24 Ekim 2013 Perşembe Saat 07:22
Suriye’de iki buçuk yıldan fazla bir zamandır süren iç savaşve karışıklıklarda, dış dinamikler belirleyici konumda olup iç dinamiklerin rolü sınırlıdır. Ülkede yaşanan şiddet olaylarına temel anlamda neden oluşturan ve yön veren ABD-Rusya, ABD-İran, İsrail-İran ve Suudi-İran çelişkisidir. Ama
ülkedeki tarihi-toplumsal çelişkiler de göz ardı edilmemelidir. Bu temel
çelişkiler, ülkenin siyasi ve toplumsal zemininde büyüklü-küçüklü daha birçok
çelişkiyi doğurmakta ve ortaya bir kaos hali çıkmaktadır. Buna bir de, “nötr
bir pozisyonda kalmaya daha müsait bir konumda olduğu halde, temelde ABD’ye
dayalı bir siyaset ile yaşanan çelişkilerden “Neo Osmanlı hayaller devşirip bu
arada, Rojava’yı da halletmeyi önüne koyarak pratik sahaya inen TC’nin duruşu
eklendiğinde durum daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. En önemli sorunlardan
biri de Anglo-Sakson literatüründe ideolojik bir ifade olarak kullanılan
“İsrail’in güvenliği konusudur.
Dolayısıyla “Suriye devrimi kılıfına büründürülen bir
aldatmacayla, günden güne boyutlandırılan bir şiddet sarmalı, artık tarifi
imkansız son derece kirli bir savaş halini almış bulunmaktadır.
“Askeri Muhalefet in Yapısı ve Niteliği
Sözünü ettiğimiz uluslararası ve bölgesel güç
çelişkilerinin, Suriye’de “muhalefet olarak lanse edilen siyasi ve askeri
düzlemdeki örgütlülükleri çok çetrefil bir hal almış bulunmaktadır. Askeri
yapılanmaların, üzerine kurulu oldukları temel argüman “dincilik tir. Bu yüzden
de aralarında katı sınırlar değil geçişkenlik vardır. Kişiler ya da gruplar diledikleri
an bir yapıdan başka bir yapıya geçebilmektedirler. Son süreçte en fazla rağbet
edilen ise El Kaide ile bağlantılı “Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve “Cebhet
ul Nusra (Nusret Cephesi) dir. Nedeni ise bu yapılanmanın, sözü edilen temel
argümanı en vahşi yöntemlerle en fazla sahiplenen bir pratiğe sahip olmasıdır.
Geri planı da Afganistan’a kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla bu konuda “otorite
konumuna yükselmektedir. Bu yönüyle benzeri tüm askeri grupların üzerinde bir
korku atmosferi oluşturmayı başarmışlardır. Son günlerde bunlara dönük itiraz
sesleri “siyasi muhalefet ten gelmektedir. Onlar da savaş sahasından uzak
olmanın verdiği rahatlıkla bunları söyleme cesaretini gösterebilmektedirler.
Ama söylediklerinin pratik sahadaki karşılığı sıfırla eşdeğerdir. Çünkü “askeri
muhalefet siyasi olanına hiçbir değer biçmemektedir. Bu konuda çoğu defa,
“savaşan ve ölen biziz, konuşan ise onlar, diledikleri kadar konuşsunlar bizim
cenahta hiçbir geçerliliği yoktur ifadelerini kullanmışlardır. Söz konusu bu askeri
yapılar kategorik olarak üçe ayrılabilir: Birincisi “radikal dinci olarak
bilinen IŞİD ve Nusret cephesidir. Bu iki grup da aralarında çelişki olmasına
rağmen şimdilik ortak hareket etmektedirler. Nusret cephesi daha fazla “yerel
özellikler taşırken IŞİD, “uluslararası bir niteliğe sahiptir. İkincisi,
bilinen ortalama selefi gruplardır. Üçüncüsü, Müslüman Kardeşler (İhvan)
örgütüne yakın gruplardır. İhvanlar, başlangıçta güçlüyken şimdi zayıf bir
konumdalar. Bunların dışında ayrıca aşiret ve etkili kişilere bağlı ganimet ve
yağma grupları da her yerde mevcuttur. Tüm grupları ifade etmek için kullanılan
“Özgür Suriye Ordusu tabiri, anlamsız bir laf olup pratik bir karşılığı
yoktur. Gerçekte ortada ne bir “ordu , ne de onun “özgürlüğü vardır. Sözü edilen
devletlere bağlı ve bağımlı çete grupları vardır. Bunlar yapı olarak da
kullandıkları yöntemler itibarıyla da çetedirler.
Çetelerin Arkasındakiler ve Amaçları
Çete yapılanmalarının geri planında ve derinlerde “İngiliz
aklı işlemektedir. “Temel organizatör ABD’dir. Bunun taşeronları Suudi
Arabistan, Türkiye, Katar, Ürdün ve diğer bazı bölge ve Körfez ülkeleridir.
Suudi’nin İstihbarat bakanı “Bender bin Sultan bu konuda en aktif kişi
durumundadır. ABD “devlet adamı Dick Cheney ile birlikte çalışmaktadır. Esasta
ise CIA-MOSSAD ortaklığı işlemektedir. Amaç, soğuk savaş döneminde Afganistan
ve Pakistan’da yaptıkları gibi El Kaide’yi üstü örtülü destekleyerek, İran ve
Rusya’nın bölgedeki aktör ve üslerine saldırtmaktır. Birincil hedeflerden biri
Hizbullah’tır. Bu konuda şimdilik başarılı oldukları belirtilebilir. Çünkü El
Kaide ile Hizbullah savaşı, İsrail’in en çok istediği bir durumdu. Bu iki grup
şimdi Suriye’de kıyasıya çatışıyorlar ve görünen o ki bu savaş daha da
tırmanacak. Amaçlardan biri, İran’ın bölge ayaklarını kırmak. Bu yönüyle
Irak’taki mezhep savaşının Suriye versiyonu da devreye konuyor. Daha doğrusu
Irak’taki savaş buraya da taşırılıyor. Nitekim Irak’ta en fazla korunan
yerlerden olan Ebu Gureyb ve Taci hapishanelerinin bir gecede boşaltılıp
yüzlerce azılı El Kaide çetesinin Suriye’ye yönlendirilmesi bu planın bir
parçasıydı. Suriye’deki strateji ve taktik mücadeleleri içerisinde kendi
çıkarlarını da eklemlemeye çalışan hatta bu yönüyle baş taşeron ülkelerden biri
de TC’dir.
TC’nin Rojava Manevraları
1990’lı yıllarda uluslararası güçler tarafından Güney
Kürdistan’a bir “siyasi statü zemini oluşturulmasını hazmedemeyen Türk devleti
yıllarca, bunu boşa çıkarmaya çalıştı. Bunun için stratejiler oluşturdu. Boşa
çıkaramayınca içselleştirme planlamaları geliştirdi ve gelinen noktada bunların
önemli ölçüde başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Güney hükümeti
siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda Türkiye’nin çizdiği eksende
hareket ediyor.
TC, her ne kadar hazırlıksız yakalansa da şimdi benzeri
stratejileri Batı Kürdistan konusunda da geliştirmeyi hedefliyor. Bunun için
dört bir taraftan “askeri ve siyasi çeteleri hazırlayıp destekleyerek
Rojava’ya saldırtmaktadır. Suriye ve Rojava’da önüne koyduğu tüm politikaları
sonuçsuz çıkan TC önümüzdeki ay Cenevre’de yapılması planlanan ikinci Suriye
toplantısına Kürt halkının kendi bağımsız iradesiyle katılmaması (katılsa da
önceden etkisizleştirilmesi) için farklı planları devreye koyuyor. Amacı
Kürtlere ikinci bir “Lozan yaşatmaktır. Bunun için Güney Kürdistan hükümeti ve
KDP’yi taşeron olarak kullanmaktadır. Son olarak Rojava’dan iki farklı heyeti
bilinçli olarak eşzamanlı davet eden TC, bunlardan KDP’li Abdülhekim Beşar
öncülüğünde olanını “üst düzey de karşılarken, Kürt Yüksek Konseyini temsil
eden heyetle “alt düzey de görüştü. Burada amaç, KDP üzerinden Kürt tarafını
parçalamak, zayıflatmak ve hatta başarabilirse Arap şemsiyesi altında görünmez
kılmaktır. Genel ve özel savaşı tüm yoğunluğuyla devreye koymasına rağmen
Rojava’daki özgürlük iradesinin yükselmesini önleyemeyen Türk devleti, şimdi de
Kuzey ile Batı Kürdistan sınırına duvar örmek gibi ilk başta mantıksız olarak
görünen bir girişimde bulunmaktadır. Elbette 900 km’den daha fazla olan sınıra
duvar öremez. Belli yerleri duvarla kapatabilir. Fakat buradaki amaç “fiziki
tedbirden ziyade “psikolojik bir saldırıdır. Ağrı isyanından sonra Kürdistan
hayalini kendince “mezara gömen Türkiye, şimdi de bu hayali psikolojik
“duvar larla parçalamak istiyor. Aynı tutumu KDP de kendi cephesinden sınırı
kapatarak ortaya koyuyor.
KDP, Rojava’da TC Eksenli Bir Siyaset İzliyor
Rojava’ya dönük derin planlamalar İstanbul ve Ankara’da
çizilirken, Hewlêr’de de bu doğrultuda pratik planlamalar geliştiriliyor.
KDP’nin Rojava’daki siyaseti tam bir çifte standart örneğidir. Görünürde
“Kürdistani bir üslup kullanmakta perde gerisinde ise “Türki bir siyaset
izlemektedir. Tıpkı Türk devletinin sınırda yaptığı gibi KDP bağlantılı bazı
siyasi parti ve gençlik oluşumlarından bazı kişi ve gruplar da Rojava’da Dêrik,
Çelaxa, Tirbespiyê, Qamişlo, Amûdê, Serêkaniyê, Kobanî, Efrîn ve diğer
yerlerde, Cebhet ul Nusra çeteleriyle beraber Kürt halkına ve değerlerine
saldırmaktadır. KDP’nin Rojava için ileri sürdüğü “federasyon tezi bir
aldatmacadır. Federasyon ya da benzeri bir kaygısı yoktur. Nitekim KDP’ye bağlı
oluşumların Rojava’da siyasi, sosyal ve kültürel anlamda ciddi bir pratiği
olmadığı gibi olanlar da şekilden ibarettir. Bu duruşun pratikteki örneği de
Kerkük’tür. 2003 yılında Kerkük neredeyse tümüyle Kürtlerin denetimindeyken
şimdi Arap ve Türkmen güçleriyle paylaşılmaktadır. Bunun sorumluluğu da Güney
hükümetine aittir.
Diğer taraftan bundan bir süre önce Güney Kürdistan’ın
başkenti art arda saldırılar ile sarsıldı. Olaya ilişkin yapılan açıklamalar
soru işaretlerini gidermek yerine daha da artırdı. Hewlêr’deki saldırılara
ilişkin Neçirvan ile Mesrur Barzani’nin farklı ve çelişkili açıklamaları,
IŞİD’in (ya da onun adına birilerinin) bunu gecikmeli olarak üstlenmesi ve
Mesut Barzani’nin bu üstlenmenin hemen ardından yaptığı açıklamalar olayı daha
da kuşkulu hale getirdi. Mesut Barzani olayla ilgili yaptığı açıklamada
Güney’den ziyade Rojava’ya odaklandı. El Kaide’ye karşı Kürtleri her yerde
savunacaklarını ileri sürerek, askeri olarak eğittikleri Rojavalı gençlerini de
buraya yollayıp güvenliği sağlayacaklarını iddia etti. Rojava’daki çete
katliamlarını ve halkın büyük direnişini inkar eden, görmezden gelen
Barzani’nin bu sözleri çelişkili olduğu kadar düşündürücüdür.
Önümüzdeki Sürece Dair
Kürt halkı ve onun savunma güçlerinin Rojava’daki muazzam
direnişi yapay ile gerçek olanı, devrimci olan ile olmayanı, özgürlükle ilgili
olan ile ilgisiz olanı açığa çıkardı, netleştirdi. Yanı sıra Suriye’de gerçekte
kimin neyin peşinde olduğunu ve ne yaptığını da deşifre etti. Bu yönüyle TC’nin
gerçek yüzünü ve Kürt işbirlikçiliğinin kirli planlarını da ortaya koydu. Yine
El Kaide’yi dünyaya öcü olarak gösteren güçler ile onu ileriye süren güçlerin
aynı olduğunu da bir kez daha açığa vurdu.
Kürt halkı Rojava’da şimdiye kadar ağır bedeller verdi.
Bunun karşılığında da özgür yarınlara uzanan yol biraz daha sağlamlaştı. Fakat
henüz görünen-görünmeyen birçok tehlikenin de pusuda beklediğinin farkında
olmak gerekir. Suriye rejimi, muhalefet, dış güçler ve diğer yapılanmaların tümünün
Kürt ve Kürdistan konusundaki duruşu ve tutumu bilinmektedir. Nitekim Rojava’ya
yönelik saldırı dalgalarında, birbirlerine karşıt gibi görünseler de tümünün
Kürt halkına karşı zımni olarak birlik içerisinde oldukları çok net biçimde
görüldü.
Netleşen bir durum daha var. Suriye’de nispeten daha zayıf
konumdaki güçler yavaş yavaş tasfiye olmaktadır. Bunlardan biri de sözde Özgür
Suriye Ordusu (ÖSO) olarak bilinen bazı yapılanmalardır. Bu nedenle ABD
öncülüğünde, Irak’taki Sahva (Uyanış) güçleri tarzında bir oluşum
geliştirilmektedir. Bununla “yeni Suriye ordusunun temeli oluşturulmak
isteniyor. Bu da El Kaide bağlantılı çetelerin büyük tepkisini çekmiş
durumdadır. Bu nedenle IŞİD/El Nusra güçleri bu projede yer alacak güçleri
“kafir ilan ederek saldırıya geçti. Azaz, İdlib, Halep, Rakka ve diğer
yerlerde bu nedenle yoğun çatışmalar yaşanmaktadır. Bu çatışmalarda El Kaide
güçlerinin genelde baskın çıktığı görülmektedir. Yanı sıra rejim güçleri de son
süreçten aldığı büyük moralle saldırı halindedir. Paralelinde İran’ın alana
yaptığı takviyeler ile Hizbullah’ın mevzilenmesi de sürüyor. Tüm bu gelişmeler,
Suriye’nin daha çatışmalı bir sürece sürükleneceğinin işaretleri olmaktadır.
Ama yanı sıra ABD ile Rusya arasında kısmi bir uzlaşma da gerçekleşmektedir. Bu
uzlaşma sonucu Cenevre’de ikinci bir Suriye toplantısına karar verildi.
Tarafların alandaki güç ve konumlanma dengesi böyle bir uzlaşmayı doğurdu.
Suriye’nin Rusya için öneminin de bunda etkili olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla Amerika ve Rusya’nın alanda dinci çetelerin tasfiyesi ile birlikte
rejim ile muhalefetin ortaklığında yeni bir düzen inşasında uzlaşmayı daha da
geliştirmeleri beklenebilir. Ama bunu başarabilirler mi? Çünkü Suriye’de
köprünün altından çok sular aktı. Çok kan döküldü ve çelişkiler iyice
derinleşti. Araya birçok güç karıştı. Dinci çeteler ülkeyi bir ağ gibi sardı.
Afganistan ve Irak tecrübeleri ve şimdiki durumları da göz önünde
bulundurulduğunda meselenin çok da kolay olmadığı görülecektir. Kısacası ABD
ile Rusya’nın “şimdilik tutturduğu denge sağlam sütunlara dayandırılamazsa,
Suriye denilen ülke şiddet sarmalında Afganistan ve Irak’ı kat be kat
katlayabilecek “koşul lara sahip durumdadır. Cenevre’de yeniden toplanma kararı
son derece önemli olmakla beraber sürecin oldukça kırılgan olduğunu da görmek
gerekir. Nitekim muhalefetten bazı kesimler arkalarındaki güçlerin telkinleri
sonucu şimdiden “oyunbozanlık yapmaya başladılar bile. O halde bu süreçten
özgürlük ve direniş ilkelerine bağlı güçler zaferle çıkacaktır. Diğerleri ise kan
gölü oluşturmaya ve burada boğulmaya devam edeceklerdir.
Lekolin.Org Haber Merkezi
Navenda Lêkolînên Stratejîk a Kurdistanê
www.navendalekolin.com www.lekolin.org -www.lekolin.net – www.lekolin.info