Din ve inançlarda ahlaki politik toplumu inşa etme, özgür kişiliği yaratma arayışı özünde hep taşımıştır. Şayet bunu taşımazsa bu kadar uzun ömürlü olması imkânsızdır. Doğal toplumun özünü az da olsa taşıması ideallerinde yer alması onun ömrünün uzamasına kaynaklık etmiştir. Çünkü doğal topluma olan özlem insanın hayal dünyasında sarsılmaz bir şekilde yer edinmiştir. Umuda dönüşen bu özlem her çağda gerçekle buluşmaya aşkla daima can atar. Dinlerin temelinde demokratik ahlaki politik toplumu yaratma bu gerçekliğe dayanarak mutlaka yer almıştır. Kendi döneminde ilerici, mazlumun, hakkın, adaletin, halkların birlikteliğini koruma ve savunduğu yaşam biçimine inanarak yaşamayı tercih etmiştir. Bu uğurda yaşamak yaşamayı iliklerine dek hissetmektir. Çünkü bilince çıkarmak, özümsemek, bu bilinçle inanmakla insanı ve toplumu özgürleştirir. Özümsemeden yaşamak insanları insani duygulardan uzaklaştırmaktır. Bu bir din, bir inanç ve bir düşünce veya bir ideoloji olur hepsi aynı şeydir. Çünkü din de bir ideoloji, evrensel bakış açısı ve bir yaşam biçimi vardır. Savunulanlara inanmamak, inanmadan yaşamak gerçek düşünce biçiminin özünü kirletmesine ve bozmasına yol açmıştır ve açmaya devam edecektir. Hem de özünü çarpıklaştırarak ve ne yaşadığını bilmeyecek kadar ileriye götürecektir. Bilmeden yaşamak kurumuş sonbahar yaprağı gibi rüzgâr nereye eserse o yöne savrulmaktır. Savrulmak bilinç dışı yaşamaktır, ne yaşadığını ne yaptığını bilmemektir. Bilerek yaşamak ise insanı özgürleştirir güçlü kılar ve yaşamın özüyle buluşmasını sağlar. Hayatın tadına varır insani duyu ve düşüncesiyle hissederek yaşamasını sağlar. Oysa bu olmadığı takdirde çok tehlikeli, insanı insan olma olgusundan uzaklaşmasını beraberinde getireceği kesindir. İnsanı yalana, sahtekârlığa düzenbazlığa ve inanmadan yaşamaya sevk eder. Bu tehlike, kaçınılmaz olarak insanı insan olmaktan çıkartır korkunç kişilikleri beraberinde yaratır.
Dine ve inançlara Oryantalist bakış açısını aşmak, kesinlikle hakikatlerine erişmemize sağlayacaktır. Din ve inançlar yaşam yoludur. Kendi döneminde çağdaş ilerici bir gelişmeyi beraberinde yaratmışlardır. Algımızda sadece yerleştiren dogmatik, körü kürüne inanmak değildir. Hele geri, bağnaz yönü hiç değildir. Ne zamanki iktidara bulaştı bu yönler ayyukaya çıktı ve bilinçlice çıkarıldı. Bu yönleri iktidarın eliyle geliştirildiğini bilmek aydınlanmayı beraberinde getirecektir. Gerçek dinin özüne ulaşmak günümüzün yarattığı kişiliği kat be kat aşacağı kesindir. Din ve inançlar olmadan günümüzün en güçlü iktidarı bile iktidara gelemediği aşikârdır. Tarihten günümüze kadar gizliden sırtını bu güce dayandığı bilinmektedir. Toplumsal güce ulaştığı için buna ihtiyaç duyulur. Bunu kötüye kullanmak isteyen din ve inanç sorumluları da az değil elbet. Bunun için bütün dinlerin demokratik özüne inmek aciliyetle farz olmuştur. Gerçek tanrı ve tanrıça kültürüne ve semavi dinlerin özüne ulaşmak geleceği sağlam değerlere dayamak demektir. Güçlü yenilmez kişilikler tarihte gizlendiğini bilmek zorundayız. Günümüzdeki kişilikler sahte oluşturan tarihi kişiliklere dayandığı için bir ayağı hep eksik aksak kalmıştır. Tarihe bakışımız günümüz kişiliğinin aynasıdır. Hele bu tarih erkek egemenlikli bakış açısıyla yazılması yani yalan dolana, gerçek dışı sahte kişiliklere ve sahte olaylara dayanması gerçekler ters yüz edilmiştir. Sapmaya uğrayan analitik düşünce biçimi bu tarih yazılmasıyla günümüzde korkunç denecek dereceye varmıştır. Bu yanlışlar üzerindeki her inşa daha büyük facialara yol açıyor ve açmaya devam edecektir.
Tanrıça inancın yarattığı kültür bin yıllara yayılan özgür yaşamı ve özgürlük mücadelesi güçlü kadın kişiliklerde var etmiştir. En güçlü toplumsallığın kaynağı olmuştur. Bu kişilikler özgür toplumun mihenk taşı olmuşlardır. Tanrıça kültürüyle oluşan toplumsal güç özgür toplumu yaratma, yaşatmayı beraberinde getirmiştir. En uzun süreli uygarlık tarihlerine kaynaklık etmişlerdir. Bunun nedenini bilmek kaynağına ulaşmak geleceğimizi daha iyi örmemize ve ışık tutmasını beraberinde getirecektir.
Tanrıça kültürüne zihnini, yüreğini dayayan Huri asıllı Hitit kraliçesi Puduhepa kişiliğinde ele almak gerekir. Puduhepa Hitit kraliçesi olup tavanana sistemini en iyi uygulayandır. Toplumsal cinsiyet eşitliği taşıdığı tanrıça kültüründen ileri gelmektedir. Ve bunu geldiği konumuna en iyi uygulayan kraliçe olmuştur. Kralın yanında sadece basit işlerde yer almaktan uzak kalmış cinsiyet eşitliğin getirdiği görevleri dini görevler, ahlaki hukuki işler, kültürel değerleri korumak ve siyasi politik düzeyde bile başarılı bir şekilde uygulamıştır. Tanrıça kültürünün en iyi savunucusu ve uygulayıcısı olmuştur. Bu eş başkanlık sistemine kısmen benzeyen tavanana sistemiyle en büyük ve ilk yazılı uluslararası tarihi barış antlaşmasına imza atan güçlü bir kadındır. Bu yönüyle barış kraliçesi unvanına erişmiştir. Yıllarca adeta durdurulamaz savaşı güçlü zekâsıyla ve diplomatik becerisiyle barış antlaşmasına imza atmış bir kişiliktir. Erkek egemenlikle yazılan yazılı tarihte bile kadının gücünün ve zekâsının önüne geçilememiştir. Dönemin sistemini en iyi çözdüğü için belgeli ve kanıtlı bir çalışmayı esas almıştır. Kadın kimliğine ait mührü bugün adana müzesinde bulunmaktadır. Tanrıça kadın kültürünün zihnine dayanmak, kadın kimliğiyle buluşmak ve yaşamak ne demek olduğunun en iyi ispatıdır.
Tanrıça kültürü olan o dönemin en güçlü Hurri, lerin güneş tanrıçası olan Hepat “yaşayan her şeyin anası” ve “tanrıların tanrıçası” unvana sahip bir tanrıçadır. Huri kökenli Hitit kraliçesi Puduhepa bu güçlü tanrıça kültürünün düşüncesiyle ve inancıyla büyümüş birisidir. Babası Bentip-şar, Lawanzantiya (Elbistan)’ lı bir rahipti. Bentip-şar Kizzuwatna ‘da( Çukurova), Lawazantiya’ nın (Elbistan) IŞTAR/Sauşka Tanrıçasının rahibiydi. Hem babası hem de kendisi tanrıça kültürüyle büyümüş güçlü kişiliklerdir. Kadın kültür taşıyıcısı, koruyucusu ve geliştiricisi olduğu Puduhepa nın yaşamında da çok net ortaya çıkıyor. Hepat tanrıçasının ideolojini Arinna yla yayması koruması ve büyütmesi hata eşitlemesi şu sözleriyle net ortaya koyuyor. “Ey Güneş Tanrıçası Arinna, bütün ülkelerin Kraliçesi! Hatti ülkesinde sana Güneş Tanrıçası Arinna’ deniliyor, ancak sedir diyarı yaptığın yerde adın Hepat ‘tır.”
O dönemde iktidara gelmek isteyenler bu güce dayanmak zorundaydı. Yoksa en zor süreçler bu güç dışında hiçbir şekilde çözülemezdi. Mısır ve Hitit arasında yaşanan 17 yıllık Kadeş savaşı asla bir çözüme kavuşamazdı. Çünkü bu kültür tanrıça gücünden kaynağını alan yenilmez bir güçtür. Doğru olanı kendi özünde taşır. Tanrıça kültüründe hak, adalet, sevgi, barış ve her şeyin değer olduğuna inanılır. Özverili, güvenilir samimiyeti taşır. Sözünde kalmanın en güçlü dönemidir. Kadınlar halende bir şeye inandıklarında sonuna kadar savunucu oluyorlarsa tanrıça kültüründe kalan kalıntılardan ileri geliyor. Kadınların en güzel ve en gerçeğe yakın olan özü tanrıçalar döneminde zirve yapmıştır. Kadının açığa çıkıp yaşamla buluşan özü tanrıça kültürüne ulaşarak tekrardan varılabilinir.
Puduhepa’ nın diplomasi alanındaki sahip olduğu birikimi, yabancı ülke kral ve kraliçeleri ile mektuplaşmaları, anlaşmalara imza atması, dini metinleri toplatması gibi işlevlerinden iyi bir eğitim aldığı ve zengin bir kültür birikimine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten, Hitit tarihinin en önemli kadın şahsiyetlerinden biri olan Puduhepa ‘nın kendisine verilen yetkileri en iyi şekilde uyguladığı, politik, hukukî ve dinî işlerde kralın yanında eşit bir şekilde bağımsız olarak görevlerini yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Puduhepa ‘nın devletin dış siyasetinde ne kadar önemli olduğunu 17 yıl devam eden Mısır-Hitit savaşlarından sonra yapılan Hitit-Mısır Barış Antlaşması metninde de görmemiz mümkündür. Bu anlaşma metninde kralın yanında Kraliçe Puduhepa ‘nın da mührünün bulunması onun politik alanda ne kadar başarılı ve etkili olduğunu gösterdiği açıktır. Ayrıca Mısır Firavunu II. Ramses, yapılan barış sonrası III. Hattuşili’ye yirmi altı, Puduhepa ‘ya ise on üç mektup göndermiştir. Puduhepa ‘nın bunların yanında Mısır kraliçesi Naptera ile de mektuplaştığı görülmektedir. Yine çevre ülkelerin yönetim güçlerine yazışmaları hem eşinin çocuklarını hem de kendi çocuklarını komşu ülkelerin prens ve prensesleri evlendirmesi onun ne kadar kardeş politikaları geliştirip kaynaklık ettiği ortadadır. Yine kendi çocukları olmamasına rağmen çocukları yetiştirip önemli görevlere getirdiği şu sözleriyle ortaya koymaktadır. “Saraya geldiğimde, orada bulduğum kral kızları, benim elimde doğurdular ve ben onları büyüttüm, önceden doğmuş olarak bulduklarımı da büyüttüm ve onları ordu komutanları yaptım”
Bu da gösteriyor ki Hititlerde kraliçe, Hitit kralına eşit, memleketinde hükmetme yetkisi olan, dış politikaya bizzat karışan, devletlerarası hukukta söz sahibi, krallığın bağımsız bir kadın temsilcisidir. Hurri li bir rahibin kızı olan bu tanrıça inancında ve iyi eğitimli kadın, doğduğu ülkeye sadık kalmış, hem anavatanının hem de öz geleneklerinin konumunu güçlendirmiştir. Puduhepa kraliçelik unvanının yanı sıra “Kizzuvatna ülkesinin kızı” sanını da kullanmıştır. Puduhepa ‘nın siyasî hayattaki en önemli özelliği ise 17 yıl devam etmiş olan Kadeş savaşından sonra Mısırla imzalanan barış antlaşmasında mührünün bulunmuş olmasıdır. Barış antlaşmasının kayıtlı olduğu gümüş tabletin arka yüzündeki mührünün tercümesi şöyledir: “Hattuşaş ülkesinin prensesi, yeryüzünün efendisi Arinna ‘nın Güneş Tanrıçası ‘nın gözdesi, Tanrıça ‘nın hizmetkârı, Kizzuvatna ülkesinin kızı Puduhepa ‘nın mührü.” Bu başarılı diplomatik sonucunun mısırlılarda yarattığı hayranlığı şu sözlerle:” yüzü bir tanrı kadınınki kadar güzeldi” diye dile döküyorlar. Yine Mısır Firavunu II. Ramses, III. Hattuşili’ için kardeşim Puduhepa ‘yı da kız kardeşim olarak adlandırıyor.
Babası iştar tanrıçasının kültürü, felsefesiyle kendini donatmış, bunun etrafında oluşan güçlü toplumsallık Puduhepa ile yapılan evlilikle aslında her şeyi gözler önüne seriyor. Hitit kralı III. Hattuşili Mısır la yürütülen savaşta başarısızlığını bu güce dayayarak başarı elde etmek istemesinden ileri gelmektedir. Kadeş savaşından dönüş yolundayken Hurri desteğini sağlamak amacıyla bizzat kralın kendisinin Hurri asıllı bir rahibe olan Puduhepa ile evlenmesini de bu politikanın devamı olarak bilinmeli. III. Hattuşili kendi ağzıyla Puduhepa ile evliliğini şu sözlerle tanımlamaktadır: “Mısır’dan dönüş yolundayken, tanrıçaya sunular yapmak için Lawazantiya ‘da (Kizzuwatna kenti) durakladım ve ayini tamamladım. Ve tanrıçanın emri üzerine, Lawazantiya’ da tanrıça İştar’ın rahibi olan rahip Pentişarri’nin kızını kendime eş aldım.”
Puduhepa bu evliğini en iyi şekilde değerlendiriyor. Günümüz bakış açısıyla bakıldığında yanlış bir evlilik olarak değerlendirilebilinir. Ve tanımadığı, âşık olmadığı, yabancı olduğu hatta geleneklerin kurbanı diye bakanlar da olabilir. Ancak günümüzün aşklarına bakıldığında aşk adı altında yapılan evlilikler tam kelime anlamıyla travmatik içeriklerle doludur. Kadınlar çoğu zaman yaşamını bile koruyamıyorlar. Bu çağda bile aşk kurbanı olmanın sayısı saymakla bitmez. Kimi fiziki ölümü, kimi ruhsal ölümü, kimi yaşayan ölü durumundadır. Günümüz aşkı aşk değil bağımlılıktır, köleliktir tek kelimeyle. Seni senden eden ve varoluşunun önünde ne engelse bu ya bağımlılıktır ya da köleliktir. Cinsiyet eşitliğin olmadı bir toplumda aşkı yaşamak imkânsızdır. Aşk dengini sever, dengiyle anlamla yücelir. Aşk eşitlikle, özgürlükle ve adaletle güçlü bağı vardır çünkü. Bunlar olmadığında bırakalım aşkı sevgiyi, yaşamın en şiddetli sillesidir. Bu durum geleneklerin kurbanı olmaktan ne farkı var ki acaba? Sadece İki kişi arasındaki aşk asla uzun ömürlü olmaz. Cicim ayları demenin kaynağı buradan alır. Ötesi gelmez sadece özellikle kadınlarda umut ya da hayallerinde aşkla yaşarlar ve evliliklerini böyle korurlar. Çünkü aşk her yönüyle var olabilmektir. Gerçek aşk varoluştadır. Puduhepa aşkı varoluşta bulan biridir. Puduhepa aşkı bir erkekte değil zekâsında, ahlakında, özgürlük arayışında, ideallerini gerçekleştirme sevdasında, kültürünü inancını geliştirmede ve yaşatmada bulan biridir.Kadın kimliğini büyütmede ve yaşatmayla gerçek aşk denilebilinir. Bu başarıldığında ise aşkla, hayranlıkla, gıptayla bakılır.
Evet, bu kadar güçlü bir kadın duruşu ancak tanrıça kültürüne sadık ve bu kültürü bilince çıkarıp özümsemekle elde edilebilinir. Hem dış işlerde hem de iç işlerde bu kadar güçlü rol oynamak tanrıça kültüründeki özgür kadın düşüncesini benimsemek ve bilince çıkarmakla başarılabilinir. Hurri li Kürt kökenli olması kökümüzdeki zenginliği, derin tanrıça kültürüne ne kadar sahip olduğumuzu ortaya koyuyor. Kürt kültürünün bilincinde olmak kökümüze ulaşmak sağlam karakterli kişilikleri nasıl yaratabileceğimizi apaçık gözününe seriyor. Kökümüze ulaşmak ve kökümüzün can damarıyla beslenmek özümüze ulaşmamızı beraberinde getirecektir. En can alıcı olansa özgürlük aşkı varoluşta gizli olup bir hazine olarak tanrıça kültüründe yatmaktadır.
Lotus JİYANDA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi