31 Mayıs 2015 Pazar Saat 01:38
Uluslar arası Kapitalist sistemin “Arap Baharı adıyla
başlattığı ve aslında kanlı hesaplar üzerine kurulu kaos süreci 4 yıldan fazla
bir zamanı geride bıraktı. Aslında Emperyalist Sykes Picot antlaşması da
neredeyse 100. Yılını geride bırakırken, oluşturduğu sistem de giderek
çözülmeye uğruyor. Aşılmaya yüz tutan bu sistem karşısında uluslar arası ve
bölgesel güçler yeniden pozisyon ve strateji arayışına girdiler. Uluslar arası
teorisyenler henüz 1990’lı yılların başlarında bunun zemini hazırlama çabasına giriştiler.
Gelinen süreç itibarıyla ABD – AB öncülüğündeki uluslar arası güçler bu yeni
düzeni 100 yıl önceki gibi Mezopotamya’dan başlatıyorlar. Buna göre öne
sürdükleri temel tezler açık toplum, serbest piyasa ve liberal ekonomi
biçiminde formüle ediliyor. Özgürlükçü kılıfa sarılan kadın hakları da bu
düzenin temeli olarak ileri sürülüyor.
1990’lı yıllarda teorik zemini hazırlanan ve 2000’li
yıllarda aşamalı olarak pratiğe geçirilen bu yeni düzenin amacı bölgedeki
dinsel fanatizm ile siyasi statükoculuğu aşarak Emperyalist Kapitalizmin
hedeflediği siyasi ve toplumsal koşulları oluşturmaktır. Bunun için yoğun bir
zihinsel faaliyete, sosyal medya üzerinden planlı bir örgütlenme eşlik ediyor.
Bu iki alandaki yoğunluk sonra sokağa taşırılıyor. Dinci fanatizm ve statükocu
çevrelerden karşı tepkiler gelince de bu sefer gelişen kaosu denetleme ve
yönlendirme programı devreye konuyor.
Tunus’ta “bahar söylemleri ile başlayan ve bugün Suriye,
Irak, Libya, Yemen ve Mısır gibi ülkelerde yoğunlaşan bu kaos operasyonları,
artık uluslar arası güçler ile bölgesel aktörlerin karşılıklı hamleleriyle tam
bir trajedi tablosuna dönüşmüş durumdadır.
Ana Güçler, Ara
Güçler ve Kanlı Hesaplaşmalar
Mezopotamya coğrafyasında süren ancak neredeyse bir dünya
savaşı halini alan bu kaos denkleminde ana güçler ve onların arasında gidip
gelen ara güçler bulunmaktadır. Ana güçler, görünürde “demokrasi, eşitlik ve
barış gibi kavram ve değerleri kullanırken esasta ise kendi amaçları için
kullandıkları ara güçlere milliyetçilik, dincilik ve fanatizm empoze etmekte ve
birbirlerine karşı savaştırmaktadırlar. Toplum ise böylesi bir çifte standart
ve kanlı çark arasında katledilmektedir. ABD, İngiltere ve AB ülkeleri aşılan
yüzyıllık sistemi kendi emperyal çıkarları doğrultusunda yenilemeye çalışırken
Ortadoğu’da Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Türkiye, Katar ve diğer Körfez
ülkelerini buna yedeklemekte, hedefe ise İran ve Şii hilali konmaktadır.
Uluslara arası ve bölgesel bu ana güçler, direk cephe savaşı yerine ara ve
yapay güçleri kullanmaktadırlar. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi ülkeler
DAIŞ, Cephet El Nusra, Hamas ve diğer çete yapılanmalarını zihinsel ve lojistik
olarak besleyip öne sürerken İran ise Hizbullah ve diğer Şia örgütlerini aynı
biçimde kullanmaktadır. Yemen’de Şii Husileri Suudi Arabistan’a saldırtan
İran’a bu ülkeden misilleme İdlip’te geldi. Türkiye-Suudi Arabistan ittifakı,
İdlip ve Halep’te hem Suriye rejimini hem de İran ve ona bağlı Hizbullah’ı
cezalandırmak istiyor. Öyle görünüyor ki Halep-İdlip-Lazkiye hattında savaş
daha da alevlenecek. Paralelinde de Husiler savaşı Suudi içlerine taşıracak.
Bu karmaşık denklemin önemli bir bileşeni de Rusya’dır.
Rusya ile ABD-AB arasındaki alan savaşımı bu tablonun ana parçalarından birini
teşkil etmektedir. Durum böyle olunca bölgesel gibi görünen ama dünyada
Ukrayna’dan Nijerya’ya, Mısır’dan Afganistan’a kadar geniş bir coğrafyada kanlı
savaşlara sahne olmaktadır. Bazen bu şiddetin dalgaları Fransa ve İskandinavya
ülkelerini de vurabilmektedir. Ama bir gerçek var ki Avrupa ülkeleri nasıl ki
kendi nükleer çöpünü sürekli olarak Ortadoğu ülkelerini ihraç ediyorsa, geçen
4-5 yıllık süreçte kendi ülkelerindeki tüm fanatik çete atıklarına yol vererek
buralara gönderdi. Türkiye bunun için tam bir transit ülke oldu. Diğer taraftan
kullanılan bu çete gruplarından özellikle DAIŞ ve Cephet El Nusra, tıpkı geçmiş
Afganistan pratiğinde görüldüğü gibi ana güçlerin birbirlerine dönük karşılıklı
kullanım için sundukları imkanları, onları aşma yönünde kullanarak büyük bir
güce ulaştılar. Bu sefer de onları birbirlerine karşı kullanan ana güçler
onlara karşı yer yer birleşmek zorunda kaldı. Durum böyle olunca tarihi
Mezopotamya toprağı merkezli ama çevreye da yayılan çok aktörlü, çok faktörlü
ve karmaşık kanlı denklem iyice sarmal hale gelerek bir girdaba dönüşüyor.
Uluslararası Güçler
Özgürlük Hareketini Girdaba Çekmeyi Amaçlamaktadır
Kendi inkarı üzerine bina edilen yüzyıllık sistem aşılırken
Kürt halkı yeni koşullarda Özgürlük Hareketi öncülüğünde bir meşru savunma ve
toplumsal özgürlüğünü garantiye alma savaşımını vermektedir. Bu yolda Emperyal
güçler ile onların yaratımı ulus devletlerin gelişmiş analitik ve teknolojik
aklına ve ara güçlerin fanatik kör vahşetine karşı aynı anda savaşım vermek
durumunda kalmaktadır. Ana güçler dolaylı, fanatik çeteler direk
saldırmaktadırlar. 1990’lı yıllarda Kuzey Kürdistan’da TC üzeri böyle bir
yönelim varken şimdi benzeri ve belki de daha tehlikelisi Rojava’da
geliştirilmektedir. Rojava’nın düz arazi koşullarında, zihinsel olarak dumura
uğratılmış kör beyinli çetelere karşı savaşımın ne derece zorlu ve ağır olduğu,
geçen yıllarda ve hala verilen bedeller ve büyük şahadetlerle derinden
hissedilmektedir. Durumu iyi değerlendiren söz konusu uluslar arası güçler
sözde hava desteğiyle Özgürlük Hareketi’ni DAIŞ ile karşılıklı bir kırdırmaya,
paralelinde de bir girdaba ve denetim mekanizmasının içine çekmeye
çalışmaktadırlar. Kobanê ve son olarak Tiltemir savaşları bunun bariz örnekleri
olmaktadır. Sözü edilen güçlerin hava vuruşlarını erteleme, oyalama, çeteleri
çoğu zaman es geçme vb kullandıkları taktik ve yöntemler amaçlarını ele
vermektedir.
KDP Rojava’ya Ortak
Kılınmak İsteniyor
Savaş sahasında yaşanan bu tehlikenin diğer bir yüzü de
siyasi alanda kendini yüzeye vurmaktadır. Bu alanda savaş sahasına göre daha az
hata yaşanırken, aynı uluslararası güçlerin özellikle Rojava’da KDP şahsında
işbirlikçi çizgiyi öne sürmeleri ve gizli gündemlerle bunu pratikleştirmeye
çalışmaları yakın bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır. Aynı siyaseti TC ve
hatta Suriye rejimi de yürütmektedir. Özellikle Şengal ve Rojava alanlarında
yoğunlaşan bu sorun, aynı güçlerce sürekli olarak önümüze bir tehdit unsuru
olarak dikilmektedir. Hatta Mesut Barzani’nin son Washington ziyaretinde
başlıca konulardan ve gizli gündemlerden birinin de bu olacağı belirtilebilir.
Bu konuda özellikle Rojava sahasında yaşanan yetmezliklerden biri KDP’nin dar
siyasi polemik zeminine düşmektir. Oysa ideolojik mücadele, tarihin gerçeklerin
ortaya konulması ve bu yönlü teşhir daha fazla sonuç alıcı olmaktadır. Sözü
edilen güçlerin KDP’yi Rojava’ya ortak etmek ve hatta baskın güç haline getirmek
amaçları her zaman devrede olacağından, bu yönlü siyasetleri iyi izlemek ve
boşa çıkarmak temel bir çalışma niteliğindedir.
Sinsi Tehlike: İran
Rojava’da temel tehlikelerden biri de İran’dır. Aslında İran
dört parça Kürdistan’da Özgürlük Hareketine direk ya da dolaylı saldırı
halindedir. Rojava’da da Suriye rejiminden daha fazla tehlikeli yönelimleri
olan İran, rejimin Rojava siyasetini belirler hale gelmiştir. Örneğin Alevi
yerleşim yerlerine komşu İdlib’te dahi tutunamayan rejim eğer Hesekê’de bu derece
direniyorsa ve Qamişlo’da başta havaalanı olmak üzere stratejik konumlanmasını
sürdürüyorsa bunda belirleyici etken İran’dır. İran son süreçte, Suriye
rejiminin Sünni Arap aşiretlerini kendi ekseninde tutamaması sonucu direk
devreye girmiş ve başlıca aşiret reislerini bizzat Tahran’a çağırarak
örgütlemeye çalışmaktadır. Aynı İran bizzat Rojava zemininde rejimin hala
kontrolünde olan alanlarda “Maxawir adı verilen özel milis kuvvetleri
oluşumuna gitmektedir. Bunları özelde Kürt hareketine karşı örgütlediği
bilinmektedir. İran’a karşı temel tedbir, beslendiği zeminleri kurutmaktır.
Suriye Rejimi İç
Dinamiklerini Yitirmiştir
Rojava’da hala yakın bir tehlike olarak duran Suriye rejimi
ise eski niteliğinden oldukça uzaktır. Öncelikle rejim dayandığı ideolojik,
askeri, toplumsal ve ekonomik dinamiklerini büyük ölçüde yitirerek
olabildiğince zayıflamıştır. Yine rejimi yürüten çekirdek zümre arasında da
derin çelişkiler baş göstermiştir. İç savaşın içerisinde gizlenen bir iktidar
savaşı devam etmektedir. Bu yönlü sürekli iç tasfiyeler yapılmaktadır. Rejim
mevcut durumda önemli oranda İran ve Rusya gibi dış dinamiklere dayalı olarak
ayaktadır. Hatta Amerika’nın Suriye rejimi hakkındaki politikalarını, bu
ülkenin İran ve Rusya ile olan ilişkilerinin düzeyi ve niteliği
belirlemektedir. Örneğin Amerika ile İran arasındaki nükleer konusundaki taktik
anlaşma, ABD yetkililerinin Beşar Esat hakkındaki ifadelerini de yumuşattı.
Rejimin bu duruma rağmen halen Rojava ve Kürt gerçekliği konusunda inkarcı
tutumunda ısrar etmesinin iki ana sebebi vardır. Birincisi İran’ın belirleyici
etkisi, ikincisi de rejim içi şoven Baasçı kanatın bundan cesaret alarak baskın
tutumunu sürdürmesidir. Buna rağmen rejimin son zamanlarda Kürt kültürel
haklarını tanıyacağını ifade eden söylemleri taktik olmaktan öte bir anlama
sahip değildir. Zaten bu tür söylemlerin kendisi de gelinen aşama itibarıyla
tümüyle anlamsızdır.
Esasında bu konuda belirtilmesi gereken temel nokta ise
Suriye’nin fiilen parçalandığıdır. Tıpkı bu ülkenin başlangıcında olduğu gibi
Alevi, Sünni, Kürt ve Dürzi alanları fiilen birbirinden kopmuş durumdadır.
Hatta Sünni alanlar da kendi içerisinde birkaç parçaya bölünmüştür.
KDP, ENKS’yi Zorla ve
Maddiyatla Ayakta Tutuyor
KDP’nin Rojava’daki çeteci uzantısı olan ENKS, bağlı olduğu
zihniyet itibarıyla sadece parçalı olmakla kalmadı, bu hastalığı topluma da
yaymaya çalıştı. Ama yaşamın gerçekleri ve hakikat direndiği ölçüde yapay
oluşumlar çözülmekten kurtulamazlar. Rojava’da yaşanan tarihi direniş, ENKS’nin
yapaylığını günden güne daha fazla açığa vurdu. Gelinen noktada günden güne
ufalmayı ve bir siyasi iflası yaşadığı görülmektedir. Son olarak, Kürt
hareketine karşı temel argüman olarak kullandığı ve işbirlikçilikle suçladığı
Suriye rejimiyle kendisinin de oturabileceğini söylemesi, yaşadığı iflasın
göstergelerinden biridir.
Rijwan Mistefa
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”