01 Şubat 2020 Cumartesi Saat 08:14
Kürt halk Önderi üzerinden bir halka
uygulanan sistematik işkence her geçen gün yeni bir boyut kazanarak
devam ediyor. Aslına baktığımızda Kürt halk Önderi şahsında bir topluma, bir
halka tecrit uygulanarak çürümüş, dibe vurmuş iktidar olgusu biraz daha ömrünü
uzatmaya çalışıyor. Toplumun her türlü değerlerine saldıran bu sistem
karşısında direnenleri cezaevlerine koyarak burada iradelerini kırmak, özgürlük
arayışından alıkoymak istiyor. Bunu yaparken de her türlü hukuksuzlağa, adaletsizliğe
ve ahlaksızlığa baş vurmaktan çekinmiyor. Türkiye’de artık cezaevleri İmralı tecrit ve işkence sistemiyle birlikte her türlü insanlık suçununun işlendiği bir
ortam haline gelmiştir.
Tecrit sadece Kürt halk Önderine
uygulanan bir tecrit değildir.
İdeolojik, siyasi, toplumsal boyutu derin ve kapsamlı olan bir tecrittir. Bir
halkın tecrit altında tutulmasıdır. Bir halkı soykırıma uğratma tecrididir. AKP-MHP
faşist sistemin bu gün imralı’da Kürt halk Önderi şahsında uyguladıkları tecrit ve işkence sistemi daha
öncede birçok faşist iktidar döneminde uygulanmıştır. Faşist iktidarlar yakın tarihte birçok kez kendileri
için tehdit olarak gördükleri önderleri benzeri koşullar altında rehin tuttu. Bu
şekilde halkları önderliksiz ve
ideolojisiz bırakarak kendi sistemileri
içinde eritebileceklerini düşündüler. Bu önderler arasında Antonio
Gramsci, Ernst Thaelmann, Nelson Mandela gibi isimler de bulunuyor. Antik Çağ’da
Plato gibi bazı Yunan felsefeciler hapis cezasının da bir çeşit intikam yöntemi
olarak kullanılabileceğini savundu. Yine cezaevleri ya da farklı bir deyişle ıslah
evleri tarihçesi devletin ve iktidarın ortaya çıkışına kadar dayanıyor.
Sümerler ve Babiller tarihte ilk suç ve ceza tanımını yapan uygarlıklar olarak
bilinir. MÖ 1750 yılına dayanan bu tanımlar intikam çerçevesine dayanıyordu. Bu tarihlerden
öncesine baktığımızda devlete karşı
işlenen suçları neredeyse tümünün cezası ise ölüm sonuçlanmıştır. Bu nedenle
ilk cezaevleri, zindanlar cezanın infazına kadar suçlu olarak görülen kişilerin
tutulduğu yerler olarak işlev görüyordu. Mevcut durumda Türkiye’nin açık ve
gizli bütün ırkçı, faşist odakları birleşmiş ve Erdoğan öncülüğünde Türkiye’yi
bir tecrit ve işkence sisteminin uygulandığı bir ortam haline getirmişlerdir.
İktidarcı faşist güçlerin
tarihten günümüze uygulamaya çalıştıkları tecridi bir ceza sistemi olarak göstermeye çalışsalar da aslında intikam, teslim alma ve halkın
özgürlük arayışlarını yok etme aracıdır.
Yine tecrit; korku ve dehşeti yaygınlaştırırken, sözde mahkum ve suçlu gördükleri kişiyi uyum ve itirafçılık dayatılmasına açık hale
getirmektedir. Böylece ceza, özel olarak tutukluya ve genel olarak da topluma uyarı
niteliğinde birbirini tamamlayan ikili işlev görmektedir. Ceza bahanesiyle
tecrit uygulamalarının yaygınlaştırılması bundandır. Siyasi görüşlerinden özgürlük
anlayışından vazgeçmeyen, taviz vermeyen ve boyun eğmeyenlerin tecrit hücrelerinde cezalandırılarak, teslim
alınıp yok edilmeleri hedeflenmektedir. Tecritle cezalandırılan tutsaklar;
insani tüm hakları ellerinden alınmak suretiyle, zaman içerisinde
kimliklerinden ve siyasi düşüncelerinden arındırılarak, sessiz bir ölüme terk
edilmek istenmektedirler. Tecrit,
işkencenin bilimsel olarak araştırılıp mükemmelleştirilmesinden başka birşey
değildir. Bir insanlık suçudur ve bu suçu işleyenler tıpkı tarihte olduğu gibi
cezasız kalmayacaklardır. Önderlik
şahsında halka uygulanan bu tecrit tarihe bir kara leke olarak geçecektir.
Hêvî
Nûman AMED
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html