12 Mayıs 2016 Perşembe Saat 11:50
Geçenlerde Twitter’da CB Erdoğan’ın tarih konusunda yanıltıcı konuşmalar
yaptığından dem vurduğumda, hayranlarından itirazlar geldi. Ben de hızlıca
aklıma gelen bir kaç bilgi yanlışını sizlerle paylaşmak istedim. Elbette bir
cumhurbaşkanı tarih uleması olmak zorunda değil ama öyle bir ülkede yaşıyoruz
ki, CB Erdoğan’ın ağzından çıkanlara sorgulamadan inanan büyük bir kitle var.
Dolayısıyla tarih bilmediğini kabul ederse belki daha temkinli konuşur ve
böylece toplumda ‘yanlış tarih bilinc’nin inşaasına katkıda bulunmamamış olur.
Elbette maksadı bu değilse. Şimdilik bu olaylar geldi aklıma. Eğer sizlerin de
aklına gelen yanlış bilgiler varsa beni uyarın, yazıya ekleyeyim.
1) Tarih 27 Aralık 1994. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan o
günlerde mensubu olduğu Refah Partisi’nin (RP) Genel Sekreteri Oğuzhan
Asiltürk’ün “Surları savunmak, Bizans’tan yana tavır almaktır. Biz Bizans
havasında bir İstanbul istemiyoruz. İstanbul 600 seneye yakın bir tarihten bu
yana bir İslam şehridir. Bu görüntüsünün zedelenmesini istemiyoruz demesini
desteklemek için konuşuyor: “Surların onarımı sürdürülmeyecek. Batı Trakya’da
da Türklerin mabetleri yıkılıyor. Surların onarımı için ihale yenilenmeyecek.
Batı Trakya’da da Türklerin mabetleri yıkılıyor. Bu milletten yana olun ve bu
milletin değerlerine sahip çıkın. Bizim medeniyet götürdüğümüz ülkeler var. Ama
bu eserlerin kalıntılarından o ülkelerde bir zerre bile yok. Domuzdan yana
olmayın. (http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Surlar/)
Yanlış: Erdoğan henüz acemi olduğu için yanlışta ısrar etmedi ve sözlerini
şöyle tevil etti: “Surlar bizimdir. Surlar İstanbul’da bir fethi simgeliyor.
Ancak İstanbul’un Osmanlılardan kalma camii, köprü, çeşme gibi eseri var. Bu
eserin hepsi mekruh, hepsi onarım bekliyor. Önceliği onlara veririz, sıra sonra
surlara gelir. Sayın Asiltürk’le konuştum. Kendisi sadece mezbele olan surların
yıkılmasını kastetmiş. (http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1994/12/31)
2) Tarih 26 Ağustos 2003, Erdoğan, Malazgirt Zaferi’nin 932. yıl dönümünde
şöyle diyor: “Diyojen ve askerleri, batarya batarya, gülle gülle saldırırken,
onun karşısında Sultan Alparslan ve askerleri ‘Allah Allah’, ‘Vatan vatan’ diye
saldırıyordu. Olmaz denilen bir şey Malazgirt Ovası’nda oluyor ve Anadolu’nun
kapıları bu aziz millete açılıyordu. (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2003/08/27/335718.asp)
Yanlış: Alparslan’ın askerleri ‘Allah Allah’ diye bağırmışlardır büyük
ihtimalle ancak o tarihlerde ‘vatan vatan’ diye bağırmaları imkansız. Örneğin
aynı dönemin kitabı Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat’it Türk adlı eserinde
‘vatan’ kelimesi yok. Zaten ‘vatan’ kelimesi milliyetçilik akımlarıyla birlikte
18., 19. yüzyıllarda ortaya çıkmış. Ancak o tarihten sonra da hiç bir ordunun
saldırıya geçerken ‘vatan vatan!” diye haykırdığını duymadım. (Başlıbaşına
yazı konusu, burada kesiyorum.)
Yanlış: Diyojen’in orduları ‘batarya, batarya, gülle gülle’ saldıramazlardı
çünkü Bizans’ın elinde ateşli silah olarak ‘Grejuva/Rum Ateşi’ denilen bir
silah vardı ancak bu savaşta Grejuva kullanıldığına dair bilgi yok kaynaklarda.
Klasik anlamda gülle atan top ilk kez 1326 yılında İtalya’da kullanıldı.
3) Tarih 9 Ocak 2011. Erdoğan Sarıkamış Faciası’nın 96. yıldönümünde konuşuyor:
“Büyük dedem, Rize Güneysulu Kemal Mutlu, burada, Sarıkamış’ta şehit düşerek
Hakkın rahmetiyle kucaklaştı. Büyüklerim anlatırdı, derlerdi ki: Tüfeğine sarılı
olarak, donarak şehit olduğunu gördük ve adeta gözlerindeki soğuğun verdiği
gözyaşları buz damlacıkları gibi, damlamış halde şehit olmuştu. [http://www.aksam.com.tr/guncel/dedem-kemal-burada-yatiyor/haber-10222]
Yanlış veya ispata muhtaç: Milli Savunma Bakanlığı’nın Şehitlerimiz adlı 5
ciltlik eserinin Sarıkamış Şehitleri bölümünde 276 Rizeli şehidin adı
bulunuyor. Bunlardan hiçbirinin adı Kemal Mutlu değil. Kemal isimli tek şehit
ise Oflu ve Andek muharebesinde şehit olmuş.
4) Tarih 9 Ocak 2011. Erdoğan Kars Cumhuriyet Meydanı’ndaki törende konuşuyor:
“Bir şeyi daha vurgulayacağım: Hasan Harakani’nin türbesinin hemen yanı
başında bir ucube oraya koymuşlar. Bir garip bir şey dikmişler. Tabi bu oradaki
tüm vakıf eserlerinin, o sanatkarane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey
olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanımız görevini süratle
yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da
göreceğiz. O çevreyi istimlak ederek, o bölgeyi de gayet güzel bir park haline
belediye getirecektir.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/tayyip-erdogan-bu-anit-icin-ucube-demis-yikilmasini-emretmisti-tepkiler-boyle-1035759/)
Yanlış: Erdoğan’ın ‘ucube’ dediği heykeltraş Mehmet Aksoy’un Türk-Ermeni
dostluğuna adanmış ‘İnsanlık Abidesi’ adlı dev heykeli. Heykele ‘ucube’ denmesi
de heykelin yıkımı da en büyük yanlışlar. Nitekim Erdoğan, ‘ucube’ hakareti
yüzünden Aksoy’a 10 bin lira manevi tazminat ödemekle cezalandırıldı. (http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-recep-tayyip-erdogana-ucube-cezasi-28349373)
Yanlış: Yıkım için gerekçe gösterilen Ebu’l-Hasen el-Harakânî Türbesi söz
konusu zatın gerçekten gömülü olduğu yer değil, sadece bir ‘makam’ yeri. İslam
alimi Kazvînî’ye (ö. 682/1283), göre gerçek kabir, Horasan’da, Bistâm
yakınlarındaki Harakân’da.
5) Tarih 26 Şubat 2011. Erdoğan Marmaray’la ilgili açıklamalar yapıyor:
“Aslında Marmaray 29 Ekim 2013’e kalmayacaktı. 2010’e yetişebilirdi. Bize
gecikmek yakışmaz, ertelemek yakışmaz. Sürekli yok arkeolojik şey, yok çömlek
çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı ile önümüze engeller koydular. Her şey insan
için, her şey Türkiye için diyeceksin ama gelip devamlı engel koyacaksın! Ya
çanak çömlek mi yok ya, buluruz. (http://www.hurriyet.com.tr/basbakan-erdogandan-marmaray-aciklamasi-17129258)
Yanlış: Erdoğan’ın ‘çanak-çömlek’ dediği şeyler arasında neler olduğunu mimar,
restoratör ve Arkitera editörlerinden Elif Tuğba Gürkan’ın kaleminden okuyalım:
Yenikapı’da 58 bin metre kare alandaki arkeolojik kazılarda deniz
seviyesinden+3 metre ile -1 metre arasında 19. yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait
imalathaneler, işlikler ile sokak dokusu bulundu. -1 metre ile -6.30 metre
arasında, Erken Bizans Dönemi’nin en büyük limanı olan Theodosius Limanı gün
ışığına çıkarıldı, 5 ile 11. yüzyıllar arasına tarihlendirilen 35 batık tekne
bulundu. Dünya üzerinde, toprak altında iyi korunmuş bu kadar çok batığın bir
arada bulunduğu başka bir arkeolojik alan henüz ortaya çıkarılmış değil. Alt
seviyelere inildiğinde, deniz seviyesinin yaklaşık -6.30 metre altında Neolitik
Dönem taş temelli dal örgü mimari kalıntılar ile bu kalıntıların çevresinde
Hocker pozisyonda (anne karnındaki pozisyon) ve urne gömülerin tespit edilmesi
İstanbul’un Neolitik döneminin tarihlendirilmesine önemli katkılar sağladı.
Ahşap kullanılan bu gömüt mimarisinin yakın benzeri henüz bilinmemektedir. Ve
bulunan bir mezarın günümüzden 8 bin 500 yıl öncesine tarihlenmesi sadece
Türkiye’de değil tüm dünyada büyük ilgi uyandırmıştı. 2008-2009 arası
Yenikapı’da Metro projesi kazısında arkeolog olarak çalışırken de bizleri ayrı
bir heyecanlandırmıştı. Ayrıca batıklar içindeki malzemeler, amphoralar, toprak
içinde korunagelmiş at ve deve iskeletleri ve neolitik dönem ok, yay, kano
küreği vb. sayamayacağım kadar çok çeşitli eser de bu kazılarda ele geçti.
Envanterlik eser sayısı ise 38 bin. Neolitik dönemden (insan topluluklarının
yerleşik yaşama geçtiği dönem) Osmanlı’ya kadar kesintisiz giden bir tarihsel
süreç Yenikapı’da ortaya çıkmıştı. İstanbul’un bilinen tarihi daha da gerilere
gitmişti. (http://www.arkitera.com/haber/14071/canak-comlekler)
6) Tarih 6 Aralık 2012. Erdoğan Türkiye İnovasyon Haftası’nda konuşuyor: “Fetih
birilerinin kafasını koparmak, sömürmek değildir. Fetih kılıcın değil kalemin
egemenliğine inanmaktadır. Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i
karşılarken başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih
ederiz demişlerdir. (http://www.hurriyet.com.tr/bizansin-hanimlari-fatihi-karsiladiginda-22090706)
Yanlış: Fetih nedir, ne değildiri tartışmayacağım ancak anekdot tümüyle yanlış.
Aslı şu: Bizans (bu adlandırma da 16. yüzyıldan sonradır ama konumuz o değil)
döneminde Papalığın temsil ettiği Katolik Kilisesi ile, Bizans Patrikhanesi’nin
temsil ettiği Ortodoks Kilisesi arasındaki düşmanlık o kadar şiddetliydi ki,
Bizans tarihçisi Dukas’a göre Bizans’ın son megas doux’u yani donanmanın
komutanı Lukas Notaras, Osmanoğullarının Konstantinopolis’in etrafını yavaş
yavaş sardığı yıllarda “şehirde Latin rahiplerinin ayin taçları yerine Türk
sarığı görmeyi tercih ederim demişti.
7) Tarih 25 Kasım 2012. Erdoğan Kütahya Zafer Havalimanı açılış töreninde
Muhteşem Yüzyıl dizisini eleştiriyor: “Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz
öyle bir Kanuni tanımadık. Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün
30 yılı at sırtında geçti. Sarayda o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi.”
Yanlış: Kanuni’nin ömrünün 30 yılı at sırtında geçmedi, en fazla 10 yılı geçti.
Gelin birlikte hesaplayalım:
Belgrad Seferi: 27 Mayıs 1521-19 Ekim 1521 (145 gün),
Rodos Seferi: 16 Haziran 1522-29 Ocak 1523 (227 gün)
Mohaç Seferi: 23 Nisan 1526-13 Ocak 1527 (265 gün)
Avusturya Seferi: 10 Mayıs 1529-29 Ekim 1529 (271 gün)
Alman Seferi: 25 Nisan 1532-22 Kasım 1532 (211 gün)
Irakeyn Seferi (iki bölüm halinde):11 Haziran 1534-07 Aralık 1534 (Kanuni, kışı
Bağdat’ta geçiriyor.) 01 Nisan 1535-08 Ocak 1536 (180+282=462 gün)
Korfu Seferi: 17 Mayıs 1537-22 Ekim 1537 Korfu Seferi (158 gün)
Boğdan Seferi: 08 Temmuz 1538-27 Ekim 1538 (111 gün)
Budin Seferi: 20 Haziran 1541-27 Kasım 1541 (160 gün)
Estergon Seferi: 23 Nisan 1543-16 Kasım 1543 (207 gün)
İran Seferi: 29 Mart 1548-05 Ekim 1548 (190 gün)
Nahçıvan Seferi (iki bölüm halinde): 28 Ağustos 1553-08 Kasım 1553 (Kanuni kışı
Halep’te geçirir.) 09 Nisan 1554-31 Temmuz 1555 (Kanuni, bu dönemin 10 ayını
Amasya’da geçirir.) (72+478=550 gün)
Zigetvar Seferi: 01 Mayıs 1566-07 Eylül 1566 (Kanuni hayatını bu seferde
kaybeder.) (129 gün)
Yani Kanuni’nin fiilen seferde geçirdiği süre:3086 gün/8 yıl 5 ay. (Irakeyn
Seferi sırasında Bağdat’ta geçirdiği 4 ayı, Halep’te geçirdiği 5 ayı ve
Nahçıvan Seferi sırasında Amasya’da geçirdiği 10 ayı da “at üstünde”
geçen süreye dahil edersek: 10 yıl.
8) Tarih 20 Mart 2016. Erdoğan Yıldız Sarayı Silahhane Binası’nda “Cumhurbaşkanı
Gençlerle Buluşuyor konferansında gençlere hitap ediyor. “Aslında bu tarihi
mekanın tarihi çok çok enteresan, çok çok ilginç. Tabii Sultan Abdülhamit Han
Cennet Mekanın bizlere bir mirası. Bütün buralar Yıldız Sarayı yapılıp
kendisinin hal fermanı yapılıp burada imzalanmış ve buradan hal edilmek üzere
ne yazık ki, yola çıkmış, böyle bir mekanın içersindeyiz. 33 yıllık o iktidarı
döneminde, Osmanlı’nın en zayıf olduğu dönemde hiç bir şey kaybetmeden bu
toprakları koruyan bir sultana, bir lidere bu reva görülmüş, ondan sonra da hal
fermanını imzalayarak kendisini ne yazık ki idam etmişler. (https://www.youtube.com/watch?v=YEZEGfTFTq4,
)
Yanlış: Hal Fermanı değil, Hal Fetvası.
Yanlış: Hal Fetvası Silahhane’de veya Yıldız Sarayı’nın herhangi bir bölümünde
değil 27 Nisan 1909 günü Meclis-i Umumi-i Milli’nin Sultanahmet’teki Meclis
dairesinde 240 mebus, 36 ayandan oluşan bir heyet tarafından alınan karar
uyarınca Elmalılı Hamdi Hoca tarafından kaleme alınmış Fetva Emini Hacı Nuri
Efendi, Meclis’e davet edilmiş ve onayı istenmişti.
Yanlış: II. Abdülhamit’e Hal Fetvası Silahhane Binası’nda değil Küçük Mabeyn
Köşkü’nde okunmuştu.
Yanlış: Hal etmek veya hal edilmek ‘tahttan indirmek’ anlamına geliyor. Erdoğan
ise ‘haletmek’ deyince klasik dönemlerdeki gibi tahttan indirilen padişahların
çoğunlukla idam edilmelerine aldanıp, II. Abdülhamit’in de idam edildiğini
sanıyor. Elbette Halbuki II. Abdülhamit halledildikten sonra Selanik’teki
Alatini Köşkü’ne yerleştirildi, Balkan Savaşları sırasında Selanik eldenm
çıkınca İstanbul’a getirildi, Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi. Burada
eceliyle 10 Şubat 1918’de öldü.
Yanlış: II. Abdülhamit’in döneminde hiç toprak kaybedilmediği de yanlış.
Kaybedilen toprakların dökümü şöyle: Elviye-i Selase (üç liva) denen
Kars-Ardahan-Batum ile Niş, Dobruca 1878’de, Tunus 1881’de, Mısır ve Kıbrıs
1882’de, Somali 1884’te, Habeşistan 1885’te, Teselya 1885’te, Girit 1897’de,
Sudan 1899’da, Midilli 1901’de, Bosna-Hersek, Bulgaristan 1908’de kaybedildi.
Üstelik bunların büyük bir kısmı savaşsız kaybedildi. Ayrıca Makedonya,
Arnavutluk, Trablusgarp, Tunus, Kuveyt ve İran’la yaşanan sınır anlaşmazlıkları
Osmanlı İmparatorluğu’nun aleyhine sonuçlandı.
CB ERDOĞAN’IN RAKAMLAR KONUSUNDAKİ HATALARI
Önce aritmetik hatası yapmadığı bir örnekle başlayalım ki, ‘seçici algı’
suçlamasına uğramayayım:))
Sene 1993. Erdoğan Bursa’da halka sesleniyor: “Şu anda asgari ücret kaç? 910
bin lira net. Bütün beyler, bütün bayanlar bu hesabı yapsın. Aslında bu hesabı
hanımlar yapsın. Çünkü mutfağın sorumlusu sizsiniz. Şu anda bir bardak çay
Bursa’da kaç para? 1.000 lira. Simit kaç para? 1.500 lira. Ne yaptı 2.500 lira.
Üç tane çocuğunuz. Hatun dört. Siz beş. Bakın simit ve çay dışında bir yemeyeceksiniz.
Bir hesap yapıyorum size. Beş kere 2.500 ne yapar. 12.500 lira. Günde üç öğün
ne yapar 37.500 lira. Ay 30 gün. Ne yapar? Bir milyon 125 bin lira. Asgari
ücret kaç? 910 bin lira. Yani bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla
bir simiti bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz? Evin
kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim
ödeyecek? Çoluk çocuğun okul parasını kim karşılayacak? İşte ekonomik durum
bu….. (https://www.youtube.com/watch?v=eWr2dNaQMVs)
Şu tablolara (http://www.alomaliye.com/2015/08/30/yillar-itibariyle-asgari-ucretler-1974-yilindan-gunumuze/)
göre asgari ücretin 910 bin lira net olduğu yılın 1992 olması lazım ama
herhalde Erdoğan’ı izleyenler de doğru biliyordur deyip ilerliyorum.
Asgari ücretle kaç çay, kaç simit?
Sene 2013. Erdoğan TBMM Genel Kurulu’nda konuşuyor: “2002’de asgari ücret 184
lira idi. (paradan altı sıfır 2004’te atılmıştı ama bu önemli değil) 5 kişilik
bir aile günde 3 öğün çay ve simitle geçinse 270 liraya ihtiyaç vardı yani
asgari ücret maalesef çay ve simide yetmiyordu. Bugün bu hesabı yaptığınızda,
asgari ücret 804 lira. 5 kişilik bir aile 3 öğün çay ve simit tüketse ihtiyacı
olan miktar 450 lira. On bir yıl önce asgari ücret çay ve simide yetmezken
bugün neredeyse asgari ücretin yarısı yetiyor. (http://t24.com.tr/haber/basbakanin-5-kisilik-aile-icin-yaptigi-cay-simit-hesabi-dogru-mu,245816)
Halbuki hesabın doğrusu şöyle. O yıl asgari ücret net 804 TL. Bir çay 1 lira.
Bir simit 1,4 lira. Toplam 2,4 lira. Beş kişilik aile bir öğünde 12 lira, üç
öğünde 36 lira, bir ayda 1.080 lira. 1993’te ne demişti Erdoğan: “Yani bu zalim
yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simiti bile layık görmüyor.
Bunların peşinden nasıl gideceksiniz? Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik
parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul parasını
kim karşılayacak?… Şimdi bu sözleri Erdoğan için söylese haksız mı aziz
millet?
CHP ile MHP yüzde kaç oy aldı?
Tarih 28 Nisan 2014. Erdoğan seçimler arifesinde Konya’da halka hitap ediyor:
“Ey CHP ne aldın? Yüzde 28. Ey MHP sen ne aldın? Yüzde 15. Koyun bunları
üstüste. Ne yapıyor? Yüzde 33. Öyle mi? Değerli kardeşlerim, daha önce yüzde 43
yapan bunların oyu bizim altımızda kaldı mı? Kaldı. Yüzde 45,5 biz, yüzde 33
onlar… (http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/65123
Erdogan_muhalefetin_oyunu_hesaplayamadi.html)
Toplamanın yanlış olması anlayışla karşılanabilir, ama yanlış toplamadan
hareketle muhalefetin AKP’den 10 puan geride olduğunu söylemesi işin rengini
değiştiriyor. Çünkü meydanda büyük coşku uyandırıyor bu hesaplama.
Avrupa’da asgari ücret kaç Euro?
15 Kasım 2015 Antalya’da yapılan G-20 Zirvesi’nde Erdoğan şöyle sesleniyor yabancı
konuklara: “Bana verilen rakamlar yanlış değilse Avrupa’da asgari ücret 200
euro. Bu durum da Avrupa’nın nereden nereye geldiğini gösterir. Şu anda
Türkiye’de konuşulan ise 1300-1500 (lira?) hatta daha ileri gidenler de var.
Türkiye’deki konum çok çok farklı bir yere doğru gidiyor. Ben bu gelişmeden de
mutluyum. Ancak asgari ücret malum bir taban belirlemedir. Herhangi bir işveren
kalkıp da 3 bin lira maaş verdiği zaman kimse ona sen neden veriyorsun demez. 4
bin lira verdiği zaman, niye veriyorsun demez. Eee ne olur? Biraz az kazanmış
olur.
Asgari ücretin 1300 lira olması 7 Haziran 2015 seçim kampanyasında CHP’nin,
1500 lira olması MHP’nin önerisiydi. Erdoğan bu iki öneriye de karşı çıkmıştı.
1 Kasım 2015 seçim kampanyasında ise ani bir değişiklikle 1300 lira önerisini
sahiplenmişti. Ancak esas sorun bu değil. 2015’in ikinci yarısında bazı Avrupa
ülkelerindeki brüt asgari ücretler şöyle: Lüksemburg 1.922 Euro, İngiltere 1509
Euro, Hollanda 1.507 Euro, Belçika 1.501 Euro, Almanya 1473 Euro, İrlanda 1461
Euro, Fransa 1457 Euro, İspanya 756 Euro, Yunanistan 683 Euro, Portekiz 589
Euro. Türkiye’deki asgari ücret brüt 515 Euro. Polonya 417 Euro, Hırvatistan
398 Euro diye gidiyor. Asgari ücretin 200 Euro’ya yakın olduğu tek ülke
Bulgaristan. Bu rakamları salondakiler de bildiğine göre, Erdoğan’ın
konuşmasının yüzlerde nasıl bir tebessüm oluşturduğunu tahmin edersiniz.
Somali’ye kaç bin km2’lik elçilik yapıyoruz?
24 Şubat 2016 günü, muhtarlara 21. kez seslenen Erdoğan şöyle diyor: “Biz
güçlüyüz diyenler var ya, onların güçleri garip gurebaların yanında değil. Biz
ilk günden beri Somali’ye ulaştık, devlet, hükümet olarak, STK’lar olarak orada
bulunduk. 80 bin kilometrekarelik alanda bir büyükelçilik inşa ediyoruz. (http://www.haberdar.com/siyaset/erdogan-pyd-ve-ypg-de-ateskes-kapsami-disinda-yer-almali-h19445.html?mnst=6496)
veya (http://t24.com.tr/haber/cumhurbaskani-erdogan-21-muhtarlar-toplantisinda-konusuyor,329430)
Somali’nin tamamı 640 bin kilometrekare. 80 bin kilometrekare Trakya’nın üç
katı. Elbette zihin sürçmesi (lapsus) veya eline verilen metindeki rakamlar
yanlış. Zaten pek çok kaynakta “80 bin metrekare şeklinde düzeltildi haber
metni. Benim verdiğim linkler gibi orijinal ifadeyi koruyan link nadir. Ama
dikkatinizden kaçmamıştır, Avrupa veya muhalefet söz konusuysa lapsusları
rakamları küçültme şeklinde, AKP söz konusu olduğundan rakamları büyütme
şeklinde oluyor.
AKP iktidarı kaç ağaç dikti?
“Büyük rakam deyince hiç biri şunlarla boy ölçüşemez elbette. Tarih 29 Mayıs
2013. Erdoğan, Gezi Parkı direnişçilerine, daha olaylar kızışmadan önce dikilen
ağaç sayısı hakkında bilgi veriyor: “Biz kararı verdik. Eğer tarihe saygınız
varsa, önce o Gezi Parkı denilen yerin tarihi nedir onu araştır bak. Orada
tarihi yeniden ihya edeceğiz. Orayı tamamiyle yayalaştırarak insanoğlunun
emeğine sunacağız. Şu anda Ak Parti iktidarı döneminde, belli yaş gruplarında
diktiğimiz ağaç miktarı, fidan 10 yaş grubu üzeri, 5 yaş grubu üzeri ağaçlar
olmak üzere yaklaşık 2,5 milyardır. (http://www.hurriyet.com.tr/gezi-parki-icin-karar-verdik-23390657)
Aradan birkaç gün geçtikten sonra, Maliye Bakan Yardımcısı Abdullah Erdem
Cantimur, 1 Haziran 2013 günü Ekofinans.com’a
verdiği röportajda dikilen ağaç sayısını neredeyse ikiye katlıyor: “Hükümetin
de bu manada ciddi politikaları var. 8-10 yılda 4,5 milyarın üzerinde ağaç
dikildi ve bunlar büyük ağaç, fide falan değil. Bütün otoyolların etrafı ağaçla
donatılıyor… (http://www.haberler.com/maliye-bakan-yardimcisi-cantimur-10-yilda-4-5-4689425-haberi/)
2 Haziran 2012’de Habertürk’te Fatih Altaylı’ya konuşan Erdoğan, dikilen ağaç
sayısının 3 milyar olduğunu söylüyor. (https://www.youtube.com/watch?v=V70KvrEOCz0)
9 Haziran 2013’de Esenboğa’da konuşan Başbakan, bu defa rakamı 2 milyar 800
milyon olarak telaffuz ediyor. (https://www.youtube.com/watch?v=d9U0AtmpPmc)
Dikkat etmişsinizdir, 10 gün içinde dikilen ağaç sayısı 2,5 milyar ile 4,5
milyar arasında gidip geliyor.
Peki gerçek rakam ne? baskahaber.org adlı
sitenin adını tespit edemediğim yazarına göre “Türkiye’deki ağaç dikme
konusunda ulaşılan istatistikler, politikacıların demeçlerinden farklı değil.
Çoğu web sitesi çalışmıyor. Orman Müdürlüğü’nün web sitesi, Başbakan’ın
demecinin olduğu gün itibarıyle güncellenmiş. Farklı devlet sitelerinde farklı
rakamlar mevcut. Gene de elimizdeki en derli toplu kaynak, 2011 yılında Orman
Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Ormancılık istatistikleri.
Bu istatistiklere göre, Türkiye’deki ormanlık alanlar 1999 yılında 20.763.248
hektar iken, 2010 yılında 21.537.091 hektar’a çıkmış. ( Ne yazık ki, 2002-2013
arası rakamlara bu rapordan ulaşamıyoruz.)
Orman Genel Müdürlüğü’nün istatistiklerine göre, 1999-2010 yıllarını kapsayan
11 yıllık sürede 773.843 hektar artmış. Hektar artışından, ağaç sayısını
kestirmek zor. Zira, ormanlık alanlar kendi başlarına da genişliyorlar. (…)
Orman Genel Müdürlüğü, aynı raporda, yıllara gören orman bakım ve ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin istatistikleri de vermiş. Üstelik, ağaçlandırma, erozyon
kontrolü, mera ıslahı ve devlet eliyle olmayan özel ağaçlandırılan alanlar tek
tek belirtilmiş.
Bu rakamlara göre, 2002 yılından 2011 yılına dek ağaçlandırma çalışmalarında
332.723 hektar ağaç dikilmiş. İnternetteki muhtelif kaynaklara göre, bir hektar
alana 1000-2500 arası ağaç dikiliyor. Bu durumda, 332.723 hektarlık
ağaçlandırma çalışması sonucu dikilmiş olan ağaç sayısı 332.723.000 ile
831.807.500 ediyor. Ortalama 500 milyon, en iyimser tahminle 900 milyon.
Yazara
göre bu rakamlar Türkiye
tarafından Birleşmiş Milletler’e (BM)
verilmiş olmalı çünkü BM Besin ve Tarım Birliği’ne
bağlı olarak çalışan Küresel
Orman Kaynakları Değerlendirme
(Global Forest Resource Assesment) Raporu’nda da bu rakamlar var. (http://www.baskahaber.org/2013/06/25-milyar-agac-dikildiye-bilimsel.html)
Başka kaynaklarda da benzer bilgiler var. Sonuç olarak Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’nın verilerine göre en fazla 900 milyon ağaç dikilmişken 2,5 milyar,
2,8 milyar, 3 milyar, hele hele 4,5 milyar ağaç diktik demek en hafif deyimiyle
bizi kandırmak oluyor.
Operasyonlarda kaç şehit, kaç etkisiz hale getirilen var?
25 Mart 2016. Erdoğan Yozgat’ta vatandaşlara sesleniyor: “Operasyonlarda
ülke genelinde verdiğimiz şehit sayısı 300’ü geçti. Teröristlerin verdiği
kayıplar bunun en az 10 katı. Şehidimizin kanını yerde bırakmadık,
bırakmayacağız. Milletimiz bayrağımız vatanımız, devletimiz saldırı altındayken,
‘haydi yavrum git ya gazi ol ya şehit diyerek’ evlatlarını vazifeye gönderen
tüm annelerin ellerinden öpüyorum.
28 Mart 2016 günü Erdoğan Harp Akademileri Atatürk Harp Oyunu ve Kültür
Merkezi’nde, kuvvet komutanları ve subaylara hitaben yaptığı konuşmada daha
spesifik rakamlar veriyor. Temmuz ayından bu yana 215’i asker, 133’ü polis,
7’si korucu olmak üzere 355 şehit verildiğini, yurt içi ve yurt dışında ölü ya
da sağ olarak etkisiz hale getirilen terörist sayısının da 5 bin 359 olduğunu
söylüyor. Konuşmayı izleyenler arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi
Akar da var.
Erdoğan’ın Harp Akademileri’nde konuşma yaptığı saatlerde, Genelkurmay
Başkanlığı da bir açıklama yapıyor. Buna göre 7 Temmuz 2015-27 Mart 2016
tarihlerini kapsayan 265 gündeki terör saldırılarında 139’u polis, 232’si
asker, 6’sı geçici köy korucusu 377 güvenlik görevlisi şehit olmuş, ‘etkisiz
hale getirilen terörist’ sayısı ise 4.432 imiş. Görüldüğü gibi Erdoğan’ın 355
rakamı 377’ye çıkmış, 5.359 rakamı ise 4.432’ye inmiş. Aynı günlü Anadolu
Ajansı da Erdoğan’ın değil Genelkurmay Başkanlığı’nın rakamlarını esas alan bir
basın açıklaması yayımlıyor. (http://www.internethaber.com/kac-pkkli-olduruldu-kac-sehit-verdik-265-gunluk-bilanco-1579254h.htm)
Son olarak yine
Gayriresmi kaynakların telaffuz ettiği rakamlarla bunlar arasındaki
farklara değinmiyorum bile. Ancak Başkomutan
Erdoğan’la, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın tek bir rakamda buluşamamaları
ilginç değil mi? Danışmanları iyi çalışmıyor besbelli.
1914’te Osmanlı Devleti’nin yüzölçümü kaç km2 idi?
Erdoğan 19 Nisan 2016 günü, 24. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşuyor: “Osmanlı
Devleti’nin toprak büyüklüğü 100 yıl önce yaklaşık 5 milyon kilometrekareydi.
Cumhuriyetimizi ilan ettiğimizde sonradan topraklarımıza katılan Hatay ile
birlikte bunun ancak 780 bin kilometrekaresini yani altıda birini muhafaza
edebildik. (http://www.haberler.com/cumhurbaskanligi-kulliyesi-nde-muhtarlar-8369908-haberi/)
Cümlenin ikinci bölümünde verilen rakam doğru. (Ohh nihayet doğru bir rakamımız
oldu!) Ancak ilk bölümü yani Osmanlı Devleti’nin 100 yıl önce 5 milyon
kilometrekare olduğu gayet şüpheli.
Örneğin Donald Quataert (An Economic and Social History of the Ottoman Empire,
Prof. Dr. Halil İnalcık ile birlikte, Cambridge, 1994, s. 777) “Osmanlı
İmparatorluğu, 1800’lerde 3 milyon kilometrekare iken, 1914’te 1 milyon 300 bin
kilometrekareye düşmüştü diyor.
Resmi tarihçilerin çok sevdiği Justin McCharty ise The Ottoman Turks: An
Introductory History to 1923 adlı kitabındaki (Routledge, 2013, s. 199) tabloda
Osmanlı İmparatorluğu’nu 1914’teki yüzölçümünü 1 milyon 790 bin kilometrekare
olarak veriyor. İşin ilginç yanı 1850 yılı için verdiği rakam Quataert’in 3
milyonuna çok yakın: 2 milyon 950 bin kilometrekare.
Yerli yazarlardan Orhan ve Erhan Dündar ise 1.Dünya Savaşı (MEB Yayınları,
1999) adlı eserlerinde 1 milyon 800 bin kilometrekare diye yazıyor.
Erdoğan üç bilim adamının verdiği rakamları neredeyse üçe katlamış durumda.
Kendisine yanlış bilgi mi verildi yoksa afaki bir rakam mı ortaya attı
bilemiyorum. Ama Osmanlı Devleti’nin yüzölçümü arttırılınca, 780 bin
kilometrekare sabit kaldığından, kayıplar oransal olarak büyüyor, bunun da
siyasi tartışmalarda bir karşılığı oluyor bildiğiniz gibi. Yoksa, 17-25 Aralık
2013 ‘Yolsuzluk ve rüşvet’ skandalına (https://tr.wikipedia.org/wiki/17_Aralık_yolsuzluk_ve_rüşvet_soruşturması)
konu olan telefon görüşmelerinden, Erdoğan’ın aritmetiğinin de matematiğinin de
gayet mükemmel olduğunu biliyoruz…
Ayşe Hür 28-29 Nisan 2016
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”