Ehmed Xibêl (Ebû Xewle) meselesi bölgedeki güçler ve partiler tarafından nasıl kullanıldı ve büyütüldü. Acaba bölgedeki karışılıklık çıkarma, fitne yaratma ve varolan çatışmayı gürleştirmedeki amaç neydi? Dêrazor’da ve Suriye’nin genel kuzeydoğusunda barışı ve güvenliği bozmak için yapılan planının arkasında kim var? Oyuncuları kimler? Nasıl ve neden tam da bu zamanda bu olaylar gelişti? Olayın aslı nedir ve nasıl gelişti? Gelişecek muhtemel senaryolar nelerdir? Bu sorulara verelicek ceveplar ve konuya dair bütünsel bir çerçevede yapılacak analizler ancak bizi doğru sonuca kavuşturacaktır.
BEŞİNCİ OYUNCU:
Beşinci oyuncu Amerika; Rusya’nın asıl rakibidir. Rusya hem kendi başına hem de İran, Suriye ve Türkiye üzerinden ABD’ye Suriye’den çıkması için baskı yapıyor. İki tarafın da birbirinin uçak ve keşif uçuşlarını engellemeleri bunun bir örneğidir. İran ise bir yanda bölge halkını kışkırtırken diğer yandan Arap halkını ABD’ye karşı örgütlüyor. Son altı ayda Difa El-Watani milislerinin faaliyetlerine hız vererek , Kuzeydoğu Suriye’de Amerika’ya karşı çalışmalarını yoğunlaştırdı. Diğer yandan İran, ABD gemilerinin Basra Körfezinden geçişini engelliyor. Mart ayında Amerikan kuvvetlerine iki roket saldırısı düzenlenmiş, bunun sonucunda 1 asker ölmüş, 23 asker de yaralanmıştı. Yine 12 Haziran’da Amerikan Ordusu’nun açıklamasına göre bir Amerikan helikopterine saldırı düzenlenmiş ve 22 asker yaralanmıştı. İran bununla Amerika’nın dikkatini çekmesi üzerine ABD Müşterek Görev Gücü Başkanı Mark Milley Kuzey ve Doğu Suriye’yi iki kez ziyaret etmiş. Yine eski Savunma Bakanı Christopher Miller ise geçtiğimiz Ağustos ayında Kuzey ve Doğu Suriye’yi ziyaret etmişti. Bu olay ve gelişmeler sonucunda Amerika genel olarak Orta Doğu’daki askeri gücünü arttırmış. 5’inci Amerikan filosunun iki uçak gemisiyle güçlendirilmesi ve askerlerin arttırılmasının yanı sıra Amerikan Dağ Tümeni’nin Suriye ve Irak’a gönderilmesi ise İran’ı endişelendirmişti.
Bu arada özellikle son 2-3 aydır ABD’nin Tenaf’tan QSD bölgelerine, Suriye-Irak sınırına kadar olan bölgeyi kendi denetimine alacağı propagandası yapılıyor. ABD’nin bu bölgeleri almak için de Arap kabilelerinden yeni bir güç oluşturacağı bildirildi. Bu bağlamda edindiğimiz bilgilere göre ABD, birkaç ay önce Rimelan’da Sanadid Güçleri ile bir toplantı yaptı. Yine daha önce askeri güçlerde yer alan bazı grup ve kişilerle birçok kez görüşme gerçekleştirdi. ABD’nin Ebû Xewle ile yaptığı görüşmeler, Ebû Xewle ve beraberindekilere Amerika’nın Arap kabilelerinden askeri bir yapı oluşturma propagandasını dinllendirme gücü ve cesareti verdi. ABD’nin bu hareketliliklerinin temelinde, bu gruplardan askeri bir yapı oluşturup sınır hattını kapatarak Tenaf üzerinden İran ve Rejime karşı harekete geçme planının yattığı ortaya çıktı.
Bu arada Özerk Yönetim’in yaptığı açıklamalara bakacak olursak, şu anda asıl amaçlarının DAİŞ’le mücadele olduğunu, Fırat’ın batısında herhangi bir harekat yapmayacaklarını belirtti. ABD, Özerk Yönetimin bu yaklaşımını, planlarına katılmama şeklinde bir tutum olarak ele aldıysa, Dêrazor’daki bu çatışmalarda bizzat ABD’nin de parmağı olduğuna dair şüpheler oluşmalıdır. Kuşkusuz ABD oyundaki tüm ipleri elinde tutmak istiyor. Aynı zamanda QSD’ye gözdağı vererek kendileri olmadan Dêrazor’da kalamayacaklarını göstermek istiyor. Böylece QSD ve Kürtleri kendi planları çerçevesinde isteği yere sürebileceğini düşünüyor. Burada görüldüğü üzere Amerika, QSD ile Kürtleri, Deyrizor’daki Araplar arasında denge kurarak her iki tarafı da kendi otoritesine bağlamayı hedefliyor.
OLASI SENARYOLAR:
Dêrazor’daki çatışma ve olaylara bağlı olarak iki olası senaryo var. İlk senaryo; Kendini sözde halk direnişçileri olarak adlandıranlar, kendilerini halk savunucuları olarak gören Astana ganrantörleri ve onlara bağlı çete grupları yine Müslüman kardeşler vb. gruplar Kuzey ve Doğu Suriye’deki huzur ortamını bozma girişimleri ve komploları devam edecektir. Kuzeydoğu Suriye’de istikrar ortamı tam anlamıyla sağlansa da, fitneleri başka yerden başlatmaya çalışacaklar. Türk devleti zaten Heyet Tahrir El Şam çetelerini (Cebhat El Nusra) Efrîn’e getirmişti, o dönemde yaptığımız analizlerde HTŞ çetelerini QSD ve Özerk Yönetime karşı kullanmak üzere oraya getirdiklerini söylemiştik.
Son saldırılarla beraber Türk devletine bağlı bu çeteler Minbic ve diğer bölgelerde Kuzeydoğu Suriye’ye karşı konuşlandırıldılar. Dolayısıyla QSD’nin gelecekte buna hazırlıklı olması gerekiyor. İran yine kendine bağlı grup ve milisleriyle Suriye’deki Amerikan lokasyonlarını, merkezlerini ve üslerini hedef alan faaliyetlerini artırmak isteyecektir. Bu durumda ABD’nin konumu ve yaklaşımları elbette önemli, ortaya çıkan soru ise; ABD, QSD’ye yönelik bu saldırılara karşı güçlü bir duruş sergileyecek mi? ABD (ister Türk devletinin çeteleri, ister Suriye rejimi olsun) bu güçlere karşı güçlü bir duruş sergileyecek mi yoksa bu devletleri anlaşmaları için ikna mı etmeye çalışacak?
ABD’nin görünen planı o ki, bazı aşiretlerin QSD ile sorunlarını bahane ederek Dêrazor bölgesini Özerk Yönetim ve Kuzey Doğu Suriye’nin dışında bir alan olarak bırakmak isteyecektir. İşgalci Türk devleti ve çeteleri, İhvancılar ve Arap devletlerinin bir kısmı bu konuda hemfikir olduklarını söyleyebiliriz. Tüm bu güçler, Dêrazor bölgesinin Kuzey ve Doğu Suriye’den koparılmasına ya da özel bir bölge olarak tanımlanmasına yönelik projeyi hayata geçirmek için ABD ile ilişki halindeler. Onlar için önemli olan bu bölgenin Özerk Yönetim ile bağlantılı olmamasıdır. Eğer bu planları sonuç alırsa sıra çoğunlukta Arapların yaşadığı Minbic gibi diğer bölgelere gelecek. Bu konuda Arap devletlerinin büyük bir kısmı, İhvancılar, Türk devleti ve paralı çeteleri hemfikirdir. Öte yandan Suriye rejimi, İran ve Rusya da Şam’ın merkezi otoritesini bölgede hakim olmasından yana tavır takınıyor.
İkinci senaryo;
Bugün Özerk Yönetim’de yer alan ve kantonları ortak yöneten Kuzeydoğu Suriye bileşenlerinin ve tüm Arap aşiretlerinin demokratik Moderniteyi daha fazla sahip çıkması, birlik ve beraberliği güçlendirmesi gerekiyor ki bu birliktelik Dêrazor’daki son olaylarda da kendisini öne çıkardı.
Dêrazor’daki çatışmaların boyutu, özellikle bazı aşiret şeyhlerinin tavırları ve Arap gençlerinin QSD içindeki rolü, çatışmanın tek taraflı olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Ulusal demokratik sistemde ulus devlet gibi mezhep, din ve inanç ayrımı yapmamış, etnik grup ve mezhep ayrımı yapmamış, tüm din, inanç, halk ve milletlere yakın olmuştur. Ortaya çıkan sorunları tartışıp çözüme kavuşturarak çatışmaların önüne geçebiliyor. Bazı eksiklikleri olmasına rağmen Rojava Özerk Yönetimi başarılı bir sınav verdi. Bu on yılda gelinen seviyeyle beraber artık tüm Suriye için bir yönetim sistemi haline gelebilir.
KART KARIŞTIRMA VE SALDIRI STRATEJİSİ:
Bu ana oyuncuların ve güçlerin her biri ve bölge haritasını ve sahadaki mevcut dengeyi kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışıyor. Son dönemde ABD, Suriye üzerindeki baskısını arttırdı. Sezar Yasası’ndan sonra Esad’a karşı Kabtegon Yasası’nı çıkardı ayrıca Esad’ın yargılanacağı da konuşuluyor. Suriye parası her geçen gün değerini kaybederken ABD’nin uyguladığı ekonomik kısıtlamalar Rejimi zorlaştırdı. Öte yandan Suwada kentinde her gün düzenlenen gösterilerde rejim karşıtı sloganlar atılırken, ekonomik durum ve geçim sıkıntısına ilişkin yapılan gösterilerde daha sonra siyasi içerikli sloganlar atılmaya başlandı. İlginç olan Beşar Esad rejimi kedisine karşı ayaklanan diğer bölgedeki halka yaklaşımı Suweda halkının başlattığı protestolara yaklaşımı aynı değil. Acaba Rejim Suweda halkına yönelik şiddetin protestoları sona ereceğine mi inanıyor yoksa her şey kontrolünden mi çıktı? Ya da protestoların arkasında başkaları mı var? Elbette Suweda halkının devam eden protestoları önümüzdeki günlerde bu durumu netleştirecektir. ABD şuanda rejime karşı uyguladığı taktiğe son vermek istiyor, taktik şuydu; Amerika, Rusya ve İsrail’in üç başkanı arasında İsrail’de yapılan toplantının ardından “Rejim tavrını değiştirsin, şu anda ilk hedefimiz bu değil” denildi. Son dönemde İran’ın Suriye’de Amerikan kuvvetlerine ve gelişmiş silahlara yönelik faaliyetlerinin düzeyi artmış, bu durum ABD’yi endişelendirmiş ve bununla birlikte Amerika’nın Suriye stratejisi de netleşmiştir.
Bu kez çekilmek yerine Suriye’nin kuzeydoğusundaki gücünü ve lojistik desteğini artırdı. ABD’nin Ortadoğu’dan (Kızıldeniz) uçak gemileri göndermesinin yanı sıra Amerikan Ordusunun Dağ Tümeni’ni Irak ve Suriye’ye getirmesi, Suriye’nin kuzeydoğusuna gelişmiş silahlar ve uçaklar göndermesi, ABD eski Savunma Bakanının Kuzey doğu Suriye’ye ziyareti birçok gözlemciye göre ABD’nin Kuzeydoğu Suriye’de İran ve rejim güçlerine karşı bir saldırı başlatacağının işaretidir. Tüm bunlar İran’a karşı tehdit olarak kullanılıp bazı tavizlerin koparılmasının zeminini oluşturabilir. İran ile ABD arasında nükleer kuvvetler konusunda görüşmelerin devam etmesi, yakın zamanda her iki tarafın da rehineleri serbest bırakması ve ABD’nin İran’a yönelik 10 milyar dolarlık yasağı kaldırması nedeniyle İran bazı alanlarda geri adım atarak taviz veriyor.
Yukarıda bahsettiğimiz bu konular ve Amerika’nın Suriye ve Irak sınırlarını kapatacağı ve saldırının bugün sabah başlayacağı propagandası karşı cephede korku ve endişe yarattı. İran ve Suriye rejimi savunma halindeydi fakat bir gücün savunma halinde kalması kesin hedef durumuna düşer ve başarısızlık olasılığı yüksektir. Dolayısıyla bu güçler (İran ve Suriye) insiyatifi ellerine alarak harekete geçti. Aynı zamanda kendilerini pasif savunma durumundan çıkarıp saldırı durumuna sokarak, bu şekilde kağıtları yeniden değiştirip sonuç almak istediler. ABD başlamadan İran ve Suriye harekete geçti kendilerine saldırarak, Begara kabilesinden Raqib Newaf El Beşir’in temasları sayesinde Ebu Xewle meselesini fırsat olarak gördüler. Şeyh Begara İbrahim El Hifil ile birlikte petrol ve gaz sahalarını ele geçirerek bölgeyi genişletmek istediler. Suriye’nin tüm kuzeydoğusunu kapsayan bu savaşa Türkiye de hemen müdahil oldu.
Dêrazor’daki kaos ve karışıklıklara müdahil olan Türkiye, İran ve Suriye rejimin QSD’nin üzerine sürdüğü Begari aşiretini destekledi. Dêrazor’daki savaşla eş zamanlı olarak Türk devleti Cephet El Nusra ve ona bağlı çeteleri Minbic ve Til Temir’e gönderdi fakat bu cephelerde şiddetli bir çatışmalar yaşanmasına rağmen sonuç alamadı.
SONUÇ OLARAK:
Dêrazor’un genel tablosuna baktığımızda Ortadoğu’nun kana susamış ve gerici liderlerinin milliyetçi-dinsel birliğinin (sözde aşiret güçleri) özünü göreceğiz. Esad rejimine karşı muhalif olduklarını iddia eden (ittilaf, İhvan ve Selefi gruplar vb.) aslında muhalif olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Eskiden aynı şimdi ise farklı fikirde olduklarını belirtseler de Dêrazor meselesi her şeyi ortaya çıkardı. Türkiye’nin Suriye ve İran rejiminden Nawaf El Beşir ve İbrahim Hifil’e yardım etmek için çetelerini Münbiç’e nasıl yerleştirdiği ortaya çıktı. Türkiye’nin, Suriye ve İran rejiminin desteklediği Nawaf El Beşir ve İbrahim Hifil’e yardım etmek için paralı çetelerini Minbic’e nasıl gönderdiğini herkes gördü.
Dêrazor’da alevlendirilmek istenen bu karışıklık ve kargaşanın arkasında iki temel amaç var.
Birincisi, bugün Kuzeydoğu Suriye’de gelişen ve tüm unsurları kucaklayan ulusal demokratik sistemin ortadan kaldırılmasıdır. Bu nedenle Arap halkının yaşadığı bütün şehirleri Özerk yönetiminin denetiminden çıkarmak ve Arap halkını Özerk yönetimden uzaklaştırmaya çalışmaktalar. Bu amaç ve görüş sadece Suriye, Türkiye, Rusya İran rejimine ait olmayıp bir takım Arap Devletlerini de içine alıyor. Bu durum her birinin yaptığı açıklamalar ve sosyal medya araçlarıyla yaydıkları provokatif haberlerden çok iyi anlaşılmaktadır.
İkinci amaç ise eğer yapabiliyorlarsa Amerika Birleşik Devletlerini Suriye’den çıkarılması yönündeki hedefleridir.
Yusuf MUSTAFA