TC devleti ve DAİŞ ilişkileri konusunda şimdiye kadar birçok belge ve tutuklu DAİŞ çetesinin itirafı yayınlandı, ancak Bağdadi sonrası DAİŞ’in tamamen TC devleti’nin kontrolünde tutulduğu netleşiyor. Geçtiğimiz günlerde TC devletinin medyasında yansıyan bir haberde TC devletinin DAİŞ’le olan ilişkisini örtemeyecek kadar açıktan yapmaya başladığının kanıtı oldu.
Haberde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kayıtlarda yer alan Abu Bahaa kod adlı Ziad Alzhouri, Hasan Krayem, Hasan Maher Abdullah Abdullah, Mohamad Qassem, Fayez Alfliti (Lübnan doğumlu), Saad Ali Saad Saad, Salim Ahmet Bakr Abboosh ve Yusuf El Ali Elhasan (Suriye doğumlu) 8 yabancı kişinin DAİŞ üyesi oldukları gerekçesiyle malvarlıklarının dondurulması ifade ediliyordu. Bu durumda, DAİŞ üyesi kişilerin nasıl bir güvenlik soruşturması sonucunda Türk Vatandaşlığı’na geçirildiğini sormayı gerektiriyor. DAİŞ TC devletinin ilişkileri DAİŞ ilk ortaya çıktığı günden beri sürekli gündemde olmuş ve birçok bilgi, belgeyle kanıtlanmış TC-DAİŞ ittifak ve ilişkileri Uluslarası kamuoyunda tescillenmiştir. TC ile DAİŞ arasında barışçıl, yani dostça bir ilişki ötesinde başka ilişkilerin olduğu bilinen bir gerçek. Bu gerçeklik somut olarak, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın yetkisi altında DAİŞ çetelerine silah taşınmasıyla gün yüzüne çıkmış 2014 yılında yapılan bu silah sevkiyatının görüntüleri yayınlandıktan sonra, bu olaya dokunan ya cezaevine atılmış , ya sürgün edilmiş ya da tasfiye edilmiştir. O günden bu güne bu ilişkiler katlanarak devam ediyor. Her gün bu konuda bir çok belge yayımlanıyor.
İlişkiler uluslararası alanda hep gündemde
Türkiye’nin DAİŞ’le olan ilişkisi sadece yakalanan çetelerin ifadelerinde değil uluslararası alanda da birçok basın kuruluşu, siyasetçi ve gazeteci belgelerle bunu kanıtlamıştı. Bunun somut örneği ABD Temsilciler Meclisi’nin Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak tanıyan yasa tasarısı ve Türkiye’ye yaptırım tasarısını onaylamasını değerlendiren ABD başkan adayı Tulsi Gabbard: “Erdoğan yıllardır DAİŞ /El Kaide’ye yardım etmekte. Bunu reddetti fakat şimdi açıkça eski DAİŞ /El Kaide militanlarını kullanarak aslında kim olduğunu ifşa ediyor: Kendisinin mutlak güç sahibi halife olduğu bir halifelik sistemini kurmak isteyen radikal islamcı bir megalomanyak” ifadesini kullanmıştı.
Yine 2016’nın şubat ayında Rusya’nın Birleşmiş Milletlerdeki Daimi Temsilcisi Vitaly Churkin; MİT’in DAİŞ ile ilişkide olduğunu, MİT ile DAİŞ’in ortaklaşa inşa ettikleri şebekenin Antalya’da bulunduğunu ve dünyanın muhtelif devletlerinden gelen kişileri örgütlemelerinin ardından Suriye’ye gönderdiklerini belirtmişti. Örgütlemelerin resmi yetkililerin onay ve desteği ile olduğunu belirten Churkin; Erdoğan rejiminin aynı zamanda Suriye’de yaralanan DAİŞ’lileri sınıra yakın güvenli bölgelerde tedavi ettiğini açıklamıştı.
DAİŞ yeni cephe açma hazırlığında
DAİŞ başta Antep ve Ankara’da çalışmalarını sürdürüyor ve yeniden örgütlüyor. Türkiye, 2019’da Ayn İsa’daki bir kampı bombalamıştı. Bu kampta bulunan DAİŞ taraflarının önemli bir kısmı Türkiye’ye kaçtı. Son zamanda Irak’ta saldırılarını arttıran DAİŞ‘in Irak’ın yüzde 4’lük alanını kapsayan Selahaddin, Ninova, Anbar vilayetleri arasında yer alan ve büyük bölümü çöl olan El Cezire bölgesine DAİŞ elemanlarının Türkiye üzerinden gönderildiği iddia ediliyor. Yine Suriye ve Türkiye’den bazı DAİŞ elemanları ile Avrupa’dan Türkiye’ye gelecek “muhacirler”in bir bölümünün bu bölgeye sevkiyatı planlandığı bilgileri mevcut. TC devletinde MİT denetiminde DAİŞ’i yeniden örgütlüyor ve yeni bir cephe açmaya hazırlanıyor ve ulusarası kamuoyu seyirci kalıyor.
Ari TUFAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi