16 Nisan 2010 Cuma Saat 08:42
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Ahmet Türk’e saldırıyı değerlendiren Öcalan, “Samsun’da
Ahmet Türk’e yönelik bu saldırıların gerçekleşmesi tesadüf değildir, planlıdır.
Kürtlere işgalci Yunan gözüyle bakıyorlar, bunun iyi anlaşılması gerekir dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü.
Edinilen bilgilere göre görüşmede Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan saldırıyı
değerlendiren Öcalan, “Daha önce İzmir’de şimdi de Samsun’da Ahmet Türk’e
yönelik bu saldırıların gerçekleşmesi tesadüf değildir, planlıdır. İzmir’in de
Samsun’un da onlar için özel bir önemi var. Ahmet Türk’ün, Kürtlerin İzmir’e
gidişini İzmir’in Yunanlılarca işgali gibi algılıyor bu kesimler. Bu kesimlere
kontrgerilla mı denir ne denir bunlara bilemem ama bunlar, örgütlüdürler ve
hala devletin içerisinde etkindirler. Bunlar kendilerini Kuva-i Milliye olarak
da isimlendiriyor olabilirler. Devletin ne kadarı bunların elinde onu bilemem.
Ama Kürtlere işgalci Yunan gözüyle bakıyorlar, bunun iyi anlaşılması gerekir.
Bunların vatanseverlik anlayışı böyledir! Samsun’da da böyle bir olayın olması
tesadüf değildir. Samsun da 19 Mayıs nedeniyle bu kesim için özel anlamı olan
bir yerdir. İzmir’deki olayı da Samsun’daki olayı da yapanlar birbirleriyle
bağlantılıdır, bunları aynı örgüt organize ediyor. İttihat Terakki döneminden
beri örgütlüler. Mersin’deki bayrak provokasyonu da bunların işiydi. Söylediğim
gibi bunlar Kürtlere işgalci gözüyle bakıyorlar. Bunların vatan anlayışı
Kürtleri bile işgalci olarak gören bir anlayıştır. Bu tür olayları polis
amblemiyle, rozetiyle yapacak halleri yok ya! Bunlar bir örgüttür, bunu anlamak
gerekir. dedi. Öcalan, şöyle devam etti:
AKP ÇIKARLARINI DÜŞÜNÜR
“Kemal Yamak eski bir kontrgerilla başıydı. 12 Eylül’de
Diyarbakır’da kolordu komutanıydı. Onun bir kitabı vardı, Diyarbakır cezaevinde
yaşananlarla ilgili şeyleri de yazmış. Bu kitapta Ecevit’le olan bir
konuşmasına da yer vermiş. Ecevit kontrgerillayı duyunca kendisine tavır
alıyor. Ve ona “kontrgerilla nedir? diye soruyor. O da “kontrgerilla her
partide yer alan senin partinde de yer alan yüzlerce kişidir ve bunların
hiçbirisinin birbirinden haberi yok, hiç birisi de birbirini tanımaz diyor. Ve
bu Kemal Yamak aynı zamanda Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde genel
sekreterliğini yapmıştır. Ki Turgut Özal’ın kuşkulu ölümü ortadadır. Söylediğim
gibi bu kesimler devletin içinde hala güçlüdürler. Biliniyor Bülent Arınç’a
yapılmak istenen suikast resmi kayıtlara da geçmiştir. Kontrgerilla demiştim bu
Ergenekon olarak da adlandırılabilir. Ama adı her neyse devletin bu kesimi
aslında tasfiye edilmiyor. Ergenekon davası olarak kamuoyuna yansıyanlar
buzdağının sadece görünen kısmıdır, bu örgütün, yapılanmanın asıl gövdesi
karşısında ortaya çıkarılanlar sadece devede kulaktır. Bunun dışarıdaki
ayakları da vardır. AKP şu anda bunlara karşı görüldüğü gibi tasfiye
çalışmasında değildir. Çalışmaları sadece kendisini kapattırmamaya dönüktür.
AKP bunları tasfiye eder gibi gösterse de aslında kendi çıkarlarını
korumaktadır. Hatta bu kesimlere Kürt meselesini ben kendi yöntemimle tasfiye
edeceğim mesajını vermiştir. Asıl yapılan Kürt hareketinin tasfiyesidir. Ama
söylediğim gibi AKP’nin içinde iyi niyetliler de olabilir.
SÜREÇ İÇİN ÖNGÖRÜ YAPMAK ZOR
“Umarım süreç olumlu sonuçlanır. Net bir şey söyleyemiyorum.
Süreç kesin çözüme evrilecek demek de zor, tersi olacak demek de zor. 160
Sayfalık yol haritasını vermeleri gerekiyor. Bu yol haritasını revize etmem de
söz konusu değil, bir daha yol haritası yazamam. Ben orada gereken herşeyi
ifade etmiştim, bunların tartışılması lazım. Ben artık eski sağlığımı,
esnekliğimi kaybettim. Artık vücuduma bir ağrı-sızı girdiğinde haftalarca, bir
ay çıkmıyor, eskisi gibi değilim. Muhataplık konusunda benden bir şey
bekleniyorsa bu koşullarda daha fazla bir şey yapamam. Benden bir şey
bekleniyorsa koşullarımın düzeltilmesi lazım.Kimse yanılmasın, doğru
anlasınlar. Ben on iki yıldır burada bu koşullarda dayanmaya çalışıyorum, taviz
de vermiyorum. Devlet benim bu ciddi duruşumu anlamıştır, anlamak zorunda
kalmıştır.
İKİ HAYATİ KONUDA TAVİZ OLMAZ
“Ben daha önce de mektuplarımda iki şarttan bahsettiğimi
açıklamıştım. Bunlar hayatidir ve bunlardan taviz veremeyiz. Birincisi insan
hakları ve demokrasi şartıdır. Bir çözüm gelişecekse insan hakları ve demokrasi
ekseninde gelişecektir. Öyle burjuva tarzı insan hakları anlayışından
bahsetmiyorum. İkincisi de güvenlik şartıdır. Bu güvenlik şartını KCK üzerinden
değerlendiriyorum. Halkımızın güvenliğinin güvenceye alınması lazım. Güvenlik
öyle sadece benim güvenliğim değil. Ben burada öldürülebilirim diyorum, bazıları
“Apo öldürülecek! diye anlıyor. Bu öyle değil, ben burada çürütülüyorum. Benim
buraya getirilmemde ABD’nin rolü var. Onların politikalarını da eleştiriyorum.
Bu nedenle hedef alınabilir ve öldürülebilirim, diyorum. Ama bunu öyle birileri
camı kırıp gelip beni öldürecek anlamında söylemiyorum. Beni burada 12 yıldır
tasfiye etmeye çalıştılar ama başaramadılar. 12 yıldır burada yavaş yavaş
çürütülerek öldürülüyorum. Burada bir ölüm çukurunda gibiyim, nefes alamıyorum,
gün be gün çürütülüyorum. Bu iki şart dikkate alınmadan diyalog ve uzlaşı
sağlanamaz.
ANAYASA YAZ BOZ DEĞİLDİR
“Bu Anayasa Paketi konusunda da geçtiğimiz haftalarda
değerlendirmeler yapmıştım. Anayasa işi öyle basit değil, öyle safsata
değildir, yaz-boz kağıdı değildir. Anayasa şudur: Anayasa, egemen güçlerin
birbirleriyle olan ilişkilerini ve halkın bunlarla ilişkilerini, hukukunu
düzenler. Bu nedenle çok önemlidir. BDP hala tam olarak anlamıyor. Bizim
anayasa konusundaki tutumumuz şudur. Anayasa bir toplumsal sözleşmedir,
toplumun taleplerinin ortaklaşmasıyla olur. 1921 Anayasası eksiklikleri olsa da
bu niteliği yansıtıyordu. Önemli olan mevcut anayasada kendisini ifade etme
imkanı bulamayan sınıfların, grupların, kesimlerin sesi olabilmektir. Önemli
olan milyonlarca yoksulun, emekçinin haklarının anayasal güvenceye alınmasıdır.
Mevcut anayasa ve yapılmak istenen değişiklikler sadece CHP’nin, MHP’nin ve
AKP’nin taleplerini karşılıyor. Milyonların talepleri gözardı ediliyor. Eğer
samimilerse neden bunların talepleri de görülmüyor? Yüzde on barajını yüzde
beşe bile indirmiyorlar. Bu şekilde milyonlarca ezilenin iradesinin meclise
yansımasına engel oluyorlar. Biz bunların samimi olduğuna nasıl inanalım?
Birazcık samimi olsalardı bunu düzeltirlerdi. Parti içi demokrasiyi sağlayacak
düzenlemeler yaparlardı. AKP zaten devletin ilgili kesimleriyle uzlaşmış
görünüyor. CHP ile de aslında uzlaşmışlardır. Bu konu çok önemlidir, oyuna
gelmemek gerekir. Biz ne ittihatçı gelenekten gelen CHP ve MHP hegemonyasına
mahkumuz ne de AKP’nin bunun yerine koymaya çalıştığı yeni hegemonyaya
mahkumuz. CHP ve MHP Ankara merkezli hegemonyanın İttihatçı temsilcisidir. AKP
ise Kayseri-Konya merkezli küresel kapitalist hegemonyanın temsilcisidir.
Halklarımız bu iki hegemonya arasında tercih yapmak zorunda değildir. Bu nettir.
ÖNÜMÜZDEKİ BİR KAÇ HAFTA KRİTİK
“Önümüzdeki birkaç hafta kritiktir. Sürecin nasıl
evrileceğini önümüzdeki haftalar gösterecektir. Ben değerlendirmelerimin esas
bölümünü üçüncü dönemin bitişi ve sonrasına ilişkin olarak yapmak istiyorum.
Artık üçüncü dönem bitiyor. Önümüzdeki dönemin barış ve demokratik çözümü
geliştirecek bir dönem mi olacağına yoksa savaşın gelişeceği bir dönem mi
olacağına devlet ve PKK karar verecektir. Ben elimden gelen herşeyi yaptım,
yapmaya da devam edeceğim ama söylediğim gibi kararı onlar verecekler,
sorumluluk bende değil.
KÜRTLER ARASI BİRLİKTELİK ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜLMELİ
“Kürtler arasındaki birliktelik çalışmaları yürütülmelidir.
Sadece Kuzey Kürtleri için değil dört parçada çalışma yürütülmelidir. Kürtler
arasındaki ilişki sağlanmalıdır. Hatta buna dönük Kürt Ulusal Konferansı’nın
toplanmasına öncülük yapılmalıdır.
EVRİM ALATAŞ İÇİN ÜZÜLDÜM, ANISINI YAŞATMAK İÇİN NE
GEREKİYORSA YAPILMALI
“Gazeteci Evrim Alataş hayatını kaybetmiş. Üzüldüm.
Başsağlığı diliyorum. Ben Evrim’in birkaç yazısını okumuştum. Yazılarını
özellikle doğduğu köy ve Kürt çocuklarla ilgili bir yazısını beğenmiştim. Aynı
zamanda Teslim Töre’nin yeğeniymiş galiba. Ben onun, Malatya’nın, kendisini
halkına adamış Zeynep(Zilan) ve Müslüm Doğanların hatırasını önemsediğini
biliyorum. Okuduğum yazısından da bu sonucu çıkarmıştım. Kürt halkı ve Malatya
gençliği Evrim’in de, Zilanın da, Müslümün de anılarına bağlı kalmalı,
anılarını yaşatmalıdır. Başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Halkımızın başı
sağolsun. Evrim, Zilan, Müslümlerin anısını yaşatmak için ne gerekiyorsa
yapılmalıdır.
ERKEKLER KENDİLERİNİ DÖNÜŞTÜREMİYOR
“Kadın Konferansı yapılacak sanırım. Kadınların dönüşümünde
benim de biraz katkım olduğunu düşünüyorum. Bir anımı anlatarak konuya girmek
istiyorum. 11 Nisan Annemin ölüm yıldönömüydü. Bu vesileyle onu da anmış
olalım. Ölünceye kadar ona bir telefon bile açmamıştım, o yüzden kızgındı bana.
Bazen üniversiteden köye uğradığım zamanlar annem bana hep “bana dört metre
kumaş bile almadın derdi. Oysa ben daha büyük ideallerin peşindeydim. Ne yazık
ki bu sistem içinde kadınlar somut elle dokunulur şeyler isterler. Eşya
isterler. Maddi değerler, eşyalar onları mutlu eder. Ki bu onların suçu
değildir, böyle yetiştiriliyorlar. Ama biz böyle yapmadık, ne yaptık, kadın
sorununu toplumsallaştırdık. Bu şekilde kadın sorununun çözümü konusunda
gelişme yarattık. Ben hep toplumun kurtuluşunun kadının kurtuluşundan
geçeceğini söyledim ve hala yıllardır bunu söylüyoruz. Cinsiyetçi toplum
sistemi içerisinde ne kadın kurtulabilir ne de erkek kurtulabilir. Kadınlarımız
gerçekten çaresizdirler. Düşünün 14-15 yaşında bir kız, özgür bir şekilde
erkeklerle ilişki geliştirmeye kalksa hemen toplumda ismi çıkar, dışlanır. Ya
da toplumun dayattığını kabul eder evlenir yine bir erkeğin hakimiyetini kabul
eder ve köle gibi yaşar. Nereden baksanız bir çıkar yol bırakılmıyor kadınlara.
Kadın ve erkeğin sağlıklı bir temelde ilişki kurması bu sistem nedeniyle çok
güçtür. Ben bizzat kendim yıllardır bu konuyla uğraşmama rağmen bir kadınla bu
sistem içinde bir ilişki kurmaya korkuyorum. İkinci gün sorun çıkacağından
korkuyorum. Bu sorun benden kaynaklı da olabilir. Neden böyle söylüyorum. Çünkü
erkekler bu konuda kendilerini dönüştüremiyorlar. Özgür ilişki, özgür yaşamı
sağlayacak şekilde bir birliktelik yaratmak bu sistem içinde çok zor görülüyor.
Kadına yaklaşımı bir enstrümana yaklaşıma benzetiyorum. Bu yanlış anlaşılmasın,
kadını bir araç olarak ele alıyoruz anlamında düşünülmesin. Müzik enstrümanına
doğru yaklaşıldığı takdirde çok güzel müzik meydana getirilebilir. Hangi sesi
vermek istersen o sesi alırsın. Yani kötü, yanlış yaklaşırsa kötü sonuçlar
ortaya çıkarır. Ben daha önce de kadınlara söylemiştim. Bir kadın akademisi
kurulabilir. Bunun bünyesinde çalışmalar yürütülebilir. Akademi konusunda
sadece Diyarbakırla yetinilmemeli, yaygınlaştırılmalıdır.
CEZAEVLERİNE SELAM GÖNDERİYORUM
“Siirt halkına , Siirt cezaevindeki arkadaşlara, Diyarbakır
E ve D Tipi C.evindekilere, Urfa Cezaevi’ndeki kadınlara selamlarımı
iletiyorum. Cezaevlerindeki arkadaşlar, bu kötü durumu iyiye çevirebilir.
Cezaevinde olmayı bir fırsata çevirebilir. Bu fırsatı iyi değerlendirebilir,
içeride daha huzurlu biçimde yoğunlaşabilirler, bol bol araştırma yapabilirler.
Cezaevlerinden çok sayıda mektup elime ulaştı. Çoğu Newroz kutlamalarıyla
ilgili. 70’e yakın mektup elime geçti, 6’sı hakkında verilmeme kararı verildi.
Hemen hemen bütün cezaevlerinden Muş, Diyarbakır, Siirt, Urfa, Mardin mektup
var. Trabzon bile var. Adana Karataş cezaevinden mektup var. Cezaevindeki tüm
arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Daha önce istediğim kitaplar vardı. Grek
mitolojileri, Ermeni mitolojileri bunlar Say yayınlarından çıkmış olmalı. Tarih
Öncesinde Ticaret, Helen ve Roma Uygarlığı, Anadolu’nun Neolitik Tarihi gibi
kitaplar. Diyarbakır ve Siirt halkına selamlarımı iletiyorum.- ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info