İşgalci TC’nin Başûrê Kürdistan’ın Duhok’un Zaxo ilçesine bağlı bir turistik köyünü bombalaması sonucu çoğunluğu Arap olan ve bir yaşındaki bebeğinde olduğu 9 kişinin katledilmesi olayın sorumlusu ya da sorumluları sadece TC değil, bölgede bulunan tüm uluslararası ve bölgesel güçler olduğu görülmesi gerek. Zira bu katliam ile faşist ve işgalci TC’nin amacı bir yandan tüm havadan, karadan ve teknik, işbirlikçi ve DAIŞ çete artıklarına rağmen büyük kayıpların verdiği Zap’tan çıkış bileti ya da en azından gündem değiştirmesini sağlamak, diğer yandan da buna bağlı olarak da Irak’taki Suni ve Şii mezhep çatışmasını tekrardan körüklemek olduğu değerlendiriliyor. Diğer taraftan da Irak’taki seçimlerden sonra bir türlü hükümet kurulamama krizinin sorumluları olan ABD öncülüğünde uluslararası güçlerin de hesaplarına geldi. Ancak burada yine tüm savaşlarda olduğu gibi en zararlı çıkan katliama maruz kalan bölgedeki örgütlü başta Arap ve Kürtler olmak üzere halklar ve toplumlar olduğunu belirtmekte fayda var.
Böyle bir iddiaya itten sebebin ise; faşist TC ve onun faşist şefi Erdoğan, Kürtlere ve onun savunma güçlerine kimyasal silah da kullansa, bombalar yağdırıp çocuk kadın demeden onlarca kişi katletse, ormanlar yakılsa bile konsept gereği ses çıkartılmayacağını bildiğinden böyle bir katliamı gerçekleştirdi denilebilir.
GERİLLA DİRENİŞİ DENGELERİ DEĞİŞTİRİYOR
Bilindiği üzere Haziran sonu ve Temmuz ortasında, Kürt ve Kürdistan özelinde Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi ve siyasi/dengelerin yeniden konumlandırılması ekseninde 2 önemli zirve gerçekleştirildi. İlki Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesi, diğeri Tahran’da yapılan Astana zirvesi. İki zirvede bölgesel güçlerin siyasi ve askeri dengelerin yeniden şekilleneceği ve TC Faşist Devletinin işgalci karakterini daha da etkinleştirileceği konu başlıklarıyla yapıldı. Uluslararası kamuoyu da dahil tüm bölgesel ve yerel güçler bu zirvelerden çıkacak kararları bekledi ve siyasi/askeri güçlerini bu karara göre mevzilendirdi.
Erdoğan için bu zirveler, PKK zemininde Kürtlerle olan savaşının ivmesini yukarı çekerek, işgal planlamalarıyla askeri bir savaş zaferini bu iki zirveden çıkacak kararla belirleyecekti. Zirveye gidilen iki dosyanın tamamı PKK dosyası oluşturuyordu. Aslında dosya ismi olarak belirlenen ‘PKK’ Faşist Şefin ve Partisinin kaderini belirleyecek bir dosya özelliğini taşıyordu. Çokça dile geldiği üzere, 2001 tarihinde etkili bir siyasi giriş yapan Erdoğan’a, Küresel Güçler tarafından PKK Dosyası ve PKK’yi bitirme görevi verilmişti. 21 yıl sonra aynı dosya bırakalım PKK’yi yıkmayı, Ortadoğu’nun tüm dengelerini değiştiren tek güç yaptı. İşte aynı dosya şuan farklı misyonlarla Erdoğan’ın elinde duruyor.
Faşist şef Erdoğan’ın kaderiyle ilgili net tarih 2023 Haziran ayı seçimleri olarak belirlendi. Bunu kendisi, kurmayları, seçmenleri, taraftarları ve kendisiyle diplomatik ve siyasi işbirliği içerisinde olan çevrelerce de çok iyi biliniyor. Türk devleti belki de tarihinde ilk defa bu kadar önemli ve tarihi bir yol ayrımına gelmiş durumdadır. 20 yıllık iktidarını kanla yöneten AKP, akan kanın durmaması üzerinden ömrünü uzattı. Bilindiği üzere Türkiye’de seçim dönemi demek artık operasyon ve fetih saldırılarıyla aynı cümlede kullanılan kavramlar olmaya başladı. Toplumun her kesimi Seçim dönemlerini Kürt Kanı akıtmakla aynı klasmanda değerlendirmeye başladı. Ne kadar Kürt kanı, o kadar seçim zaferi…
2023 seçimlerinin hayati önemi bu kadar yüksekken, Kürt katlinin ve Kürdistan seferlerinin de düşman nezdinde belli bir özgünlüğü ve önemi olmalıydı. Bunun için 2022 bahar ayında başlanan Zap, Avaşin ve Metina işgal saldırıları, Maxmur, Süleymaniye, Şengal ve Rojava’ya yönelik acımasızca yapılan hava saldırıları ile desteklendi. Saldırılar sadece PKK’ye yönelik değildi. Okullar, hastaneler, halk evleri, araçlar ve içlerinde siyasi kişilerinde olduğu onlarca Kürt hedeflendi ve katledildi. Bu saldırılara yönelik Kürdistan dağlarında savaşan Özgürlük Gerillalarının insan üstü direnişi, işgale geçit vermeyen keskin ve kararlı duruşu, Kürdistan ve Ortadoğu halklarına işgalcilere karşı savaşma gücü yarattı. Bilinç kazandırdı. Kürdistan için verilen mücadelenin Ortadoğu için ne kadar gerekli olduğunu kanıtladı.
FAŞİST ŞEF ERDOĞAN İÇİN SONA GELİNEN PKK DOSYASI
Erdoğan için sona gelinen PKK dosyası, kendi sonunu hazırlamaya doğru istikrarlı bir biçimde ilerlemekte. PKK Merkez Komitesinin ve KCK YK’nin yıllarca belirttiği direnişi bırakmama, daha ileri taşıma ve halkı bu yeni savaş konseptine göre hazırlama çabaları, günümüzde en somut örneğiyle karşımızda durmakta ve sonuç almaktadır. HPG/YJA-Star gerillaları tarafından verilen fedaice duruş, tüm ağır bombardımanlara, psikolojik baskılara, üzerlerine düşen her bombanın kimyasal ve biyolojik etkilerine karşı savaşı, tarih boyunca unutulmayacak maneviyatta bir minnet borcu altına girmemize neden oldu.
PKK tarihte daha önce ender rastlanacak bir savaş yürütmektedir. NATO’nun her türlü desteğini alan TC işgaline karşı yürüttüğü savaş bir yerde dursun, sayısız işbirlikçi/ajan ve karanlık güçlerle de amansız bir savaş yürütmektedir. Sayısız cephede ve mecrada karşı karşıya kaldığı mücadeleyi en üst irade ile yürütmüş ve kurduğu stratejik hamleleriyle savaşta psikolojik üstünlüğü ele geçirmiştir.
Peki PKK bunu nasıl başarabiliyor? Aslında düşmanın her gün toplumda yarattığı PKK, başını çıkaramayan, rahat hareket edemeyen, yalnız, 3 veya 5 kişi kalmış, yöneticileri bir yerlerde saklanmış, güçleri dağılmış…vb sayısız asılsız ve hayali söylemler üretilen, bitmiş bir parti propagandası yapılmaktadır. Günümüzde savaş, konvensiyonel ve cephe savaşların çok ötesinde yaşanmaktadır. PKK üzerinden yürütülen savaşın konsepti ve boyutu öyle büyük ki, artık düşmanın her eylemi veya söyleminden önce gelen bir zikretme haline dönüştü. Özgürlük Hareketi deyim yerindeyse, PKK ile yatan PKK ile kalkan bir devletle savaşmaktadır. Savaş sadece dağlarda değil, MİT ve Özel Harp Daire Başkanlığının, Özel Savaş konseptinin devrede olduğu bir harbin içinde yaşanmaktadır.
Gare ile başlayan psikolojik üstünlük, morel ve motivasyon, beklenilen ve hazırlığı çok yapılmış Zap, Avaşin ve Matina operasyonuyla üst seviyelere çıkmış durumda. Fedaice savaşarak şehit düşen gerillalar, düşmana karşı daha etkili, daha kararlı ve daha aktif savaşan bir güç miras bıraktılar. Savaşan ve düşmana mermi atan her gerilla, şehitlerinin kanı için intikam almaktadır. Yürütülen savaşın medyaya yansıması oldukça önemliydi. Yapılan bir çok eylemin ispat niteliğindeki görüntüler hem Kürdistan’da büyük bir morel ve motivasyona yol açtı hem de düşman saflarını korkuttu, yürüttükleri Özel savaş ve kara propagandalarını boşa çıkardı. Baskın, taciz, pusulama hatta düşen ve darbelenen helikopterlerin videoları düşmanın PKK’ye karşı uyguladığı savaş konseptine ağır bir darbe indirdi.
TC Özel Savaş medyasına biçilen misyonlardan bir tanesi de yapılan işgal operasyonunu başarılı göstermek ve gerilladan yenilen darbeleri gizlemek oldu. Yukarda da belirtiğimiz gibi PKK bu savaşa iyi hazırlandığı için yürütülen savaşın boyutu tüm dünya kamuoyuna gösterildi. Bine yakın asker kayıpları gizlendi. Her saldırı ve bombardımanda kullanılan kimyasal silahlar, gerillanın arazide konumlanarak aldığı görüntülerle defalarca ispatlandı. İspatlanan ve kamuoyu ile paylaşılan her görüntü ve bilgi TC toplumunda daha büyük çatlaklıklara neden oldu. Devrimci ve demokrat kesimlerin seslerinin -cılızda olsa- biraz çıkmasına ve iktidara yönelik eleştiriler yapılmasına cesaret verdi.
Zap’ta sıkışan türk ordusu için bir çıkış yolu gerektiği Erdoğan ve kurmayları için aciliyet noktasına geldi. Bu durumu Rojava’ya yönelik başlatmak istediği operasyonla gidermeyi, kamoyunun dikkatlerini dağıtmayı hedefledi. Çünkü bu savaş artık onlarında alışık olmadığı bir düzeye ulaştı. En son gizlenilen asker cenazelerinin kimlik bilgileri ve görüntüleri, medyada oluşturdukları sahte zafer naralarını tamamıyla boşa çıkartıyordu. Özgürlük hareketinin Zap’ta yaşadığı zaferlerden elde ettiği tecrübeleriyle deyim yerindeyse halk söylemi haline gelmiş ‘’Zap’a Giriş Var, Çıkış Yok’’ tekrardan tekerrür etmektedir. Bilindiği üzere araziler ve yüksek tepelerde sayısız asker cenazesi İşgalci TC ordusu tarafından çürümeye bırakılmıştır. Uluslararası pazarda bir marka haline gelmiş ve yüksek teknolojisiyle bir çok savaş muhaberisinde başarı sağlamış Keşif uçakları da, operasyona katılan askerlere de eskisi gibi güven vermemektedir. Çünkü üstlerinde dolaşan 5 tane keşif altında rahat rahat yarı çıplak vaziyette nöbet tutan askerlerin karşılarına bir anda gerillalar çıkabilmekteydi artık.
Yaratılan Türkçülük ve Turancılık Türk toplumu içerisinde öyle bir karakter kazanmış ki, Türk asla yenilmeyen, geri çekilmeyen, korkmayan, kaybetmeyen insan üstü bir yarı tanrı haline getirilmiş. Bu üstün ırk hastalığı Zap’ta hesapları altüst etmiş ve çaresiz bırakmıştır. Dünya literatüründe ve savaş tanımlamalarında bir savaşta geri çekilme, manevra yapma veya kaybetme bir sonuçtur veya duruma göre bir ihtiyaçtır. Fakat Türk Faşizmde bu kavramlar geçerli olmamaktadır. Peki yenilen bir ordu nasıl geri çekilir, nasıl kaybettiğini anlar veya bu durumu toplumuna nasıl ifade etmek zorunda kalır? …. Bu durumda konu Türk faşizmi olunca normal olan durumlardan bahsetmek çok zor olur. O zaman güncel ve tarihsel yaşanan olaylarda bu durumu aramaya başlayalım.
Tarihte kayıtlara ‘Zap Zaferi’ olarak geçen 2008 yılı savaşında İşgalci TC ordusu tarihi bir yenilgi almış ve yenilen komutanlara operasyon yapılıp hepsi hapse atılmıştı. O dönemde ordunun başındaki kişiler Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ yenilginin suçluları olarak lanse edilmiş ve Ergenekon ismiyle orduya operasyon yapılmıştı. Şuanda ise aynı durumla karşı karşıya kalacak kişiler ise Faşist Şef Erdoğan, Yamağı Devlet Bahçeli, Hulusi Akar ve Süleyman Soylu… Bu durumdan kendilerini kurtarmaları için çok etkili, sansasyonel bir olay, uluslararası/devletler arası bir kriz, orduda veya iç siyasette yaşanan anlaşmazlıklar bu işin içinden çıkmak için gerekli mazeretler olabilir.
Şimdi ise güncel bir olayı değerlendirelim. 20 Temmuz günü Zaxo’ya bağlı Perex bölgesinde bulunan turistlik bir alana İşgalci Türk ordusu tarafından acımasız bir saldırı düzenlendi. Saldırı turistlik bir alana yapıldığı için çoğunluğu Irak’ın orta ve güney kısımlarından gelen Arap halkından 9 kişi yaşamını yitirdi, 23 kişi yaralandı. (Bu sayı değişebilir) Katledilen kişilerin çoğu genç olmakla beraber içlerinde 1 yaşında bebekte bulunmaktaydı. Bu katliam TC Ordusu tarafından yıllardır Kürdistan halkına yönelik gerçekleşiyordu fakat yeteri kadar tepkiye neden olmuyor, olsa da uluslararası düzeyde karşılığını bulmuyordu. Geçtiğimiz günlerde yapılan saldırı, ilk defa toplumun her kesimi tarafından TC ordusunun Irak topraklarından çıkarılması gerekilen işgalci bir güç olarak tanımlanmasına neden oldu. Bir çok dünya devletleri de bu saldırıyı kınayan mesajlar yayınladı. İşbirlikçi KDP/Barzani kesimi ve medyası bile saldırının direk Türkler tarafından yapıldığını servis etti. Neçirvan ve Mesrur Barzani TC’yi kınayan açıklamalarda bulundular.
Evet bu nadir görünen olaylar silsilesi, Zap’ta sıkışmışlığın ve geri çekilmenin sağlam bir gerekçesi olarak yorumlanabilinir. Ya da tarihte yaşanan Roboski katliamında olduğu gibi ordu içerisinde bir kesimin Erdoğan Rejimine yönelik bir sabotaj niteliğinde bir hamle olarak da görülebilinir. Faşist ve katliamcı TC devletinin bu karakteri bizler tarafından bilinen bir özellik. Ordu tam anlamıyla Erdoğan’ın kontrolünde değil. Ordunun içerisinde FETÖ kırıntıları tam olarak temizlenmiş değil. Gündüz vakti PKK’nin harekat tarzına hiç uymayan mekanda PKK’lilere bombardıman yapmak ve yapılan bombardıman yerinin turistlik yer olduğu, MİT tarafından bilinemeyecek bir durum değildir.
İşgalci Türk Devletinin bu tehlikeli oyunu, Faşist Şef Erdoğan’ın elinde ki PKK dosyasının ne denli sonunu getirdiğini ispatlar niteliğindedir.
Oyun Nasıl Başladı…
Nasıl bitti…
Ali KASIM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi