taviz koparırken, son yıllarda iktidarını kaybetmekle karşı karşıya kaldığı
için tamamen saldırganlaşması ve kontrolden çıkması her iki güç de bu durumdan
hoşnut olmadığı belirtildi. Bundan kaynaklı TC’yi frenlemesi gerektiği
konusunda her iki güç ortak görüşü olduğu değerlendirmesi yapılırken, TC’yi
doğrudan İran veya Suriye rejimi üzerine saldırtamayacaklarına göre Kürt,
Arap, Asuri-Suryani, Türkmen halklarının Öcalan’ın üçüncü yol perspektifi
çerçevesinde özgür yaşam mücadelesinde yükselen Kuzey Doğu Suriye ve Özerk
Yönetimini geriletmek için saldırttı. Hem Rusya hem de ABD için ne güçlü ne de
tamamen bitmiş bir Kuzey Suriye gücü gerektiğinden hem askeri hem de siyasi
açıdan sürekli uluslararası güçlere muhtaç bir yönetim ya da bölgesel güce
ihtiyaç olduğundan ve hem NATO’ya üye güç hem de sürekli koalisyon ülkeleri
mülteci kartı ile tehdit eden TC’yi dizginlemek amacı güdülüyor. ABD Başkanı
Donald Trump bir yandan Kuzey Suriye’den askerlerini çekme açıklaması hem de
sonrası sürekli “Müdahale ederim, ekonomik ambargo ile seni mahvederim vb
beyanları bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır. Askerleri çekme
açıklamasının hemen ardından Rusya, rejim güçleri ile birlikte bölgeye gelmesinin
normal bir durum olmadığı, Rusya ve ABD’nin söz konusu durum üzerine anlaştıkları
görüşü hakim. Trump’ın sosyal medya üzerindeki adeta şaklabanlık düzeyine inen
paylaşımları ABD askeri ve siyasi ile devlet kurum temsilcileri bile Trump’ın
bu ‘şaklabanlığı’na tepki gösteriyor şeklinde kamuoyuna yansıtmaya çalışılsa da
bunun bir aldatmaca olduğu belirtiliyor. Çünkü Trump’ın özgeçmişine
bakıldığında hem bir tüccar olan hem de tiyatro oyunları ve yaklaşık 12
bölümlük Tv’lerde şovmenlik yapan ve aynı zamanda ABD başkanlık seçimi öncesi söz
konusu durumlarda ‘şaklabanlık’ yapabileceği şeklinde ABD devlet yetkilileri
ile anlaştığı bilgisi söz konusu iddiayı doğruluyor.
Zira
Savunma, Dışişleri bakanlarının da içinde bulunduğu ABD’li heyetin 10 Ekim’de
Türkiye’ye giderek, 5 günlük sözde ateşkes ilan etmesi, savaşın kendi
kontrolünden çıkmaması için bir adım olduğu şeklinde değerlendirilebilir.
İRAN
İran
her ne kadar seyirci durumunda deniliyor olsa da esasen ABD’nin Türkiye’ye
taviz verdiği görüntüsü altında bu savaştan sonra Türkiye’yi kendisine
yapılacak bir yönelime yardımcı duruma getirilmeye çalıştığını biliyor. Daha
önce birçok ülkenin İran’a yönelik ambargoya sevk edilmesi, Lübnan-Hizbullah’ının
terör örgütü listesine alınması, her ne kadar Irak ordusu içinde olsa da Haşdi
Şabi güçlerini bulunduğu mevcut bölgelerden çekilmesi ve tasfiye edilmeye
çalışılması İran’ı Suriye ve Irak’ta fazla destek ve güç kaybetmemesi için
harekete geçirmişti. TC’nin saldırı yaptığı bir gün öncesi İran büyük ölçüde
denetiminde olan Irak ve Suriye Sınırında olan Ebu Kemal Sınır Kapısı’nı açması
dikkat çekti. TC’nin Efrin işgal saldırısı sürecinde sessiz bir tavır
sergileyen Tahran, ‘Türkiye’nin Kuzey Suriye topraklarına saldırısında haksız
olduğu, beraberinde birçok bölgesel sorunu da getireceği’ uyarısı yapmıştı.
Ancak yine de ABD ve Rusya’nın ortak bir anlaşması olduğunu bildiğinden
şimdilik seyretmekle yetiniyor.
SAVAŞIN
SONUCU NEYİ DEĞİŞTİRİR?
Bu
savaşın 10 Ekim günü ABD heyetinin Ankara’daki görüşmesi sonrası ilan edilen
sözde ateşkes durumunda kalması halinde- ki ABD ve TC. ateşkesi ilan etmesine
rağmen Serêkaniyê de halen uçak ve top atışlarıyla siviller hedef alınmakta,
QSD savaşçıları yaşamını yitirmekte- Kuzey Suriye yönetimi haklı olarak bu
durumu kabul etmeyecek, TC işgalci ordusu işgal ettiği yerlerden çekilmemesi
halinde direnişlerine devam edecek. TC. ise zaten başından beri Kürt soykırım
politikasında ısrar edecek ve diğer bölgeleri işgal etmek için sürekli
provokasyonlarla saldırılarına devam edecek.
Savaş
sonucunda TC belirlediği 32 kilometre derinlik ve 444 km uzunluğundaki alana-
ki tüm Rojava Özerk Yönetimi sınırları içinde olan tüm şehirler işgal edilmiş
olacak- girilmesi halinde Misak-i Milli planı olan Efrin’den Kerkuk’e kadar ki
alanı işgal saldırılarına devam edecek, zaten açık bir şekilde dile getirilen
İdlib’teki El-Nusra/DAIŞ-ÖSO çete grupları ve aileleri dahil olmak üzere
Türkiye kamplarında eğitilen göçmenlerin bu alanda yerleştirilerek bölgenin
demografisini tamamen değiştirilmiş olacak. Aynı zamanda hem işgal saldırısı
sürecinde hem de sonrasında başta Kürt halkı olmak üzere bölge halkını
katliamdan geçirecek.
Savaş
halkların direnişi ve zaferi ile sonuçlanması halinde, özellikle son dönemde
sürekli yenilgilerle iktidarına vurulan büyük darbelerle düşen AKP-MHP faşist
iktidarı yerle bir olacak, onunla birlikte dünya kamuoyunda özellikle Trump
yönetimi ve ABD ile kısmen de Rusya da yenilmiş olarak tarihe kaydedilecek.
Rusya, ABD’nin desteğine rağmen TC’nin 20 bini aşkın çete grupları ile birlikte
savaş ve keşif uçakları ile her türlü teknik-silahlara karşı Kuzey Suriye
Halkları savunma gücü QSD ise verdikleri büyük direnişi tarih ve roman
kitaplarında efsane olarak geleceğe aktarılacak. Diğer yandan başta tüm Kürtler
olmak üzere diğer demokratik güçlerini Kuzey Suriye devrimi etrafında
birleştirecek.
Editorya’dan
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html