08 Nisan 2011 Cuma Saat 10:32
“Devlete ve Türk halkına seslenen PKK lideri Abdullah Öcalan, yürüttüğü görüşmelerin tarihi sonuçları olabileceğini belirterek, “Demokratik anayasal çözüme şans vermelidir. Çünkü bu onların da son şansıdır… Demokratik anayasal çözüm gelişmezse kendiliğinden topyekûn savaş dönemi başlar. Kızılca kıyamet kopar. O zaman sözün bittiği zamandır dedi. Öcalan, “Seçimden sonra hükümet fark etmez, ister şimdiki hükümet olsun ister sonraki hükümet olsun tutumları netleşecektir. Birkaç ay var önümüzde. Bu aylar demokratik anayasal çözüm için son şanstır diye ekledi.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın haftalık olağan görüşmesinde önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi. Öcalan, Demokratik zeminde Kürt sorunu çözülmezse, “varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama savaşının gündeme geleceği konusunda uyardı.
HALFETİ’YE GİDEN HALKIMIZI SELAMLIYORUM
62. doğum günü vesilesiyle yapılan etkinlikleri değerlendiren Öcalan şunları söyledi: “4 Nisan vesilesiyle kutlamalar yapan, eylemde bulunan, Halfeti’ye, köyümüze giden halkımızı selamlıyor, teşekkür ediyorum. Oraya ilişkin anılarım çoktur. Orada üzerimizde emeği olanlar var, bunları unutamayız. Onlara borçluyuz. Onların ve halkın emekleri olmasaydı bu noktada olmazdık, bugünleri göremezdik. Böyle her yerde pek çok değer ailesi var, ancak bu tür aileler yalnız kalabiliyor kıyıda, köşede sahipsiz bırakılıyor. Oysa gidip onlarla tartışılabilir, yeni süreç kavratılabilir. Yeni süreç kavratılmalıdır. Bu tip aileler Diyarbakır’da da var. Bu tür ailelere sahip çıkmak, onlarla buluşmak gerekiyor. Yalnızlıkları paylaşılmalıdır. BDP, DTK böylesi ailelere sahip çıkabilir. Bu ailelere sahip çıkmak sosyal bir iştir. Biz siyasallaşmadan bahsetmiyoruz, burada bahsettiğim siyasallaşma da değil sosyalleşmedir. DTK bu tarz çalışmaları yürütebilir, asıl bu DTK’nın görevidir ama DTK kendi görevini tüm boyutlarıyla anlamış değil. Sadece siyaset değil sosyalleşme de önemlidir. Bu gibi boşlukların neden doldurulamadığını anlamıyorum. Kenara itilme, yalnızlaştırma, unutma, sahipsiz bırakma gibi yaklaşımlar kapitalist modernitenin yarattığı davranış kalıplarıdır.
KAPİTALİST MODERNİTE
Kapitalist modernitenin toplumdaki tahribatlarına değinen Öcalan şunları belirtti: “Kapitalist modernite toplumda ve yaşamda bu ve benzeri tahribatları yaratıyor. Sosyal ağları parçalayan kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite diyoruz. Bunu aynı zamanda toplum modernitesi ya da halk modernitesi diye de adlandırılabiliriz. Bizim geliştirmeye çalıştığımız demokratik modernite, toplum, halk modernitesidir. Sosyalleşmeye önem verilmelidir. Kapitalist modernite ya da birtakım pots-modern yaklaşımlar da var. Bunlar anlaşılmadan, bilince çıkarılmadan demokratik modernite anlaşılamaz. Demokratik modernite, kapitalist modernitenin alternatifidir. Kapitalist modernite hastalıklarından, tahribatlarından kendini kurtarmadan demokratik modernite yaratılamaz. Bu tarz sosyal çalışmalar, sosyal ağlar yaratma DTK’nın görevi olabilir. Kapitalist modernite toplumun sosyal ağlarını parçalamaktadır. Bunlara karşı, bu tehlikelere karşı tarih bilincinin gelişmesi gerekir. Sosyalleşme olgusu iyi bilinmelidir. İşte Ergani Çayönü, kadının ilk toplumsallaşması burada başlar, neolitiğin beşiğidir buralar, ilk toplumsallaşma buradan başladı ve her yere yayıldı. Hatta bir İngiliz profesörü Çayönü için “buradan tarihe bakmak muhteşem! diyor. Bizimkiler bu tarihsel gerçekliğin farkında değil, bir yüzeysellik, bir bilinçsizlik var. Tabi bu durum üzücü bir durum… Tarihsel bilinç olmadan bu çalışmalar eksik kalır.
DALKILIÇ İÇİN BAŞSAĞLIĞI
Öcalan, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden BDP PM Üyesi Vakkas Dalkılıç için de başsağlığı dileğinde bulundu: “Amara yürüyüşü çalışmalarında Vakkas Dalkılıç hayatını kaybetmiş. Hem Vakkas Dalkılıç’ın ailesine hem de geçen yıl hayatını kaybeden Mahsum Karaoğlan ve Mustafa Dağ’ın ailelerine ve halkımıza başsağlığı diliyorum. Saygıyla anıyorum.
SURİYE’DE KÜRTLER KENDİLERİNİ YÖNETMELİ
Öcalan Suriye’de yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi: “Suriye’de Esad’ın Kürt aşiretleriyle görüşeceğine dair haberler var. Aşiretlerle değil, orada Kürt örgütleri var, PYD var. Onlarla görüşmelidir. Suriye-Esad demokratik reformlar yaparsa biz destekleriz. Bu reformlar içerisinde demokratik özerklik gibi idari ve kültürel özerklik hakları tanınabilir. Mesela belediyeler devredilebilir. Kürtlerin kendilerini yönetmelerinin önü açılabilir. Kimlik hakları tanınabilir. Bu şekilde yapılırsa destekleriz. Suriye önemli bir ülkedir, dikkate alınmalıdır. Esadlar benim soruna yaklaşım tarzımı bilirler. Bu şekilde idari ve kültürel özerklik hakları tanınırsa biz de kendilerini destekleriz, oradaki Kürt örgütleri de Suriye’ye destek olurlar.
İYİ HESAPLANIRSA DİYARBAKIR’DA 6 ADAY ÇIKARILABİLİR
Öcalan yaklaşan seçimler konusunda ise şunları söyledi: “Seçimlere ilişkin, iyi hesaplanırsa, hesap hatası olmazsa, iyi programlanırsa Diyarbakır’da 6 aday çıkabilir. Kürt ittifakı temelinde adaylar da olabilir. Birikimi ve deneyimleri var. Ama gruba dâhil olmaları, grup disiplini içinde olmaları önemlidir. Kendi özgünlüklerini koruyabilir, farklı partisel görüşleri de olabilir ama grup disiplinine uyma şartı olmalıdır. Yani ittifak çerçevesinde rollerini oynamalıdırlar. Süryanilik ve Ezidilik de güçlü bir damar ve tarihtir, onların temsiliyeti de önemlidir. Seçim adaylığı partide çalışma içinde bulunarak, emek vererek, bu işleyişten, bu süreçten geçerek gerçekleşmelidir. Yeni dönem milletvekili adayı olmayanlar küsmemelidir, çalışmalarına devam etmeliler, örneğin DTK’da yer alabilirler. DTK önemlidir, bu çalışmalara destek sunabilirler.
HALK İBADETİNİ KÜRTÇE YAPMAK İSTİYOR
Öcalan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürtlerin çözüm çadırları önünde kıldığı Cuma namazlarına “dine bölücülük sokuluyor şeklinde tepki göstermesi konusunda şunları ifade etti: “Başbakan’ın ‘dine bölücülük sokuluyor’ yaklaşımı doğru değil. Halk inancını kendi anadiliyle yaşamak istiyor, inancını, ibadetini Kürtçe yerine getirmek istiyor. Bu gayet normal bir durumdur. Demokratik Çözüm Çadırları çok önemlidir. Bu çadırlar demokratik siyaset akademileridir, halkın akademileridir, bir nevi okuldur. Çözüm çadırları Kürtlerin kendi liderliklerini sınayacakları bir alandır. Burada demokratik önderliklerini sınayacaklar. Bu demokratik çözüm çadırları sonuç alınıncaya kadar devam edebilir. Eğer bu başarılırsa Kürt sorunu demokratik zeminde çözülür. Demokratik siyaset, demokratik toplumu, demokratikleşmeyi hedefler. AKP biraz da demokratik çözüm çadırlarından duyduğu rahatsızlıktan dolayı, korkusundan dolayı halka saldırıyor. Bu haklı, meşru, demokratik bir eylemdir, polis saldırmamalıdır. Demokratik çözüm çadırları halkın sivil çözümdeki ısrarıdır. Çadır eylemleri yasal, demokratik eylemlerdir. Bu çerçevede olmalıdır, polis saldırmadıkça, şiddet ortamına prim verilmemelidir. Halkın örgütlenebileceği yerlerdir. İyi işletilirse güçlü sonuçlar alınabilecek eylemlerdir. Demokratik çözüm çadırları topyekûn bir savaşa girmemek için son şanstır. Seçimlere kadar, Haziran’a kadar çözümün gelişmesinde bu çadırların rolü önemlidir.
TÜRK HALKINA: BEN DEVLETLE GÖRÜŞÜYORUM
Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu vesileyle Türk halkına da seslenmek istiyorum. Ben devletle görüşüyorum, bu bilinmelidir. Burada yürüttüğümüz görüşmelerle Kürt sorununun demokratik anayasal çözümünü amaçlıyoruz. Görüşmelerin nasıl sonuçlanacağı belli değildir. Türk halkı şunu iyi bilmeli, Demokratik anayasal çözümün gelişmesi demek, şiddet ortamının ortadan kalkması ve demokratik birlik-bütünlüğün demokratik kanallarla sağlanması demektir. Siz de öyle anlamalısınız. Demokratik birlik-bütünlük, demokratik anayasal çözüm ile sağlanır. Bu görüşmeler böyle okunmalıdır. Demokratik çözüm gelişmezse herkes kaybeder. Türk halkı bu tehlikeleri görmeli, tarihi rolünü oynamalıdır. Demokratik anayasal çözüm, demokratik birliği her alanda tesis edecektir. Bu, halk, ulus, devlet olarak da böyledir.
DEVLETE: BU SON ŞANS
“Devlete de seslenmek istiyorum. Yürütülen görüşmelerin tarihi sonuçları olabilir. Bunu değerlendirmelidir. Demokratik anayasal çözüme şans vermelidir. Çünkü bu onların da son şansıdır. Bu yönde irade göstermesi, demokratik geleceğin inşası demektir. Demokratik anayasal çözüm gelişmezse kendiliğinden topyekûn savaş dönemi başlar. Kızılca kıyamet kopar. O zaman sözün bittiği zamandır.
GERİLLAYA: KENDİNİ SAVUN
“KCK, HPG ve DTK, BDP herkes kendi önderliğini geliştirmek zorundadır. Bu son kayıplar, özellikle Hatay’daki kayıplar da gösteriyor ki, ortada bir zafiyet var, boşluk var. Bu kadar deneyim, tecrübeye rağmen hala böyle kayıpların yaşanması düşündürücüdür. Böyle gerillacılığı kabul etmiyorum. Son kayıplar da gösteriyor ki, ihmalci, kendiliğindenci bir yaklaşım var. Bu tarz yaklaşımları kabul etmek mümkün değildir. Öncülük rolüne ciddi yaklaşılmalıdır. Halkımızın beklentilerini kimse boşa çıkarmamalıdır.
Gerilla için meşru savunma esastır. Kimse öyle kurbanlık koyun gibi boynunu ölüme uzatmaz. Seni imha ediyorsa, vuruyorsa, kırıyorsa, öldürüyorsa sen de kendini savunacaksın. Meşru savunma hakkını herkes kabul eder. Benim burada imkânlarım sınırlıdır, kimse benden pratik önderlik beklenmemelidir. Ağır hükümlülük koşullarında yaşamaktayım. Bütün yük benim omuzlarıma yüklenmemelidir. Benim burada yaptığım görüşmeler de yanlış anlaşılıyor. Ben burada ateşkesi sağlamıyorum. Burada yürüttüğüm görüşmelerde demokratik anayasal çözümü geliştirmek istiyorum. Demokratik anayasal çözümün gelişmesi durumunda can kayıpları da yaşanmayacak, Kürt sorunu demokratik zeminde çözümüne kavuşmuş olacaktır.
KÜRT HALKINA: PRATİK ÖNERİLER AŞAMASINDAYIZ
“Son olarak Kürt halkına seslenmek istiyorum. Ben burada yürüttüğüm görüşmeleri önemsiyorum. Olumlu sonuçları olabilir olmayabilir de. Pratik öneriler aşamasındayız. Bazı pratik öneriler sundum. Gerçekleşirse olumlu gelişmeler yaşanabilir. Anlaşılmayan bir hususa değinmek istiyorum. Sanki ben burada ateşkesi sağlamış gibi görünüyorum, böyle bir algı var. Burada ateşkesi sağlamıyorum, anayasal demokratik çözümü zorluyorum. Burada yaptığım görüşmeler beni bağlar. Yaptığım bu görüşmelerle BDP ve Kandil’le de diyalog zeminini açıyorum. Kendi cephelerinde sorunun çözümü için çalışırlar. Ben burada, onlar bulunduğu yerlerde, herkes kendi rolünü oynamaya çalışır. Halkımız da kendi örgütlülüğünü güçlendirir, güçlendirmelidir. Bahsettiğim gibi pratik öneriler sundum, bunların bir sonuca bağlanması için seçimlere kadar bekleyeceğiz. Bu paralelde ben seçimlere kadar meşru savunma temelinde hareket edilmesini uygun buluyorum. Halkımız ve gerilla güçlerimiz Haziran’a kadar meşru savunma temelinde kendini konumlandırmalıdır diyorum. Ha üzerlerine gelinmesi durumunda savunma yapabilirler. Bu savunma, etkin savunma olmalıdır. Bunu söylerken Haziran’a kadar topyekûn savaş geliştirilsin demiyorum. Seçimlere kadar savunma temelinde konumlanabilirler. Ben seçime kadar bu şekilde gidilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu, ateşkes sağlama değildir.
BU YENİ BİR AŞAMADIR
“Buradakiler benim önderliğimi kabul ederek bu görüşmeleri yapıyorlar. Bu yeni bir aşamadır. Seçimlerden sonra zaten süreç netleşecektir. Seçimden sonra hükümet fark etmez, ister şimdiki hükümet olsun ister sonraki hükümet olsun tutumları netleşecektir. Birkaç ay var önümüzde. Bu aylar demokratik anayasal çözüm için son şanstır.
İKİLİ BİR SAVAŞ
“Demokratik zeminde Kürt sorunu çözülmezse, daha önce 156 sayfalık yol haritasında da belirttiğim gibi –ki hala güncelliğini korumaktadır- varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama savaşı gündeme gelecektir. Biz istemezsek de böyle bir aşama söz konusu olduğunda ikili bir savaş verilecektir. Birincisi varlığını koruma savaşıdır. Bu, varlığını sürdürme, kendini var etme, yok olmama savaşıdır. Kürtler halk olarak soykırım kıskacındadır. Biz soykırım kıskacında varlığımızı korumaya çalışıyoruz. Varlığını koruma savaşının yanında ikincisi özgürlüğünü sağlama savaşı da yürütülecektir. Bu da hamlesel bir süreçtir. Bu savaş ikili karakterdedir, iç içe geçmiştir. Böylesi bir savaş da topyekûn savaş aşaması anlamına geliyor. Topyekûn savaş aşamasında sana saldırdılar mı öyle anlık değil, gerekirse beş gün topyekûn direnilir, savaşılır. Bu savaş devam eder, bu böyledir. Kırsal da şehir de bu savaşın içine girer. Her yer kendi gücüne ve özgün durumuna göre öz savunma savaşını yürütür. O zaman herkes üzerine düşen görevini yapar, kendi korumasını alır. Böylesi bir durumda benim de durumum ne olursa olsun önemli değil, arada olmamın bir anlamı da kalmaz. Ama topyekûn savaş dönemi başlasa bile burada görüşmeler devam eder mi bilemiyorum. Ancak halkımız da topyekûn direnişin yanında kendi demokratik özerkliğini daha önce bahsettiğim yedi boyut çerçevesinde derinleştirerek hayata geçirmeye çalışmalıdır. Durumun ciddiyeti ortadadır. Tarihi günler yaşıyoruz. Herkes kendini bu döneme göre konumlandırmalıdır.
BDP VE DTK ÖNCÜLÜK ROLÜNÜ OYNAMALI
“BDP, DTK de kendi öncülük rolünü oynamalıdır. Onlara da görev düşüyor. Milletvekili olmak istediğin kadar, buna gösterdiğin çaba kadar halka sahip çıkmaya çalışıp, ona öncülük etmelisin. Halkına sahip çıkmayacaksın, öncülük etmeyeceksin ama ben milletvekili olacağım diyeceksin. Bu şekilde olmaz, bu şekilde öncülük yapılmaz. Halka bağlılık, halkçılık oldukça zayıf… Sorun, yarı-seçkincilik sorunudur. Yarı seçkincilik, yarı-aydın durumudur.
7 GERİLLA AİLESİNE BAŞSAĞLIĞI
“Operasyonlarda hayatını kaybeden 7 gerillanın ailesine ve halkımıza başsağlığı diliyorum, selamlarımı söylüyorum. Bu kayıplar bizim değerlerimizdir. Her zaman anılmalı, yaşatılmalıdırlar.
“Yine cezaevinden mektuplar aldım. Birçok ağır hasta var. Başta ağır hasta arkadaşlar olmak üzere tüm cezaevlerindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Diyarbakır E ve D Tipi cezaevlerinde kalan arkadaşlara, Amed ve Dicle halkına selamlarımı iletiyorum. Yine Dersim’e selamlarımı gönderiyorum. Kadın özgürlüğünü toplumsal özgürlük olarak görüyorum. Bu temelde çalışmalarını geliştirmeliler. Kadınlara bu düşüncelerle selamlarımı iletiyorum. Özgür Gündem gazetesine de yayın hayatında başarılar diliyorum.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info