20 Kasım 2009 Cuma Saat 19:09
2007 yılı başta ABD ve Türkiye olmak üzere Avrupa devletlerinin PKK’ye yönelik kapsamlı saldırılarını eş zamanlı olarak sürdürdükleri bir yıl oldu. TC devleti, PKK’nin 1 Haziran hamlesi sonrasında Kürdistan’da PKK’ye karşı kış aylarında da hiç durmayan operasyonlarını kesintisiz sürdürdü. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’da zehirlenmeye çalışılması ile Kürdistan ve Türkiye şehirlerinde hem DTP’ye hem de Kürt halkına yönelik baskı ve operasyonlara ağırlık verilmesi tasfiye konseptinin çok geniş bir alanda yürütüldüğünü göstermekteydi. Aynı zamanda tasfiye konseptinin Avrupa ayağında ise özellikle Almanya ve Fransa Kürt kurumlarına yönelik baskılarla birlikte Kürt siyasetçilerinin tutuklanması faaliyetlerini eş zamanlı olarak yürüttüler.
Bütün bu “PKK’yi tasfiye planları ABD’nin eski başkanı George Bush’un 5 Kasım 2007 yılında TC başbakanı Tayip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, bir dizi eylem planı hazırlandığını ve önemli bir kısmının uygulamaya konulduğunu özellikle de “PKK’nin para kaynaklarının kesilmesi gerektiği itirafıyla resmiyet kazanıyordu. Buna ek olarak Bush’un, “PKK, Türkiye, Irak ve ABD’nin ortak düşmanıdır. PKK’yi tasfiye, Türkiye ve ABD’nin ortak hedefidir ifadesi, sonradan uygulamaya konulan tasfiye planları ve operasyonlarının başlangıcı niteliğindeydi.
Ardından ABD Dış işleri eski bakanı Condoleeze Rice’ın, “PKK Kürdistan’ın çok uzak bir köşesinde bulunuyor. Bu dağlık alanda mücadele etmek kolay değil. Bu nedenle PKK’nin para kaynaklarını kesmek için Türkiye devleti ile müzakereler yapıyoruz. Bunun için gerekli her türlü desteği Türkiye’ye vereceğiz açıklaması geldi. TC devletinin o dönem Dış işleri bakanı olan Abdullah Gül de “PKK’nin para kaynaklarına yönelik her alanda mücadele yürütüyoruz. İstihbarat birimlerimiz bu konuda gerekli çalışmaları yürütüyor açıklamasını yaptı.
Bu açıklamaların hemen ardından Fransa ve Almanya’da Kürt siyasetçilerine yönelik gözaltı ve tutuklama furyaları başlatıldı. ‘PKK’nin finans kaynaklarını kurutma operasyonu’ bunlarla sınırlı kalmadı. 29 Ekim 2007 yılında Moskova’nın merkezindeki Çerkezovski pazarındaki bir iş yerine düzenlenen silahlı saldırı sonucu KCK üyesi Mehmet Ali Küçükkaya hayatını kaybetti. TC devletinin Avrupa ve Rusya’da düzenlediği operasyon ve katliamlar, Kürtlere karşı Kürdistan’da gerçekleştirdiği faili meçhul katliamlar gibi dışarıda da, Avrupa devletleri de dahil kirli ilişki ve örgütlenmelerle Kürtlere yönelik baskı ve katliamlara yönelebileceğini gösteriyordu. Bütün bu saldırıların arkasında TC devleti ve onun istihbarat çeteleri bulunuyordu.
Mehmet Ali Küçükkaya’nın katledilmesinden birkaç gün önce, 21 Ekim günü HPG gerillaları Hakkâri’nin Oramar bölgesinde sınırı geçmek isteyen TC ordusuna ait bir birliğe yönelik düzenlediği eylemde 34 asker ölürken çok sayıda asker yaralanmış ve 8 asker de gerillalar tarafından esir alınmıştı. HPG’nin bu eylemi sonrasında TC cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında Ankara’da “olağanüstü terör zirvesi düzenlendi. Zirveye başbakan Tayip Erdoğan, Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, MİT müsteşarı Emre Taner ve tüm ilgili kurum temsilcileri katıldı. Toplantı sonrasında bir açıklama yapan Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, “terör örgütünün Dağlıca saldırısı yanıtsız kalmayacak dedi. Büyükanıt’ın açıklamasından 8 gün sonra KCK üyesi Mehmet Ali Küçükkaya Moskova’da uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti.
Anlaşıldığı kadarıyla Küçükkaya’ya yönelik suikast öncesinde TC istihbarat servisi MİT, Moskova’da Küçükkaya hakkında kapsamlı bir araştırma yapmıştı. TC devleti Kürdistan’da Kürtlere karşı uyguladığı failli meçhul cinayetlerin bir benzerini dışarıda devletlerin konumuna göre ya kendisi ya da kendisine bağlı taşeron mafya örgütleri veya kişiler aracılığıyla gerçekleştiriyordu. Geçmişte Ermeni örgütü ASALA’ya karşı Abdullah Çatlı ve Alattin Çakıcı gibi faşistler ve kirli çeteler kullanılmıştı. Küçükkaya’nın katledilmesinde de MİT’e bağlı ve Çeçenlerin içinde bulunduğu kiralık katil ve çeteleri kullandı.
Mehmet Ali Küçükkaya suikastı ardından ANF’ye bir değerlendirme yapan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan bu konuda şunları söylemişti: “Türk devletinin şiddet ve katliam yanlısı klikleri tarafından örgütlendirilen faşist-paramiliter güçler, Kürtlere ait bir işyerini basmış, bu iş yerinde bulunan Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin değerli militanı (Bedran) Mehmet Ali Küçükkaya arkadaşımız katledilmiş, üç Kürt yurtsever de yaralanmıştır. Tarzından anlaşıldığına göre, bu güçler oldukça profesyonel ve örgütlü bir saldırı gerçekleştirmişlerdir. Dolayısıyla Bedran yoldaşımızın şehit düşmesine yol açan bu saldırı öyle sıradan bazı faşist çevrelerin gerçekleştirebileceği türden değildir. Türk devletinin istihbarat güçleri tarafından çok bilinçli ve planlı bir şekilde gerçekleştirilen bir saldırı olduğu görülmektedir. Bu durum hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açıktır.
Kasım 2007’de ise MİT ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen Star gazetesinin yazarı Şamil Tayyar, Stratejik boyut’a verdiği röportajında Mehmet Ali Küçükkaya’ya yapılan bu saldırıdan şöyle söz ediyordu: “Mesela geçtiğimiz birkaç gün içinde PKK’nın Moskova’daki önemli bağlantı noktalarından birisini öldürdüler. Bunu bizim istihbarat elemanları mı yaptı yoksa başkaları mı yaptı onu bilmiyorum ama belli ki bir hedef belirlenmiş ve o hedefi yok etmişler.
Küçükkaya’nın vurulması sonrasında yaşanan gelişmeler, bu cinayeti işleyen TC devletinin Rusya’daki kirli ilişkilerini deşifre etmiştir. Özellikle Küçükkaya’nın öldürüldüğü Çerkezovski pazarı ve sahibi Telman İsmailov’un durumu incelemeye değerdir.
Doğu Avrupa’nın en büyük pazarı olan Çerkezovski, Moskova’da bulunan ve daha çok yabancı malların bulunduğu Çin, Kore, Hint ve Türk tekstilinin pazarlandığı yarı yasal bir pazaryeridir. Bu pazarda Çinliler, Koreliler, Hintliler gibi Türk ve Kürt pazarlamacıları da çalışmaktadır.
Buranın sahibi eski Azerbaycan vatandaşı Yahudi Asıllı Telman İsmailov’dur. İsmailov Sovyetlerin yıkılışından sonra Rusya’da önde gelen mafya adamlarından biri haline gelmiş, TC devleti ve Türk istihbaratının desteğiyle kısa sürede büyük bir güç ve sermaye edinmiştir. MİT’in Rusya’daki önemli bilgi kaynaklarından biridir. Yanında çalıştırdığı Çeçenlerin işledikleri suçlar Rus basınına birçok defa haber olmuştur.
İsmailov, Küçükkaya’nın katledilmesine kadar Moskova’da büyük bir mağaza, restoran, otel ve gayrı menkul sahibi olduğu gibi Çerkezovski pazarını da yönetmekteydi.
İsmailov’un Türkiye ile olan bağlantısı 2009 yılında tamamlanan ve 1,4 milyar dolara mal olan Antalya’daki Mardan Palace otelinin yapılışı ve açılışında harcanan paralarla, TC devletinin emniyet ve istihbarat kademelerindeki bürokratların otelin açılışına katılmalarıyla ortaya çıktı.
Küçükkaya olayının hemen sonrasında, Telman İsmailov’un Rusya’daki mal varlıklarını gizlice satışa çıkarması Rus basınında da haber ve yorumlara konu olmuştu. Basın, İsmailov olayını ülke finansmanının dışarıya kaçırılması olarak değerlendirse de bundan fazla şeyin olup bittiği açıktı. Bu tartışmaların olduğu sırada Telman İsmailov çoktan Türkiye’den sığınma talebinde bulunmuş ve MİT’den gerekli güvenceleri almıştı. Rus devleti, Telman İsmailov’un ülkedeki mal varlığına el koyup Çerkezovski’yi de yasa dışı ilan edip hızla kapatsa da İsmailov sermayenin önemli bir kısmını yurt dışına çıkarmayı başarmıştı.
Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Rus istihbaratı, Mehmet Ali Küçükkaya’nın Moskova’nın merkezindeki Çerkezovski pazarında düzenlenen silahlı saldırı sonucu öldürülmesi ardından saldırıda kullanılan arabanın İnguş asıllı şoförünü yakaladı. Şoför daha önce Telman İsmailov’un yanında çalışmıştı. Saldırıyı gerçekleştirenler tespit edilmişlerdi fakat deşifre olmaları nedeniyle MİT tarafından Rusya’dan gizlice çıkartılmışlardı.
Küçükkaya’nın katledilmesi ardından ortaya çıkan gelişmeler Türk istihbaratının katliamla olan bağlantılarını her yönüyle ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, PKK’ye karşı ‘her alanda mücadele edilmesi’ gerektiğini savunan TC devleti yetkililerinin, “Her fırsatta PKK’ye saldırmak gerekir. Her kazanç hanemize kaydedilir. Her fırsattan istifade ederek darbe vurmalıyız ifadeleri devletin resmi görüşü olarak pratikte uygulamaya konmuştur. Bu türden yapılan açıklamalar, Kürtlere yönelik yabancı ülkelerde gerçekleştirilen katliamların kimler tarafından yapıldığını açıklar niteliktedir.
Kürtler ve PKK söz konusu olduğunda iktidarda hangi hükümetin olduğu çok önemli değildir. Sonuçta iktidara gelen her hükümet, PKK’yi tasfiye etmeyi temel önceliği haline getirmiştir. AKP hükümeti de bunlardan biridir. PKK’nin tasfiyesini varlık gerekçesi olarak gören AKP de, “AKP ve Fetullah Gülen’i bitirme ya da “Bilgi destek planlarının hazırlayıcısı Ergenekoncu TC genelkurmayı ve siyasi kolu CHP ve MHP de, PKK ve Kürtler konusunda aynı katliamcı zihniyet etrafında toplanabilmektedirler. PKK’ye karşı mücadele devletin resmi görüşüdür. İktidarda olanı da muhalefette olanı da devletin ‘bekası’ söz konusu olduğunda devletin resmi görüşünün her zaman savunucusudur.
Kürtlere ve PKK’ye karşı katliam ve tasfiye konseptini temel vazife olarak gören AKP hükümetinin, Kürt sorunun çözümüne ilişkin “açılım adı altında Türkiye meclisinin gündemine getirdiği projelerin “tasfiyeden başka bir şey olmadığı açığa çıkmıştır. “Kürt denmeden, sorunun özüne dokunmadan göstermelik yaklaşımlarla sorunu çözdüm demeye getirmek istemektedir.
Kürt sorunu bir devlet sorunudur. Ne AKP ne de bir başka parti bu sorunu kendi başına çözemez. AKP hükümeti kendine verilen “PKK’yi tasfiye görevini yerine getiremediği için TC devleti, AKP hükümetini de geçmiş hükümetler gibi bir özel savaş hükümeti olarak kullanıp işi bitince bir kenara atacaktır.
Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de hiçbir sorunun çözülemeyeceği gerçeği her geçen gün daha fazla kendini hissettirmektedir. TC devleti, Kürt sorununu çözmek istiyorsa öncelikle Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere karşı işlenen bütün katliamları, dış operasyonları, komploları ve suikastları açığa çıkarmalı ve gizli arşivleri açmalıdır.
Gerçek bir barış, TC devletinin karanlık geçmişi ve gerçeğiyle yüzleşip Kürtlere karşı işlediği katliamların hesabını samimiyetle vermesiyle gerçekleşecektir. Geçmişin karanlıkta kalan yüzü açığa çıktıkça kaybedilen geçmiş ve acılar ‘umutla’ sarılacaktır.
Yasin Kılıçkaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info