Gün yok ki haberlerde tecavüz edilmiş kız çocuğu, taciz edilmiş kadın ya da cinayete kurban edilmiş kadın haberlerini duymayalım. İçinde yaşanılan toplumda artık bu olaylar o kadar çok yaşanmakta ve gündemleşmekte ki basit, sıradan, yaşanılması olağan şeylermiş gibi bir algı ile bakmaktalar bu tür şeylere. Oysa bu gibi olayların toplumsal isyan yaratma gerekçeleri olması gerekirdi. Toplumsal cinsiyetçiliğe isyan ile başlayan devrimler var mesela Kurdistan devrimi böyle bir özellik taşıyor bağrında ve her gün her an toplumsal cinsiyetçiliğe karşı verdiğimiz yoğun bir mücadele devam etmektedir. Toplumsal cinsiyetçiliğe karşı gelişen isyanla gelişen özgürlük değerleri var Kurdistan coğrafyasında, kadın devrimi var mesela bütün dünyanın ilgi odağı haline gelen. Rojavada kadınlar öncülüğünde gerçekleşen devrim tüm halklara, farklı inanç guruplarına, topluluklara büyük güç ve moral olmakta. Yaşadığımız coğrafya bir taraftan DAİŞ ve Türk çete devletinin dayatma ve uygulamalarıyla savaş ve insanlık dramlarının yaşanmasına tanıklık ederken bir diğer taraftan yaşamın, özgürlüğün, demokrasinin, iyinin, güzelin, doğrunun nasıl yaratılacağına dair büyük deneyim tecrübeler tanıklık etmektedir. Bütün bu gelişmeler iç içe Ortadoğunun merkezi Kurdistanda yaşanırken bu gelişmelere Kürt kadını öncülük etmektedir.
Kürt kadınının büyük uyanışı hem erkek egemen sistemini çok ciddi zorlamakta hem de aynı zamanda Ortadoğu değişim denkleminde güçlü bir taraf olarak kadın özgürlük mücadelesi büyük ilgi ile öne çıkmaktadır. Artık vahşi, tacizci, tecavüzcü erkek egemen sistem karşısında güçsüz, çözümsüz kadın gerçeği yoktur. Öz bilince, öz iradeye, öz örgütlülüğe ve demokratik özgür yaşam inşasına soyunan kadın gerçeği vardır. Kürt kadınları öncülüğünde gelişen ve bulaşıcı bir karakter kazanarak tüm Ortadoğu bölgesine yayılan özgürlük mücadelesi devletçi, egemenlikli, iktidarcı sistemleri korkutmaktadır. Bu korkularından dolayı iktidarcı, devletçi sistem bütün kurumlarıyla, aile içinde olmakla birlikte, kadına karşı topyekûn bir saldırı içerisine girmiştir. Türk devleti ve kurumlarının eliyle yapılan tecavüzü, tacizi, kırımı kadın özgürlük mücadelesinin önem kazandığı bir süreçte en fazla kadınlar statüsüzlüğün en diplerine çekilmek amaçlı, bilinçli yapılmaktadır.
Bunun içindir ki en fazla direnişin yaşandığı Kurdistan da devlet eliyle terör düzeyinde gelişen tecavüz olaylarının, tacizin, katliamın, kırımın halen devam etmesine şaşırmıyor insan. Geleceği tehlike altına girmekte devletin varlığı, otoritesi sarsılmakta sistemin ve bundan dolayı da kadını her biçimde hedef almaktadır iktidar. İnsanın şaştığı şey isyan gerekçesi sayılabilecek, devrim gerekçesi olarak görülebilecek bu tür olaylar karşısında halk olarak, toplum olarak, aileler olarak duruşumuzdur. Tabi ki içinde yaşadığımız çağ, yaşanan gelişmeler, Kürt kadınının mücadeleyle, bedellerle kat etmiş olarak geldiği aşama ve bunun karşında var olan duruş göz önüne getirildiğinde kabul edilecek duruşlar değildir. Özellikle gençlerin bu tür toplumsal olaylar karşısında sesiz kalmalarını anlayamıyor insan. Gençlerin Batmanda veya Kurdistanın her hangi bir yerinde yaşanan bu tür olaylar için Batmanı, Şırnakı, Amedi, Türkiye ve Kurdistanı ayaklandırmaları, devletin bütün kurumlarını, sivil askeri bütün kurumlarını hedef almaları gerekirdi ama bu yaşanmamakta. Neden? Çünkü devlet özel savaş politikaları günümüz insanlarını, toplumu, toplumun en canlı dinamiğini gençleri felç etmiş, uyuşturmuş ta ondan.
Eskiden, eskiden dediğimde çok eski değil yani bir yirmi otuz yıl kadar önce bir feodal gurur vardı. Köydeysen köyün kızları veya kadınları hakkında başkaları konuşamazdı özellikle yabancılar. Bakamazlardı yani ayıp görülürdü. Şehirdeysen mahallede kadınlara veya kızlara başka yabancı mahalleden kimse dil uzatamazdı, yanlış bakamazdı, hor göremezdi. Hele asker, polis bilmem devleti temsil eden her hangi bir kişi veya kuruluş cesaret edemezdi bazı şeylere. Kesinlikle bu anlamda toplumsal bazı oturmuş adet mi deriz artık kural mı deriz ya da kültür mü deriz bir ölçü vardı. Ama artık bu tür şeyler yok. Tam tersine kıyametler kopuyor, hayatlar sönüyor, insanlar öldürülüyor, kızlara el atılıyor tecavüze uğruyorlar birçok defa hamile kalıp zorla düşük yaptırıyorlar insanların ruhu duymuyor. Toplumsallık adına ne varsa el atılmış durumda ve tanınmaz hale gelen bir ucubeye dönüşmüş toplumsallık. Ve bunda özel ve kirli savaşın etkileri çok büyük. Eski olarak bahsettiğimiz toplumsallık her ne kadar gerilik olarak değerlendirip aşılmaya çalışılsa da bu kültür toplumsallığın güzel bir ifadesiydi de aslında.
Batmanda yaşanan olay mesela çok acı, can yakan, insanın kendinden utanmasına vesile olan bir durum ya en azından ben duyunca, izleyince bu duyguları yaşadım diyebilirim. 15 yaşında kız çocuğu üçüncü defa hamile kalıyor ve bu durum her defasında tecavüz sonucu gelişiyor. Yani insan aklı almıyor bu kız neden kimseye ya da insana en yakın olarak bildiğimiz ANNE’ye anlatmıyor ta ilk yaşandığı zaman. Neden kendisine saklıyor ya da bu aile olgusu nasıl bir olgu haline dönüştü ki ebeveynler çocuklarının ruh hallerinden, psikolojilerinden, fiziki değişiklikten bile çocuktaki değişiklikleri fark edemiyor. Bu kadar yabancılaşma varmıdır acaba gerçekten yoksa işin içinde başka bit yeniklerimi var. Acaba düşman, MİT bu çevreye el atarak aileler eliyle mi bu tecavüz olayını geçekleştiriyor. Çünkü bu özel savaş denilen olay her şeye kadirdir. Ağına düşürmüşse ajanlaştırmaktan tutalım, fuhuşa, uyuşturucuya kadar her biçimde kullanmaktan çekinmeyecektir. Ahlak yoktur, toplumsal değerleri tanıma yoktur, aile kültürü, terbiyesi tanımamaktadır.
Tecavüz kültürünün beş bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip olduğunu iktidarların kendilerini var kılma, sürdürebilirliklerini garantiye almanın bir aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. İnsan özel savaşın etkilerini, toplum ve insan üzerindeki izlerini anlama çabası veriyor tabi. Devlet, iktidar gerçeğini anlama, çözme çabaları vardır. Ama bazı olaylar karşısında akıl tutulması denir ya, tam da böyle hissetmekten de kendisini alamıyor insan. Tabi güncelde yaşananları da özellikle faşist, iktidarcı Modernitenin liberal yaklaşımlarla üstünü örtmeye çalıştığı ancak çağın en kapsamlı savaşını da kadına karşı yürüttüğünü bilmek durumundayız. Yaşanan katliamlar, tecavüzler, cinayetler erkek egemenlikli sistemin kadının mücadelesine karşılık başlattığı bir hamle olarak algılamalı ve kendimizi buna göre örgütlemeliyiz toplum olarak. Yaşadığımız ruhsal, psikolojik, fiziki katliamlar tarihin üstü örtülü, gizli saldırı ve katliamlarıdır devlet eliyle gerçekleşen. Tecavüz kültürü iktidar kültürünün, devletin, iktidarın var olma gerekçesidir. Bu bilinç ve algı ile bakabilmeliyiz bu tur toplumsal olaylara. Ve bu adına devlet terörü de diyebileceğimiz bu gerçeğe karşı çok hazırlıklı olmalıyız. Özellikle kendimizi savunma hakkımızın olduğu bilinciyle hareket etmeli hiçbir biçimde bu konularda taviz vermemeliyiz. Eğitimden tutalım örgütlenmeye kadar öz savunma mekanizmamızı kesinlikle güçlendirmeli ve “kadın kırımına karşı özgür kadın ve toplumu savunma zamanı” hamlesine denk kendimizi yapılandırmalıyız toplum olarak.
Solin BAHAR
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi