01 Ocak 2010 Cuma Saat 12:46
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, belediye başkanlarına
yönelik operasyonun bir provokasyon olduğunu belirterek, orduya karşı operasyon
görüntüsüyle Kürtlere yapılanların üstünün örtülmeye çalışıldığını söyledi.
PKK lideri Abdullah Öcalan avukatları ile yaptığı haftalık
olağan görüşmesinde gündemdeki konuları değerlendirdi. Belediye başkanlarına
yönelik operasyonu provokasyon olarak değerlendiren Öcalan, orduya karşı
operasyon görüntüsüyle Kürtlere yapılanların üstünün örtülmeye çalışıldığını belirterek
şunları söyledi:
KÜRT HALKI KENDİ ÖRGÜTLÜLÜKLERİNİ SAVUNACAKTIR
”Belediye Başkanlarına dönük bu operasyon aslında bir
provokasyondur. Halkın tepkileri yoğundur sanırım bu provakasyonlara karşı.
Kürt halkı herşeye karşı örgütlüdür, örgütlülüğünü koruyorlar. Kendi
örgütlülüklerini elbette savunacaklar, protestoları da bu yönlü
geliştireceklerdir.
3 HALKA
Aslında benim KCK ile söylemek istediğim KCK illegal bir
yapılanma yani Türkiye’ye göre yasal sayılmıyor. KCK’nin ayrı bir yapılanması
vardır, işte başı Kandil’dedir. KCK’nin bir sürü yerde örgütlenmeleri vardır,
yapılanmaları vardır, Türkiye içinde de yapılanmaları vardır. Onların
kendilerine göre bir sistemi vardır, çalışmaları da buna göredir. KCK ile legal
siyaset ayrıdır. Belediye Başkanlarının, siyasetçilerin bu oluşumun üyesi
olduklarını sanmıyorum, olmamaları da gerekir. Seçilmişlerin de bunu kabul
edeceklerini sanmıyorum. KCK dediğim gibi ayrı, kendine göre sistemi ve
örgütlenmesi olan bir oluşumdur, Türkiye’de yasal olmadığını bilir, buna göre
davranır.
DEMOKRATİK SİYASETE ÖRGÜTLENME
Demokratik siyaset farklı bir statüde örgütlenmeye
gitmelidir. Bunun için dernekler şeklinde örgütlenmeler olabilir, sivil toplum
kuruluşları, insiyatifleri şeklinde örgütlenebilinir. Demokratik Toplum Kongresi’nin
merkezi Amed’tedir. İçinde Kürtler elbette olur, ama başkaları da olur.
Demokratik Toplum Kongresi pek çok alanda siyasetten ekonomiye, spordan sanata,
kültüre kadar her alanda başta kadın ve gençlik olmak üzere, halkın içinde
olurlar. Kürtlerin demokratik temelde örgütlenmesini söylemiştim. İstanbul’da
da DTK’nın içinde yer alanlar olabilir ama bunlar Diyarbakır’a, Amed’e
bağlıdır. İkinci halka Demokratik Toplum Kongresi’dir.
SADECE KÜRTLERİN DEĞİL TÜRKİYE’NİN PARTİSİ OLMALIDIR
Üçüncü halka siyasal partidir. Bu, sadece Kürtlerin değil
Türkiye’nin partisi olmalıdır, buna ne kadar hazırlıklıdırlar onu bilemiyorum.
Sanırım hala tartışmalar sürüyor. Yerelden Kongrelerini yaparak, her türlü
demokratik tartışmaya Türkiye’nin her yerinde hayata geçirerek bir yapılanmaya
gidilebilir. Değişik çevrelerin, farklı görüşlerin bu parti içinde yer almasını
önemsiyorum. Kendi düşünceleriyle, kendi gruplarıyla ortak ilkeler çerçevesinde
olabilir. Siyasal parti içinde feminist grubun, feminist çevrelerin yer alması
gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca bu çevresel problemler, bunlar önemlidir.
Çevreciler de bu siyasal partinin içinde yer alabilir. Birçok çevreden
akademisyenlerle, aydınlarla, farklı isimlerle, farklı görüşlerle, üç ilke
çerçevesinde görüşülebilinir. Geniş çevrelerin siyasal partide yer alması
gerekir. Ben feministlerin de, çevrecilerin de farklı grupların da parti içinde
kendi görüşleriyle almaları gerektiğini düşünüyorum. Siyasal partinin üçüncü
halka olarak Türkiye’nin her yerinde örgütlenmesi gerekiyor. Dürüst alevi
kesimler de, alevi aydınlar da dahil edilmelidir.
SİYASAL PARTİ İÇİN ORTAK İLKELER
Siyasal parti için bu üç hususu belirtmek istiyorum. Bu
ortak ilkelerden birincisi Demokratik Cumhuriyet’tir. Bundan kastım, devletin
demokratikleştirilmesidir. İkinci ilke demokratik vatan’dır. Ben daha önce
ortak vatan diye niteliyordum, bundan kastım bu bütün ülke toprağıdır. Vatan
gene ortaktır ama herkesin bu topraklarda farklı ulusların, etnisitelerin
yaşadığı gerçeğinin görülebilmesi için demokratik vatan diyorum. Üçüncü ilke
demokratik ulus’tur. Demokratik ulus kavramı, ulusun demokratikleşmesi, burada
söylemek istediğim aslında çoklu ulus’tur. Sadece Kürtler, Türkler değil,
farklı etnisiteler, azınlıklar var, tümünü kapsayan çoklu kültür, çoklu kimlik,
çoklu ulus, bunların bileşimine, bunların tümüne demokratik ulus diyebiliriz.
İspanya’da bu var. İspanya’da tek bir İspanyol ulusu yok,
ortak bir vatan var, İspanya var ama herkesi İspanyollaştıran, herkese tek tip
ulus, tek tip dil dayatan bir anlayış, devlet yok. İngiltere’de buna benzer bir
anlayış var. Tek devlet, tek ulus anlayışı Türkiye’de olduğu gibi, Kara delik
gibidir. Herşeyi yutar, kendine benzeştirip tek tipleştirmeye çalışırken yok
eder.
Kürtler demokratik uluslaşmasını DTK yoluyla
gerçekleştirebilirler. Kürtlerin demokratik temelde örgütlenmesini, Kürtlerin
demokratikleşmesini, demokratik uluslaşmasını sağlamaya yöneliktir. Biz o
yüzden DTK’nın merkezi Amed’tir dedik. Bu özellikle bölgede örgütlenir. Ancak
siyasal parti tüm Türkiye’de olur. Programı da buna göre olur, Türkiye’nin
sorunlarıyla, tüm Türkiye’nin demokratikleştirilmesiyle ilgili yani bir Türkiye
partisi olması gerekir. Yeni partinin tüzüğünün, yönetmeliklerinin buna göre
tartışılması yeniden düzenlenmesi gerekir. Bunun için savunmalarımdan, geçmiş
tartışmalarımdan da yararlanılabilir. Yeni partinin kendini bu çerçevede
geliştirmesini, stratejik olarak böyle örgütlemesini öneriyorum. Anadoludaki
kumar kapitalizminden ancak böyle kurtulabilinir. Herkesin içinde yer
alabileceği ortak ilkeleri belirttim. Bu çerçevede yürütülebilir.
Ben stratejik önderliğim, sosyolojik belirlemeler yapıyorum,
talimat vermiyorum, bunu uygun da bulmam, siyasi etik açısından doğru olmaz,
görüşlerimi belirtiyorum. Herkes gibi benim de tartışma hakkım var.
KÜRTLERE YAPILANLARIN ÜSTÜ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILIYOR
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evi önünde iki subayın
polis tarafından gözaltına alınmasıyla başlayan soruşturma kapsamında özel harp
dairesi Seferberlik Tetkik Kurulu’ndaki aramalara da değinen Öcalan şunları
söyledi:
“Bütün bunlar danışıklı döğüştür. Yok öyle operasyon
moperasyon, özel harp dairesine girmişler, kozmik oda diyorlar. Ne zaman ki
Kürtlere AKP bir operasyon yapıyor, bunu örtbas etmek için işte ben bazı
adımlar atacağım ama bana engel oluyorlar, ordu bana engel çıkarıyor, diyerek
Kürtlere yönelik belirsizlik yaratıyor. Ne zaman Kürtlere karşı bir operasyon
yapılsa hemen orduya karşı da bir şeyler yapılarak, orduya karşı operasyon görüntüsüyle
Kürtlere yapılanların üstü örtülmeye çalışılıyor. Olası gelecek tepkileri de
ortadan kaldırdılar. KCK adı altında operasyon oldu bu bir provokasyondur ama
hiç kimseden çıt çıkmadı, tartışılmıyor.
AKP ORDU İLE DANIŞIKLI DÖĞÜŞ HALİNDEDİR
AKP ordu ile danışıklı döğüş halindedir. Biraz özgür durmaya
çalışan Kürtleri hapishanelere tıkıyor. Kürtlerin özgür-demokratik siyaset
yapmak isteyen kesiminin önünü kesiyor, orduyu bahane ediyor. Yani Kürtlere
bana sığının diyor. Bir yandan Kürtleri tasfiye ediyor öte yandan para vb.
şeylerle bazı ailelerle Kürtleri kendine bağlamaya çalışıyor, bu açılım falan
değil.
KÜRTLER KENDİ DEMOKRATİK AÇILIMINI HAYATA GEÇİRMELİ
Buna karşı Kürtlerin gerçek demokratik açılımı, kendi
demokratik duruşlarını hayata geçirmeleri gerekiyor, bütün Türkiye için. Eğer
siyaset yapacaklarsa, eğer özgürlükleri için mücadele edeceklerse bu
provokasyonu, AKP’yi iyi görmeleri, bunun ne olduğunu bilince çıkarmaları
gerekiyor. AKP’yi yüzde onun altına düşürmeleri gerekir. Bunların tasfiyeden başka
bir çözümleri yok. Kürtleri bu yolla kendilerine bağlamak istiyorlar. Ben buna
karşı savunmaları geliştirdim. Ortadoğu kültürünü demokratikleştirmek
savunmamda buna ilişkin ayrıntılar var. Bu tür oyunları boşa çıkarmak, siyaset
yapabilmek için bunları anlamak gerekiyor. Ben bu yüzden siyaset akademileri
önermiştim ama gerçekleşmedi. Bunların mutlaka yapılması gerekiyor. Bunu bir
sürü yerde hatta dört parçada, İran, Irak, Suriye, Türkiye Kürdistan’ı hatta
Avrupa’da kadınlar için de Özgürlük Akademisi demiştim, bunların hayata
geçirilmesi gerekiyor. AKP bile söylediklerimizi alıp bir sürü siyaset
akademisi açtı. Bütün demokratik kurumları etkin ve güçlü bir şekilde
kullanmasını bilmek gerekiyor.
2010 YILI DEMOKRATİK TEMELDE BÜYÜK BİR MÜCADELE YILI OLMALI
Bu vesileyle tekrar söylüyorum. 2010 mesajımı da bu temelde
vermek istiyorum. İşte KCK, siyasal soykırımdır diyor, doğrudur, siyasal
soykırımdır. Kürtlere uygulanan siyasal soykırımdır, ekonomik soykırımdır,
kültürel soykırımdır. Buna karşı halkın ciddi bir direnişi olduğunu, örgütlü
bir duruşla buna karşı çıktığını biliyorum ve onlara inanıyorum. 2010’da
siyasal örgütlülüklerini yükselterek demokratik bir ulus olma temelinde
özgürlüğe ulaşmak için bütün güçlerini seferber etmeleri gerekir. 2010 yılının
demokratik temelde büyük bir mücadele yılı olması gerektiğini bir kez daha
vurguluyorum. İşte 15 Şubat’a kadar AKP’nin tavrı da gerillanın duruşu da biraz
netleşir. Abbas söylüyor, otonom gruplardır, kendi tepkileri var, biz bile
engelleyemeyiz diyor, ben de engelleyemem.
Şimdiye kadar birşeyler yaptım, buraya kadar getirdik. Ama
böyle devam edemeyeceğini Hükümet’in görmesi gerekir. Ben burada öyle taktik
maktik şeyleri vermiyorum, talimat da vermiyorum, bunu doğru da bulmam. Benim
ki pratik önderlik değildir, ben siyasal-ideolojik önderlik yapabilirim,
bunları da sosyolojik değerlendirmeler olarak sunuyorum. Ama böyle gelişirse
kimse bunun önünü alamaz. Sadece dağlarda değil, çok vahim sonuçları olacak
çatışmalar derinleşir. Türk aydınlarının da bunları görerek o yüzden Kürtlerle
demokratik siyaset yürütmesi gerektiğini söylüyorum. AKP’nin provokasyonlarına
gelmek yerine bütün bunları açığa çıkararak onların da kıyamet koparmaları
gerekir.
KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ, TOPLUMUN DEMOKRATİKLEŞMESİNİN,
ÖZGÜRLÜĞÜNÜN TEMELİDİR
Ben kadın arkadaşların sonsuz boşanmayı kavradığını
düşünüyorum. Bu anlamda manevi bir güç açığa çıkardıklarını da düşünüyorum.
Sonsuz boşanmadan kastım beş bin yıllık erkek egemen kültüründen boşanmadır.
Kadın üzerinde bu beş bin yıllık tahakkümü ben tecavüz kültürü olarak
nitelendiriyorum. Bu kültürden boşanmak elbette kadının özgürleşmesini
getirecektir. Kadının özgürlüğü toplumun demokratikleşmesinin özgürlüğünün de
temelidir. Kadını ulusun, sınıfın ötesinde toplumun ilk ezilen kesimi, ulusu olarak
niteledim. Elbette ki kadının özgürlüğü ve eşitliği, eşit bir topluma gidecek
tek yoldur. Toplumun eşitliği diyorsak bunu sağlamak gerekir. Sonsuz aşk
kavramından ise özgürlük aşkını, maddi anlamda değil ama manevi anlamda büyük
bir gücü açığa çıkarmayı kastediyorum. Bundan maddi bir kazanç ya da mutluluk
sağlayamazsınız ama sonsuz boşanmadan insan olarak, kadın olarak özgürlük ve
güzelliğinizi, Hellenleşme, tanrıçalaşma diyoruz ya, işte İştar, İnanna
sağlayabilirsiniz. Manevi olarak kazanırsınız.
Ben kadının sadece siyasal anlamda değil, ideolojik ve
manevi anlamda da derinleşeceklerini, derinleştiklerini düşünüyorum. 2010’da
erkek egemen kültüründen sonsuz boşanma temelinde özgürlüklerini
yükselteceklerini düşünüyorum.
CEZAEVİNDE DİRENMEK MANEVİDİR
Cezaevinde direnmek manevi bir şeydir. Sadece maddi olarak
direnemezsin, sadece fiziki olarak cezaevi şartlarında direnemezsin. Sadece
maddi olarak direnirsen bu fiziki yok oluşa kadar gider, manevi gücünüzü açığa
çıkarmalısınız. Manevi olarak güçlü olmak gerekir ki cezaevi şartlarına
dayanabilesin. 2010 yılı cezaevlerindeki arkadaşlar için manevi özgürlük yılı
olacaktır, yeni yıllarını bu temelde kutluyorum.
İTALYA TARİHİNİ ÇÖZÜMLEMEK AVRUPA’YI ÇÖZÜMLEMEKTİR
İtalyadan bir dergi makale yazmamı istiyormuş. İtalyan
tarihine önem veriyorum. Gramsci’den özellikle daha önce de bahsetmiştim. Bu
çerçevede Ortadoğu Kültürünün Demokratikleştirilmesi isimli savunmamda ana
çizgileriyle belirtmiştim. Ama eğer olursa İtalyanlarla görüşlerimi paylaşmak
isterim, İtalyanların görüşlerimi öğrenmesini, paylaşmasını önemsiyorum. Ayda
bir makale yazmayı düşünebilirim. Daha önce İtalya çözümlemeleri ana hatlarıyla
yapmıştım. Ama bundan sonraki Avrupa çözümlemelerimi İtalya üzerinden
geliştirmeyi düşünüyorum. Kısmen de çözümlemiştim. İtalya’yı anlamak, Italyan
tarihini çözümlemek Avrupa’yı çözümlemektir. İtalya’yı anlarsanız,
çözümlerseniz Avrupa’yı da anlarsınız.
Ermeni yazarlar birliğinde sanırım benim üyeliğim var zaten,
PEN de olabilir, bir sakıncası yok. Bu yazarlar vesilesiyle Aramı da anarak
Ermeniler için şunu söylemek istiyorum. Benim bu son çözümlememde geliştirdiğim
konular, bütün Ortadoğu Kültürünün Demokratikleştirilmesidir. Savunmamdaki
çözümlemelerim aslında Ermenileri de ilgilendiriyor, Ermeni sorunun çözümünü de
sağlayabilir. Bu katı milliyetçilik yerine, demokratik çerçevede çözümün
Ermeniler için de tartışılabilir olduğunu, bunu hayata geçirmelerini
önemsiyorum. Güncel sorunlarını da ancak böyle aşabilirler.
Bana cezaevinden gelen mektuplar var, Tekirdağ’dan pek çok
küçük küçük mektuplar, Van Cezaevi’nden iki mektup. Bakırköy cezaevinden,
mektuplar aldım. Bitlis, Midyat cezaevinden, genel olarak cezaevinden gelen
mektupları iyi buluyorum. Arkadaşların gelişmeleri fena değil. Arkadaşların da
belirttiği gibi, direnmek, maddi bir şey değildir sadece. Cezaevinde direnmek
manevi bir şeydir. Sadece fiziki olarak cezaevi şartlarında direnemezsin.
Manevi olarak güçlü olmak gerekir ki cezaevi şartlarına dayanabilesin. Van, Muş
ve Bulanık halkımıza selamlarımı iletiyorum. -ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info