21 Nisan 2014 Pazartesi Saat 05:33
Önder Öcalan’ın 2013 Newroz deklarasyonu yeni bir mücadele sayfasını açmıştı. İkinci yılında ateşkes sürüyor. Kürt Özgürlük Hareketi mücadele çıtasını oldukça yukarıya çıkarmış durumda. Ateşkesi bir rehavet zemini değil, mücadeleyi bir üst aşamaya taşırma gerekçesi yapmaya çalışıyor. Mücadelenin ve siyasetin merkezi dağdan kente kaymıştır. Bu yeni mücadele sürecinin belli temel dinamiklerine sık sık vurgu yapılıyor. Gerillanın bu yeni süreçte kente inip aktif siyaset ve mücadele yapma koşulları oluşmamıştır. Artık legal, demokratik güçlerin, kurumların yeni dönemde gerillanın rolünü üstlenmeleri gerekmektedir. Kente mücadele ve siyaset yapmanın yeni aktörleri devreye girmelidir. Bu yeni aktörlerin başında Gençlik hareketi geliyor.
Gençlik, yeni mücadele döneminin gerilla gücüdür. Toplumsal Öz-Savunma, yani eylem ve öncülük gücüdür. Halkın fedaisidir. Bunlar bir slogan değil bir misyondur. Ne yazık ki Kuzeydeki gençlik hareketi bu yeni misyonunun çok fazla farkında değildir. Süreci, olup bitenleri doğru okuyamıyor. Bunun içinde sürece cevap olabilecek bir duruşun sahibi olamıyor. Kendi havasındadır. Yani gençlik havası, günü birlik, slogancı bir yaklaşımla rolünü oynayabileceğini sanmaktadır.
Mevcut durumda gençlik, bırakalım sürece cevap olmasını, kendisini bile koruyamıyor. Son bir yılın içinde yüzlerce örnekte gördük. Gençlere yapılan saldırılarda, halk gidip gençleri korudu, kurtardı ve sahiplendi. Amed’te, Kürdistan’ın başkentinde Dicle üniversitesi’nde faşistler Kürt öğrencilerine saldırıyor. Sadece Amed’te değil bir çok yerde bunun onlarca örnekleri var. Yine eylem ve etkinliklerde yüzlerce gencin içine iki polis dalıyor ve darma dağın ediyor. Bir polis onlarca genci tek başına sokak aralarında kovalıyor. Yüzlerce kişinin içinde bir kişiyi alıp, kelepçeleyip götürüyor. Utanç abidesi görüntüler.
Polis elini kolunu sallayarak sokaklara, evlere baskın düzenliyor. İnsanlarımız alıp götürüyor. İnsanları yakalayıp götürmek o kadar kolayı olmamalıdır. Rahat sokaklara girememelidir. Hele üç beş polisin tek başına operasyon düzenlemeleri utandırmalıdır. Ne yazık ki gençlik sadece seyrediyor, kendisini bile koruyamıyor. Soralım, eğer gençlik kendisini koruyamıyorsa bu yeni süreçte bir rol oynayabilir mi? Ya da nasıl oynayacak? Üstelik gençlerin hiç de beğenmedikleri yaşlılar, siyasetçiler gelip onları koruyor, kurtarıyor.
Gençlik hareketinin son dönemdeki eylemlerine bir göz atmakta fayda var. Kuzey Kürdistan son iki-üç ayda yoğun eylemselliklerle geçti. Bu eylemlerde gençlik çocukça bir rol sergiliyordu. Çoğu zaman kendisini gülünç, komik durumlara düşürdü. Ne yazık ki bunun farkında bile değildir. Daha iyi anlaşılması için bazı örnekler verelim. Yerlerin isimleri çok da önemli değil.
Gençler Önder Öcalan’ın posterlerini yüzlerini kapatarak taşıyorlar. Yüzlerini kapatarak slogan atıyorlar. Basın açıklamasını, bir bildiriyi yüzlerini kapatarak okuyorlar. Bunların yüzlerce örneği var. Önder Öcalan’ın posterlerinin BİL-BORT’lara resmi bir şekilde asıldığını, mesajlarının milyonlara okunduğunu, Cemil Bayık yoldaşın görüntülü mesajının milyonlara dinletildiğinin, anaların, çocukların ve binlerin göğüslerinde taşıdıkları o posterleri, bayrakları, flamaları görmüyor ve artık bunların bir eylem olmadığını anlamıyorlar.
Binlerce kişilik kitle yürüyor. Bu kitlenin içinde 3-5 kişi yüzünü kapatıyor. Bu yüzlerini kapatanlar çoğu zaman provokatörlük konumuna düşüyorlar. Bu tirsonek, oportünist, popülist bir tarzdır. Bu tarz nereden getirildi? Özgürlük hareketinin kültüründe böyle bir gelenek yoktur. Son yılların gençlik modasıdır. Yüzünü kapatan slogan atmaz, poster taşımaz. Hazır olan binlerce kişilik kitlenin karşısında açıklama yapmaz. Peki ne yapar? Vurur ve öldürür. Sadece bunun için yüz kapatılır. Ayrıca, bir sürü provokatör bu şekilde gençlerin arasına sızıyor ve provokasyon yapıyor. Bir çok eylemde, bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde sabotör oluyor. Halk polise hedef haline getiriliyor. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor.
Bir Molotof için o kadar risk göze alınıyor. Ve sonuçta hiçbir zarar verilemiyor. Molotof ne için ve nerelere karşı kullanılır hesaplanmıyor. Devletin, cemaatlerin, tarikatların, işbirlikçilerin o kadar kurumu var. Halka karşı her gün suç işliyorlar. Halkı soykırımdan geçiriyorlar. Hatta bazıları fiziki olarak da saldırıyorlar. O demir yığınlarına atılan yüzlerce Molotof’la kendi enerjilerini boşa tüketiyorlar. Kendilerini boşu boşuna yoruyor ve yakalatıyorlar. Bu faşistler çeteler (hangi ismi taşırlarsa taşısınlar fark etmez) nasıl oluyor da Kürdistan da öyle rahat çalışıyorlar, örgütleniyorlar, saldırıyorlar, kurum kuruyorlar, provokasyon yapıyorlar? Ve gençlere karşı eylem yapıyorlar.
Gençlik imkan, bina, mevki, makam, koltuk peşinde koşmamalıdır. Enerjisini bu şekilde tüketmemelidir. Süreç ve sürecin gerektirdiği eylem tarzı, yöntemi, çeşitleri, hedefleri üzerinde kafa yormalıdır. Önce kendisini koruyabilmesini öğrenmeli. Aynı zamanda etrafında düşman adına çalışan ajanları, toplumun ahlakını bozanları, din adına halkın inançlarını sömürenleri, provokatörleri vs. vs. kesimleri deşifre etmeli, teşhir etmelidir ve etkisizleştirmelidir. Bu da süreci doğru okumayla başlar. Şimdiye kadarki zihniyetini, öncelik olarak bildiklerini, görev olarak bildiklerini, eylem tarzını-anlayışını-biçimini terk ederek başlamalıdır. Sürece ancak bu şekilde cevap oluna bilinir. Bir cümleyle bitirelim. Gençlik hareketinin emeğini inkar etmiyoruz, görmezlikten gelmiyoruz.
Fırat Bezar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info