22 Eylül 2015 Salı Saat 18:29
Öz savunma aslında canlılığın kendini var etme biçimidir.
Diğer işlevleri olan beslenme ve üreme gibi. Bitkiler ve hayvanlar âleminde ki
öz savunma fiziki varlığını korumaya yöneliktir. Ancak insan türünde sadece
fiziki varlığını korumaya yönelik değildir. Çünkü insan türünün var oluşu, toplumsallaşmada yaşanan derinleşme ve
kapsamlılaşmayla beraber yeni bir nitelik kazanmıştır. Fiziki varlığıyla
beraber maneviyat dünyası, metafizik yönü de gelişmiştir. İnsan sadece biyolojik
varoluşuyla değil belki de ondan daha fazla maneviyat dünyasında yarattığı
değerlerle insan olmuştur. Bu değerleri de içinde var olduğu toplumuyla,
toplumsallaşmasıyla yaratmıştır. Bundan dolayı öz savunması da insanı insan
yapan değerleri, içinde var olduğu toplumunu korumaya dönüktür.
Yaşamakta olduğumuz yüzyılın başları kapitalist modernitenin
yoğun ideolojik, ekonomik, siyasal, kültürel ve ihtiyaç duyduğunda askeri
saldırılarıyla devam etmektedir. Buna karşın halklarda eşit-özgür yaşam
arayışıyla bu saldırılar karşısında öz savunmalarını geliştirerek mücadele
yürütmektedirler. Kapitalist modernite,
sadece halkları baskı altına alıp köleleştirmiyor veya fiziki olarak yok
etmiyor. Daha da tehlikeli olanı, insanı insan yapan toplumsal değerlerinden
koparıp kendisine yabancılaştırarak ulus-devlet anlayışıyla tek tip
insan-toplum yaratmayı amaçlamasıdır. İnsana, onun toplumsal gerçeğine en büyük
saldırı da budur. Bu canlılığın,
yaşamın, insanın özüne aykırıdır. İnsan, doğanın içindeki bütün renklerin
içinde bir renktir. Bunu da kendi toplumsallığı içinde rengârenk olarak ifade
etmektedir. Rengiyle, diliyle, inancıyla, kültürünün zenginliğiyle ifade
etmektedir. Bunu yaşaması ve yaşatması insan-toplum olmasının gereğidir. Bundan
dolayı, bu değerlere yönelik saldırılar onun varlığına yönelik saldırılardır.
Bu saldırılar karşısında insanın-toplumun varlığını savunması öz savunmasının
gereğidir. Bunu yapmaması ahlaki- politik değerlerden düşürülmesi anlamına
gelmektedir. O zaman bu yaşama yaşam, bu topluma toplum, bu insana insan
denebilir mi?
İnsan, toplumsallığıyla insandır. İçinde yetiştiği ahlaki ve
kültürel değerlerle insandır. Demokratik-komünal olan bu değerler insanlığın
varoluş değerleridir. Devletçi uygarlık tarihi boyunca, insanlığın bu
değerlerine yönelik sürekli saldırılar gelişmiştir. Kapitalist moderniteyle bu
saldırılar daha fazla derinleşerek ve kapsamlılaşarak sürmüştür. İnsanlık,
varoluşunu tehdit eden saldırılara bu süreçte maruz kalmıştır. Bundan dolayı Sayın
Öcalan‘’ Ahlaki ve politik toplumun günümüzde yaşadığı gerçeklik, yani
öncelikli sorunu özgürlük, eşitlik ve demokratikleşmenin de öncesinde
varoluşsaldır. ‘’ demektedir. Sorun insanların-halkların fiziki imhası değil,
insanı insan yapan toplumsal değerlerin imha edilmek istenmesidir. O yüzden
tehlike daha büyüktür. İnsanlık, toplumsallaşmayla- sevgiyle yaşam bulan
üretim, paylaşım, dayanışma dolayısıyla eşit ve özgür yaşam değerlerinden boşaltılarak anlamsızlık dehlizine
çekilmektedir. Köklerinden koparılarak kendisine yabancı hale getirilerek
teslim alınan, modern bir köle haline getirilmektedir. Bir anlamda insanı yaşayan bir ölü haline
getirmek amaçlanmaktadır.
Doğadaki her varlığın varoluşuyla bağlantılı olarak
varlığına yönelik tehlikeler karşısında kendini savunma biçimi vardır. Devletçi
uygarlığın ve onun zirveleşmiş hali olan kapitalist modernitenin saldırıları
karşısında halklar da kendilerini demokratik modernite değerleriyle
savunmaktadır. Bu değerler toplumu toplum yapan ahlaki-politik değerlerdir. Bu
değerler, zihniyet-maneviyat durumunu
ifade etmektedir. Kapitalist modernite en fazla da insanın-toplumun zihniyet
dünyasına saldırmaktadır. Bu saldırılar Sümer rahiplerinden beri devam
etmektedir. Zihniyet dünyası ele geçirilmiş insan, sistemin çarklarında
öğütülmüş ve dişlisi haline getirilmiş insan olmaktadır. Sistem, toplumu kendi iktidar çıkarlarına
göre inşa etmenin önemini o dönemden beri fark etmiştir. Zihniyeti tarumar
edilen insan toplumsal hafızadan koparılan, günü birlik yaşayan insandır. Bu
insanın hisleri, sezgileri, duyguları toplumsal değerlerden giderek koparıldığı
için bireyciliğe yönelen insan olmaktadır. Bireyciliğe yönelen insan ise
‘’gemisini kurtaran kaptandır’’ misali maddi değerler ve güdüler için yaşayan
insandır. Bu insan kendini bilmeyen, tanımayan, anlamlandıramayan insan olmaktadır.
Bu insanın bırakalım toplumu savunması kendisini savunması bile mümkün
değildir. Çünkü sevgisizlik içindedir. Kendisine ve toplumuna karşı sevgi
beslememektedir. Öz savunmasını yapabilecek değerlerinden boşalmış bir
insandır. Refleksleri ölmüş, tepkileri zayıflamıştır. Günümüz insanı en fazla
da kendini bilmemesinden, tanımamasından
dolayı kendini savunamaz durumdadır. Zaten sistemin yapmak istediği de budur.
İnsanın-toplumun kendini savunamaz duruma düşürülmesidir. İnsanlığı ne kadar bu
duruma düşürürse o kadar başarılı olacağını, teslim alacağını, baskı ve sömürü sistemini daha rahatlıkla
sürdürebileceğini bilmektedir.
Bu yüzden sistemin ideolojik saldırıları karşısında insanın
kendini savunması önemli olmaktadır. Kendini savunmayı bilmek kendini bilmekten,
tanımaktan, anlamlı kılmaktan geçmektedir. Kendini bilen insan, sistemin tüm
saldırıları karşısında öz savunmasını yapabilecek durumda olan insandır. Bu
yüzden bilinç önemli olmaktadır. Bilinç, insanın toplumsal özgürlük değerlerine
göre kendisini oluşturması, bu değerlere
uygun yaşama çabası ve mücadele etme durumudur. Bilinç, ideolojikleşme durumunu
ifade etmektedir. İdeolojikleşme ise belli düşünceler etrafında oluşan bir
yaşam ve mücadele tarzıdır. Eğer dile gelen toplumsal değerler yaşama yansımıyor
ve bir mücadele açığa çıkarmıyorsa ona ideolojikleşme denemez. Bu durum en
fazla lafazanlık, oportünizm veya
yozlaşmış insan gerçeğini ifade etmektedir. Bu da, kapitalist modernitenin
yarattığı insan tipi olmaktadır. Kendi gerçeğinden toplumsal değerlerinden
uzak, bireyci, maddiyatçı, anlam yitimini yaşayan insan gerçeğidir. İnsan
kendini bildiği, tanıdığı oranda toplumunu anlamlandırır. Toplumunu bildiği,
tanıdığı oranda da kendisini anlamlandırır. Kendisinin tek başına anlam ifade
etmediğini, toplumuyla anlam kazandığının farkındadır. Toplumunun acılarının
acısı, sevinçlerinin sevinci olduğunu hisseder, anlar ve ona göre yaşar. İçinde
yaşadığı halkın kültürel değerleriyle değer kazandığının farkındadır. Bu
değerleri korumasının, savunmasının kendisini savunmak olduğunu bilir.
Kapitalist modernitenin bu değerlere yönelik saldırılarının varoluşuna yönelik
saldırılar olduğunu bilerek kendisini ayaklandırıp, öz savunma durumuna
geçebilir.
Demokratik-komünal değerlere dayalı ideolojikleşme önemli
bir öz savunma biçimi olduğu kadar, bu değerlere dayalı örgütlenme de bir o
kadar önem taşımaktadır. Sonuçta, insan örgütlenerek güç haline gelir.
Kapitalist modernite gibi, insanın-toplumun hücrelerine kadar girip toplumsal
dokusunu bozmak isteyen sisteme karşı demokratik-komünal değerlerle örgütlenmek
gerekmektedir. Demokrasi, toplumun özgür yaşam biçimidir. Toplumsallık bir
özgürlük durumu olduğuna göre, özgürlükte ancak demokrasinin olduğu ortamlarda
yaşanabilir. Ne kadar demokrasi gelişmişse o kadar özgürlük açığa çıkmış olur. Radikal demokrasi, toplumun
özgürlük alanlarını büyütür. İnsanın iktidarcı-devletçi sistemler tarafından
baskı atına alınmasının, sömürülmesinin, fiziki katliamlara uğramasının,
kendisine ve toplumsal değerlerine yabancılaşmasının önüne geçer. İnsanı kendi
adına söz söyleyen, tartışan, karar alan ve uygulayan durumuna getirir. Alınan
kararlara ortak olan insan, bu kararların takipçisi olur ve kararların
pratikleşmesi için bütün enerjisiyle çalışır. Radikal demokrasi insanın iradesini
ortaya çıkarır. İnsanı, kendisi yapar. Kendisi olan insan, içinde yaşadığı
topluma anlamlı bir katılım sağlayabilir. Katıldığı topluma kendi farkıyla
katılıp, farkındalık yaratıp özgürlüğü büyüttüğü ölçüde kendisini de büyütmüş
olur. Özgürlük , sorumluluk üstlenme durumudur. Radikal demokrasi bunun anlam
bulduğu zemindir. Bu zemin ne kadar doğru ve yetkin kullanılırsa o kadar
özgürlük açığa çıkar. Ne kadar özgürlük açığa çıkarsa o kadar demokrasi büyür,
güçlenir, dal-budak salarak yaşamsallaşır. İnsan, kendisini yöneten duruma
gelir. Toplum, kendisini yöneten düzeyi kazanır. Bu yüzden toplumun
demokratikleşmesi, mücadeleyle açığa
çıkar. Günümüzün kul, modern köleler düzeyine indirgenmiş, kendi adına söz
söyleyemeyecek duruma getirilmiş bireyleri ancak demokrasiyle kendi gerçeğiyle
buluşabilirler. Sistemin, insan-toplum üzerinde yarattığı tahribatlar ancak
toplumsal özgürlüğe dayalı demokrasinin gelişmesiyle giderilebilir. Bu anlamda
demokrasi, bilinçli insanı açığa çıkaran eylemin adıdır. Her renkten, her dilden,
her inançtan insanın birlikte yaşayabileceği, paylaşabileceği ve gerektiğinde
savunabileceği sistemin adıdır. Demokrasi bilinci-kültürü gelişkin
insan-toplum, kendisini korumasını, savunmasını bilir. Varlığına yönelik
tehlikeler karşısında refleksleri güçlüdür, tepkileri gelişkindir. Sistemin her
türlü saldırısı karşısında uyanıktır ve kendisini savunabilecek durumdadır.
Hiçbir kölelik biçimini kabul etmeyecek durumdadır. Fiziki olarak ölmeyi kabul
eder ama teslim olmayı, kölece yaşamayı asla kabul etmez. Varoluşuna saygılıdır
ve özgürlük için yaşar, mücadele eder. Bu duruş özgür insan duruşudur. Özgür
insan-toplum, toplumsal özgürlüğe dayalı demokrasinin olduğu ortamlarda
yeşerir. Bu ortamlarda özgürlük bilinci-düzeyi güçlü olan insanlarla-toplumla yaratılır.
Demokrasi, örgütlü toplum demektir. Bunun sistemi yerelden
genele, ihtiyaca göre büyük-küçük tüm örgütlenmeleri kapsar. Komün, meclis,
kongre örgütlenmesinden, eğitim faaliyetlerinin
yürütüleceği akademi çalışmalarına, ekonomik faaliyetlerinin yürütüleceği
kooperatiflere kadar bütün kurum ve organlarının işlevselleşmesiyle gerçekleşebilir. Bu da, iktidarcı-devletçi
uygarlık ve onun yaşam, ilişki kültürü dışında insanların eşit ve özgürce
yaşayabilecekleri demokratik uygarlık sisteminin olduğunu ve bu sistemi
insanın-toplumun inşa edebileceğinin farkında olmasıyla açığa çıkabilir.
Halklar, devletçi uygarlığa gebe değildir. Devletçi uygarlığa karşı mücadele
ederek, onun saldırıları karşısında gerektiğinde savaşarak var olabilirler ve
varlıklarını koruyabilirler. Dolayısıyla
demokrasi bilincine, kültürüne sahip olan insan-toplum nasıl yaşamasını, ne
yapmasını bilir. Varlığına yönelik tehlikeler karşısında kendisini-toplumunu
savunabilir. Toplumuna yönelik saldırılar karşısında öz savunmasını oluşturur.
Birilerinin şunu veya bunu yap demesine
gerek kalmaz. Toplumunu, toprağını, kültürünü korumak için her türlü örgütlenme
içinde yer alarak mücadele eder, direnişe geçer. En basitinden en karmaşığına
kadar bütün direniş güçlerinde yer alır. Düşmana karşı ayaklanarak
serhildanlarda yerini alır. Milis gücü olur. Gerektiğinde gerilla mücadelesine
katılarak halk savunma kuvvetlerinde yer alır. Öz savunma, bir meşru savunma
biçimidir. Varlığını savunmanın kendisi meşru bir davranıştır. Yaşam hakkı eğer insanın en temel ve kutsal
hakkıysa, meşru savunma savaşının felsefesi de insanın kutsal yaşam hakkı
üzerine şekillenir. Bu amaçla oluşturulan bütün örgütlenmelerin sivil veya
askeri olsun, hepsi meşrudur. Yediden yetmişe herkes öz savunma yapabilir.
Herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Bir çocuğun taş atmasından yaşlı bir
insanın dua etmesine kadar hepsi öz savunmadır. Yine bir gencin serhildan
eylemlerinde yer almasından gerilla mücadelesine katılmasına kadar hepsi öz
savunma mücadelesi olmaktadır. Öz savunma
mücadelesi, sadece halka baskı ve zor uygulayan işgalci güçlere karşı
değil, aynı zamanda halkın değerlerini kendi kişisel, ailesel çıkarları için
kullanan, bu değerler üzerinden kendisine rant alanı oluşturan kişi ve
kurumlara yönelikte yapılır. Yine halkın ahlaki-politik değerlerine ters olan
fuhuş, uyuşturucu gibi sektörlere karşı
mücadele yürütmek de öz savunma mücadelesi kapsamındadır.
Devletçi uygarlık ve onun kapitalist modernite çağında,
halklar ancak güçlü bir öz savunma ile varlıklarını koruyabilirler. Beslenme ve
üreme olmadan insan ve toplumu nasıl varlığını sürdüremezse öz savunma olmadan
da varlığını sürdüremez. Öz savunma,
varoluşsaldır. Bu yüzden öz savunma bilinciyle donanmak ve saldırılar karşısında
kendini-toplumu savunmak, varoluşa
dayalı yaşamdaki ısrarı ifade etmektedir.
Dündar Kaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com