28 Nisan 2014 Pazartesi Saat 09:47
İngiliz gazetesi Guardian, American gazetesi Washington Post ile birlikte, ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) kontrol ve casusluk faaliyetleriyle ilgili belgeler yayınlamaya (Haziran 2013’ten beri) devam ediyor. 2013 yılında iki gazetenin irtibatına yol açan kişi ise genç bir Amerikan bilgisayar uzmanı ve ‘NSA köstebeği’ olan Edward Snowden. Önce CIA sonra da NSA’da uzun yıllar devam eden bir çalışma sürecinden sonra, Snowden güvenlik kurumunun programlarını açıklamaya karar verdi. The Guardian ve The Washington Post bu konu üzerindeki çalışmalarından dolayı birkaç hafta önce aldıkları Pulitzer Ödülü’nü Snowden’e adadı.
Guardian gazetecisi Luke Harding, genç bilgisayar programcısının elindeki binlerce belge üzerinde çalışan ve bunları yorumlayan takımın bir parçası. Harding tarafından yazılan ve Şubat 2014’te çıkan The Snowden Files (Snowden Dosyaları) adlı kitap, Snowden’in geçmişi ve NSA’nın sırlarını dünyaya açıklamak için Harding’in kendisine yardım etmek üzere seçtiği gazetecileri ele alıyor.
“Snowden, herhangi bir iyi vatandaş ve yurtseverin yapacağı şeyi yaptı” diyen Harding ANF’nin sorularını yanıtladı.
Snowden’in geçmişine ve NSA’nın açığa çıkarılmasına dahil olmanızla başlayalım. Guardian için bu hikayeyi üstlenen gazeteciler takımına ne zaman katıldınız ve kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz?
2013 Haziranı’nda Edward Snowden kimliğini çoktan açığa çıkarmış bir şekilde Hong Kong’da saklanıyordu. Guardian editörü Alan Rusbridger beni yanına çağırarak benle konuşmak istediğini söyledi. Onun odası yerine binanın belirsiz bir odasında yaptığımız konuşmada bana Snowden ve onla çalışan gazetecilerle ilgili bir kitap yazmak isteyip istemediğimi sordu.
Ortaya çıkarılan ifşaatlarla birlikte, bu bizim için kesinlikle tarihi bir andı ve Snowden’in hikayesini ve cesur jestini anlatmak ve onun sahip olduğu bilgiyi açığa çıkarmak önemliydi. Aynı zamanda Snowden’in yardım istediği gazetecilerin hikayesini anlatmanın da önemli olduğunu hissediyorduk. Bu hikayenin başından beri hükümetler ve güvenlik servislerinin muazzam baskısıyla karşılaşmış olan gazetecilerdi bunlar. Rusbridger’in sorusuna cevabım ise tabii ki olumlu oldu Bu kitabı yazacağım. Sizin de altını çizdiğiniz gibi, bütün bu Snowden konusunda iki önemli yan var. Bir yandan, bu genç bilgisayar uzmanının neden kamuoyu önüne çıkmaya ve NSA’nın sırlarını anlatmaya karar verdiğiyle ilgili bir merak var. Diğer yanda ise medyanın rolü var.
‘O ESKİ MODA BİR İDEALİST’
Snowden ile başlayalım onun hayatı üzerine çalıştınız ve karakterini araştırdınız. Kendisinin neden ‘muhbir’ olmaya karar verdiğiyle ilgili hangi düşünceye vardınız?
Kitabı için yaptığım araştırma sırasında edindiğim fikir, Snowden’in esasen eski moda bir idealist olduğuydu. Snowden liberal sağcı geleneksel ve tipik bir Amerikan aileden geliyor. Birçok Amerikalınınki gibi, Snowden’in kariyeri de bu profille bağdaşıyor okuldan ayrıldı ama bilgisayara yönelik inanılmaz bir yeteneği vardı. 20’li yaşlarında CIA’e giren Snowden İsviçre’ye gönderildi. 24 yaşına geldiğinde, Avrupa, Bosna, Hindistan’da seyahat eden ve gizemlerle dolu bir adam olmuştu bile. Politik olarak anavatana ve her vatandaşın onu savunması gerektiğine inanan bir Cumhuriyetçi olan Snowden aynı zamanda bireysel özgürlüklerin de şiddetli bir savunucusu. 2003’te Amerika Irak’ı işgal ettiğinde, ülkeyi savunmak için orduya katıldı. Irak’ta savaşa gitmek istedi ama askeri kariyeri çok kısa sürdü.
SNOWDEN’İN ‘HAYAL KIRIKLIĞI’ 11 EYLÜL’DEN SONRA BAŞLADI
Başka bir deyişle, Snowden’in Amerikan sağının o tipik yurtsever ve ideolojik arka planından geldiğini söyleyebilirim. Önce CIA sonra da NSA için çalışan Snowden bir noktada istihbarat servisiyle ilgili her geçen gün daha fazla hayal kırıklığı yaşamaya başlayarak, servisin yasa dışı bir şekilde çalıştığı-en azından 11 Eylül’den sonra-, kontrol dışında olduğu ve kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği toplu takip programları aracılığıyla anayasayı ihlal ettiği sonucuna varıyor. Bu programların Kongre tarafından yetki verilmemiş ve onaylanmamış olduğunu fark ediyor ve daha fazla sessiz kalamayacağına karar veriyor. Hemen konuşmuyor. Başlarda Başkan Obama’nın inisiyatif alıp almayacağını, kendinden önceki başkanla kıyasla yön değiştirip değiştirmeyeceğini anlamayı bekliyor. Bu olmayınca da muhbir olmaya karar veriyor. Onla ilgili yaptığım araştırmada, bazılarının Snowden’in itibarını düşürmek amacıyla ortaya attığı Rus ajanı olduğu iddiasını doğrulayan bir belirtiyle karşılaşmadım mesela. O bir vatan haini de değildi. Aslına bakarsak, onla ilgili topladığım bilgilere dayanarak, Snowden’in yaptığı şeyi yurtseverlik duygusuyla yaptığı, çünkü bunun herhangi iyi bir yurtsever Amerikalının yapması gereken şey olduğunu düşündüğünü söyleyebilirim.
Hikayenin diğer kısmı ise medya ve gazetecilerle ilgili. Guardian’ın buradaki rolü ve gazetecilerinin ödediği bedel ne oldu?
Medyanın rolü burada çok önemli ve bir anlamda Snowden’ın kendisinin karar verdiği bir durum. Aslında sadece elindeki bütün bilgiler ve gizli belgeleri internete yükleyebilir ve bunların neden kamuya açık olması gerektiğini düşündüğünü açıklayabilirdi. Ama o bunu yapmadı. Çalışmalarını takip ettiği ve belli ki bu yüzden güvendiği gazetecilerle irtibata geçmeyi tercih etti. Yıllar boyunca temel haklar ve istihbarat servisleri için çalışmış ve yazmış olan gazetecilerdi bunlar. Hong Kong’a gittikten sonra iş arkadaşlarım Glenn Greenwald (ABD muhabiri) ve Ewen MacAskill ile iletişime geçti. Snowden onlara aynı zamanda kamuoyunun dikkatine sunulması gerektiğinden emin olduğu belgelerin nasıl ve ne zaman yayınlanacağı ile ilgili yönlendirmeler yapıyordu. Ancak amacı NSA veya CIA’i yok etmek değildi. Ona göre kanun dışı olan bu şeyin- toplu gözetim, milyonlarca telefonun kontrol altına alınması polis ve NSA arasındaki gizli anlaşma- gazeteciler tarafından ifşa edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bütün belgeleri WikiLeaks’e teslim edebilirdi ama o daha stratejik bir şekilde davrandı. Bunun büyük bir titizlik ve en küçük detay bile atlanmadan yapılmasını istiyordu. Ve biz de, medya ortağı olarak, onun bir şekilde istediği rolü oynadık.
Belgelerden bir anlam çıkarmaya çalışarak, onlar üzerinde çalışmaya ve onları doğrulamaya başladık hatta son derece teknik olan birçok materyalden dolayı son derece karışık olan bu belgeleri anlamaya çalışarak…
ABD VE İNGİLTERE ŞOK VE PANİK YAŞADI
ABD ve İngiltere hükümetlerinin olaya yanıt vermeleri çok uzun sürmedi elbette. Destekleyici gazeteciler ve gazetelere yönelik son derece sertti cevapları.
İngiltere ve Amerikan hükümetleri hiç de mutlu olmamıştı. Bu materyalleri kimin aldığını, Snowden’in elinde ne kadar bilgi bulundurduğunu ve niyetinin ne olduğunu ilk başlarda bilmiyorlardı. Snowden açığa çıkmadan önce tepkilerinin şok ve panik olduğunu söyleyebilirim. Birinci Dünya Savaşı’na dayanan İngiliz Casusluk Yasası son derece katıdır, resmi gizli materyalleri yayınlamak vatan hainliği olarak kabul edilir. Guardian’ın bu belgeleri yayınlamasına engel olmak amacıyla, Başbakan David Cameron kabine sekreteri Jeremy Heywood’u Haziran ve Temmuz 2013’te olmak üzere iki kez bizi ziyarete gönderdi. Heywood, elimizdeki materyalleri istihbarat servisine teslim etmememiz ve yayımını durdurmamamız durumunda gazetenin kapanmasına neden olacak bir hukuki süreç başlatacakları konusunda pratik olarak bizi tehdit etti. Tüm bunlar, Guardian’ın bodrum katında istihbarat çalışanlarının gözü önünde bilgisayarlarımızı imha etmemizle sonuçlandı.
Bu trajikomik ama büyük bir ciddiyeti olan bir olaydı. Sonuç olarak, bütün materyalleri Anayasa’nın gazetecilere daha iyi çalışma koşulları sağladığı New York’a taşımak zorunda kaldık ve çalışmalarımızı oradan yürüttük.
‘HÜKÜMETLER DAHA AZ DEMOKRATİKLEŞİYOR’
Tüm bunlar basın özgürlüğünün durumu hakkında çok şey söylüyor. Bu alanda gelecekten ne bekleyebiliriz?
Bilgisayarlarımızın imhası ile devam etmek zorunda kalmak gerçekten çok moral bozucuydu. Bu eylemin sembolize ettiği şey ise bana göre her şeyi ortaya koyuyordu zaten. Aynı şey, gazetecimiz Greenwald’ın partnerinin havaalanında yakalanması ile ilgili olarak da söylenebilir. Hikaye ile başlayan baskılar ve sindirme hala devam ediyor. Daha genel olarak, hükümetlerin daha az demokratikleştiği gerçeğiyle ilgili tetikte olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve bu konuda Batı’daki kendi hükümetlerimize işaret ediyorum. 2011’de istenmeyen kişi olarak ihraç edildiğimde Rusya’da 4 yıldır muhabir olarak çalışıyordum. Despotik bir hükümetin baskısı karşısında kendi paçamı kurtarmak zorundayım. Fakat bütün Snowden olayının verdiği mesajlardan birisi de şudur demokrasilerimiz ve toplumlarımızla ilgili ihtiyatlı ve istihbarat servislerinin kuruluşu ile ilgili şüphe içinde olmamız gerekiyor. Guardian’a yapılan, bu ülkenin tarihinde ve basın özgürlüğüne saygıda yaşanan en karanlık anlarından biriydi. Şunu da söylemek gerekir ki, bunun etkileri Birleşik Krallık içine nazaran dışında ne yazık ki daha fazla oldu. İnsanlar yurt içinde olduğundan daha fazla öfkeliydi yurt dışında.
Snowden aslında NSA’nın arzusunun belirli bireyler veya belirli gruplarla ilgili veri toplama isteğinin çok ötesine gittiğini açığa çıkardı. Aslına bakılırsa, NSA herkesle ilgili bilgi topluyor, milyonlarca insanla ilgili herhangi bir bilgiyi topluyor. Başka bir deyişle, bu tarama kontrolü ile herkesle ilgili her şeyi bilebiliyor. NSA’nın beşikten mezara kadar milyonlarca insanın hayatının elektronik bir hikayesini yazdığı söylenebilir. Ve açıkça görülüyor ki, bu, politik ve ekonomik manipülasyonun hayrete düşüren bir aracı.
NSA’nın arzusu tam olarak şuydu: gerek duyulduğu taktirde geriye dönük bir şekilde olsa bile kullanabilmek üzere küresel çapta bilgi toplamak ve depolamak. Düşündüğümüzde, bu anormal bir arzu. Bu da demek oluyor ki, herkesle ilgili ver her zaman bilgi toplayarak, aslında istihbarata önemli bir rol veriyorlar.
‘HÜKÜMET SNOWDEN’İN VATAN HAİNİ OLDUĞU DÜŞÜNCESİNİ AŞILADI’
Bu arada, şu da belli ki diğer ülkelerin istihbarat kurumları da NSA ile işbirliği yaparak onun için bilgi topladılar. Benim açımdan, tüm bunlar açık bir şekilde korkutucu. Ve daha üzücü olan ise, hükümet içerisinde böyle programların meşruiyetine dair herhangi bir tartışma olmadığı gerçeğidir. Şimdi Amerikalılar tarafındaki soru ise, Obama’nın NSA’nın programlarını durdurup durdurmayacağı. Ocak 2014’te yaptığı birkaç konuşmada başkanın açıkladığı reformlar, diğer her şeyden daha fazla bir kozmetik yapıda görünüyor. Bu programların devam edeceği son derece olası görünüyor. Umut ise, nelerin olup bittiğini artık bilen halkın şimdi daha güçlü ve istikrarlı bir şekilde protesto etmesi.
Bu böyle olmalı ama gerçekte insanlar bu denli kararlı görünmüyor. “Benim saklayacak bir şeyim yok” gibi söylemlerin arkasına sığınıyorlar. Fakat öyle görünüyor ki gerçekte insanlar açık bir şekilde normal olmayan tüm bu olayları normal bir şey sanıyor.
Ben ayrıca insanların daha öfkeli olması gerektiğini düşünüyorum. İngiliz halkı, mesela, son derece sessiz ve ana motif şu saklayacak bir şeyimiz yok. Almanya’da ise insanlar kızgın. Brezilya’da da. Birleşik Devletler’de ise tartışma çok güçlü. İngiltere’de insanların tartışmaya başlaması sadece son zamanlarda gerçekleşti. Gazetecilerin ve Snowden’in gerçekten vatan haini olduğu düşüncesini aşılayan hükümetin neden olduğu bir sessizlik vardı ilk başlarda.
Çeviri: Berna Özgencil / ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info